2 No.lu Keşif: Alüminyumdan Adjuvan immün sistem aktivasyonuna sebep oluyor ve sinir sistemi için düşünüldüğünden çok daha toksik etkiye sahip

Aşılarda en sık kullanılan adjuvan tipi (Al hidroksit ve Al fosfat gibi) alüminyum bileşikleri. Şu anda hepatit A, hepatit B, difteri-tetanoz-boğmaca (DtaB, Tdab), Hemafilüs influenza tip b (Hib), insan papilloma virüsü (HPV) ve pnömokok (KPA) aşılarında bulunmakta. Alüminyumdan adjuvan immün sistemi “aktive ediyor”, böylelikle aşıdaki antijenlere uzun vadeli bağışıklık yanıtı verilmesini sağlıyor.

Alüminyumdan adjuvanın toksisitesine ilişkin bilimsel anlayış değişiyor, hem de hayli büyük değişiklikler yaşanıyor şu son birkaç yıldır (2007’den beri).

Alüminyumdan adjuvan üzerine çıkmış yayınlar öyle taze ki, FDA ve CDC tarafından değerlendirmeye dahi alınmış değiller henüz. Ve bu kurumların aşılarda alüminyum kullanımına dair tavsiye kararları hala, 2011’den kalma ve aşıyla alınmış alüminyumun vücudun iskelet sistemine gittiği gibi yanlış çıkarımlarda bulunan bir çalışmaya dayanmakta:

“Aşıların yenidoğanın vücudunda oluşturduğu alüminyum yükü, kurduğumuz beslenme modelinden vücudun yükleneceği alüminyum seviyesinden biraz daha yüksek olsa da, bu alüminyumun uzun vadeli depo sistemi şeklinde vücutta toplanıp birikeceği öncelikli yer yumuşak organ sistemleri yerine iskelet sistemi olduğundan, endişelenilecek bir durum olmadığı görülmektedir.”

Alüminyum üzerine yürütülen bu tür tahminler de alüminyum hidroksit değil, çözünmüş alüminyum ile yapılmış deneylere dayanıyor. Oysa şimdi bu alüminyum hidroksitin nanopartikül halde olduğu, (immün sistemin çöpçüsü) makrofaj hücrelerince emilip (kan-beyin bariyerini kolaylıkla geçen) bu makrofajlarca beyne taşınmakta olduğu bilgileri su yüzüne çıkıyor. FDA ve CDC’nin halen ısrarcı olduğu alüminyum için “güvenli kabul edilen seviye” argümanının yanlışlığını enine boyuna tartışarak gösteren VP sitesinden kısa bir alıntı görelim şimdi:

“Enjeksiyon yoluyla verilecek (alüminyum hidroksit/fosfat nanopartiküllerinden mütevellit) alüminyumdan adjuvan için güvenli seviye tespit edilmeye çalışılırken, suda çözünür alüminyum tuzları (AlCl3 veya Al-laktat) yedirilmek suretiyle yapılmış deneylerin kullanılması ne mantığa ne de bilime sığar. Kimyasal formlar ve vücuda veriliş yolu farklı burada. Nanopartiküllerin, aynı maddenin hacme sahip veya çözünebilen formlarına kıyasla toksisitesinin daha yüksek olabileceği bugün net bir şekilde bilinmekte…Alüminyumdan adjuvan güvenliği tespiti için bu kendiliğinden geçersiz yöntemi yaratanlar, topluma aşı öneren kesimlerdir. Aralarında yer aldığım aşıya eleştirel yaklaşan kesim ise, enjeksiyon yoluyla verilecek alüminyumdan adjuvan için güvenli kabul edilebilecek seviyenin ne olduğunun ancak aynı alüminyumdan adjuvan deneğe enjeksiyon yoluyla verilerek anlaşılabileceğini savunuyor, AlCl3 veya Al laktat gibi alüminyum tuzları yedirilerek değil. Mantıken bunu herkesin anlayabilmesi lazım. Şimdi nanopartikül toksisitesi ve vücuda veriliş yolu gibi önemli meseleleri bir tarafa bırakalım ve hayvanlar (sıçan veya fareler) 62 mg/kg/gün veya 26 mg/kg/gün alüminyum yediklerinde hakikaten bundan zarar görmüyorlar mı, buna bakalım. Alüminyumdan adjuvanın güvenliği esas olarak buna dayandırılıyor zira. Aşı taraftarları alüminyumdan adjuvanı güvenli göstermek için Keith ve Mitkus’un deneyine bel bağlamış durumda, Keith ve Mitkus da bahsi edilen dozları hayvanların zarar görmeden yiyebildiği savına. Yok eğer bu 26 mg/kg/gün’lük dozun hakikaten de hayvanlara zararı dokunuyorsa, o zaman Keith ve Mitkus’un çözümlemeleri kurtarılamayacak şekilde yanlış demektir. 26 mg/kg/gün’lük değerin çok daha altındaki dozların zarar verdiğini gösteren bir değil, birkaç çalışmayı birden aşağıda görebilirsiniz.”

