Yazar Patrick Wood’un Notu:

Technocracy Rising: The Trojan Horse of Global Transformation (Yükselişteki Teknokrasi: Küresel Dönüşümün Truva Atı), Teknokrasi: Dünya Düzenine Giden Zorlu Yol ve merhum Antony C. Sutton’ın eşyazarı olduğu Trilaterals Over Washington (Washington’ın Tepesindeki Trilteraller) kitaplarının yazarı ve bu yazının alıntılandığı internet sitesinin editör ve yazarından not:

Bu sitede teknoloji kötülenmiyor. Bu sitede Teknokrasi’den bahsediliyor. İnsanlığa hizmet eden teknolojinin başımızın üstünde yeri var. Ancak teknolojiyi bizim isteğimiz ve irademiz dışında bizleri kontrol etmek amacıyla kullananların tümüne karşıyız. Teknokrasi şu an insanlığı esir almaya çalışan büyük bir tehdit olarak karşımızda. Fakat ne olduğunu bilip anlamadan karşı koymanın imkanı yok. Bu sayfadan başlayarak öğrenme yolculuğunuza başlamanız dileğiyle.

Patrick Wood


1930’larda Teknokrasi Büyük bir Akım Olarak Çıkıyor

Teknokrasinin ortaya çıkışı 1932 yılına, Columbia Üniversitesi’nin önde gelen mühendis ve bilimcilerinin Kapitalizm ve Serbest Teşebbüs modeli yerine kullanılacak bir ekonomik sistem modeli olarak tasarlayıp ortaya koyduğu modele dayanır. Bugün bildiğimiz para birimleri yerine enerji kredisinin kullanıldığı, tabii kaynaklar bazlı bir ekonomik sistem tasavvur ediyorlar. 

Teknokrasi ideolojisi, 1934’te Howard Scott ve M. King Hubbert ikilisi tarafından Technocracy, Inc. şirketinin kurulması ile bir akıma dönüşüyor. Birlikte kaleme aldıkları Technocracy Study Course ( Teknokrasi Müfredatı) kitabı, tüm ABD ve Kanada genelinde düzenledikleri toplantıların kutsal kitabı haline geliyor. Akımın popülerlikte zirve yaptığı noktada ücretli abonelikle kendilerine bağlı 500 bin üyesi bulunuyor.

Teknokrasi 1940’larda İvme Kaybediyor

Teknokrasi 1930’ların sonunda popülerliğini yitirmeye başlıyor, özellikle de basın imparatoru Hearst yayıncılık grubu yazarlarına Teknokrasi konusunu işlemeyi yasaklayınca halkın ilgisi sönmeye başlıyor. 2. Paylaşım Savaşı öncesi Nazi Almanya’sında paralel bir organizasyon bir ara yeşerse de, bunu rakip unsur olarak değerlendiren Hitler tarafından başları eziliyor. Ancak Amerika ve Avrupa’daki Teknokratlar bireysel olarak da olsa mevcudiyetlerini koruyor, ütopik Teknokrasi rüyalarını yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Teknokrasi 1970’ler’de Trilateral Komisyonun Kanatları Altına Giriyor

1970 yılında Zbigniew Brzezinski, 1932’de Teknokrasi’nin doğum yeri olmuş Columbia Üniversitesi’nde çalışan genç bir siyasi bilimler profesörü. Oradayken, global banker David Rockefeller’ın gözüne ilişen Between Two Ages: America’s Role In The Technetronic Era (İki Çağ Arasında: Teknokratik Devirde Amerika’nın Rolü) isimli kitabını yazıyor. Sonradan bu ikili, “Yeni bir Uluslararası Ekonomik Düzen” oluşturmak maksadıyla Trilateral Komisyon’u kuruyorlar.

Teknokrasi İdeolojisi 1980’lerde Birleşmiş Milletler’e İhraç Ediliyor

1987’de Trilateral Komisyon üyesi Gro Harlem Brundtland, Birleşmiş Milletler sponsorluğunda yürütülen görev gücü çalışmasını Our Common Future (Ortak Geleceğimiz) adlı bir kitapla sonlandırıyor. Bu kitapta kullandığı Sürdürülebilir Kalkınma terimi müthiş popüler olarak tüm dünyaya yayılıyor. BM’in ilk Dünya Zirvesi için Rio De Janeiro’da toplandığı 1992 yılı ise, “21. Yüzyıl Ajandası” olarak ortaya konulan Agenda 21 (Ajanda 21)’in doğum yılı oluyor. Burada, Ajanda 21 ve bununla ilgili belgelerin altyapısını oluşturduğu için Brundtland’ın kitabına BM’den övgü ve mükafat yağdırılıyor.

