vitamingiller
vitamingiller
Homeoprofilaksi - Cathy Lemmon ile Söyleşi
Loading
/

homeoprofilaksi

 

VİTAMİNGİLLER
Cathy merhaba, hoşgeldin yayınımıza.

CATHY LEMMON
Merhaba Asena, teşekkürler.

VİTAMİNGİLLER
Vay, gayet başarılı… Eminim dinleyicilerimiz de bugün bizlere vereceğin bilgilerden aynı oranda etkilenecekler.

Röportaj teklifimizi kabul ettiğin için teşekkür etmek istiyorum öncelikle sana.

Oldukça enteresan ve ilgi çekici bir konudan, HOMEOPROFİLAKSİ’den bahsedeceğiz bugün, ancak konuya girmeden önce bizlere kendi sağlık yolculuğundan, homeopatiyle ilk buluşmandan ve sonrasında homeoprofilaksiyle nasıl tanıştığından bahseder misin bize biraz?

CATHY LEMMON
Elbette… ve ayrıca davetin için de çok teşekkür ederim.

İsmim Cathy Lemmon, homeopatım. Amerika Birleşik Devletler’inde, Teksas eyaletinin Dallas kentinde yaşıyorum.

Homeopati eğitimim bundan yaklaşık bir yirmi sene kadar önce başladı; homeoprofilaksi, yani homeopatinin aşılara karşı sunduğu zehirsiz alternatife geçişim ise…. 2. oğlumun OTİZM teşhisi almasının ardından gelişen bir süreç aslında.

O sıralar internetin de yeni yeni bilgi paylaşım alanı haline geldiği yıllar ve AŞILAR ve OTİZM arasında muhtemel bir bağlantıdan da gitgide daha fazla sözedilir olduğu zamanlar bunlar.

Elbette benim şahsen verdiğim içgüdüsel tepki, “Hayır, asla yok böyle bir şey, tamamen yanılıyor bunu söyleyenler, çocuklarımı incitecek bir şey asla yapmam ben!” olmuştu.

“Her adımı doğru atıyorum, doktorlar ne diyorsa harfiyen yapıyorum, özellikle de bu aşılar mevzusunda”, diye düşünüyorum.

Fakat sürekli aşılar ve otizm ilişkisinden bahsedilir olduğu bir dönemdi ve artık en sonunda dedim ki tamam, işin aslını araştırıp kendim öğrenmem lazım, gözü kapalı kimseye inanmak yok, iş başa düştü… Böylelikle konuyu araştırmaya başladım.

İlk baktığım yer “aşı-karşıtı” siteler olmadı yalnız, çünkü bunlar zaten böyle bir ilişki olduğuna kesin kani görüşteler.
Benim ilk durağım ‘ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Dairesi’, CDC’nin sitesi oldu mesela. Ardından MERCK, GSK gibi aşı üreten firmaların sitelerini inceledim.

“Lafı atın ağzından almak” deriz İngilizce’de, öyle bir deyim vardır; bunu üreten ve tavsiye edenlerden duymak istedim ne denli ZARARSIZ ve KORUYUCU olduğunu aşıların.

Araştırdıkça gördüm ki, bu soruları yanıtlamıyorlar bile bu kurumlar!

Aşılar madem bunca önemli, websitelerinin en görünen yerinde ilan etmeleri lazım ne kadar sağlığa faydalı olduğunu?!

Araştırmalarımda daha derine indikçe bu defa aşıları daha yakında incelemeye başladım, tam olarak ne kullanılıyordu bu aşılarda, ona baktım.

Ve elbette esaslı bir şok oldu bu benim için; çocuklarımızın bedenine hiç düşünmeden zerk ettiğimiz aşılarda hakikaten nelerin kullanılıyor olduğunu gördüm sonunda.

Bu konuda cevabı verilmemiş pekçok soru bulunduğunu anlamam uzun sürmedi.

‘Hastalıkların ÖNLENMESİ’ bu kadar önemli bir mevzu ise şayet, tek seçenek aşılanmak olamaz diye düşündüm kendi kendime! Bir alternatif mutlaka olmalıydı buna!

Yine, bilgisayarın, bilgisayın da değil aslında internetin yeni yeni yaygınlaştığı dönemler bunlar, ve arama motorları, GOOGLE filan öyle ahım şahım bir yer değil henüz, fakat ta o zamanlar yalnız şu iki kelimeyi arattım: “AŞI” + “ALTERNATİF”

Ve Avustralyalı homeopat, bilim doktoru Isaac Golden‘ı ve ta 1980’lerin ortasından beri yürütmekte olduğu HOMEOPROFİLAKSİ (HP) araştırmalarını ilk bu şekilde keşfetmiş oldum.

