Modern anne-babalara ateş sanki bir hastalıkmışcasına korkmak gerektiği, başgösterir göstermez de düşürmek için ellerinden geleni yapmaları gerektiği belletiliyor. Oysa gerek ilaçla gerekse soğutucu tedbirlerle ateşi baskılayıp düşürmeye çalışmak tehlikeli bir davranış, bazen hastanın kaybına yol açacak kadar hem de. Ateş doğanın, mikrop veya toksin, her ne ise bedeni istila eden kuvvet, buna karşı koyabilmesine yardım etmek için öngördüğü bir mekanizma sadece. Enfeksiyonel bir hastalıkta ateş baskılandığı takdirde kişiyi, hastalığa neden olan mikroba karşı daha savunmasız hale getirmiş oluyorsunuz. Çoğu anne-baba ateşi düşürmedikleri takdirde çocuk havale geçirir ve kalıcı beyin hasarı oluşur zanneder. Bilimsel olarak bunun olmayacağı kanıtlandığı halde bu fikri canlı tutmada ısrarlı bir tıp anlayışı hakim nedense.

Batı dışındaki tüm kültürlerde hasta bakımının bir parçası olarak desteklenir ateş, kaldı ki Avrupalıların da yakın zamana kadar aynını yaptığını biliyoruz. Ateşin zararlı olduğu fikri 150 yıl önce, ateş düşürücü ilaçların ticari üretimine geçilmesiyle birlikte pazarlanmaya başlamıştır. Mark Twain’in Tom Sawyer ve Huckleberry Finn kitabındaki coğrafya ve devre tekabül eder bu anlayışın ortaya çıkışı. Amerika kıtasının bu bölgesinde yetişen bir ağacın kabuğunda vardır aspirin maddesi ve ağaç kabuğu çiğnendiğinde ağrıyı aldığı fark edilir. Aspirin yan etki olarak ateşi baskılamaktadır, öyle olunca kabuktan izole edildikten sonra aspirin maddesi sentetik yolla yeniden meydana getirilip patentlenir ve artık üreticilerinden ateşi düşürmenin faydalarını duymaya başlar dünya.

Modern tıbbın kendini güncellemiş çevrelerinde aspirin çoktan gözden düştü biliyoruz ki, onun yerine yeni moda parasetamol veya ibuprofen vermek hastaya. Amerika kıtası parasetamole ‘asetaminofen’ der fakat ikiyüz farklı ticari adından en çok birinin tercih edildiğini görürüz. Kullanımdaki ticari adlardan bazıları Tylenol, Calpol, Panadol, Panado, Pamol ve Tempra‘dır. Biz burada ‘parasetamol’u kullanacağız. Bilim şimdi şimdi immün sistemin nasıl çalıştığını anlamaya başladığından, ateşte yükselmenin istilacı mikrop veya toksinlerin bertaraf edilmesine neden ve nasıl yardım ettiğine dair bilginin de arttığını görüyoruz.

Ateş tehlikeli değildir, fakat hipertermi tehlikeli olabilir. Hipertermide vücut ısısı aşırı yükselirken, hipotermide ise vücut ısısı normalin çok altına düşer. Hipertermide kişinin bedeni bir dış faktör nedeniyle aşırı ısınmıştır, ateş ise bedenin, çoğu kez bir enfeksiyona karşı koymak için, kendi kendini kasıtlı olarak normalin üstünde bir ısıya çıkarmasıyla oluşur. Hipertermi durumunda beden kendini soğutmaya, ısısını düşürmeye çalışır; örneğin terler veya canlı gölgeye çekilir veya soğuk bir şeyler içmek ister. (Yazın çok sıcaklarda buzlu içeçek ve yiyeceklere yönelişimizi düşünün lütfen burada.) Küçük bebekler fazla sarılıp sarmalandıklarında vücutları durumu düzeltemez, aşırı ısınma ve ‘ani bebek ölümü’ sendromu arasındaki ilişki gösterilmiştir (1,2,3). Ateşlenmede vücut kendini pişirinceye kadar ısı artmaya devam etmez. Ateş yükseliyor diye tehlikeli filan değildir çünkü işini görmesini sağlayacak doğru seviyeye ulaştığında duracaktır zaten (4). Hipertermide vücudun iç organları ısınır ve bu tehlikelidir, oysa ateşte iç organlar ısınmaz (5).

