ABD’de 4 – 10 Aralık haftası “Milli Influenza Haftası” ilan edilmiş, tabii Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi olduğu iddiasındaki CDC de çocuk ve yetişkin nüfusa grip aşısı olmaları için baskının şiddetini arttırmış durumda. Doktor muyenehanelerinden, eczanelere ve hatta süpermarketlere kadar renk renk afişler halka grip aşılarını yaptırmaları gerektiğini hatırlatıyor ABD’de. CDC diyor ki, “grip aşısı yaptırmak hayat memat meselesidir”. Bu grip aşıları, hayat kurtarıyor deniyor bize.

Bir taraftan da devlet yetkilileri bu influenza (grip) aşılama hızlarının ABD’de ne kadar da düşük kaldığından dem vuruyor habire, meğersem Amerikalıların %50’sinden azı kaale alıyormuş devletin bu senelik aşı çığırtkanlığını.

İnsanların bunca tereddütünün altında tabii aşının koruyucu etkinliği ile ilgili bizzat CDC verilerinin işaret ettiği sorunlar yatıyor kısmen. Korumayan aşıyı millet neden olsun ki?

Şubat’ta CDC, 2014-2015 sezonu grip aşısının koruyucu etkinlik oranını yüzde 19 olarak açıklıyor. O da yetmiyormuş gibi Haziran’da CDC’nin bağışıklanma uygulamaları danışma konseyi kalkıp 2016-2017 sezonunda burun spreyi şeklindeki grip aşısının kullanılmaması yönünde karar çıkarıyor, nedeni de, CDC’nin kendi ifadesine göre bu aşıların uygulanmasından “koruyucu hiçbir fayda sağlanamamış olması”.

Tabii bu hayalkırıklığı yaratan karar, doktorlarının bakın nasıl da etkili ve güvenlidir bu burun spreyi güvencesiyle çocuklarına doz doz aşı uygulatmış olan anne-babaları hayrete uğratmış olsa da, daha devlet bu grip aşılarını ilk pompalamaya başladığı andan itibaren ellerinde bilimsel kanıtlarla bunların hastalıktan korumadığı ve koruyamayacakları yönünde endişelerini dile getirmekte olan sağlıkta güvenlik şiarıyla hareket eden aktivistler ve çevreciler için hiç şaşırtıcı olmamıştır.

Hakikaten de, bugüne kadar yapılmış pekçok hakem kontrollü çalışma grip aşısının ne gribi ne de gribe bağlı ölümleri azaltmada bir faydası olduğunu gözler önüne sermiştir zaten.

  • Ulusal Alerji ve Enfeksiyonel Hastalıklar dairesinden bir araştırmacının önderliğinde yapılmış ve Archives of Internal Medicine adlı tıp dergisinde yayımlanmış bir çalışma yine, artan aşılama kapsayıcılığı ile ölümlerdeki azalma arasında korelasyon saptanamadığını, gribe bağlı ölüm vakalarındaki düşüşün de aşıya değil, doğal bağışıklanmaya [yani hastalığı doğal yollardan geçirmeye] atfedilebileceğini söylüyor. Aynı araştırmacıların sonuç bölümünde vurguladığı bir diğer husus da, aşının gripten ölümlerin azalmasına katkısı olduğu yönünde görüş bildiren “gözleme dayalı” çalışmalarda “aşının faydasının fazlasıyla abartılmış olduğu” gerçeği.
  • Ulusal Sağlık Enstitüsü (National Institutes of Health)’ten bir grup araştırmacı mesela 1980 – 1999 arasındaki 19 yıl boyunca yapılmış olan grip aşılaması oranları ile gribe bağlı hastalık insidansını karşılatırmış. “Sonuç olarak, ABD’de 1980 sonrası yaşlı nüfusta artışa geçen aşı kapsayıcılığına rağmen, gribe bağlı ölüm insidansında düşüş yaşanmamıştır,” diyor bu araştırmacılar.
  • American Journal of Perinatology‘nin yayımladığı bir diğer çalışma, 5 grip sezonu boyunca Kuzey Kaliforniya’da ikamet eden gebe kadın nüfusa vurulan aşının koruyucu etkinliğini takip ediyor ve sonuç olarak, grip aşısını olmuş gebeler ile aşıyı olmamışlar arasında grip-benzeri hastalık geçirme riski bakımından herhangi bir fark olmadığı; aşılı annelerden doğmuş bebeklerin de aşısız annelerin bebeklerine göre grip ve zatürre geçrme risklerinin yine aynı olduğu saptanıyor.
  • Pediatrics International dergisinde, grip aşısı almış ‘6 ay – 2 yıl yaş grubu’ndaki Japon çocukların izlendiği çalışmada da, aşının 2 yaş altındaki çocukları A tipi influenza (grip virüsü)’ne karşı korumadığı görülüyor.

