Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanmakta olan tüm yapıtlar eser statüsünde olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Sitede bulunan yazı ve görsellerin site sahibinden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
3 No.lu Keşif: Alüminyum beyinde IL-6 sitokinlerini arttırabiliyor
Fransa’dan çıkan şahane alüminyum toksisite çalışmalarının hayal kırıklığı yaratan tek yönü, bilimadamlarının fare beyinlerindeki IL-6 sitokin seviyesini ölçmeden bırakmış olmaları; keza IL-6 sitokin tipinin immün sistem aktive olduğunda salgılanabildiği ve otizme yol açtığı yönünde elde güçlü kanıtlar da olduğu bilinen bir şey. Yine de, aşağı yukarı bir sene önce Orta Doğu’dan çıkan bir çalışma, ‘IL-6–alüminyumdan adjuvan’ bağlantısına sağlam bir temel kazandırmış oldu.
Bu sefer, bilimadamları alüminyum vererek farelerde Alzheimer oluşturmaya çalışıyor ve görünüşe göre başarılı da oluyorlar bunda, ve o arada da alüminyumun IL-6’da 4 kat artış yarattığını göstermiş oluyorlar:
“Elde edilen sonuçlara göre alüminyum tatbiki, normal kontrol grubu ile karşılaştırıldığında deney grubu farelerinin hipokampüsünde pro-enflamatuvar sitokinlerden TNF-α’da 3.8, IL-6’da 4 kat, ve iNOS’ta da 3.8 katlık artış yaratmıştır.”
Bu anlatılanlarla ilgili anlaşılmayan herhangi bir nokta varsa, VP’nin bedendeki alüminyumdan adjuvan ile ilgili şu açıklamaları tüm boşlukları dolduracaktır:
Aşıların çoğunda alüminyum bulunmakta, alümünyumun da, aşıda kullanıldığı miktarlarda beyin ve sinir sistemi üzerindeki toksisitesi ispatlı durumda. Aşılar birarada vurulduğunda toksik alüminyumda aşırı yüklenme durumu hasıl olabilir. Tek bir aşıdaki miktarı dahi zararlı olabilir çünkü ağız yoluyla aldığınız alüminyumdan daha tehlikeli bir formdadır buradaki alüminyum. Tam ifade etmek gerekirse, aşıdaki alüminyum nanopartikül halde olup vücudun bundan kurtulması daha zordur, ayrıca yediğiniz alüminyumdan farklı bir rotada ilerler vücudunuzda.Yediğimiz yiyecek ve içtiğimiz sudan doğal olarak küçük dozlarda alüminyum alırız zaten ve bu normaldir de. Bu maruziyet sağlığımız için iyi olmasa da, vücudun bununla başa çıkabilecek defans mekanizmaları vardır. Ağızdan alınan Alüminyumun vücuda emilimi düşüktür, sadece %0.3 seviyesindedir, yani neredeyse %99.7’si dışkıyla vücut dışına çıkar. Ağızdan alınan alüminyum iyonik formdadır (yüklü atomlar taşır), öyle olunca böbrekler tarafından rahatlıkla arındırılır. Ayrıca iyonik haldeki alüminyumun beyne erişimi kan-beyin bariyerince engellenir. Düşük emilim, böbreklerce hızlı eliminasyon ve beyne girişteki bariyer, beyne alüminyumdan kafi derecede koruma sağlar.
Ne var ki, aşılardaki nanopartikül halindeki alüminyum böbreklerce temizlenemez. Bu partiküller böbreklerin süzebileceğinden çok daha büyük boyuttadır. Al nanopartikülleri zamanla çözünür (iyonik alüminyuma dönüşür), evet. Fakat bunlar tam manasıyla eriyip çözünene kadar, makrofaj dediğimiz immün sistem hücrelerince çoktan “yenmiş” olurlar. Diğer bir deyişle, partiküller makrofaj içine geçmiş olur. Al nanopartikülleriyle dolu makrofajlar vücudun dolaşım sistemiyle gittikleri her yere alüminyumu taşıyıp yayarlar. İşte bu durum tehlikelidir, zira Al yüklü makrofajlar en ufak alüminyum dozunun bile hasara uğratacağı dokulara (örn. beyne) Al nanopartikülleri taşımaktadır.