Kendisi bu son derece etkili yöntemi araştırmaya başlamış, bunun esasen 200 yılı aşkın bir geçmişe sahip olduğunu keşfetmiş bir araştırmacı.

Kendi yürüttüğü çalışmalarda da HP’nin hiçbir şekilde TOKSİK OLMAMASININ yanısıra, koruyucu etkinliğinin de %90 gibi hayli yüksek bir oran olduğunu buluyor!

Hastalık önlemede hiçbir yöntem %100 etkili olamaz zaten.

Isaac Golden’ın bizzat kendi yaptığı çalışmalarda defalarca gördüğü şey, hiçbir şekilde zehir ihtiva etmeyen bu yöntemin hastalıktan korumada %90 gibi müthiş bir başarı orana sahip olduğu idi.

Tüm dünya bilmeliydi bunu! Böyle düşündüm. Bu HOMEOPROFİLAKSİ yöntemini herkes bilmeli, duymalı!

Bundan 20 yıl önce imkanlar kısıtlı, çocuklarım daha çok küçüktü tabii. İşin daha derinine inecek ne vakit ne de elde fazla bir kaynak vardı.

Yalnız birkaç sene öncesine tekabül ediyor aslında Isaac Golden’la doğrudan iletişime geçebilmem, oğlumla ilgili de yardımcı oldu bana bir miktar, ki oğlum şu an 20 yaşında. Çok iyi durumda. Bir alışveriş merkezinde kasiyer olarak çalışıyor şu an ve ileride üniversite planları var.

Fakat tüm bunlardan bağımsız olarak dedim ki Isaac’e, bu Homeoprofilaksi’yi uygulamama yardım etmelisin. Neler yapılması gerektiğini anlattı hemen ve şu an sunduğum homeopati hizmetlerinin büyük kısmı çok kısa sürede homeoprofilaksi hizmetine dönüştü.

Çünkü EBEVEYNLER TALEP EDİYOR BUNU. EBEVEYNLERİN ARADIĞI BU.

200 seneden beri Homeoprofilaksi diye bir korunma yöntemi olduğundan bile habersiz ebeveynler, düşün!

Öyle olunca biz de hemen bir başka meslekdaşımla biraraya gelip, eğitim amaçlı dünyanın ilk Uluslararası Homeoprofilaksi Konferansı‘nı düzenledik, hatta hemen burada, Dallas’ta düzenlendi 2015 Ekim‘inde ilki ve Isaac Golden da açılış konuşmacımızdı.

Benim için bir tutku bu…

Senin de bildiğin gibi Asena, salt ABD’de değil, dünya genelinde eğitim veriyorum bu konuda; hemen geçtiğimiz Ocak ayında Amsterdam’daydım mesela…

İnsanların bizzat kendileri kullanabilecekleri şekilde ulaşabilmelerine çalışıyorum bu yönteme.

VİTAMİNGİLLER
Evet, daha önce Avrupa’da bulunduğunu biliyorum ben de, bir süre yaşamıştın da burada, değil mi?

CATHY LEMMON
Evet.

VİTAMİNGİLLER
Esasen bu iki kıtanın sağlık sistemleri ve uygulamaları bakımından ilk elden bir karşılaştırmasını yapabilecek, benzersiz bir konumda olduğunu düşünüyorum senin.

Özellikle aşı konusunda iki kıta arasında, hem halk hem de resmi yetkililerin bakış açıları, düşünüş tarzları arasında bir fark görüyor musun?

CATHY LEMMON
İlginç bir noktaya temas eden bir soru hakikaten, zira burada, ABD’de daha önce de bahsettiğim CDC adlı kurumumuz var. Bu konuda sözü en çok sayılan kurum bu ve bakıldığında CDC oldukça ulvi bir amaca hizmet ediyor, halk sağlığını korumaya çalışıyor. Fakat…Bir yandan da aynı CDC, aşı firmalarından yüklü paralar alıyor!

Parayı veren düdüğü çalar.

Kendimi “aşı-karşıtı” olarak tanımlamadığımı da baştan söylemek isterim.

Ben, aşı konusunda yapılan MİSENFORMASYONA karşıyım.

İstediğim, insanların konunun her iki yönünü de bilmesi!