Lökositler (akyuvarlar), immün sistemimizin dostane olmayan mikroplarla savaşan hücreleridir. Aynı zamanda, faydacıl olmayan bakterilerin ürettiği toksinlerle de savaşırlar. Lökositler vücut ısısı arttığında daha hızlı hareket eder (6,7) ve hücreleri istila halindeki mikropları daha hızlı yer (8). Vücut yabancı mikroplarca istila edildiğinde lökositlerden bir kısmı ‘endojen pirojen’ denilen bir tip protein yapar (9,10). (Vücudun kendi ürettiği bir tip ateş yükseltici maddedir bu.) Bu protein ateşi tam olarak nasıl stimüle ediyor bu konuda farklı düşünceler olsa da, ateşi yaratanın bu protein olduğu konusunda herkes hemfikir. Vücut ateş yapmaya başladığında kandaki demir seviyesi aşağı çekilir, bunun nedeni yabancı bakterilerin demirle beslenip kuvvetlenmesini önlemektir (11, 12, 13). Demirin kandan çekilmesi doğrudan vücut ısısındaki yükselmeye bağlı oluşmaz; bu, mikropların üstesinden gelebilmek için vücudun ateşle işbirliği yaparak çalıştırdığı ayrı bir savunma mekanizmasıdır (14). Vücut bir taraftan interferon üretmeye de başlar (15) ki bunlar da virüs ve bakterileri öldüren, lökositlerin de daha aktif çalışmasını sağlayan maddelerdir (15, 16). Interferon yüksek ısıda daha hızlı iş görür (17). Misal olarak interferon 40ºC’de, 39ºC’de olduğundan üç kat daha etkilidir. Yine antibiyotikler, vücut ateşliyken alındığında daha iyi çalışır (18). C vitamini lökositlerin mikropları öldürmesine yardımcı olur ve C vitamini de vücut ısısı yüksekken daha etkilidir (19).

Lökositler vücut ısısı 40ºC’ye çıktığında çok daha hızlı ve etkili çalışır (20). Yüksek ısıda lökositler kendilerine ihtiyaç duyulan alana da daha hızlı intikal eder ve orada daha uzun süre kalıp işlerini yapabilirler (15, 21). T hücreleri, timus bezimizin ürettiği önemli bir lökosit tipidir. Ateş varsa timus daha çok T hücresi yapar (22, 23, 24). Yüksek ısıda bakteriler zayıflar ve çok daha rahat ortadan kaldırılabilir hale gelirler (25,26).

Sürüngenler, henüz çok küçük yavru memeliler ve hastalık dolayısıyla elden ayaktan düşmüş memelilerin ortak bir noktası vardır. Bunlar vücut ısılarını içerden kendileri arttıramazlar. Sürüngenler kötücül mikropla enfekte olduklarında sıcak bir yer bulup oraya geçerler. Sıcak noktaya geçmeleri engellendiği takdirde ise ölürler (27). Yavru memeliler çok küçükken anne içgüdüsel olarak yavruyu sıcak tutar, ancak zararlı mikroplarla enfekte olup da dışarıdan yavruyu ısıtacak önlemler alınmadığı takdirde ölürler (4,8,28). Bedeni ateş üretemeyecek denli elden ayaktan düşmüş insanlar ise hangi yaşta olursa olsunlar enfeksiyona yakalandığında ölür (18).

Ateş düşürücü ilaçlar hem sürüngenleri hem de insanları dezavantajlı duruma düşürür. Bir çalışmada on iki iguanayı mikropla enfekte edip sıcak bir yerde tutuyorlar, fakat yanında aspirin de veriyorlar. Hayvanların 5’inde aspirin işe yaramıyor, vücut ısıları yükseliyor ve hayatta kalıyorlar. Diğer 7’sinde aspirin ateş oluşumunu önlemeyi başarıyor ve bu grubun hepsi ölüyor (29). Bir başka deney; tavsanlara ateş düşürücü ilaç verildiğinde enfeksiyondan ölüm oranı artıyor (30). Enfeksiyon halinde ateşlenen insanların hayatta kalma oranı ateşlenmeyenlere oranla daha yüksek (31,32,33,34).

Nerede ne zaman ateş görse hiç düşünmeden düşürmeye çalışmakla tıp camiası vücudun kendini koruyup savunma gayretini sabote etmiş oluyor. Hali vakti yerinde kesimin besili çocuklarının açlıktan kırılan çocuklarla aynı dezavantajlı duruma düşmesine yol açıyor tıp bu şekilde. Niye mi böyle?

Ağır malnutrisyonlu (beslenme zafiyeti olan) çocuğun immün sistemi istilacı mikroplarla bırakın savaşmayı, parmağını dahi kıpırdatamaz. Yoksul ülkelerde enfeksiyonel hastalıklardan ölen çocuk sayısının yüksek olmasını nedeni budur işte. Refah düzeyi iyi ülkelerde yaşayan çocukların büyük kesimi ise evet organik, işlenmemiş, rafine edilmemiş gıdayla beslenmiyor bugün, fakat immün sistemlerini çalıştıracak kadarını alıyorlar yine de yediklerinden. Suni gübreyle yetiştirilmiş, rafine ve işlenmiş yiyeceklerle büyütülen zengin ülke çocukları ise bugün 50 yaş üstündeki insanlar için “normal” kabul edilen hastalıklarla, örneğin şeker hastalığı (tip 2 diyabet), kanser, kalp hastalığı ve artritle tanışıyor çocuk yaşta. Fakat en azından bünyeleri mikroplarla savaşıp hayatta kalmalarına ve bu defa da bu modern medeniyet hastalıklarını geliştirmelerine yetecek kadar büyümelerini sağlıyor.

