Anneler Konuşuyor
Anneler Konuşuyor
Ağzında Gümüş Kaşık
Loading
/

 

Merhaba.

İddia o ki 2300 yıl önce Büyük İskender, gümüş kaplardan su içermiş. Bakteriler hakkında bir şey bilmiyor olsa da gümüş kaplarda saklanan suyun tazeliğini koruduğunu bilirmiş. Bilir miydi, yoksa kadim gelenek miydi ve geleneğin dayanağı var mıydı muamma. Bildiğimiz; gümüşün, faydaları sebebiyle çeşitli formlarda kullanımının binlerce senelik geçmişi olduğu.

Orta Çağ’da, varlıklı ailelerin çocuklarına diş kaşıyıcı niyetine emmeleri için gümüş kaşık verdiği ve “been born with a silver spoon in his mouth” deyiminin buradan geldiğini biliyoruz. Ağzında gümüş kaşıkla dünyaya geldi denir mirasın göbeğine doğan (bkz. Royal bebeler) bıcırıklara. Efsanelere konudur; vampirlerle, kurt adamlarla savaşırken hep gümüş hançer vardır elde.

Geçmişte hekimlerin antibiyotik ve anti-viral niyetine kullandığı gümüşle, 30’lu yıllardan itibaren FDA (ilaç sanayi bel kemiği//Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi), yoğun savaş halinde. Toksik kimyasalları “güvenli” ibaresiyle hukuki güvence altına aldığı belirtilen… Neyse. Buraya park edelim.

Derken gümüş kitaplardan siliniveriyor, tıp literatüründe nadiren ismi geçer oluyor. Pharmacopeia (Physicians’ Desk Reference) denilen farmakoloji kitabında, 1930 öncesi onlarca gümüşlü bileşik varken yok oluvermişler. Tarih yeniden yazılmadan evvel tıp dünyasının nükleer silahı gibi olan gümüş hk bilgiler tozlu raflarda bile bulunamaz olmuş. Oysa en geniş kapsamlı ve güçlü antibiyotik//anti-viral sayılan koloidal gümüş, insan tüketimi için hem güvenli hem yan etkisi olmadığı ve en kötü viral enfeksiyonlarda dahi etkili diye 1930lar öncesi göz bebeği imiş.

Geçtiğimiz 200 sene boyunca, rutin hastalıklar kadar “zor” diye nam salan verem, frengi ile mücadelede kullanılmış. Dezenfektan spreylere, bandajlara eklenmiş antibakteriyel diye. Ter kokusunu engellemesi için kıyafetlere ve daha önemlisi, yanık ünitelerinde kullanılan tekstil ürünlerine eklenmiş.  3. Dünya ülkelerinde ise, suyun dezenfekte edilmesi için gümüş kaplamalı konteynerler kullanılır olmuş. Antiseptik, antiviral, antifungal ve geniş spektrumlu antibiyotik diye geçiyor.

Gümüş virüsleri, bakterileri, parazitleri öldürürken antibiyotikler gibi genel sağlık durumunu bozmadığı ve bir nevi elektrik vererek (electrical charge) öldürdüğü için, bünyede hiçbir patojenin tutunamadığı belirtiliyor.

19. yy sonlarında koloidal gümüş, en güvenli ve etkili “gümüşle tedavi formu” olmuş. (Kimyasal madde kullanımı yok üretim sürecinde. Saf su ve gümüşün elektrolize edilmesi ile elde ediliyor.) Yanıkları, steroidlerden daha hızlı iyileştirdiği için yanık ünitelerinde kullanılıyormuş. (Meşhur yanık kreminin içinde ne var, hatırlayın.) Güneş yanığı hatta dilde çay/çorba yanığında gargara olarak yazalım bunu bir kenara.

Kimya Dairesi olan kurum ismi, daha sempatik olan yeni haliyle (Gıda ve İlaç Dairesi olarak) değişirken 1930da, gümüş de silinivermiş piyasadan. 99 yılında yine popüler oluverecekken reçetesiz ilaçlarda kullanımı yasaklanıvermiş. Gelelim iddiaya: Gümüş piyasadan yok edilmeseydi bugünkü ilaç sanayi muhtemelen olmazdı, ürün gamı kısıtlı olurdu. Gümüş gitmeliydi. Demek ki neymiş? “Endüstri” kelimesi neyin peşine ekleniyorsa orada durmak lazım.” mış.

Şimdilik kalın sağlıcakla.

 

 

 http://www.glutensizdunya.com/