Beyin ve vücudun birbirinden ayrı olduğu fikri her nasılsa modern tıp anlayışında iyice yer etmiş bir inançtır. Bütün doktorlar kan-beyin-bariyerinin tanımı değişmez yapısını öğrenir fakültelerde; beyindeki en küçük kan damarları olan kılcal damarlarda istifli hücrelerden oluşan bir duvardır bu, yanında da bu duvarı bir arada tutan astrositlerden (yıldız şeklindeki gliyal hücrelerden) oluşan yedek bir defans sistemi bulunur.

kullanbbb

Bu bariyer toksik etkileri ve enfeksiyonları beynin dışında tutmak için oradadır, ancak bunu yaparken de şekerler, yağ asitleri ve amino asitler gibi metabolik açıdan gerekli içeriklerin beyne geçişine izin vermeyi ihmal etmez.

Bu bariyer orada diye biz tutar ‘beyinde olan beyinde kalır’, ‘vücutta olan da vücutta kalır’ zannederiz. Demir perde misali, o bariyer sanki asla aşılamazmış diye düşünülür.

fpsyg-06-01520-g0001

Bu teoriyle ilgili tek bir sorun var yalnız.

O da kan-beyin bariyerinin aslen sadece kısmi bir bariyer olduğu gerçeği.

Bugün artık bu bariyerin pekçok farklı nedenle–diyelim kötü beslenme, stres, enfeksiyon, sindirim sistemindeki denge bozuklukları, toksin maruziyetine bağlı rahatsızlıklar ve alerji durumlarında— geçirgenleştiği ve beyne sızıntı olduğu biliniyor. Bunu bırakın beyin, hayatımız normal seyrindeyken dahi vücudun geri kalanında ne olup bittiğini anı anına okuyor.

Vücudunuza her ne yapıyorsanız aynını beyninize yapıyorsunuz.

is_150611_brain_body_immune_system_800x600

Gelin beynin etrafında çevrili duvarla vücudun geri kanından ayrılmış olduğu efsanesinin ne kırılgan bir temel üstüne inşa edilmiş olduğu anlamak için çocukluk çağı otizmine ve Alzheimer hastalığına kısa bir göz atalım.

Otizm: Beyni Etkileyen Bedensel Bozukluk

Yrd. Doç. Dr. Martha Herbert Harvard Tıp Fakültesi’nde çocuk nöroloji doktoru ve TRANSEND ismi verilen ‘Nörogelişimsel bozukluklar üzerine tedavi, araştırma ve nörobilimsel değerlendirme’ yapmak üzere kurulmuş birimin de direktörü. Otizm alanındaki çalışmaları, gerçek manada paradigma değişimi yaratmış bilimsel araştırmalardan oluşuyor ve yeni bir düşünüş şeklini yansıtıyor.

Otizmli çocuklarda hani neredeyse kural olan ve birçoğu 1940’lardan beri bilim literatüründe tanımlı bulunan fiziksel şikayetleri göz ardı etmek yerine, kendisi işte bu problemlerin bizzat otizmli çocuklardaki beyin ve davranışla ilgili belirtilerin kaynağı olabileceğine işaret ediyor.

Clinical Neuropsychiatry dergisindeki makalesi, “Otizm: Bir beyin bozukluğu mudur yoksa beyni etkileyen bir bozukluk mu?”da anlattığı gibi, otizmli çocuklarda kendini konuşamama, başkalarıyla ilişki kuramama veya tuhaf, tekrarlı hareketler yapma şeklinde gösteren kopuk ve düzensiz beyin bağlantılarının kökeni beyin değil, bizzat sindirim ve bağışıklık sistemindeki problemler.