Ajanda 21 bugün hala yürürlükte yürülükte olmasına, lakin 2030 Ajandası ve bunun 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi ile olabildiğince genişletilmiş durumda. Daha güncel bir gelişme de, BM’in Habitet III kongresinde hayata gaeçirilme kararı alınan Yeni Kentsel Yaşam Ajandası’dır.

Yeşil Ekonomi ve Doğal Kapitalizm, Sürdürülebilir Kalkınma ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Hepbirlikte bunlar, Teknokrasi’nin çıkış felsefesi olan “enerji kuru ile işleyecek doğal kaynak bazlı ekonomik sistem” spesifikasyonu ile yüksek korelasyon halindeki bir yeni ekonomik paradigmayı tanımlarlar. Dünya sınırların kalktığı bir Ütopya’ya evrilirlen kentsel alanlar “Akıllı Şehirler”e dönüştürülecek, taşrada ikamet eden topluluklar ise bu şehirlerde yaşamaya mecbur bırakılacaktır. BM yayınlarının hepsinde vurgulanan doktrin “[Hizmetten] Kimse mahrum bırakılmayacak.”tır. [Çevirmenin notu: Türkçe’de “Kimsenin geride bırakılmaması” prensibi olarak da kullanıldığını görüyoruz.]


Amaç Serbest Teşebbüs ve Kapitalist Düzenin Yerini Almak

Bu bir spekülasyon değil. 2015’te BM’in İklim Değişikliği için düzenlediği kongreyi yöneten Christiana Figueres, aynen şunları söylemiştir:

“İnsanlık tarihinde ilk defa, belirlediğimiz süre dahilinde bilerek ve isteyerek, endüstri devriminden beridir son 150 yıla damgasını vurmuş ekonomik kalkınma modelini değiştirme görevini üstlenmiş bulunuyoruz.”

Bu açıklama ile, Trilateral Komisyon’un Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen (New International Economic Order – NIEO) sagası çemberi tamamlamış olsa da, karşı konulmaz bir hızla da küresel bazda planlar yürütülmeye devam ediyor.


Bilim ve Bilimsel Diktatörlüğün İstibdat Düzeni

Bu yeni ‘kaynak bazlı ekonomik sistem’, üretim ve tüketim araçlarının kontrolünün yüzde 100 Teknokratlar’ın elinde olmasını gerektiriyor; bu düzende üreticiler için de tüketiciler için de tüm kararlar Teknokratlar tarafından veriliyor. Bakınız Teknokratlar 1938’de de aynını ifade etmiş bulunuyorlar:

“Teknokrasi, tüm popülasyona sağlanacak ürün ve hizmetlerin üretim ve dağıtımından mesul bütün sosyal mekanizmanın bilimsel idare altına alınması için gerekli toplum mühendisliği bilmidir.” – Teknokrat Dergisi (The Technocrat Magazine), 1938

Kurulacak Küresel Teknokrasi’yi kendi dar bilimsel görüşlerine göre yönetecek olanlar Teknokratlar’dır, politikacılar yahut halkın temsilcileri değil. Bu idare şekli, seçimle iş başına geçmiş idareci konseptini otomatikman ortadan kaldırmaktadır.

Özetle Teknokrasi, Bilimsel Diktatörlük şeklinde işler.

Teknokrasinin Nihai Amacının Teyidi

2017 ocak ayında, önce gelen küreselci akademisyen Dr. Parag Khanna yayımladığı Amerika’da Teknokrasi: Bilgi-Devleti’nin Yükselişi (Technocracy in America: Rise of the Info-State) isimli kitabında, Amerika’nın artık ‘doğrudan Teknokrasi idaresi’ne geçmesinin ne kadar lüzumlu olduğundan dem vurur. Senato (Meclis) ve Yüce Mahkeme (Anayasa Mahkemesi) modellerinin terk edilmesi ve Anayasa’da her ne değişiklik öngörülüyorsa bunların doğrudan yapılması çağrısında bulunur. 

Khanna, ülke sınırlarının olmadığı, global bir toplum veya dev bir şehir devleti yaratılabilmesi için dünya yüzündeki Akıllı Şehirler ve mega-bölgelerin birbirine bağlandığı bir dünyanın inşasından yanadır..