Aşılarda kullanılan alüminyumdan adjuvanın bildiğimin çok ötesinde toksik olabileceğine şahsen ilk, Kanada’daki British Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyesi Chris Shaw’un muhteşem çalışması hakkında okuma yaparken uyanmıştım. (Dr. Shaw’un alüminyumdan adjuvan ve meslekdaşlarıyla birlikte yürütmüş oldukları deneylerden bazıları ile ilgili açıklamalarını duymak için şu videoya göz atabilirsiniz.)

2007’de Dr. Shaw “Aluminum Adjuvant Linked to Gulf War Illness Induces Motor Neuron Death” (Körfez Savaşı Hastalığı ile Bağıntısı Bilinen Alüminyumdan Adjuvan, Farelerde Motor Nöron Ölümüne Yol Açıyor) başlıklı yayınıyla, enjeksiyon yoluyla verilen alüminyum üzerinde tarihteki ilk çalışmayı gerçekleştirip dünya kamuoyunu alüminyumdan adjuvanın tehlikeleri ile ilgili alarma geçirmeye çalışıyor:

“Ayrıca, alüminyumdan adjuvanla hazırlanmış çeşitli aşıların (örn, Hepatit A ve B, DTB ve benzerlerinin) kullanımına devam edildiği takdirde, toplum genelinde çok daha geniş yelpazede sağlık sorunları ile karşı karşıya kalınabilir. Aşıların güvenli olduğu, sinir sistemine etkilerinin detaylı incelemesi kontrol grubu kullanılarak gerçekleştirilmiş uzun vadeli deneylerle kapsamlı şekilde ortaya konuncaya dek, hem aşılanmışlar hem de aşılanmaya devam edenlerin gelecekteki sağlık durumları tehlikede olabilir. Kaçınılmak istenilen bir hastalıktan korunacağız diye aldığımız toksisite riski buna değer mi, bu soruya ivedilikle dikkatlerin çevrilmesi gerekmektedir.”

2009’da Dr. Shaw ve British Columbia’daki meslekdaşları, enjeksiyonla verilen alüminyum hidroksit üzerine, sonuçları fazlasıyla endişe verici bir çalışma daha yayımlıyorlar:

“Sonuç itibariyle, burada bildirimi yapılmış olan bulgular bir önceki çalışmamızla aynı olup, alüminyumun, ister ağızdan alınmış ister vücuda zerk edilmiş olsun, nörotoksik etki gösterebileceğini net bir şekilde göstermektedir. Alüminyumun toksik etki gösterme mekanizmalarından bazıları şunlardır; enflamasyon (yani, microgliosis)…”.