Kısa bir Mola: İmmün aktivasyonundaki yumurta-tavuk ilişkisi
Sonunda bana bu yazıyı kaleme aldırtan derinlemesine araştırma sürecini başlatan konudan da bahsetmek istiyorum biraz. Bu senenin başında, aşı endüstrsinin sözcülüğünü üstlenmiş, aşı patenti sahibi Dr. Peter Hotez ile basına yansıyan bir tartışmamız oldu. Dr. Hotez’in de otizmli bir kızı var, o yüzden benim olduğu kadar onun da şahsını ilgilendiren bir konu bu. Dr. Hotez otizmin anne karnında “oluştuğu”na kesinlikle kani ve bunu da bana şöyle açıklamıştı kendisi: “bilimsel literatürden benim anladığım, otizmli çocukların beyni, tıpkı bizimki gibi, gebeliğin birinci ve ikinci trimesterinde zaten o halde”. Dr. Hotez, Dr. Eric Courchesne ve meslekdaşlarının 2014’te New England Journal of Medicine dergisinde yayımlanmış “Otizmli çocukların neokorteksinde düzensiz gruplaşmalar” başlıklı tek çalışmasından yola çıkarak otizmin oluşum zamanlamasına dair bu kesin kanaate ulaşmış. Dr. Hotez, benim otizm ve aşılar üzerine yazılarımda ele aldığım konuların yanlışlığını göstermeye (iddiaları çürütmeye) çalışırken işi bir adım daha ileriye götürüyor, ki bana kalırsa bilimadamlarını birbirinden ayıran çizgi de tam olarak burası. Diyor ki bana:
“Hayatın ilk yılında verilen bir aşı, mimarisini tümüyle değiştirecek bir yeniden yapılanmaya götüremez beyni, bu mantığa aykırı bir defa.”
Öyle mi gerçekten? Çocuk doğduktan sonra, bugünkü düşünüşün öne sürdüğü gibi, yaşanan bir immün aktivasyon epizoduna bağlı olarak beynin devreleri hiçbir şekilde değişemez mi yani?
Otizmin nedeninin belirlenmesinde bu sorunun cevabı kadar önemli bir başka soru daha yok ve bana kalırsa otizmin neden kaynaklandığına dair tartışmaların bundan sonra yürüyeceği eksen de bu:
- Aşılar çocuk doğduktan sonra “beynin yapısal organizasyonunda değişim” yaratamıyorsa hakikaten, o zaman otizmin nedeni aşılardır diyemeyiz (lakin, gebeye vurulacak aşılar, Maternal İmmün Aktivasyon tetikleme potansiyelinden ötürü halen riskli kategoride).
- Yok, doğumdan itibaren verilen aşılar beynin “düzenini baştan aşağı değiştiriyorsa” şayet, o zaman elimizde aşılarla ilgili ciddi, hem de çok ciddi bir sorun var demektir.
Bence bilimin duruşu bu konuda gayet net. Okuyup görelim.
Doğum sonrası (post-natal) otizm tetikleyici faktörlere dair kanıtlar güçlü
Dr. Hotez’in bahsettiği çalışmayı, hani otizmin kaderinin anne karnında belirlendiğini kanıtladığını öne sürdüğü çalışmayı, herhalde bir on kez okumuşumdur. Siz kendiniz de okuyabilirsiniz, ölmüş otizmli çocukların beyinlerine bakıyor araştırmacılar ve beynin yapısında büyük farklılıklarla karşılaşıyorlar. Bu çalışmada yapmadıkları şey ise, kimi 15 yaşındaki çocukların ölüm sonrası beyin otopsisinden anlaşılması elbette imkansız olduğundan, beyindeki bu yapısal düzensizliklerin tam olarak NE ZAMAN oluşmuş olduğu ile ilgili herhangi bir spekülasyonda bulunmak. Cidden, nasıl yapabilirlerdi ki zaten böyle bir şey? Dr. Hotez de çalışma yazarların ortaya sadece bir tahmin attıkları sonuç bölümüne bakıp da yanıldı herhalde diye düşünüyorum:
“Sonuç olarak, ölüm sonrası incelemeye aldığımız otistik çocuklara ait beyinlerin çoğunun korteksinde düzeni belirgin şekilde bozulmuş alanlar tespit ettik. Bunlar da beynin, otizmde sorunlu olduğu bilinen sosyal, duygusal, sözlü iletişim ve dil gelişimi gibi işlevlerin mediasyonundan sorumlu bölgelerindeydi. Bu tarz anomaliler otizmin temelinde yatan ortak gelişimsel nöropatolojik özellik kümeleri olabilir ve muhtemelen de doğum öncesi [prenatal] gelişim kademeleri esnasındaki katman oluşumu ve katmana özel nöronal diferansiyasyonunda meydana gelmiş bozulmalardan kaynaklanmaktadır.”
Çalışmanın ne dediğini yakaladınız mı, hani Dr. Hotez’in kendi iddiasını desteklemek için alıp kesin bulguymuş gibi lanse ettiği kısmı? (Bu arada kendisi otizmin nedenine dair yapmış olduğu yazılı ve sözlü basın açıklamalarda defalarca bu çalışmaya atıfta bulunmuştur.) Yazarlar diyor ki, çocukların beyninde görülen bozulmalar “doğum öncesi gelişim basamakları” esnasında meydana gelmiş olabilir, böyle bir “ihtimal”den söz ediyorlar.