Daha bu sabah burada, ABD’de sağlık konusunda seçim hakkı ve aşı hakları konusunda uzman bir avukatın açıklamalarını dinliyordum. O da alınan kararlarda baz alınanın sağlıktan ziyade ‘para’ olduğuna dikkat çekiyordu. Burada, ABD’deki sorun bu maalesef.

Homeoprofilaksi konusundaki yoğun çalışmalarım arasında CDC tarafından tutulan ve 1980’lerin ortasında devreye sokulan bir kanunla başlatılan, ABD’deki aylık ‘aşıya bağlı zedelenme, sakatlık ve ölüm’ istatistiklerini de takip ediyorum. 1980’lerdeki bu kanunla aşı üreticisi firmaları kanunen tüm sorumluluktan kurtarmıştır devlet burada.

Oysa salt kanunun geçtiği zamandan bu yana tutulan ölüm, yaralanma ve sakatlık bildirimlerine bakıyorsunuz, ki aylık olarak güncelleniyor bu rapor, akıllara durgunluk verir hakikaten bu oranlar

hrsa

Diğer yandan, sen de duymuşsundur belki, Kaliforniya eyaletinde geçirilen bir kanun var şimdi; buna göre HER çocuk, tıbbi nedenler dışında felsefi, dini HİÇBİR RET HAKKI TANINMADAN, önerilen 15 ayrı hastalık için aşı dozlarının HEPSİNİ olmak zorunda OKULA GİDEBİLMEK İÇİN.

Avukat James S. Turner

Avukat James S. Turner

Bu bahsettiğim avukat da işte bu kanunun değiştirilmesine çalışıyor şimdi, ancak epey dikkatli bir şekilde hareket edilmesi gerekiyor tabii, zira çok büyük meblağlar dönüyor bu işte, belirli kesimlerin sağladığı nüfuz ve etki çok büyük bu konuda; kanun yapıcılar da bu grupların etkisi altında, CDC de, yine, etki altına alınmış durumda. İşte bizim ABD’de yaşadığımız badire budur.

VİTAMİNGİLLER
Evet, artık bu tam bir ‘SAĞLIK ÖZGÜRLÜĞÜ’ hareketine dönüşmüş durumda ABD’de.

CATHY LEMMON
Evet, aynen öyle, çünkü iş sağlığa geldiğinde, bir ebeveyn–ki çocuklarım daha küçükken kendi verdiğim ilk tepkiye bakıyorum şimdi–çocuğunun sağlığı için elinden ne geliyorsa yapmak ister elbette.

Doktor ne diyorsa yapar!

Peki doktorlar bu konuda nereden bilgi alıyor?

İşe bakın ki aşı üreticilerinden!

Hakikaten berbat bir durum bu…

Fakat bir yılı aşkın süredir Avrupa’da sunumlar veriyorum ve Avrupalı meslekdaşlarımla görüş alışverişinde bulunuyorum ve gördüğüm fikren daha açık, bilmeye, öğrenmeye daha istekli oldukları.

İngiltere’de işler daha zor, çünkü burası da aşı üreten firmaların varlık gösterdiği, nüfuz sahibi olduğu ülkelerden.

iliskileragi

20 milyar dolarlık Aşı Endüstrisi’nin İngiltere ayağındaki ilişkiler ağı

Fakat diğer yandan da, yaptığım sunumlarda, ister Londra ister Amsterdam isterse ABD’deki eyaletler olsun HEPSİNDE oturuma katılan izleyicilerin tepkisi AYNI:

Öncelikle, aşılama dışında bir yöntem olabileceği düşüncesinin yarattığı şoku yaşıyorlar, İkinci olarak da, ‘Homeoprofilaksi’nin 200 yılı aşkın zamandır uygulanagelen, geleneksel ve dünya genelinde MİLYONLARCA insanın kullanıp fayda gördüğü, üstelik de YANETKİ PROFİLİ OLMAYAN bir yöntem olduğunu öğrendiklerinde, sunumlarımdan sonra yanıma gelip hep aynı şaşkınlıkla “inanın hiç bilmiyorduk böyle bir şeyi” diyen sayısız anne-baba oldu.

Öğrendikleri şeyin heyecanıyla yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle size gelen anne-babalar bunlar.

VİTAMİNGİLLER
Olay o hakikaten, Homeoprofilaksi diye bir şeyden hiç haberimiz dahi olmamış bugüne kadar.

