vitamingiller
vitamingiller
Vitamingiller - 001 - Dr. Yavuz Dizdar
Loading
/

 

Konular:

  • GDO kullanımının sağlığa etkileri  [00.30]
  • GDO’lar etiketlensin mi yasaklansın mı?  [02.15]
  • Monsanto’nun Türkiye’deki varlık ve etkinliğinin boyutu  [04.44]
  • GDO’nun yol açtığı hastalıklar  [06.00]
  • Çeçirgenleşmiş/uyargan/huzursuz bağırsaklara çözüm nedir?  [07.30]
  • Yavuz Dizdar nasıl besleniyor?  [09.30]
  • Yavuz hocadan kitap tavsiyesi  [11.00]
  • Mutfaktan çıkartılması gerekenler  [11.50]

 

 

DrYavuzDizdar

 

Yayın Deşifre Metni:

 

BAŞAK: Merhaba, ben Başak Pirtini. Şimdi Vitamingiller sitemiz için Sayın Onkolog Dr. Yavuz Dizdar‘la birlikteyiz bu podcastimizde. Kendisine birkaç soru yönelteceğiz.

Öncelikle Yavuz Bey, geldiğiniz için teşekkür ederiz.

Bizim aklımızda hep böyle bir GDO sorusu var. İlk başta böyle en bomba sorudan başlayayım istedim. Bu GDO’lar hakkında ne düşünüyorsunuz? Çünkü devamlı bize bu gibi mailler geliyor, insanların bu konuda çekinceleri var. Gelecekte ne gibi etkileri bizleri bekliyor acaba?

YAVUZ DİZDAR: Doğrusunu isterseniz etkileri gelecekte değil, muhtemelen bugün de görüyoruz. Çünkü GDO’lar belli bir amaca yönelik olarak üretilmiş olan transgenik-geniyle oynanmış olan bitkiler.

Bu, amaç başta güdülerek veriliyor. Yani bunun içerisine bir gen yerleştiriyorsunuz, bu mesela bir tarım ilacına direnç sağlıyor fakat tarım ilacının bitkinin içerisine geçmesini engellemiyor.

Beri yandan bitkinin belli şeyleri fazla yapmasını sağlayan mesela ‘altın pirinç’ denen bir şeyde A vitamini sentezi yaptırtıyor. Fakat, sisteme siz bir kere müdahale ettiğiniz zaman onun bütününü değiştiriyorsunuz. Bu, bir saatin içine küçük bir dişli yerleştirmek gibi; saat bir daha hiçbir zaman doğruyu göstermiyor.

GDO ile ilgili olan en çarpıcı çalışma bundan 3 sene önce yayımlandı. Bir Fransız ekip–çünkü daha öncesinde çalışma yapılmadı– ‘patent koruması’ nedeniyle müsaade etmediler.

BAŞAK: Evet.

YAVUZ DİZDAR: Farelere yedirttiler, fareler 14. ayda kontrol grubuna göre anlamlı miktarda tümör geliştirdiler. Ve bu sonuç, bütün dünyada yankılandı, iyi bir dergide yayımlandı—bilimselse bilimseldi–fakat …

BAŞAK: Evet, bütün internette de dolaştı resimleri.

YAVUZ DİZDAR: … Fakat, görmezden geldiler çünkü küresel sistemde tepeden bastıran kimse, lafını geçirtir, dinletir. Siz de eğer vatandaş olarak buna ‘Hayır, ben istemiyorum” demediğiniz sürece bunlar bir şekilde önümüze gelecektir.

Olası risklerden uzak durmak adına, sürekli bu kamuoyu bilincini ayakta tutmak zorundayız.

BAŞAK: Evet. Peki, bu GDO’lar etikete yazılsın diye mesela bir partimiz önerge verdi ama hani neden yasaklanmıyor tümden bunlar sizce?

YAVUZ DİZDAR: Şimdi efendim, insanlar önce sorunu yaratırlar, sonra sorunu ortadan kaldırmazlar, sorunun ortaya çıkarttığı sorunları gidererek ya da bunla ilgili bir kampanya/kamuoyu vs ile gitmeyi, bunu seviyorlar.

BAŞAK: Evet.

YAVUZ DİZDAR: Tamamen yasaklanması diye bir durum aslında tabii ki mümkün. Çünkü zaten biz bunlar, hani uzaydan muzaydan gelmiş, olağanüstü teknoloji değil, bizim elimizde değerli tohumlarımız var.