Kvashiorkor‘dan (ağır malnutrisyondan) muzdarip çocukların bedeni pirojen (ateş yükseltici madde) üretemez, tabii böyle olunca da mikropla enfekte olduklarında ateşlenemezler (35,36). “Bu tür durumlarda geliştirilecek enfeksiyonlar ekseriya ölümle sonuçlanır” (35). Bu çocuklarla oldukça fazla deneyimi olan Dr. G. J. Ebrahim diyor ki:

“Malnutrisyonlu çocuk enfeksiyona fazlasıyla yatkındır. Vücutlarının savunma sistemleri mikroplara uygun yanıtı verecek kapasitede değildir ve en basit enfeksiyon vücutta yayılarak yaşamı tehdit eder hale gelir. Ağır vakalarda enfeksiyona klinik yanıt, yani ateş ve fagositoz (bakteri ya da yabancı bir maddenin fagosit tarafından -yok edilmek üzere- içine alınması) görülmeyebilir ve enfeksiyonun yayılmaya başladığının ilk işareti bu durumda çocuğun genel halinde ani kötüleşme, beslenmeyi reddetme ve hipotermi olabilir (37).”

Hipotermi vücut ısının düşmesi, soğuma demek. Yani diyelim kızamık başladı, bu durumda malnutrisyonlu çocuk ateşleneceğine vücudu soğumaya başlar. Ateşin eşlik etmediği kızamık tehlikeli bir durumdur. İyi beslenen çocukların çoğu suni şekilde ateşleri düşürüldüğünde hayatta kalır evet, fakat hepsi değil. Tıp hekimleri ve hemşirelere kızamık, kabakulak gibi hastalıklarda aspirin yerine başka ateş düşürücüler vermeleri öğretilir.

Ateşi düşürme sebebi olarak öne sürülen bahanelerden biri “çocuğu rahat ettirmek”tir. Kızamıkta yüksek ateşle yatan çocuk rahatsız filan değildir. Çocuk normalden farklı davranır evet, çünkü hiçbir şey yapmadan orada öylece yatıyordur. Ama çocuk kendini kötü filan hissetmez bu durumda. Şayet ağrı veya bir rahatsızlık varsa bir şeyler yolunda gitmiyor demektir. Ancak bu durumda da uğraşılması gereken şey ateş değildir. Sorun her ne ise ateşi düşürmek çocuğu ancak buna karşı daha da savunmasız hale getirir. Suçiçeği geçiren çocuğa parasetamol verildiğinde çiçekler daha fazla kaşınmaya başlar, hastalıktan iyileşmek de daha uzun sürer (38).

Çocukluk çağı hastalıklarından birini geçirirken ateşi yükselen çocuk sakin ve sessiz bir ortam ile anne-baba veya bakıcısının yanıbaşında olduğunu bilmek ister. Sözkonusu olan bir bebekse şayet, uyanık olduğu her an anne veya babayı isteyebilir yanında. Ateşli bireye sık sık içecek verilmeli, yatması ve sıcak tutulması sağlanmalıdır. Ateş yükseldikçe kişi içgüdüsel olarak yorgana sarılıp çenesine kadar çekecek, ateş düşmeye başladığında da yine kendiliğinden üzerini açacaktır. Bebekler kendi üzerlerini bu şekilde örtmeyi/açmayı beceremediğinden anne-babanın yardımcı olarak bebeğin üşümesini de fazla sıcaklamasını önlemesi gerekir. Titreme, vücudun ateş yapmaya başladığını gösterir, bu durumda kişi sıcak tutulmalıdır. Terleme ise ateşin sonlandığını, bedenin kendini soğumaya aldığını gösterir. Terleyen çocuğu yorgan altında kalmaya zorlamayın ama bedeninin doğanın öngördüğünden daha hızlı soğumasına yol açacak herhangi bir müdahalede de bulunmayın. Doğru hız neyse vücut bunu kendi yapacaktır zaten. Gerekli ateşe ulaşıldığında pirojen üretimi keser (5). Ateş yeniden gerektiğinde pirojen tekrar ateş üretimini sitmüle eder. Hastalık süresince sabit kalmak yerine ateşin bir düşüp bir yükselmesinin nedeni budur.