Oğlumun aşıya bağlı ortaya çıkan sağlık sorunlarından kurtulmak için homeopatik tedaviyi seçmiş ve az çok bu konuya kafa yormuş insanlar olarak biz de hiçbir şey duymadık açıkçası homeopatinin bu ‘profilaktik’ kullanımı ile ilgili.

Bu işte bir tuhaflık var gibi…

Özellikle sizin bu uluslararası Homeoprofilaksi kongrenizden sonra gitgide daha duyulur olduğunu ben de gözlemliyorum, anne-babaların yana yakıla aradığı “ZEHİRSİZ AŞI”lar bulundu sonunda, işte homeoprofilaksi deniyor her yerde, değil mi?

İyi ama neden bu kadar geç kalındı ki? Bunca zaman niye hiç bahsini duymadık bu güvenli ve etkili yöntemin sence?

Homeopati camiasından kaynaklanan birtakım problemler de olabilir mi diye merak etmiyor değilim açıkçası.

CATHY LEMMON
Resmin bütününe baktığında görünen tablo enteresan aslında. Burada birkaç cümleyle konuya açıklık getirmek zor olacak ama yine de açıklamaya çalışalım, ben de bu noktada konuşmak istiyordum çünkü.

ABD özelinde neden bunca geç kalındığına dair söyleyeceklerimiz olacaktır elbette.

samuel_hahnemann_dc

ABD’nin Wahington eyaletinde 1900 yılında, Homeopati’nin kurucusu Dr. Samuel Hahnemann onuruna hazırlanmış anıt.

Homeopati, 1900’lü yılların başlarına dek ülke çapında (ABD) en çok tercih edilen tıbbi yöntem olmasına rağmen, insanların “hemen ŞİMDİ iyi olmak istiyorum” mentalitesi, acı-ağrı çekmeye zerre tahammül edememe yaklaşımı yüzünden kenara itildiğini görüyoruz.

Ta ki, ABD’de bugüne gelinip de insanlar bu defa da, “ömür boyu ilaç almaya mahkum olmak istemiyorum! Sağlığıma kavuşmak istiyorum!” diyene dek.

O yüzden insanlarda daha doğal alternatiflere bir yöneliş var bugün.

Homeopati de, bütüncül ve doğal bir yöntem olarak o yüzden bugün bir yeniden doğuş yaşamakta işte.

Bununla birlikte, aşılarla ilgili insanların şüphelerinin artması, sorgulamaya başlamaları ve/ya aşıyla artık hiçbir şekilde işinin olmayacağını ifade edenlerin sayılarının artması ile birlikte homeopatinin alternatif, zehirsiz(!), immün sistemi eğiterek korumaya alan profilaktik uygulama şekli daha fazla tanınır ve kabul görür oldu.

İnsanları hastalık koruma fikri ulvi bir amaç taşıyor özünde, fakat bir yandan da hastalıkların görülüyor olmasının bir NEDENİ olduğunu unutmamamız gerekiyor, ki yaptığım sunumlarda özellikle bu konuya da dikkat çekmeye çalışıyorum.

Hastalanmak illaki kimsenin hoşuna gidecek bir şey değil.

Basit çocukluk çağı hastalıklarından SUÇİÇEĞİ ile ilgili istatistikleri ele alalım mesela; bu sıradan hastalığı doğal yoldan kaparsın ve BEYİN TÜMÖRLERİNE dirayet kazanırsın!

KIZAMIK mesela, geçiren kişiyi YUMURTALIK KANSERİNE dirençli kılar.

Yani bu enfeksiyonlar bir amaca hizmet eden hastalıklardır.

Ben şahsen hastalıklardan korkulmaması gerektiğini düşünüyorum.

Özel durumlar olabilir, örneğin yenidoğanda BOĞMACA enfeksiyonu son derece tehlikeli seyredebilen bir hastalık,

MENENJİT keza, enfeksiyon başlangıcından itibaren 24 saat içinde kişiyi ölüme götürebilir!

O yüzden, bazı hastalıklar var ki, önlenmeye çalışılması veya mümkünse geçirilmemesi yerinde olur. Fakat genel itibariyle baktığımızda hastalıkların da yaşamımızda rolü olduğunu anlamasını isterim herkesin.

VİTAMİNGİLLER
Sorularımdan biriydi bu da aslında; ben de bizlere Homeopati’nin hastalıklara bakış açısını anlatmanı rica edecektim. Hastalıklardan ‘Homeopatik korunma seçeneği’ni tercih ederken herhangi bir enfeksiyonel hastalığa karşı savaş filan açmıyoruz, değil mi? Tutup herhangi bir mikroorganizmanın “kökünü dünyadan kazımaya”(!) filan çalışmıyoruz burada?