Vücutta kendini gösteren bu arazlar, ki davranış problemlerine neden olan bunlardır, çevresel stres faktörleri ve toksinlerin kat be kat ağırlaştıracağı genetik yatkınlıklar nedeniyle oluşur.

hqdefault (2)Niye diyor Dr. Herbert, otizmli çocukların %95 ila %100’ünde gastroentestenal (mide-bağırsak yolu) işlev bozukluğu; %70’inde bağışıklık sistemi anomalileri bulunur? Otizm üzerine bugüne kadar birikmiş tüm araştırmalar ve bunların üzerine bir de otizmli çocuklar üzerinde kendi yürüttüğü beyin görüntüleme ve beynin yapısal ve işlevsel özelliklerini inceleme çalışmalarından sonra Dr. Herbert otizmin bir beyin bozukluğu olmadığı, en nihayetinde beyni etkileyen sistemik bir bozukluk olduğu sonucuna varıyor.

Hatta tek tip otizm tanımını da sorguluyor kendisi. Birçok farklı “otizmler”den bahsedebiliriz diyor, zira çocuklar sonuçta aynı belirti ve davranışları gösterse de, herbirini bu sonuca götürecek genetik miras ve yaşamına etki eden dış (çevresel) faktörler farklı, tamamen kendine hastır diyor. Yani hep dediğimiz gibi, probleme ad koyabiliyor, bir teşhis etiketi yapıştırabiliyor olmamız bunun neden kaynaklandığını bildiğimiz anlamına gelmiyor.

Dr. Herbert otizmli çocukların beyinlerinin normalden büyük, hatta şiş olduğunu farkediyor. Bu şiş beyinlerin içinin ise aktive olmuş immün sistem hücreleri ve enflamatuvar moleküllerle dolu olduğu görülüyor. Peki bu enflamasyon nereden çıkıyor?

Solda otizmli bireye ait beynin, sağda ortalama normal beynin görüntüsü verilmiş

Solda otizmli bireye ait beynin, sağda ortalama normal beynin görüntüsü verilmiş

Enflamasyonun kaynağı beyin değil, beynin dışında bir yerde başlıyor.

Kendisi bu yüzden otizmi “metabolik ensefalopati” diye tanımlıyor. Yani beyne dışarıdan–bağırsaklardan, bağışıklık sisteminden ve toksinlerden–gelen tüm bilgi ve gürültü yükü beyinde işlevsel bozukluklara yol açıyor demek bu.

Hakim düşünüş şeklinin 180 derece tersi demek oluyor bu da. Vücuttaki bir mikrop veya patojene bağışıklık sisteminin normalin dışında vereceği bir yanıt beyin fonksiyonunu etkiyebiliyor veya diyelim bağırsaklarda yapılan bir molekül davranışlarımızı veya algımızı değiştirebiliyorsa, o halde beyin elbette vücudun geri kalanıyla iletişim halinde demektir.

images (2)

Otizmde vücuttaki sistemik dengesizliklerin beyin ve zihin üzerindeki etkilerini çok net görüyoruz. Ve otizm için geçerli olanlar aynen depresyon, Alzeheimer ve pekçok diğer beyin problemi için de geçerli.

Beyinde ortaya çıkan problemlerin hepsinin kaynağı vücuttur. Bu problemler iki kulak arasında taşıdığınız o 1.5 kg’lık kıvrımlı gri organdan çıkmış ve ikamet adresi beyin olan problemler değildir!

Vücut ve beyin tek bir sistem olarak birbiriyle etkileşim halindedir. Sakın yanıltmasın sizi, ikisi arasındaki o bariyer öyle demir perde filan değildir. Olsa olsa tülbent bezi gibidir.

 

mark_about

 

Dr. Mark Hyman

Fonksiyonel tıbbın önde gelen liderlerinden, aile hekimi, yazar, eğitimci,

New York Times en çok satanlar listesinde 1 numaraya ulaşmış 9 kitabın yazarı.

Bu kısa bölüm kendisinin The UltraMind Solution: Fix Your Broken Brain by Healing Your Body adlı kitabından alınmıştır.