Paketin üstüne ama ‘GDO içerir’ ya da ‘içermez’ lafını koyamıyorsunuz. Bunun da ticaret kanunları nedeniyle böyle olduğunu söylüyorlar. Siz ürününüzün belli açılardan farklılık içerdiğini aslında vurgulayabilirsiniz ama nedense rekabet kurallarına aykırıdır diye böyle bir kanun da çalışıyor karşı taraftan ve üstüne yazmanız pek mümkün olmuyor. Bugüne kadar da benim gördüğüm Türkiye’de iki ya da üç tane ürün dışında ‘GDO içermez’ ibaresini hiçbir ürüne koymadılar.

BAŞAK: Evet, yani bazı böyle kayıt dışı yazanlar oluyor ama herkes kendi araştırmasını kendisi yapacak bu durumda. Aldığı kaynağın gerçekten güvenilir, yerli olup olmadığını …

YAVUZ DİZDAR: Kaynağın güvenli olup olmadığını inanınız bilemezsiniz. Bundan yaklaşık 3 sene önce bir tanker pirinci getirdiler. Pirinç meselesini çok yakından biliyorum. Türkiye’ye dağıtıldı. Pirinç daha sonra analiz için TÜMGEN analizine Koreli bir firmaya yollandı, orada da kesin olduğu—GDO’lu olduğu—anlaşıldı. Bakanlık kesinlikle dünyada GDO pirinç üretimi yoktur filan diye birtakım şeyleri söyledi ama dünyada üretiminin yapıldığı zaten biliniyordu.

Eh Türkiye’ye giren mısır soylarının önemli bir kısmı GDO’dur. Soya GDO’dur.

Bunların aslında hayvan yemi olarak ithal edildiğini biliyoruz ama sonuçta istihbaratın da bana söylediği, “elli kere takip ediyoruz, el değiştirmelerden sonra ellibirincide artık izini kaybediyoruz”, diyorlar. İster istemez tabii ki insanlara da bir şekilde yedirtilmesinin kapısını açıyor.

Ya siz bunu külliyen reddedeceksiniz–ki olması gereken buihtiyacımız yok çünkü ya da kendi olanaklarınız sayesinde yapabilecekleriniz kısıtlıdır. Yani bunların genetik analizini filan Türkiye’de benim diyen laboratuvar çok fazla yapamaz.

BAŞAK: Evet. Peki, bu GDO’lu tohumların dağıtıcısı olan Monsanto‘nun Türkiye’deki varlığı sizce ne boyutta?

YAVUZ DİZDAR: Şimdi bazı şirketler efendim dünya çapında şirketler. Yani, ‘eşittir devlet’ derler… Bu şekilde düşününüz lütfen. ‘Eşittir devlet’ dendiği zaman ‘o düzeyde’ etkinlik sahibidir. Bunlarda da aynı şekildedir; bunlar getirirler, sizin eğer ülkenizdeki yönetimlerki bu yönetimlere herkes dahildir—buna hayır diyemiyorsa … Bakınız, öyle ya da böyle, bir miktar ııh işte, baktığınız zaman ‘mütedeyyin’ bir toplumdan oluştuğunu düşünüyorsunuz ama GDO’nun o şekildeki anlamı eşittir: ‘BEN Allah’tan daha iyisini yaptım!’dır. Buna rağmen kabul edilebiliyorsa, buna rağmen meclis bu konuda bir şey demeyip de—ya, üç aşağı beş yukarı oybirliği ile geçiyor bunlar, çünkü kanun geçiriyorsunuz. Bunu yapabiliyorsanız eğer, demek ki o zaman kontrol mekanizması—ya milletvekilleri neyi onayladıklarının farkında değiller, ya da o kadar güçlü ki üzerlerine gelen baskı, kimse bir şey yapamıyor.

BAŞAK: Evet, ben de bir tane seminerde dinlemiştim. Bir doktor, “insan yapımı olanları yeme, Allah’ın yaptıklarını ye” diye, böyle kolay bir yol çiziyordu besin seçimimiz konusunda.

Peki bu GDO ne tür hastalıklara yol açıyor?