Enfeksiyonel hastalıklarda ateşin rolü anlaşılıp tanındığı takdirde hastanın iyileşebilmesi için elimiz daha güçlenir. Avrupa örneğin, bazı durumlarda ateş stimüle edilerek hastalığın geçirilebileceği bilgisine eskiden beri sahip bir gelenekten gelir. Ancak bu kadim bilgi tutup hasta insanları kaynar suya sokma gibi yanlış şekillerde de uygulanmamış değildir. Fakat çeşitli sağlık sorunlarını bedende ateş oluşturmak suretiyle tedavi geleneği ve sanatı Alman kültüründe hala canlıdır.

19. yy gezginlerinin ve hekimlerinin bıraktığı metinlerden ateşli hastalıklarda kişiyi ısıtarak tedavi geleneğinin Afrika’da Zulular ve Avustralya yerlileri arasında da hakim olduğunu, hatta bizzat beyaz doktorları bu şekilde ölümden döndürdüklerini görüyoruz (39). Zululu anneler ateşlenen bebeklerini yine de sarar sarmalar bugün, tabii beyaz adam gelip de çocuğu soymasını söyleyip işine karışmıyorsa (40).

1940’larda Dr. Benjamin Spock çocuk bakımı üzerine yazdığı kitapla çocuk yetiştirme geleneğinde devrim yaratan isimdir. Kitabında dört buçuk sayfa boyunca anne-babalara çocuklarının ateşini nasıl ölçmeleri gerektiğini anlattıktan sonra der ki, “diğer yandan, tehlikeli bir hastalıkta ateş 38.5’i hiç geçmeyebilir dahi. O yüzden, ateşin yüksekliği sizin için öyle fazla önemli bir kriter olmamalı.” Ardından çocuğa aspirin verilmesi ve suyla serinletilmesi yönündeki tavsiyelerini sıraladıktan sonra ise söylediği, “unutmayın, ateş hastalık değildir. Ateş, vücudun enfeksiyonu yenmek için kullandığı yöntemlerden biridir.” Psikologlar görev başına…

Çocuk ateşliylen derecesini ölçmek, nasıl bir bakım uygulanması gerektiği ile ilgili bilgi sağlamaz bize. Aslolan çocuğun halidir. Ateşli çocuğun yatıp uzanması, gözlerin ferini kaybetmesi, sessizleşmesi normaldir. Bunlar tehlike belirtisi değildir. Çocukluk çağı hastalıklarına uygun şekilde ortaya çıkan belirtiler de tehlike işareti değildir. Ağrı sızı, sertleşme, nöbet, kusma, oryantasyon bozukluğu/zihin karışıklığı, uyarıya tepki vermeme veya kırmızaya çalan küçük mor benek döküntüsü olması halinde ise bu belirtilerin altta yatan nedeninin araştırılması gerekir. Çocukluk çağı hastalıklarından biri ile ilintili olmadan ortaya çıkan yüksek ateş durumunda da nedeninin araştırılması gerekir.

Gece düşmeden devam eden ateşlenmelerde anne-babanın uykusuz kalmasını gerektirecek bir durum yoktur. Çocukluk çağı hastalıklarında ateş geceleyin daha yüksek seyreder çünkü çocuk dinlenmekte ve vücut da ateşin yapması gereken şey her ne ise enerjisini tam olarak buna yoğunlaştırabilmektedir. Gece yanında yatarsanız bir şeye ihtiyacı olduğunda kalkıp ilgilenebilirsiniz. Rozeola (altıncı hastalık)’lı bebek geceleyin herzamankinden daha fazla emmek/sıvı almak isteyecektir. Ateş altta yatan başka tehlikeli bir durumdan kaynaklanıyorsa acil tıbbi müdahale gerekir. Ancak burada yine, müdahale edilmesi gereken şey ateş değil, altta yatan/buna sebep olan durumdur.

Burada daha ziyade mikroplar üzerinde duruyorsak da ateşlenmeye sebep toksin maruziyeti, üşütme/soğuk algınlığı veya geçirilen duygusal şok da olabilir. Uzun vadede vücüda azar azar alınan çevresel toksinler sonucu bedenin savunma sistemi devreye girerek yavaş yavaş birikmiş toksin yığınını temizler. Kısa vadede daha büyük dozda toksine maruz kalınması da ateşlenmeye neden olabilir. Bazen bir ilacın tek bir dozu ateşlenmeye götürebilir. Eğer böyleyse buradan kişinin bağışıklık sisteminin iyi çalıştığını ve bedene verilen toksinden hızla kurtulmaya çalıştığını anlarız. Böyle bir durumda tıbbın izlediği yol ise, ateşi düşürmek için bu defa bir başka ilaç vermektir.