‘Cochrane Collaboration’, merkezi İngiltere’de bulunan ve çeşitli dallardan araştırmacılar, profesyoneller, hastalar ve genel olarak sağlık konusuna ilgili halkın iştiraki ile bağımsız araştırma yürüten, kar amacı taşımayan bir örgüt.  Cochrane Collaboration tarafında mevcut tıp literatüründe yapılan son derece detaylı analiz ve değerlendirmeler, yansız/tarafsız bilimsel araştırma camiasınca altın standart olarak kabul edilmekte. 2010 yılında Cochrane Collaboration sağlıklı yetişkinlerde influenza aşısının gribi önlemedeki başarı oranını saptamak için o ana kadar yayımlanmış tüm çalışmaları inceliyor ve Cochrane Collaboration araştırmacıları endüstri tarafından fonlanmış çalışmaların diğer bağımsız çalışmalara göre dikkat çekecek oranda aşıdan yana/olumlu sonuç çıkarttığını gördüklerini özellikle not düşüyor ve şu ilginç ifadeyi kullanıyorlar; “influenza aşısı hakkında güvenilir tıbbi kanıt yok denecek kadar az, fakat çalışma sonuçları üzerinde yaygın manipülasyon yapıldığına dair kanıt bol.”

Grip aşısı uygulamasının sağlıklı yetişkin nüfustaki etkilerine bakan Cochrane grubu yine, grip aşısının “iş günü kaybı veya hastane yatışı kriterlerinde elle tutulur bir etkisinin olmadığı”nı tespit ediyor.

Grip aşısı hakkında olumlu sonuç çıkaran çalışmaların kalitesi öylesine düşük ki, Roma’da ikamet etmekte olan ve o dönem Cochrane Collaboration’ın Aşı Grubu’nun müdürü konumundaki İngiliz epidemiyolog Tom Jefferson, The Atlantic gazetesinden iki muhabire verdiği röportajda bu çalışmaların neredeyse hepsinin ağır kusurlu, metodolojik olarak hatalı çalışmalar olduğunu ifade ediyor. 2009’daki röportajda Jefferson aynen şu deyimi kullanıyor bu çalışmalar için; “‘Deli saçması’ diyeceğim ama bu bilimsel bir terim olmayacak, fakat söylenebilecek en uygun şey bu zannımca.”

ABD’de Georgia, Atlanta’da acil servis doktorluğu yapmakta olan, meslekte 26 yılı geride bırakmış deneyimli hekim William Redwood da devletin resmi verileri aşının korumadığını gösterirken CDC’nin grip aşısını dayatmasının halk sağlığının çıkarına olmadığını söylüyor:

“Cochrane raporlarını okuyun. Çalışmalar grip aşısı yaptırmanın doğru dürüst bir faydası olmadığını gösteriyor. Gitgide daha fazla hekim soru sormaya başladı çünkü CDC’nin şu anki grip aşısı tavsiyesinin akılla bağdaşan tarafı yok.”

CDC verileri grip aşısının hayat kurtarmaktan ziyade, can almakta daha mahir olduğunu gösteriyor 

Grip aşısının sadece koruyucu etkinliği değil ağır şüpheli olan, bu aşıyı her sene olmanın immün sistemi tahrip edebileceği yönünde de kanıt var.

Clinical Infectious Diseases dergisi, 2016 Mart ayında Kanadalı bir grup araştırmacının hakem kontrollü çalışmasına yer veriyor. Burada da bulgu; ardarda 3 yıl grip aşısı olunduğu takdirde kişinin gribe yakalanma şansı bilakis artıyor.

