Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanmakta olan tüm yapıtlar eser statüsünde olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Sitede bulunan yazı ve görsellerin site sahibinden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
İngiliz ebe Amanda Burleigh’in, on yıldır ‘göbek kordonu kesilmeden önce anneler bebekleriyle biraz daha fazla zaman geçirebilsinler’ diye sürdürdüğü kampanya sonunda meyve veriyor ve bu konuda sağlıkçıların izleyeceği resmi protokol yönergeleri İngiltere’de değişiyor.
1950’li yıllardan bu yana bebeklerin göbeği annelere vurulan hormon iğnelerinden olumsuz etkilenmesinler diye doğar doğmaz kesilmekte. Ancak eskisinin yerine daha güvenli bir ilaç kullanılmaya başlanmasıyla birlikte, hakikaten bebekleri plasentada kalan kanlarından mahrum bırakmanın izahı olabilir mi diye sesli düşünmeye başlayan sağlıkçıların sayısı da artmakta.
Ebe Amanda da, daha gözle görülür şekilde nabız atımı devam etmekte olan göbek bağını kesmenin doğanın işleyişine aykırı olduğunu düşünüyor ve benzer görüşteki sağlıkçı arkadaşlarıyla konuyu araştırmaya başlıyor ve kısa sürede bu uygulamanın bilimsel bir dayanağı bile olmadığı aşikar hale geliyor.
“Bir ebe olarak kordonu hemen kesmek üzere eğitilmiştim ve 16 yıl boyunca da böyle yaptım. Bu arada iki oğlum oldu, ikisi de okul eğitimleri için destek almak zorunda kaldılar.
Öğretmenlerden, “Neler oluyor? Astımdan alerjilere, giderek artan otizmden DEHB sorunlarına, sağlığı bozuk bunca çocuk nereden çıktı?” soruları gelmeye başladı.Benzer sorunları arkadaşlarımda da görüyordum. Birarada çalışan 6 ebeydik ve çocuklarımızın toplam sayısı da 14’tü. Bunlardan 8’i erkek, bunların da 6’sı öğrenme güçlüğü gösteren çocuklardı.”
Bu tabloda bir şeyler yanlış diye düşünen Ebe Amanda hemen alkol, sigara, şeker tüketimi gibi şüphelilere odaklanıyor, ancak çok geçmeden o aralar yayımlanan ve otizmle göbek bağının erken kesilmesini ilişkilendiren bilimsel çalışmaların da etkisiyle sorunun göbek bağının fazla erken kesilmesinde yatabileceğini anlıyor.
Konunun uzmanlarına yazarak bu uygulamanın yanlışlığını ve değiştirilmesi gerektiğini anlatıyor, aldığı cevap, ‘uygulamanın değişmesini istiyorsa önce gerekli kanıtı bulması gerektiği’ oluyor.
Ebe Amanda bu noktada farkındalık yaratmak için kampanyalar düzenleyerek konuşma üzerine konuşma veriyor. Ve çok geçmeden de aradığı kanıtlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor; önce 2010’da yayımlanan bir çalışma, kordonları zamanından önce kesilmediği takdirde bebeklerin 214 gram almış olarak hayata başladıklarını gösteriyor.
2011’deki bir başka çalışmada da, doğardoğmaz göbeği kesilen bebeklerde ileride sinir sistemi gelişimlerini etkileyebilecek şekilde, demir eksikliğine bağlı aneminin daha yüksek oranlarda görüldüğü tespit ediliyor.
Salt sağduyuyla anlaşılabilecek bir gerçeğin, bebeğe ait kanın plasentadan akışının bitmesinin beklenmesi gerektiğinin tıp camiasına bilimsel çalışmalarla ispatı için böylelikle aradan uzun zaman geçmiş oluyor.
Meslekdaşı ebeler ve tıp hekimleri arasında büyük direnç ve hatta kızgınlıkla karşılanıyor Ebe Amanda’nın girişimleri ve yürürlükteki prosedürü sorguluyor oluşu. Çalıştığı yerde kendini soyutlanmış ve dışlanmış buluyor.
2010’da Dr. David Hutchon ve danışmanlardan oluşan ekibiyle güçlerini birleştiriyorlar ve göbek bağı kesiminin bekletilmesinin önündeki en büyük engel olan resüsitasyon için bebeğin alınıp başka lokasyona götürülmesi prosedürüne çözüm geliştiriyorlar. Çözüm, annenin yatağının kenarına yanaştırılarak kordon kesilmeden kullanılabilecek Basics/Lifestart adını verdikleri ayaklı, küçük bir resüsitasyon ünitesi.