2012: Pediatrik popülasyonlarda alüminyumdan adjuvan toksisitesi ve otoimmünite

Çığır açıcı nitelikteki bu çalışmasından üç yıl sonra Dr. Shaw, meslekdaşı Lucija Tomljenovic ile birlikte 2012’de yayımladıkları makalede alüminyumdan adjuvan toksisitesi ile ilgili ne kadar az bilinen olduğuna dikkat çekerek, bu konudaki yoğun endişelerini dile getiriyorlar:

“…80 yıldır kullanımda olmalarına rağmen, Alüminyumdan adjuvanların güvenlik bildirimlerinin bilimsel kanıt yerine varsayımlara dayalı çıkması bizim için de şaşırtıcı oldu. Örneğin, Al adjuvanların bebek ve çocuklardaki toksikolojisi ve farmakokinetiği hakkında hiç bilgi yok…Bu gözlemlere rağmen çocuklar, rutin çocukluk çağı aşılama programları vasıtasıyla yetişkinlerden çok daha yüksek seviyelerde Al adjuvan almaya devam ediyor.”

İki bilimadamı, alüminyumdan adjuvan taşıyan aşıların güvenlik profilinin acilen yeniden değerlendirmeye alınması çağrısında bulunuyor:

“Eldeki veriler (hatta elde pek de veri olmayışı) haliyle bugün pediatrik popülasyonlar hedef alınarak uygulanmakta olan aşıların güvenlik profillerinin bu şekliyle yeterli kabul edilip edilemeyeceği sorusunu akla getirmekte. Bebekler ve çocuklar aşılama sonrası oluşacak komplikasyonlarda en yüksek risk kategorisinde bulunduklarından, pediatrik popülasyonun sağlığında aşıya bağlı meydana gelebilecek bozulmaların neler olabileceği konusu, bugüne kadar ortaya konulmuş olandan daha derinlemesine araştırılmalı ve bu araştırmalara ivedilikle geçilmelidir.”

2013: Biyopersistan partiküllerin kastan beyne CCL2-bağımlı yavaş translokasyonu

2013’te Fransız bilimadamları bakıyor ve fare bedenine zerk ettikleri alüminyumdan adjuvanın 1 yıl sonra beyinde kendini gösterdiğini görüyor. Çalışma yazarları bu yeni keşifle ilgili derin endişelerini şu sözlerle dile getiriyor:

“Biyodegradasyonu zayıf bu adjuvanın popülasyona mütemadiyen artan dozlarda verilmesi, özellikle gereğinden fazla aşılanma veya henüz olgunlaşmamış/yapısı değişime uğramış kan-beyin bariyeri açısından düşünüldüğünde sinsi bir tehlike halini alabilir. . .”

Alüminyumdan adjuvanın dünya genelinde pediatrik aşılarda bolca kullanıldığını bildiğinden yazarlar da sözcüklerini dikkatli seçiyor tabii. Burada kalkıp alüminyumdan adjuvan için “sinsi tehlike” ifadesini kullanmaları tüm anne-babaları endişeye sevk etmeli. Çalışma yazarlarının burada özellikle sorun olarak gördüklerini belirttikleri şey, dozların gitgide artıyor oluşu. Ki 1990’ların başından beri, özellikle alüminyumdan adjuvanlı yeni aşıların ABD’de takvime eklenmesiyle birlikte, olunması gereken aşı adedi üç kattan fazla artınca çocukların yaşadığı şey tam da bu oldu.

2015: Aşılardaki alüminyumdan adjuvanların biyopersistansı ve beyne translokasyonu

2015’te Fransız Université Paris Est Créteil (UPEC)’ten bu alüminyumdan adjuvanın tehlikeli, biyopersistan ve beyinde hasar bırakıcı bir toksin olduğu yönündeki yeni görüşe destek geliyor. (Çalışma alüminyumdan adjuvanın yavaş bir şekilde beyne ulaştığı, burada da muhtemelen sonsuza dek kaldığı yönündeki bulguları teyit ediyor.)

Çalışmada alüminyumdan adjuvanın “biyopersistans” özelliğinden dolayı uzun süreli immün yanıt oluşturabileceğinden, yani aslen bu insan elinden çıkma maddeyi vücudun arıtıp atabileceği doğal herhangi bir mekanizması olmadığından, vücudun kendini bu maddeden kurtarma ihtimalinin bulunmadığından bahsediliyor:

“Periferde fagositlerce yutulmuş alüminyum ve biyoçözünürlüğü düşük diğer maddeler bu yolla kan ve lenf sisteminde dolaşıma girer ve enfeksiyöz partiküllerce kullanılana benzer bir Truva atı mekanizmasıyla beyne giriş yapar. Daha önce yapılan deneylerle vücuda alüminyum zerkinin MSS (merkezi sinir sistemi) fonksiyonunda bozulma ve hasara yol açtığı gösterilmiş olup, alüminyum için güvenli kabul edilecek değerin tam olarak ne olması gerektiği ile ilgili zihinlerde soru işareti oluşmuştur.”