Üşüttüğümüzde bedenin nasıl ateşlendiği ise halen gizemini koruyan ve bunun olabileceği gerçeğini farmasötik tıbbın hararetle inkar ettiği bir proses. Burada tavırları şu; şayet bir şeyi deney tüpüne koyup mikroskop altında bakıp göremiyorsan yok demektir. Üşüttüğünde hasta olunabileceği önermesine itibar edilmemesinin nedenlerinden biri de çoğu insanın bünyesinin güçlü olması ve ne yaparlarsa yapsınlar üşütüp hasta olmamaları. Ayşe Üzmez soğuk havada denize giriyordur, çıkıp rüzgarda kalıyordur, sonra yalınayak beton kaldırımlardan yürüyerek evine gidiyordur ve hiçbir şey olmuyordur. Fatma Üzmez bunu yaptığında üşütüyor, Kerem Üzmez aynını yapsa çifte zatürre geçiriyordur. Ayşe Üzmezler için soğuğa maruz kalındığında hasta olunabileceği fikrinin saçma gelmesi normaldir. İngiltere’de soğuk duş alındığında hasta olunup olunmayacağına bakan deneyler böyle insanlarla yapılmıştır işte. Deneye gönüllü katılmalarının sebebi odur zaten. Ayrıca insanların soğuğa mukavemeti zaman zaman değişebilmektedir de. Ateşliyken soğukta kalınması örneğin kişiyi yatkınlaştırır hastalığa.

[2015 başında, sonunda ‘bilim’in annane sözünü doğruladığı, üşütüldüğünde neden ve nasıl hasta olunduğunun bulunduğunu müjdeleyen haberlere buradan ve buradan bakabilirsiniz.]

Bir çocuk sık sık düşük ateşlenme yaşıyorsa ortada glandüler humma (İnfeksiyöz Mononükleoz Epstein-Barr Virüsü (EBV)) veya lupus gibi ciddi bir sorun olabilir. Ateşlenmeyi baskılamak için ilaç vermek ise sorunu çözmez. Tekrarlayan ateşlenmeler için homeopatik tedavi uygulanırken de hedefimiz altta yatan problemi ortadan kaldırmak olmalıdır, salt ateşi yok etmek değil. Bu da ancak tüm belirti tablosuna uygun remedy seçilerek yapılabilir. Görülen her ateşe hiç düşünmeden potentisize edilmiş aconite veya belladona vermek, aspirin veya parasetamol vermek kadar kötüdür. Aconite ve belladona doğru kullanıldıkları takdirde muhteşem iki remedy’dir, fakat sadece ateşi baskılamak amacıyla kullanılmamalıdır.

Sıtma, tekrarlayan ateşle karakterize bir hastalıktır. Homeopatik yöntemle potentisize edilmiş kinin (china officinalis 30) verilerek kolaylıkla geçirilebilir. Bu şekilde vücudun sıtmaya yol açan paraziti öldürmesi sağlanır. Homeopatik yolla hazırlanmamış kinin veya bunun türevleri ise ateşi geçici olarak düşürür, ancak altta yatan hastalığı geçirmez. Ayrıca psikoza bağlı şiddet gibi ağır yan etkilere de sahiptir, oysa homeopatik kininin yan etkisi yoktur.

İmmün sistemi güçlendiren şifalı ot ve bitkiler de mevcut, örneğin Goldenseal/Altınmühür (Hydrastis canadensis) ve ekinezya. Sık geçirilen düşük ateşlenmelerde şifalı bitkiler vücudu desteklemek amacıyla kullanılabilir, ancak akut ateşlenmeyi kesmek/durdurmak için kullanılmamalıdır.

FEBRİL KONVÜLSİYONLAR (Ateşli Havale/Ateşli Nobet)

Günümüzün popüler mitlerinden biri de çocukta ateş varsa bunu mutlaka düşürmek gerektiği, aksi takdirde ateşin havaleye yol açarak bunun da çocukta kalıcı beyin özrü yaratacağıdır. Ateşli havale ve ateşli nöbet aynı manaya gelir.

1978’de doğumdan 7 yaşına kadar izlenmiş, hepsi farklı çevrelerden gelen 54,000 çocuğun yer aldığı geniş çaplı bir araştırma yayımlanıyor (41). Çalışmaya katılan çocukların %4‘ünün 7 yaşından önce ateşli havale geçirdiği, bunların hiçbirinin ölüm, beyin hasarı veya epilepsiyle sonuçlanmadığı görülüyor. Ateşli havale geçirenlerin üçte biri ise yedi yaşından önce en az bir havale daha geçirmiş olduğu halde.

Çalışma yazarları bu ‘ateşli havale beyin özrü yapar’ efsanesinin nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair de görüş bildiriyor ve kendilerininkinden önce bu konuyla ilgili veri sunmuş tek çalışmanın nörolojik problemleri olan çocukları kapsadığını belirtiyorlar. Bu çocuklardan bazılarının geçmişinde ateşli havale olması ise yanlış şekilde havalenin nörolojik sorunlara yol açtığı önermesinin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Yirmi yıl sonra bir başka geniş katılımlı çalışma ateşli havale geçirmiş çocukların akademik, zihinsel gelişim ve davranış kriterleri bakımından diğer çocuklardan aşağı kalır bir başarı göstermediğini teyit ediyor (42).