CDC’ye grip aşısı sonrası yapılan ‘istenmeyen etki’ bildirimlerinin çokluğu da ayrıca düşündürücü. VAERS denilen ‘Aşı Sonrası İstenmeyen Etki’ bildirim sistemine hem doktorlar hem de hastalar aşı sonrası yaşanan olumsuz etkileri bildirebiliyor. CDC halkın erişime açık bu VAERS sistemi aracılığıyla aşı güvenliği ile ilgili verileri takip ediyor, analiz ediyor. Oluşmuş istenmeyen etkilerin, hatta ağır olanların bile çoğunun VAERS sistemine bildirilmediği bir gerçekse de, bilimciler yine de bunu birtakım aşılarla ilgili muhtemel birtakım sorunlara dair sinyal gelebilir diye kullanma taraftarılar. ABD Federal Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre VAERS’e bugüne kadar grip aşısı için yapılmış 30,000 kadar ‘aşı sonrası istenmeyen etki bildirimi’nin %13’ünü ağır vakalar oluşturuyor, bu da kişinin engelli kalması, hastane yatışı olması, hayati tehlike yaratan bir hastalık geçirmesi veya ölüm olarak tanımlanıyor.

MIT – Massachusetts Institute of Technology’de araştırma görevlisi Stephanie Seneff’in elde ettiği verilere göre grip aşısı sonrası meydana gelen ölüm vakası oranları halk sağlığı yetkililerini şaşırtacak düzeyde: 1990 ve 2016 yılı arasında grip asısına bağlı tam 560 ölüm vakası var.

Fakat tabii her “pasif bildirim sistemi”nde olduğu gibi VAERS de yaşanmış gerçek istenmeyen etki oranlarını hiçbir şekilde yansıtmıyor, şöyle ki: “… VAERS’e aşı sonrası oluşmuş reaksiyon vakalarının sadece çok küçük bir bölümü bildirilmekte olup bu ‘eksik beyan’ sorununun derecesi çok büyük değişiklikler göstermektedir,” diyor devletin resmi websitesi. Neurology Clinical Practice dergisinden 2013 tarihli makaleye göre aşı sonrası oluşmuş istenmeyen etkilerin sadece yüzde 1 ila 10′unun bildirimi yapılıyor hekimler tarafından. Bu orana göre hesap yapacak olursak şayet, son 25 yılda grip aşılamasını takiben oluşmuş ölüm vakalarının gerçek sayısı ‘5,600 ve 56,000’ aralığındadır.

İşini kaybetme korkusuyla isminin gizli kalmasını rica eden, halk sağlığı alanında yedi yıldır çalışmayı sürdüren ve eyaletlerden birinin sağlık bakanlığında istatistikçi olarak görev yapmakta olan kaynağımıza göre, “Eksik beyan sorunu olduğunu herkes kabul ediyor zaten, çünkü bu pasif bir sistem. Doktorların çoğu VAERS’in varlığını bile bilmiyor. Ben şahsen hiç grip aşısı yaptırmıyorum. Grip aşısını geliştiren araştırmacılar dahi bu aşının her yıl gitgide daha da az koruduğunu itiraf ediyor zaten. Sağlayacağı fayda aşının taşıdıği riski almaya değmez”.

VAERS verilerinin ayrıca bu mevsimlik grip aşılarına bağlı oluşmuş başka incinme ve rahatsızlıklarla dolu olduğunu görüyoruz. Kişinin immün sisteminin periferal sinir sistemine karşı saldırıya geçmesiyle oluşan ve kişiyi tekerlekli sandalyeye veya yatağa mahkum eden bir hastalık olan [ve Fransız Poliosu olarak da bilinen] Guillain-Barré bunlardan biri. Bir diğeri de aşılama yapılan omuzda ortaya çıkan SIRVA denilen bir tip incinme, ki bunda felç ve kronik ağrı tablosu görülmekte, cerrahi müdahale gerekebilmekte.

Peki ama kaç kişi ölüyor bu gripten hakikaten?

CDC’nin iddiası ağır bir grip sezonunda en aşağı 36,000 insanın gripten öleceği, 200,000’inin de hastanelik olacağı şeklinde. Bu korkutucu rakamlara bakıp insanlar da aşıya koşuyor. Peki ama bu verilen rakamlar doğru mu?