Oysa şimdi göreceğiniz kanıtlar bunun tam da tersini gösteriyor gibi. VP güzel açıklamış:
“Bozuk alanlar” bulan çalışma aslında yine immün aktivasyon ve aşıları işaret eden kanıtlar hanesindedir. İmmün aktivasyon yaratma deneyleri, aktivasyonun/sitokinlerin nöron [sinir hücresi] katmanlarında bozulmaya [disregülasyona] yol açtığını ortaya koymuş durumda. O halde aşı bunu haydi haydi yapabilir demektir bu. Doğum öncesi [prenatal] dönemdeki otizmle ilişkilendirilmiş farklılıklar olması demek, bebeğin immün aktivasyonundan zarar görmeye özellikle yatkın hale gelmiş olması demektir. İmmün aktivasyonda şu oluyor: Her aktive edilişte immün sistem, uyarana karşı biraz daha duyarlılaşıp daha güçlü reaksiyona geçiyor. O yüzden, ta gebelikte immün sisteme alınacak bir “darbe”, bebeğin doğumdan sonraki immün aktivasyon olaylarından daha kolay zarar görmesinin yolunu yapabilir. Beyindeki mikrogliyada bu şekilde reaktivite artışı olduğu biliniyor (mikrogliya, beyindeki immün sistem hücreleridir), adına da “microglial priming” (mikrogliyal ön hazırlık) deniyor. İmmün aktivasyonla ön hazırlığı yapılmış mikrogliya hücreleri hiperkatifleşerek uzun süre, hatta belki ömür boyu böyle kalıyor.
VP işi Dr. Hotez’den ileriye götürüp, bakıldığında artık aksi bir tartışmaya mahal vermeyecek bir görsel de paylaşıyor:
Burada gayet açık şekilde görülen şey, çocuğun beyninin doğumda gelişimini tamamlamış olmaktan fersah fersah uzak olduğu. Öyle ki, doğduğunda çocuğun beyin gelişiminin halen devam etmekte olan ve hatta daha başlamayı bekleyen 5 ayrı fazı var. Bu durumda, çocuk doğduktan sonra yaşanacak bir immün aktivasyon epizodu beynin gelişimini etkileyebilir mi? Evet, etkileyebilir.
Mevcut literatür de bu görüşü destekliyor zaten. 2012 tarihli bir çalışmada, Wei ve meslekdaşları fareler doğduktan SONRA bunlara IL-6 enjekte ederek otizm benzeri semptomlar oluşturuyorlar. Bu bir maternal aktivasyon epizodu DEĞİL bakın, bu, yenidoğana yaşatılan ve ardından otizm belirtilerinin geliştiği bir immün aktivasyon olayı.
Çalışma yazarları diyor ki:
“Burada, beyinde yüksek IL-6 seviyelerine sahip farelerin; aralarında bilişsel yeti sorunları, öğrenme güçlükleri, anormal anksiyete özellik ve habituasyonları ile sosyal etkileşime fazla girmeme gibi pekçok otistik özellik sergilediklerini göstermiş oluyoruz. IL-6’daki yükselme eksitatör (uyarıcı) ve inhibitör sinaptik formasyonlarda değişime (alterasyon) neden olmuş ve eksitatör/inhibitör sinaptik iletimlerin dengesini bozmuştur. Yüksek IL-6 seviyesi ayrıca dendritik dikenlerin [dendritic spines] şekil, boy ve dağılım örüntüsünde de anormal değişime neden olmuştur. Bu bulgular beyinde IL-6 yükselmesinin, muhtemelen nöral devrelerde oluşan dengesizlikler ile sinaptik plastisitedeki bozulmalar dolayısıyla otizm benzeri davranışlara aracılık edebileceği kanısını oluşturmaktadır.”
Hala Dr. Hotez haklı; otizm anne karnında oluştu oluştu, daha da olmaz mı diyorsunuz? O zaman ta 1981’den şu çalışmayla neye uğradığınızı şaşıracaksınız demektir.
Child Neurology (Çocuk Nörolojisi) dergisinde üç çocukla ilgili yayımlanmış vaka takdiminde yazarlar, üçü de enfeksiyon ve beyinde enflamasyon nedeniyle gelişmiş ‘ani başlangıçlı otizm’ vakasını tanımlıyor. Belli ki çocuk doğduktan sonra gelişecek bir enfeksiyonla tetiklenmiş immün aktivasyon epizodu otizme pekala yol açabiliyor, üstelik bu 5, 7 veya 11 yaşındaki (çalışmada tanımlanan çocukların yaşları böyle) bir çocuğun başına bile gelebiliyormuş? Okuyor musun burayı Dr. Hotez?
“Akut ensefalopatik bir hastalık geçirildiği esnada, enfantil otizm [bebeklik çağı otizmi] ile örtüşen bir klinik tablo oluştu…Takdim ettiğimiz vakalarda anomaliler gelişimsel olmayıp edinilmiş anomaliler olmasına rağmen, çocukluk çağı otistik sendromunun kritik klinik özellikleri ile tıpa tıp örtüşmektedir.”
Devam edecek . . .
Yazı dizisinin ilk 2 bölümü için:
İngiliz Bilimadamları Otizm Bulmacasını Çözdü mü Ne?
Fransız Bilimadamları Otizm Bulmacasını Çözdü mü Ne?
Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanmakta olan tüm yapıtlar eser statüsünde olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Sitede bulunan yazı ve görsellerin site sahibinden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
En Son Yorumlar