Nöbet eşiği düşük kişilerin, eşiği yüksek bireylere oranla ateşlenme esnasında konvülsiyon geçirme ihtimali daha yüksek (43). Ateşli havale epilepsiye de yol açmıyor (44), fakat şahit olunması anne-babayı fazlasıyla zorlayan durumlardan bu havale epizodları.

Çocuğu havale geçiren ebeveynler tam manasıyla şoklanıyor ve strese gark oluyor. Kimilerine göre bu nöbetleri tetikleyen ateşin çıktığı yükseklik değil, vücut ısısında meydana gelen ani yükseliş veya düşüş. Hemşireler ve ambülans görevlileri arasında da ateş için hastaya ilaç verildiğinde bunun konvülsiyon ihtimalini güçlendirdiği düşüncesinde olanlar var, zira ilaç etki ettiği anda ateşi birden bıçak gibi kesip düşürüyor, etkisi geçer geçmez ise ateş birden tırmanışa geçiyor. Ateş düşürücü imal eden firmalar henüz bu konuda yapılacak bir araştırma için fon tahsis etmiş değiller.

İlaç endüstrisi doğal ateşlenmeden gelişecek havaleye aşırı vurgu yapmayı yeğlerken, aşıdan dolayı oluşacak nöbetleri ise hafife almayı tercih ediyor. Tek bir ateşli havale epizodundan sonra çoğu çocuk yıllarca anti-epileptik ilaçlara bağlanıyor, oysa bu ilaçlar uzun vadede çocuğun nörolojik durumunu değiştirecek bir işlev veya etkiye sahip değil (45). 1997, ABD’de ateşli havalelerin zararsız, ateş düşürücülerin havaleyi önlemede yararsız, epilepsiyi önlemek için önerilen ilaçların ise hem faydasız hem de zararlı olduğu teyit edildiği yıldır (46). Bu mesajı doktor, hemşire ve ebeveynlerin almamış olmalarının nedeni ise ilaçlardan elde edilen kazancın fazla büyük olmasıdır.

TEHLİKE ARZ EDEN ATEŞLİ HASTALIKLAR

Tehlikeli bir hastalık gelişmeye başlamışsa ateşi düşürmekle hastaya yardımcı olmuş olmuyoruz. Hastalık her neyse, sadece belirtisi olarak ortaya çıkmış ateşle uğraşmak yerine hastalığın kendine yönelik tedavi uygulanmalı. Hızlı gelişen ve yaşamsal tehlike oluşturan hastalıklardan bazılarının, şayet kişinin immün sistemi düzgün çalışıyorsa ateş yaptığını görürüz. Örneğin polio ve meningokok menenjit çoğu kez ateş yapan hastalıklardır ve kişi bu hastalıklardan birini geçirirken parasetamol aldığı takdirde mikrobun bedene saldırmasına yardım etmiş olur. Diğer yandan, ateş olmaması endişelenmeyi gerektirmeyecek bir durum sayılmaz. Polio, meningokokal menenjit, tifo, hepatit A ve diğer pekçok yaşamsal tehlike oluşturabilecek hastalıkta ateş devreye girene kadar hastalık oldukça fazla ilerleyebilir. Ateşlenmedi o zaman endişelenecek bir şey de yok düşüncesi tehlikelidir.

Menenjite neden olabilecek çok çeşitli virüs ve bakteri tipi var. Bakteri sebepli menenjit vakalarında antibiyotik tedavisi başarıyla kullanılmaktadır. Haemophilus, pnömoni, lejyoner hastalığı ile bazı streptokok enfeksiyonları da antibiyotikle tedavi edilebiliyor. Fakat doktorlar aynı anda ateşi düşürecek ilaçlar da verdikleri takdirde kendi tedavilerinin ayağına sıkmış oluyorlar. Hastayı doğrudan mikroplardan koruduğu gibi ateş, antibiyotiklerin daha iyi çalışmasını da sağlıyor çünkü (18,25).

Kırmızımtrak mor benekler veya alacalı morluklar çıkıyorsa ciltte ‘meningokok menenjit’ belirtisi olabilir bu ve tedavi edilmediği takdirde birkaç saat içinde kişiyi ölüme götürecek bir enfeksiyondur bu. Ve ne yazık ki meningokok menenjitte her zaman döküntü oluşmayabilir. Yere yığılıp kalacak kadar kendini kötü hissetmesine rağmen hastaneye gittiğinde döküntü olmadığından işi başından aşkın hastane personeli tarafından bir şeyin yok denerek eve gönderildikten sadece saatler sonra hayatını kaybeden talihsiz insanların trajik öyküleri hep bilinir.