Belli ki değil. Bunu diyen de bizzat CDC, zira senede gripten kaç kişinin öleceğini doğru tahmin edebilmelerini sağlayacak herhangi bir yöntem olmadığını itiraf ediyorlar. Eyaletlerin  18 yaş üstündeki nüfusta gribe bağlı oluşmuş ölüm vakalarını bildirme mecburiyetleri filan yok. Gribe bağlı komplikasyon ve ölümleri şişirmek için CDC ‘grip-benzeri hastalıklar’, zatürre vakaları ve hatta kalp rahatsızlıkları ile beyin ödemi ve sepsis‘i de aynı sepete atıyor. (Bakteriyel enfeksiyon kaynaklı) Zatürreye bağlı ölümleri (viral bir enfeksiyon olan) gribe bağlı ölümlere katarsanız böyle, altta yatan başka sağlık sorunu olmayan yetişkin ve çocuklar için geçici rahatsızlığın dışında bir etkisi olmayan grip tehdidini alır, işte böyle herkesin aşılanmasını gerektirecek boyutta bir tehdide dönüştürebilirsiniz bir güzel.

İşin aslı şu; yapılan lab tetkikiyle “grip-benzeri hastalık” diye kayda geçirilen vakaların sadece üçte birinin bu aşının kapsadığı ve korusun diye vurulduğu influenza virüsü ile gerçekten enfekte olduğu anlaşılıyor. Bunun anlamı şu; gribe bağlı ölüm diye öne sürülecek herhangi bir tahmin en az bir üçte iki şişirilmiş durumda demektir zaten. CDC şayet ölüm belgeleri üzerinden yapmış olsaydı bu gribe bağlı ölüm hesabını, daha yaşlıca yetişkinler arasında dahi gripten ölen ne kadar az sayıda insan olduğu anlaşılmış olacaktı.

Grip aşılarındaki Thimerosal adlı cıva bileşiği

Grip aşıları ile ilgii en büyük sorunlardan biri de içerdiği Thimerosal denilen, cıva bazlı koruyucu madde. CDC’nin açıklamasına göre 2016 senesinde piyasaya sürülen 168 milyon grip aşısından 48 milyonu mega-doz thimerosal içermekte. 2003 yılına dönecek olursak, dönemin FDA-Gıda ve İlaç Dairesi, Aşı Araştırmaları ve İncelemeleri bölüm başkanı William Egan’ın, o yıl Amerikan kongresince açılan soruşturmada komisyon önünde verdiği yeminli ifadeden, 1932 yılında FDA’den insan aşılarında kullanım izni almış thimerosal adlı bileşiğin güvenlik deneylerinin hiçbir zaman yapılmamış olduğunu öğreniyoruz.

Dünyaca ünlü Darmouth Üniversitesi, Tıp Fakültesi mezunu ve halihazırda özel kliniğinde sağlık danışmanlığını yürüttüğü 13,000 çocuk bulunan Dr. Paul Thomas’ın da belirttiği gibi thimerosal’ın, taşıdığı cenin hertür toksik maruziyete özellikle hassas ve açık durumda olacak gebelerde sorunsuz kullanabileceğini gösteren hiçbir tıbbi deney veya çalışma bugüne kadar yürütülmüş değildir. Thimerosal’a ait Güvenlik Bilgi Formu’nda memelilerde mutajenik etki gösterdiği [gen mutasyonuna yol açtığı], insanlarda üreme sistemi üzerinde istenmeyen sonuçlar doğurabileceği ve doğum kusurları oluşturabileceği uyarısı geçmektedir.

Basında yer alan grip aşılarında sadece “iz miktarda” veya “göz ardı edilebilir miktarda” cıva bulunur bildirimleri yanlıştır. ABD’nin federal yönetmeliklerinde ‘iz miktar’, ‘1 mikrogram’dan az’ şeklinde tanımlıdır. Piyasadaki alalade bir grip aşısına baktığınızda ise 25mcg cıva, yani iz miktar olarak belirlenmiş miktarın tam 25 katı cıva taşımakta olduğunu görürsünüz.

Cleveland Clinic’in New York Times en çok satanlar listesinde 1 numaraya ulaşmış 11 kitabı olan, uluslararası üne sahip aile hekimlerinden Mark Hyman da grip aşılarındaki cıva mevcudiyeti için “küçük kirli sır” benzetmesini yapıyor ve cıvanın demans ve hafıza kaybı gibi bağışıklık ve sinir sistemi problemlerine yol açtığı tıbben bilinen nörotoksinlerden olduğunu ifade ediyor.