YAVUZ DİZDAR: Bilmiyoruz efendim, araştırılmış olan bir şey değil. Bugüne kadar hep bir alerji lafı edildi; olmayacak geni olmayacak yere yerleştirdiğiniz zaman, insan vücuduna yabancı birtakım proteinler de ortaya çıkabiliyor. Siz bir şeyi yiyorsunuz ama, soyayla zenginleştirilmiş olduğu için ya da ne bileyim fıstık genini alıp soyaya yerleştirdiği için proteinden bol olsun diye, bunun sonucunda sizin elde ettiğiniz ürünün içerisinde hiç bilmediğiniz allerjenlerle karşılaşıyorsunuz. Ama o Fransızların yaptığı araştırma net bir şekilde KANSERE de neden olabileceğini gösterdi. Ondan öteki bilgi ise yok zaten, çünkü firmalar araştırılmasına müsaade etmiyor.

BAŞAK: Evet, mesela bağırsaklarda biliyorsunuz ‘huzursuz bağırsak sendromu’, ‘geçirgen bağırsak sendromu’, bunlar Türkiye’de de artmaya başladı. İnsanlardan devamlı …

YAVUZ DİZDAR: Bunların doğrudan GDO ile ilişkili olabileceğini söyleyemem. Fakat yenilen gıdanın içerisindeki antibiyotik yükünü çok iyi biliyorum. Yenilen gıdanın içerisinde bizim raf ömrünü uzatmak için yapılmış olan değişikliklerden ötürü çok farklı bir şey yediğimizi biliyorum. Yani ‘ekşimeyen yoğurt’ diye bir kavram sözkonusu değil ‘kutu süt’ diye bir şey sözkonusu değil. Bunların sonunda, ederi evet bağırsaklarda bu ‘geçirgen bağırsak / sızdıran bağırsak’ dediğimiz şeyi bir şekilde olanaklı kılar ve sıkıntılı bir tablodur.

BAŞAK: Evet, peki bu ‘geçirgen bağırsak sendromu’ için ne yapmalı? Öneriniz var mı?

YAVUZ DİZDAR: Beslenmenizi normale çevireceksiniz, bu genel kural olarak geçerlidir. İnsanoğlunun bağırsakları normalde kandan beslenmez, yani düşünceyi başlangıçta yanlış kurmuşlar, zannediyorlar ki bağırsaklar bir cins filtre gibi bir şeydir, biz bunu vücudumuza emmek için kullanırız, arkasından kanla bağırsak da beslenir. Hayır, bağırsak içerikteki yiyecekten besleniyor, dolayısıyla siz iyi bir şey yerseniz bağırsağın da yapısı düzgün olur. Eğer, kötü bir şey yerseniz vücudunuzun eksikliği olur ama esas sorun bağırsakta çıkmaya başlar. Nitekim biz kanser hastalarında da mesela en ciddi gördüğümüz sorun, bir süre sonra SİNDİRİM SİSTEMİNİN kifayetsizliği ya da sorunları. Yani adamın onun dışında, ya da kadının bir şikayeti yok. Ama, sindirim sistemi çalışmıyor; şişiyor, kabızlık zaten toplumun ortalamasında çok ciddi bir sorun ve mesela geçenlerde mail olarak bir soru ileten arkadaşımız, ‘iritabl kolon sendromu’ dediğimiz o “uyargan bağırsak” diyelim Türkçeleştirelim–“huzursuz bağırsak”–, ııh normal ürün yemeye başladıktan sonra düzeldiğini söyledi. Niye? Çünkü, işlemden geçmiş gıdanın içerisinde bağırsağı besleyecek unsurlar azalıyor. Çünkü bu unsurlar aynı zamanda gıdanın bozulmasına da neden olan unsurlar. Endüstri bunları bir cins fiziksel işlemle ortadan kaldırıyor, biz kimyasal katkı maddesi koymuyoruz diyor ama şöyle söyleyeyim size, demir suyun içinde paslanır mı, paslanır. Peki bu bir yanma olayı mıdır, evet. Kimyasal olarak demirin paslanması yanma olayıdır, yani demek ki yanma dediğimiz şey, yani sütün yüksek sıcaklıkta okside olması meselesi ya da işte sülfür gruplarının değişmesi için illa içine bir şey karıştırmanız gerekmez. Bu, normal deniz suyunda demir için bile sözkonusu olabiliyorken siz 140 dereceye sütü basınç altında ısıtırsanız elbette bu değişiklik gerçekleşir.

BAŞAK: Peki, siz nasıl besleniyorsunuz, mesela eti sütü, yumurtayı nerelerden alıyorsunuz?