Menenjit, menenjlerde (beyin-omurilik zarlarında) enfeksiyon veya enflamasyon olması durumunda oluşur. Menenjler, beyni ve omuriliği çevreleyen 3 katmandan oluşan zar grubudur. Diğer taraftan ensefalit ise tüm beyin ve omuriliği kapsayan enflamasyon durumudur. Ensefalit (beyin iltihabı) ekseriya ani başlangıçlı olup ilk belirtileri menenjitle aynıdır. Menenjit belirtileri ense sertliği, baş ağrısı, boynun kaskatı kesilip hareket edememesi, tüm vücutta giderek ağırlaşan ağrı, baş dönmesi, istifra, ateş, zihin bulanıklığı ve ışığa hassasiyettir.

Menenjitte kimi insanda konvülsiyon görülür ancak ekseriya menenjitte konvülsiyon yoktur. Bazen baş arkaya doğru gider ve sırt da içe doğru kavislenmeye başlar. Bu çok kötü bir işarettir. Bazı mikroplar hızla menenjite götrürken bazıları yavaş ve sinsi şekilde ilerler. Ateşi düşürmek vücudun mikropla savaşmasını güçleştirmekten başka işe yaramaz.

Menenjit yapan mikropların saldırısı altında olsa da bebekler bazen yüksek ateş dışında bir belirti vermeyebilir, o yüzden görünürde bir sebep olmadığı halde uzun süreli yüksek ateş tablosu yaşayan bebekler tıbben inceleme altına alınmalı veya deneyimli, işinin ehli bir homeopat tarafından tedavi edilmelidir. Her ateşte potentisize edilmiş Belladonna öneren kişi ne yaptığını bilmiyor demektir. Bebeğin bıngıldağı (fontanel) henüz kapanmadıysa buraya bakarak ipucu yakalayabilirsiniz. İçe çökükse ciddi manada dehidrasyon var demektir. Dışa çıkıksa menenjit olabilir.

SOYMA/SOĞUTMA/SERİNLETME

Ateşi ilaçla düşürmek vücudun savunma kuvvetlerini yıkıp geçmek demektir ve altta yatan problem her ne ise vücudun bununla mücadele edip alt etmesine engel olur. Ateşli hastayı tutup dışarıdan soğutmaya çalışmaksa daha da fazla riski beraberinde getirir, ki bunların en bariz olanı zatürredir. Fakat tabii modern tıp yöntemleriyle beyni yıkanmış insanlar için bu apaçık bağıntıyı anlamak güçtür. Bunlar çocuğu soyun ve hava akımı olan bir yere taşıyın der size. Modern tıp müritlerince bu öğüt oldukça ciddiye alınır. Rozeoladan muzdarip bir bebek için acaba evde hangi oda en fazla cereyan alıyor, oraya koyalım çocuğu diye aralarında tartışan anne-babalar bilirim mesela…

Eşimin kuzeninin bebeği krup geçirdiğinde Cape Town’daki Red Cross Çocuk Hastanesi’ne kaldırılmıştı ve burada bebeğe verilen olmadık ilaçlardan dolayı sonunda ateşlendi. Bebeği beziyle kalacak şekilde soyup açık bir pencerenin önüne koydular. Cape Town’ın rüzgarı meşhurdur, o yüzden hangi camı seçerseniz seçin iyi cereyan garantidir. Gayet tabii ki bebek zatürreye çevirdi ve hemşirelerden biri annesine, “Endişelenecek bir şey yok, bebekler hastanede zatürre hep olur, normal bir şey bu,” dedi.

Bronşit ve kulak enfeksiyonları tıbbın bu soğutma/üşütme takıntısının en sık ortaya çıkardığı sonuçlardır. Kişi sıcak havada aşırı egzersiz yapmış ve buna bağlı olarak vücut aşırı ısınmışsa elbette serinletilmelidir, gelgegelim vücut kasten ateş üretmeye çalışırken serinletilmeye çalışılmamaldıır.

“SOĞUĞU BESLE, ATEŞİ AÇ TUT”

Eskilerin bu ananesi bugün modası geçmiş bir uygulamadır diye dikkate dahi alınmıyor. Çocuklar ateşliyken katı gıda almak istemez, istedikleri ve hatta ihtiyaçları olan şey sıvıdır. Ateşlenme sürecinde bol sıvı almaları gerekir, yoksa dehidrasyona giderler ve bu da ölüme yol açabilir. Ateş iyice yükseldiğinde çocuğun kendi su isteyecek hali olmayabilir, o yüzden siz sık sık gidip içeceğini vermelisiniz. Bu aşamada yeterince sıvı alınmamasının bir sonucu da vücudun yaptığı ateşi koruyamaması ve ateşteki düşmeye bağlı olarak da mikropların vücudu ele geçirmesi olacaktır.