Homeopatik Korunma’da fikir, bu organizmalarla BERABER bir yaşam sürdürebilmemiz için immün sisteme gereken eğitimin verilmesidir, diyebilir miyiz?

CATHY LEMMON
İmmün sistemin, vücudun eğitilmeye çalışılması sözkonusu.

Homeopati TÜM VÜCUDA yönelik çalışır; sağlığa salt fiziksel manada bakmaz, zihinsel ve duygusal belirtilere de bakar, sağlık için bunların tümünün uyum içinde çalışması gerekir, o yüzden sağlık değerlendirmesinde tüm bu etmenler hesaba katılmalıdır.

‘Hastalıkların Önlenmesi’ konusuna gelince, daha önce de belirttiğimiz gibi hastalıkların hizmet ettiği bir amaç olduğu anlaşılacak ve idrak edilecek bir defa.

Bunun yanında da, bu hastalıklara yol açan bakteridir, virüstür, tüm bu patojenlerin ‘derdi hayatta kalmak’ olan yaşam formları olduğu anlaşılacak.

İşin bu yönünü hesaba kattığınızda, bu organizmaların hayatta kalmak için ADAPTE OLACAĞINI, DEĞİŞİME UĞRAYACAĞINI anlamanız da kolaylaşır.

‘Hastalık Eradikasyonu’na gelince…

ABD’den POLİO’nun eradike edildiği (kökünün kazındığı) açıklandığında herkes bayram ederken benim ilk düşündüğüm, ki daha çocuk yaştaydım, “puf diye ortadan kalkacak hali yok ya bu hastalık mikrobunun, bir yere gitmiş olmalı ama nereye?”, idi mesela.

Neticede, bedenimizle ve içinde bulunduğumuz ortamla işbirliği güderek işleyen bütüncül bir yaklaşım benim sağlık ve esenlik için şahsen tercih edeceğim yöntem olurdu.

HASTALIK KORKUSU’nun topluma sirayet etmiş olmasının ana nedeni, KORKUTARAK insanlara istediğinizi SATABİLECEĞİNİZ gerçeğidir.

Aşılar gündemin parçası olmadan önce toplumda bu denli bir hastalık korkusu yoktu.

Mevsimsel grip…

ABD’nin en çok satan aşısı bu…

americanvaccines2016-26497

Geçen gün baktım daha rakamlara; grip aşısı piyasaya çıkalı, 1 MİLYAR DOZUN epey üzerinde satış yapmış. Muazzam kazandıran bir “ürün” bu görüldüğü üzere.

Kimsenin grip aşısı yaptırma hakkını elinden almaya filan çalışmıyorum, bu işin tek yolu vardır da demiyorum, tek istediğim insanların bir başka seçenek daha olduğunu bilmeleri.

İnsanların yaptıkları seçimden ötürü kendilerini iyi hissetmelerini istiyorum.

İnsanların tercihte bulunurken neyin ne olduğunu bilerek karar vermelerini istiyorum.

İnsanların, ilaç firmalarının aşılara, ‘satılacak bir ürün’ olarak baktığını anlamalarını istiyorum.

Son baktığımda, şu an “KESTİRMEDEN” piyasaya çıkmayı bekleyen 270 aşı vardı mesela.

‘Fast Track’ dediğimiz hızlandırılmış prosedürle piyasaya çıkmaları demek, bu aşıların güvenliğinin yeterince test edilmeden piyasaya sürülecek olmaları demek.

Bir an evvel piyasaya sürüp kullanılmaya başlanmasına bakıyorlar.

Peki aşı dediğimiz şey nedir diye bakıyoruz; yabancı birtakım maddeleri doğrudan bedene zerk ediyorsunuz.

Aşı yapımında formaldehid, kürtajla alınmış cenin hücre ve dokuları, halen daha ‘thimerosal’ adlı cıva bileşiği ve alüminyum kullanılan maddeler arasından yalnız birkaçı ve tüm bu hayli tehlikeli maddeleri aşıyla vücuda enjekte ediyoruz ve açıp bu aşılara bağlı görülmekte olan ÖLÜM ve diğer tipte incinme ve sakatlanmalar ait istatistiklere, buna ödenen tazminat miktarına(!) bakıyorsunuz…

Bizlere işin bu yanından HİÇ bahsedilmiyor malum, ancak tüm bunları karar verirken değerlendirmeye almamız gerekiyor.