CDC’de 17 yıl aşı güvenliği konusunda araştırmacı olarak görev yapmış üst düzey bilimadamı William Thompson, gebelerin thimerosal içeren grip aşılarından kendilerini sakınmaları gerektiğini özellikle vurguluyor. Thompson’a göre CDC’nin kendi yürütmüş olduğu çalışmalar thimerosal’ın, otizmli çocuklarda yaygın görülen bir tip ağır nörolojik sorun olan tiklere yol açtığını kanıtlamış durumda zaten. Esasına bakılacak olursa thimerosal maruziyeti ile tik gelişimi arasındaki ilişkiyi teyit eden tam 4 bilimsel çalışması var CDC’nin: Verstraten et al.2003, Andrews, 2004, Thompson et al, 2007 and Barile et al, 2012.

Thompson’ın birebir ifadesi şu:

“Thimerosal’ın tik gelişimine yol açtığını kesin bir dille ifade edebilirim. Bunu halen daha gebelere niye verirler bilmiyorum. Cıva verilecek en son kişidir gebe kadın. Aşılardan alınan thimerosal tike yol açıyor. Gebe bir anne adayı tike yol açtığını bildiği bir aşıyı olmaya yanaşır mı sizce? Hayatta yanaşmaz! Tike yol açtığını düşündüğüm bir aşıyı ben kendi eşime hayatta vermem mesela. Tik gelişimini otizmli çocuklarda dört kat daha fazla görüyoruz. Şu an Thimerosal’ın otizm-benzeri özelliklere yol açtığını biyolojik bakımdan gayet rahat ifade edebiliriz”.

2009-2010 grip sezonunda CDC ilk defa gebelere hem mevsimlik gripten hem de [domuz gribi olarak bilinen] H1N1 influenza virüsünden korunsunlar diye iki grip aşısı birden öneriyor. 2013’te Goldman, 2008 yılından itibaren ard arda 3 yıl boyunca VAERS’e grip aşılaması sonrası bırakılmış istenmeyen etki raporlarından Spontan Düşük veya Ölü Doğum bildirimlerinin sayısını karşılaştırdığı çalışmasını yayımlıyor. Burada, 2009-2010 pandemik grip sezonunda devlet tarafından gebelere çift grip aşısı tavsiye kararının alınmasının ardından fetüs kayıplarında diğer yıllara oranla tam 40 kat (yüzde 4,000’lik) artış yaşanmış olduğu belgeleniyor.

Tek grip aşısı uygulanmış 2009-2009 sezonundaki fetüs kaybı ‘1 milyon gebe başına’ 6.8 iken, çift doz uygulamasının başladığı 2009-2010 sezonunda birden bu oran 77.8 fetüse fırlayınca, araştırmacı da o sezon hayatta kalarak dünyaya gelmeyi başarmış çocuklardaki muhtemel olumsuz etkilerin araştırılması için uzun vadeli çalışma yapılmalı çağrısında bulunuyor. CDC bugüne kadar konuyla ilgili herhangi bir takip çalışması yürütmüş değil.

Çocuklar veya yetişkinler aşıdan zarar gördüklerinde maddi tazminat alma hakları var. Oluşturulmuş özel bir federal aşı mahkemesince, Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanmakta olan her bir aşı dozu başına kesilen vergiyle oluşturulmuş fondan başvuran herkese “ispat yükümlülüğü olmaksızın” uygun tazminatın verilmesi gerekiyor. Bu sistem başta aşı mağduru Amerikan vatandaşlarına yardım etmek ilkesiyle kurulmuş olsa da, Associated Press tarafından yürütülen tahkikatta Amerikan devletinin aşıya bağlı gelişmiş sakatlık ve ölüm vakaları dolayısıyla yapılmış meşru tazminat başvurularına karşı çoğu zaman savaştığı, duruşmaları yıllarca süründürdüğü, 1986 yılında bu özel mahkeme sistemini kuran siyasetçilerin yola çıkış amaçlarının tam tersi istikamette eylemlerde bulundukları ortaya çıkmıştır.

1980’lerin sonundan bu yana aşı mağduriyeti tazminat programı kapsamında aşıdan zarar görmüş Amerikalılara tam 3.5 milyar dolar ödenmiştir.