Kasım 2016: Alüminyum hidroksitten partiküllerin lineer olmayan doz – yanıt ilişkisi

Ve tam da geçtiğimiz yılın sonbahar ayında, alüminyumdan adjuvan üzerine yapılmış bugüne kadarki en önemli ve kapsamlı çalışmanın yayımlanmasıyla kötü haber hanesi büyüdü, konuyla ilgili bilgimiz daha da arttı.
Bu çalışmayla ortaya konan bulguların alüminyumdan adjuvanla ilgili anlayışımızda devrim yarattığını söylemek yanlış olmaz. Çalışmanın yayımlandığı Toxicology dergisinden, çalışma yazarlarının alüminyumdan adjuvanın bunca yaygın kullanılıyor olmasından ötürü duydukları endişeyi dile getirişlerine bakalım:

“[Alüminyumdan adjuvanın] güvenliği ile ilgili endişeler, bazı kişilerde immün sistem hücreleri içinde hiç beklenilmediği kadar uzun biyopersistans gösterdiği anlaşılıp da, alüminyum ihtiva eden aşı uygulamalarından sonra kronik bitkinlik sendromu, bilişsel fonksiyon bozukluğu, miyalji*, disotonomi** ve otoimmün/enflamatuvar özellikli hastalıklara dair bildirimler gelmeye başladıktan sonra oluşmaya başladı.”

[Çevirmenin Notu: *Miyalji: Kas ağrısı **Disotonomi: Otonom sinir sisteminin düzensiz çalışması ile belirgin kalıtsal hastalık. Hastada ortostatik hipotansiyon, ağrıya duyarsızlık, istemli hareketlerde düzensizlik, vücut ısısında yükseliş, zaman zaman konvülsiyonlar ve enfeksiyonlara eğilim görülür.]

Ayrıca fare modelleri vasıtasıyla alüminyumdan adjuvana dair hakikaten moral bozucu bir özelliği daha keşfediyor Fransızlar: düşük dozda düzenli alım, tek seferde bolus doz alımından DAHA nörotoksik çıkıyor:

“Fareye kas içinden zerk edilmiş düşük doz Alhidrojel’in [alüminyumdan adjuvan] uzun vadede özellikle beyin yarıkürelerini tercih ederek burada alüminyum birikmesine yol açabildiğini ve nörotoksik etki gösterebildiğini tespit ettik. Elde edilen bu beklenmedik sonucun açıklanabilmesi için ileride araştırmaların yoğunlaştırılabileceği bir alan da kullanılan adjuvanın boyutuyla ilgili olabilir, zira monosit ailesine ait hücrelerce yakalanıp taşınmaya en müsait bakteri boyutundaki birtakım küçük topaklanmaların yalnız vücuda zerk edilmiş en düşük doza tekabül eden süspansiyonlarda ortaya çıktığı görüldü, en yüksek dozlarda değil. Her halükarda, Alhidrojel’in nörotoksisitesinin, klasik toksikolojinin “ilacı zehirden ayıran dozudur; düşük doz iyileştirir, büyük doz öldürür” kanununa uyduğu görüşü fazlasıyla basit kaçmaktadır.