Çocukluk çağı hastalıklarında ateş işini görüp bitme aşamasına geldiğinde çocuk acıkmaya başlar. Ateşlenme ne derece şiddetli ve yoğun olduysa çocuk da o denli çok acıkacaktır. İşte bu aşamada çocuğu bol düzgün, ev yapımı gıdayla besleyeceksiniz, dondurma ve ekmekle değil. Pilavdır, kıymalı yemeklerdir, başlangıç olarak bunlar tercih edilebilir.

 

Çocukluk Çağı Hastalıkları Çocukluk Çağı Hastalıklarının Özellikleri
Roseola Infantum (Egzantem Subitum) / 6. HastalıkKızamıkçık

Kabakulak

Kızamık

Su çiçeği

Boğmaca

Eritema Enfeksiyozum (Beşinci Hastalık)

Kızıl

Tıbbi müdahele gerektirmeyen, evde düzgün bakımla kendiliğinden geçen hastalıklardır,

İyi beslenerek hastalığı önleyemezsiniz,

Hijyenle korunamazsınız,

Total karantina uygulaması ile de engelleyemezsiniz,

Geçirildiğinde ömür boyu bağışıklık yaratırlar,

Aşıları geçici suni bağışıklık oluşturur.

  1. Stanton, A.N., Scott, D.J., Downham, M.A., Is overheating a factor in some unexpected infant deaths? Lancet May 17 1980; 1 ; 1054-1057.
  2. Fleming, P.J., Gilbert, R., et al., Interaction between bedding and sleeping position in the sudden infant death syndrome: a population based case-control study. Brit Med J July 14 1990;301:85-89.
  3. Ponsonby, A.L., Dwyer, T., et al., Thermal environment and sudden infant death syndrome: case-control syudy. Brit Med J February 1 1992;304:277-282.
  4. Kluger, M.J., Fever. Pediatrics 1980;66(5):720-724.
  5. Hanson, D.F., Fever, Temperature and the Immune Response. Ann NY Acad Sci 1997;813:453-464.
  6. Nahas, G.G., Tannieres, M.L., Lennon, J.F., Direct measurement of leukocyte motility: effects of pH and temperature. Proc Soc Exp Biol Med 1971; 138:350-352.
  7. Bernheim, H.A., Bodel, P.T., et al., Effects of Fever on Host Defence Mechanisms after Infection in the Lizard Diposaurus Dorsalis. Br J Exp Pathol 1978;59:76-84
  8. Ellingson, H.V., Clark, P.F., The Influence of Artificial Fever on Mechanisms of Resistance. J Immunol 1942;43:65-83.
  9. Bodel P., Atkins, E., Release of Endogenous Pyrogen by Human Monocytes. New Engl J Med 1967;276(18):1002.
  10. Cranston W.I., Goodale, F., Snell, E.S., Wendt, F., The Role of Leukocytes in the Initial Action of Bacterial Pyrogens in Man. Clin Sci 1956;15:219-226.
  11. Weinberg, E.D., Iron and Infection. Microbiol Rev 1978;42:45-66.
  12. Bullen, J.J., The Significance of Iron in Infection. Rev Infect Dis 1981;3(6):1127-1138.
  13. Kluger, M.J., Rothenburg, B.A., Fever and Reduced Iron: Their Interaction as a Host Defense Response to Bacterila Infection. Science 1979;203:374-376.
  14. Ballantyne, G.H., Rapid Drop in Serum Iron Concentration as a Host Defense Mechanism. Amer Surg 1984;5(8):405-411.
  15. Kluger, M.J., Fever: Role of Pyrogens and Cyrogens. Physiol Rev 1991;71(1):93-127.
  16. Rager-Zisman, B., Bloom, B.R., Interferons and Natural Killer Cells. Brit Med Bull 1985;41(1):22-27.
  17. Heron, I., Berg, K., The actions of interferon are potentiated at elevated temperature. Nature 1978;274:508-510.
  18. Roberts, N.J., Temperature and Host Defense. Microbiol Rev 1979;43(2):241-259.
  19. Manzella, J.P., Roberts, N.J., Human Macrophage and Lymphocyte Responses to Mitogen Stimulation after Exposure to Influenza Virus, Ascorbic Acid, and Hyperthermia. J Immunol 1979;123(5):1940-1944.
  20. Smith, J.B., Knowlton, R.P., Agarwal, S.S., Human Lymphocyte responses are enhanced by culture at 40ºC. J Immunol 1978;121(2):691-694.

 

292606-wendy-lydall-believes-parents-shouldn-039-t-vaccinate-their-children-and-has-written-a-book
Bu bilgiler Wendy Lydall’ın Raising a Vaccine Free Child isimli kitabından alınmıştır.