YAVUZ DİZDAR: Valla, benim doğrusunu isterseniz onlarla ilgili hiçbir kaygım yok. Ben bunları genelde almıyorum çünkü. Yediğimi de söyleyemem size… Benim ortalama beslenmem içersinde ciddi anlamda kendim için kaygım yoktu, bu üstüme kalmış bir meseledir. Şunu gördüm sadece, çok şey değişmiş…

Yoğurt konusu, kesinlikle yoğurt, dışarıdan süt alınıyor ve tutturuluyor, onu söyleyeyim sadece…

Ama işte eti nerden—ben et yemiyorum ortalamada; yumurta yemiyorum; tavuk yemiyorum.

Ama bu benim biraz da manevi nedenlerle olan bir tercihim ya da uğraşmak istemememden belki kaynaklanıyor.

BAŞAK: Evet, ben de o yola girmiş bulunmaktayım…

YAVUZ DİZDAR: Ama şunu da söyleyeyim yani, kaliteli bir peyniri mutlaka yerim. Genelde böyle soğanlı sarmısaklı makarna, işte yanına peynir ve yoğurtla mesela hayatınızı gayet güzel geçirebiliyorsunuz ama çocuk tabii ki çeşitlilik isteyecektir. O çeşitlilik içinde de siz çocuğa aslını verirseniz, hani bir patatesi kendiniz de kızartabilirsiniz bir sorun olmaz ama endüstriyel patatesin, yani ‘fast-food’ restoranlarının patatesinin bizim patatesle bir alakası yoktur.

Piliç vesaire, beyaz et meyaz et, bunların hepsi Türkiye’ye bir şekilde–Türkiye’ye değil sadece, dünyaya—çakılmış olan kavramlardır. Beyaz etin sağlıklı olduğu diye bir kavram bile yalandır; böyle bir yayın yok. İkincisi de, bu hayvan bu kadar kısa sürede büyümez. Siz şimdi çocuk tavuk seviyor diye bunu yapmaya kalkarsanız büyük hata işlersiniz.

BAŞAK: Peki, anne-babalara okumaları için 3 kitap önerseydiniz, bunlar ne olurdu? Hani sizin kitabınızı biliyoruz, ‘Yemezler!’i, onun dışında önerebilecekleriniz var mı?

YAVUZ DİZDAR: Doğrusunu isterseniz bu konuda yazılmış çok böyle layıkıyla iyi kitap bulunmamakta. Ahmet Aydın’ın ‘Taş Devri Diyeti’ kitabı var mesela, o ciddi anlamda bilgi verici bir kitaptır. İş Bankası yayınlarından çıkmış olan “Gıda Korkusu” diye bir kitap var. Mesela orada da, gıdanın endüstrileşme sürecini çok iyi anlatır ki, bir Amerikan üniversitesinin yayınıdır aslında. Burdan da mesela nasıl buraya gelmiş olduğunu Amerika’nın ve dolayısıyla dünyanın, okuyup anlayabilirler.

BAŞAK: Peki, mutfaktan çıkartılmasını tavsiye edeceğiniz 3 şey ne olurdu? Bu da son sorum oluyor.

YAVUZ DİZDAR: Sokulmaması gereken şeyler dediğiniz zaman, aslında üç aşağı beş yukarı yanıtlıyorsunuz. Yani beyaz etten kesinlikle uzak durun. Organik yumurta bir yere kadar, o da bir yere kadar ama kesinlikle hani öyle–‘kar beyazı yumurtalar’, işte ucuzdur mucuzdur, sağlıklı protein kaynağıdır,–bunlardan uzak duracaklar.

Onun dışında söyleyebileceğim; işlemden geçmiş, marketten alınmış, ambalajlanmış ne varsa uzak durmalarıdır. Bunun içerisinde mesela—peynir reyonunda ben tadıp peynir aldım hiçbir sorun yok, buyursunlar yesinler, ama ‘ben ambalajlı süzme peynir aldım’, bu peynirin nasıl yapıldığını bilmiyorum bile, “süzme peynir” diye bir kavram yok çünkü.

Ambalajlı, uzun raf ömürlü ürünlerden çocuklarını uzak tutacaklar.

BAŞAK: Tamam, çok teşekkür ederiz bu görüşme için, çok sağolun.

YAVUZ DİZDAR: Ben teşekkür ederim.

 

VGPodcast001