İngiltere’de doğumların %15’i bir şekilde resüsitasyon gerektiriyor, ancak Ebe Amanda hastane içi denetlemelerde bebeğin göbek bağı kesilmeden bırakıldığı takdirde bu oranın %5’e inebileceğinin ileri sürüldüğünü belirtiyor.
2012’de bir başka zafer kazanılıyor; The Royal College of Midwives (İngiltere’deki ebelere yönelik kraliyet akademisi) tavsiye değişikliğine giderek ‘en iyi uygulama kriteri’ olarak göbek bağı kesiminin bekletilmesini öneriyor.
2014 kasımında ise bu defa İngiltere’nin Ulusal Sağlık ve Klinik Mükemmellik Enstitüsü (NICE – National Institute for Health and Clinical Excellence) yönerge değişikliğine giderek göbek bağının hemen kesilmesi uygulamasını kaldırıyor.
İngiltere bazında zafer ilan ettiklerini belirten Ebe Amanda şimdi tek yapmaları gerekenin ebe ve doktorların bu yeni kuralları uygulamasını sağlamak olduğunu söylüyor.
“İngiltere bu konuda öncü oldu, eminim açtığımız yoldan diğer ülkeler de gelmekte gecikmeyecektir. Şahsen Avustralya, Norveç, İsveç, Pakistan, Tunus, İsrail ve Türkiye ve daha pekçok ülkedeki ebelere destek sağlıyorum. Bu noktadan sonra asıl hedefim, global çapta değişim sağlamak.”
Ebe Amanda’nın zaferini biz de senelerin doulası ve doğum danışmanı sevgili Penny Simkin‘nin kordonun neden erken kesilmemesi gerektiğini gösterdiği Türkçe altyazılı videosuyla taçlandırmak istedik.
Bilinçli tüm anne-babalara ve sağlıklı bebeklerine armağanımız olsun.
Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanmakta olan tüm yapıtlar eser statüsünde olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Sitede bulunan yazı ve görsellerin site sahibinden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
“Salt sağduyuyla anlaşılabilecek bir gerçeğin”
Çok üzgünüm bilim ve teknoloji salt sağduyu ile ilerlemiyor. Evet bilimsel yöntemi doğru kanıta dayalı çalışmalar olmak zorunda.
Merhabalar,
İlk olarak, kimse salt sağduyu ile ilerler ve ilerlemelidir bilim ve teknoloji demiyor zaten, ancak “tıbbi bilimler”in temelinde sağduyu bulunmması gerekli bir kriter midir diye sorarsak herhalde yanıtınız hayır olmaz?
Parmağa inen çekiçten sonra şişen parmağın acaba çekiç yüzünden mi şiştiğini anlamak için çift-kör, plasebo kontrollü deney yapmaya gerek olmadığını söylemeye çalışıyor insanlar 🙂
Geçerli bilimsel temeli olmadığı yapılan sistematik değerlendirme çalışmalarıyla ortaya konulmuş (ve nedense hala kimse tarafından sorgulanmadan uygulanmaya devam eden) arkaik bir uygulamayla çocuğun alması gereken(!) ve toplam kan hacminin 3’te 1’ine tekabül eden kandan mahrum bırakırsanız, ardından daha 1 yaşını doldurmadan aynı bebeğe (ve aynı işlemden geçmiş daha nicesine) demir eksikliğine bağlı kansızlık teşhisiyle demir şurupları reçete etmeye başladığınızda bunun neden-sonuç ilişkisine dair akıl yürütemeyecek durumdaki sağlıkçılarımızın haline üzülüyoruz biz de inanın, ancak bu yüzden zarar görmüş çocuklara üzüldüğümüz kadar değil elbette!
Oldukça uzun zamandır tıbbı tekeline almış götürmeye çalışan “kanıta dayalı tıp” modelinin dünya popülasyonunu getirdiği nokta uçurumun kenarı maalesef. Bunun için suçlayacak kimse yok kendilerinden başka. Bilim ve bilimsel yöntemde sorun yok bakın, sorunu yaratan “insan faktörü”. Ve buna kanıt var bakın:
1991- 2004 yılları arasında BMJ – British Medical Journal editörlüğünü yürütmüş hekim, modern tıbbın bilimsel araştırmalar için altın standardı olan “hakem değerlendirmesi”ni tıbbın kutsal ineği olarak gösteriyor ve bu ineği kesmenin zamanı geldi artık diyor ve ekliyor, “tıp dergilerinde çıkan yayınların çoğu düpedüz YANLIŞ veya PALAVRA”. Çok üzgünüz hakikaten bu acı haberi paylaştığımız için, fakat eski editörün yorumları daha da ağırlaşıyor bakın:
“Hakem değerlendirmesi bir ilaç olsaydı asla piyasaya çıkamazdı, zira istenmeyen etkilerilerine dair elimizde bir dolu kanıt(!) varken işe yaradığını gösterir hiçbir kanıt yok.”