Kafa karıştırıcı bir çıkarım bu, fakat ziyadesiyle önemli, o yüzden bu noktada açıklama için VP’den yardım alıyoruz:

Fransa’daki Gherardi araştırma grubunca yayımlanmış yeni bir çalışma (Crepeaux ve ark.) alüminyumun (Al) farelerdeki toksisite ve transportasyonu ile ilgili önemli sonuçlar ortaya koyuyor. Bu çalışma özellikle kıymetli çünkü etkiler çok yönlü araştırılmış: davranışlara etkisi, beyindeki immün (mikrogliyal) aktivasyon ve Al’in beyne taşınması gibi farklı etkiler çalışılmış. Çalışmada 200, 400 ve 800 mcg/Kg’lık dozlar kas içinden zerk edilerek denenmiş. Deney için aşılarda adjuvan olarak en yaygın kullanılan (Alhydrogel marka) AlOH-alüminyum hidroksit seçilmiş. Bu adjuvanın bugün Hep A, Hep B, Hib, pnömokok, meningokok ve şarbon aşılarında kullanıldığını görüyoruz. İşe bakın ki bu çalışmada (200 mcg/Kg’lık) en düşük doz, en toksik olan çıkıyor! Çoğu durumda 400 ve 800 mcg/Kg’lık dozlar araştırması yapılan alanlarda gözlemlenebilir olumsuz bir etki oluşturmazken, 200 mcg/Kg’lık doz bunu yapıyor. Denenen yüksek seviyedeki dozların düşük toksisite göstermesinin nedeninin de, enjeksiyon yerinde vücudun oluşturduğu doza bağımlı enflamasyon olduğu düşünülüyor. Yüksek dozlar enjeksiyon yerinde yoğun enflamasyona [yangıya/iltihaba] neden oluyor, “granülomlar” oluşturuyor. 200 mcg/Kg’lık doz ise granülom oluşturmuyor. Granülomlar, dokuda incinme/yaralanma, enfeksiyon veya yabancı madde girişine yanıt olarak oluşan sert nodüller. Bedenin yaralı doku etrafına bir nevi paravan çekerek enfeksiyon veya toksinlerin yayılmasını önleme yöntemi bu. Granülom oluşumu Al toksisitesine karşı koruma sağlıyora benziyor; belli ki vücudun yaptığı bu granülom sayesinde Al adjuvan partikülleri enjeksiyon yerini terk edemiyor. 200 mcg/Kg’lık doz beyni ve davranışları etkilerken, denenen yüksek dozların niye etkilemediğini açıklıyor bu. Bunun anlamı; granülom oluşturacak kadar yüklü tek bir doz alüminyum alımıyla kıyaslandığında, minik minik ama çok sayıda Al enjeksiyonu almak çok daha tehlikeli ve vücuda daha fazla zararı var.

Çalışma yazarları ayrıca FDA ve CDC’nin alüminyumdan adjuvan toksisitesi ile ilgili düşünüş şeklini de eleştiriyor ve esasen bugünkü yaklaşımın yanlış olduğunu ifade ediyorlar:

“Aşı adjuvanı maruziyetinin alakasız başka tür (örn. çözünebilir alüminyum ve ağız yoluyla alım gibi) alakasız, başka alüminyum maruziyetleri ile kıyaslanması bilimsel olarak geçerli kabul edilebilecek yaklaşımlar olmayabilir.”

Ve Fransız bilimciler kapanışı, tüm anne-babaları derinden endişelendirmesi lazım gelen şu sözlerle yapıyor:

“Dünya genelinde aşı temelli stratejilere olan muazzam yöneliş düşünüldüğünde, bu çalışma bizlere alüminyumdan adjuvanın toksikokinetiğinin ve güvenliğinin yeniden değerlendirmeye alınması gerektiğini göstermektedir.”

Hatırlatma: Bu çalışma çıkalı henüz bir seneyi biraz aşkın bir zaman oldu. Çalışmanın baş yazarı Dr. Romain Gerard ile yapılmış müthiş bilgilendirici ve detaylı söyleşiyi lütfen izleyin. Konuşmalar Fransızca, fakat İngilizce altyazısı var [Çevirmenin notu: Türkçesi eklenmiştir]:

 

Devam edecek . . .

Yazı dizisinin 1. Bölümü için: İngiliz Bilimadamları Otizm Bulmacasını Çözdü mü Ne? 

Yazı dizisinin 3. Bölümü için: Doktorlara Yönelik ‘Aşı-Otizm Bilimine Giriş’ Dersi