2015 yılı, mahkemenin tarihi boyunca aşıya bağlı sakatlık ve ölümler için ödemiş olduğu ortalama senelik meblağın 114 milyon dolar üzerinde ödeme yapmak zorunda kaldığı yıl olmuştur. Örneğin 2014‘te aşı mahkemesi toplam 22.8 milyon dolar dağıtmış. Bir sene sonra, 2015‘te yüzde 400 fazlasını ödüyor devlet.

Bu artıştan kim mesul diye baktığımızda aslan payının grip aşısına ait olduğunu görüyoruz. 2014’te mahkeme grip aşısına özel reaksiyonlar için 4.9 milyon dolar ödüyor. Geçtiğimiz yıl bu meblağ yüzde 1,000 gibi muazzam bir artışla 61 milyon dolara ulaşıyor. Tüm bu ayrıntıları devletin hazırladığı son raporu 10 ay boyunca didik didik analiz etmiş Mom Street Journal’daki bu makale yazarlarından öğreniyoruz.

Son olarak da, Science dergisinde bu yıl 11 Kasım günü yayımlanmış yeni çalışmaya bakalım. Burada da çocukken grip geçirmenin kişinin sağlığına ömür boyu sağlayacağı faydalardan bahsedliyor.  UCLA ve Arizona üniversitelerinden bilimadamlarının Ulusal Sağlık Ensititüsü (National Institute of Health), Ulusal Bilim Vakfı, David Packard Vakfı ve diğer kurumlarca desteklenen çalışmalarında çocukken grip geçiren bireylerin koca grip virüsü ailelerine karşı ömür boyu bağışıklık kazandıkları belirtiliyor. Araştırmacılar, çocukluk çağı influenza (grip) enfeksiyonunun “kişiyi ileride bu virüsle ağır ve ölümcül enfeksiyona karşı ömür boyu güçlü şekilde koruduğu” yönünde güçlü kanıtlata bulunduğunu ifade ediyor. Bulgularının “üniversal aşılama yaklaşımları açısından işleri karıştırabileceği”nin farkında olduklarını belirten ekip, bu üniversal aşılama politikalarının “kişi daha kendi ‘doğal influenza A virüsü’ ile enfeksiyonunu geçirmeden uygulandığı takdirde”, doğal enfeksiyonun sağlayacağı uzun süreli otomatik korumadan bireylerin mahrum bırakılmış olup olmayacağını sorguluyor. Belli ki bu tip kritik önemdeki soruların yanıtlanabilmesi için daha kırk fırın araştırma yapmaya ihtiyacı var bilim dünyasının.

Bu hafta geceleyin Chicago’da şöyle bir arabayla gezintiye çıkın, Blue Cross Shield gökdeleninin yan cephesini kaplamış mavi beyaz ışıklandırmalı göz kamaştırıcı bir mesaj göreceksiniz. GRİP AŞINIZI OLUN!

Peki gribe karşı aşılanmak hakikaten Amerikan halk sağlığının yararına mı sizce? Cevabı merak edenler için devletin resmi verileri ortada–gözönünde ama saklı–duruyor. Buyrun okuyun ve kararınızı kendiniz verin.

 

yazarı tanıyalım

Robert F. Kennedy Jr.

ABD eski başkanlarından John F. Kennedy’nin yeğeni, çevre hukuku alanında uzmanlaşmış avukat.  Dr. Martha Herbert ve Dr. Mark Hyman ile birlikte kaleme almış olduğu Thimerosal – Let the Science Speak adlı kitabı, yapımında rol aldığı uluslararası ölçekte ses getiren ‘Trace Amounts’ adlı belgeseliyle, hakemli dergilerde yayımlanmış toplam 82 bilimsel çalışma eşliğinde bu cıva bileşiğinin aşılardan çıkartılması için kampanya yürütmektedir. Aşılardaki cıva ve otizm arasındaki bilimsel ilişkinin deşifre edildiği ‘Trace Amounts’ belgeselinin galasında yaptığı konuşmada, günümüz aşılarının zehirden farksız olduğuna dikkat çeken Kennedy, ülkede aşılarla holokost, yani toplu kıyım yapılmakta olduğunu ifade etmiştir.

Makalenin Vitamingiller tarafından değiştirilmiş orijinal başlığı “Should I Get the Flu Shot? CDC Data Raise Concerns” olup, yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Kendisinin diğer yazılarına ulaşmak için World Mercury Project, yani Dünya Cıva Projesi sitesine kaydolabilirsiniz.