http://www.independent.co.uk/news/science/scientific-peer-reviews-are-a-sacred-cow-ready-to-be-slaughtered-says-former-editor-of-bmj-10196077.html
İçimizi derin bir üzüntü kaplayarak bu “kanıta dayalı tıp” markasıyla ilgili sorunları paylaşmak istiyoruz sizinle müsaade ederseniz:
Evidence based medicine: a movement in crisis?
http://www.bmj.com/content/348/bmj.g3725
Evidence based medicine is broken
http://www.bmj.com/content/348/bmj.g22
Bakınız 20 yıl New England Journal of Medicine (NEJM)’in editörlüğünü yapmış Harvard Üniv. mezunu Dr. Marcia Angell ne diyor:
“It is no longer possible to believe much of the clinical research that is published, or to rely on the judgment of trusted physicians or authoritative medical guidelines.”
Kitabı: The Truth About the Drug Companies: How They Deceive Us and What to Do About It
http://www.amazon.com/The-Truth-About-Drug-Companies/dp/0375760946
Stanford Üniversitesi’nden bir başka araştırmacı, epidemiyolog John Ioannidis ne diyor?
“There is less than a 50% chance that the results of any randomly chosen scientific paper are true.”
Yayının başlığı: “Why Most Published Research Findings Are False”
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1182327/
Velhasıl, katılıyoruz size; “bilimsel yöntemi doğru kanıta dayalı çalışmalar olmak zorunda”.
Bilim-kurgu değil, bilim yapılsın istiyoruz bizler de.
Sağlıcakla kalınız.
a.
A vitamingil yorumunuz için çok teşekkürler, öğrencilerimle de paylaşacağım
Memnuniyet duyarız,
Saygılar.
Bilimin doğayı taklit etmesi gerekemez mi? Hayvanlar yavruları doğunca ilk önce onu yalayarak kan akışını canlandırıyor, kendi kendine sevgi dolu bir şekilde doğumun devamında plasentayı bekliyor ve en son da göbeği kesiyorlar. Hiç erkenden kordonu kesip etrafı kanlarla dolan bir hayvan doğumu görmemişsinizdir herhalde 🙂 ilk iki doğumumda kan akışını bir dk bekledik durmadan kordonu kestik. 3. doğumumda tamen akış durunca kestik. Bebeğim çok daha sakin ve nerdeyse hiç ağlamayan huzurlu bir bebek oldu 🙂 plasenta da kordo akışı durduktan sonra kendisi çıktı hepsi toplam 10 dk kadar sürdü. Doğumda “Birth without violence” kitabını annelere mutlaka öneriyorum. Bu konuları merak edenler Doğal Anneyim bloguma bakabilir 🙂
Sevgili Başak, blog ve grubundaki çalışmaların için tüm benzer düşüncedeki anneler adına sana gönülden teşekkür etmek istiyorum.
Senin kitap önerin yanına hemen biz de bir belgesel önerelim. İsmi, “The Business of Being Born”.
Kısa tanıtımı burada: https://www.youtube.com/watch?v=4DgLf8hHMgo
Tamamını izlemek isteyenler için: https://www.youtube.com/watch?v=xk-ApG4Rw1U
Amerika maalesef medikalize edilmiş doğum sürecinde başı çekiyor ve gelişmiş ülkeler arasında 1 yaş altı yenidoğan ölümlerinde sondan ikinciler. Her 3 doğumdan 1’i sezaryen. Türkiye’nin sağlık konusundaki uygulama ve istatistikleri de ürkütücü şekilde Amerika’yla paralellik gösteriyor.
Kadına, bebeğe ve doğaya saygılı doğum hakkı için tabandan gelen talep yeterince güçlü. Artık bu talebe kulak verme zamanıdır.
Sevgiler..
Sevgili arkadaşlar, bebeği olacak birisi olarak kafam çok karıştı… Sayın A, sizce ne kdar sürede kesilmesli tam anlayamadım 🙁
Genellikle 5 dakika yeterli oluyor; plasentadan bebeğe kan akışı duracak, kordonda nabız bitecek, rengi dönecek, öyle kestireceksiniz.
Benim oglum sezeryanli ve suan hamileyim,muhtemelen bu cocugumda sezeryan olcak..lokal anestezi oldugum icin ne zaman kesiliyo,ben uykudayken neler oluyo hic bilemiyorum 🙁 ne acı bi durum 🙁
Facebook’ta şu gruba bir bakmak, deneyimli anne, hemşire ve ebelere danışmak ister miydiniz?
https://www.facebook.com/groups/ssvd1/?fref=ts