Oysa HOMEOPROFİLAKSİ (HP), yani ZEHİRSİZ yöntemde ne bir YAN ETKİ var, hiçbir olumsuz etki yok görülen….

VİTAMİNGİLLER
Bugüne kadar HP’den görülmüş ÖLÜM vakası var peki Cathy?

CATHY LEMMON
Hayır, hiç yok.

Bu noktada şu ilginç noktayı da belirtmekte fayda var; bugüne kadar sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle toplatılmış, piyasadan çekilmiş tek bir homeopatik nozod veya remedi de yok.

Ki binlerce çeşit homeopatik remedi var bugün kullanımda.

Konulara bakarken aklımızın bir köşesinde bulundurmak isteyeceğimiz bilgiler bunlar.

VİTAMİNGİLLER
Peki bu homeoprofilaktik nozodlardan bahsedelim mi biraz daha ayrıntı şekilde?

Nozod dediğimiz şey nedir, neden yapılır, nasıl kullanılır? Bu ayrıntılara giriş yapalım mı, ne dersin?

CATHY LEMMON
Tabii tabii. Önce homeopatik remedi (“ilaç”) nasıl yapılır ona bakalım…

Homeopatik remediler bitki, hayvan ve mineral kaynaklarından elde edilir.

Homeopatinin kurucusu Samuel Hahnemann isminde Alman bir tıp doktoru.

Kendisi “benzerin benzeri iyileştirdiğini” keşfediyor.

Bunu da İngilizce bir tıp kitabını kendi dili olan Almanca’ya çevirirken keşfediyor.

Kitapta Peru’daki kınakına ağacının gövde kabuğunun sıtma tedavisinde başarılı sonuç verdiği bilgisiyle karşılaşır.

Kitap bu maddelerin neden işe yaradığını açıklamak üzere yazılmış bir kitaptır ve bu bitki için açıklaması da, kekre tadından dolayı işe yaradığıdır.

Hahnemann bu açıklamayı yetersiz bulur, başka bir şeyler olmalı bunun altında diye düşünür.

Gider kabuktan bulur ve etkisini görmek için bu defa kendi üzerinde dener.

Bitkiyi almasıyla şaşılır şekilde SITMA belirtileri göstermeye başlar.

Tuhaf hakikaten diye düşünür, bitkinin etkisi geçtikçe sıtma belirtileri de ortadan kalkar. Fakat bu deneyim öylesine merakını celbetmiştir ki ömrünün geri kalanını bitki, hayvan ve minerallerin etkilerini bu şekilde, hatta kendi üzerinde dneyerek anlamaya ve dokümante etmeye adar. Maddeleri deneyip etkilerini kayıt altına almak için denekler de bulur, birlikte denemeler yaparlar.

Her seferinde şunu gözlemler: Maddenin sağlıklı birinde ortaya çıkardığı belirtiler, hasta düşmüş kimsede görülmekte olan belirtilerle BENZERDİR.

Bunun yanında keşfettiği bir diğer şey de, “DİLÜSYONUN GÜCÜ”dür.

Basit şekilde anlatmak istersek bu prosesi;

1 ölçü madde aldınız, 99 ölçü sıvıya (genellikle bu su oluyor, bazen koruyucu olarak alkol de katılıyor) ilave ettiniz.

Karıştırdınız ve belirli bir güç ve hızla dövmeye başladınız karışımı, bu işlemi belirli kere tekrarladınız, sonra bu karışımdan yine 1 ölçü aldınız, 99 ölçü suyla karıştırdınız…

Bu işlemi bu şekilde tekrarlamaya devam ediyorsunuz, karışımdan bir birim alıp suyla karıştırıp dövüyor ya da çalkalıyorsunuz ve karışım ne kadar SEYRELTİLMİŞSE ETKİSİ O KADAR GÜÇLÜ oluyor.

Mantıksız geliyor bu insana ilk bakışta fakat Hahnemann bunu, karışımdaki “safsızlıkları” arındırmak olarak tanımlıyor o dönem, geriye seçilen maddenin SAF ENERJİSİ kalıyor diyor.

Bu 1’e 99’luk seyreltme işlemini ard arda 12 kez yaptığınızda AVAGADRO SABİTİ olarak bilinen ölçü eşiğini aşmış oluyorsunuz.

Bu da o karışımda artık başta kullanılan maddeden TEK molekül KALMADIĞI alamına geliyor.

Homeoprofilaksi için kullandığımız remedilerde burada da kalmıyoruz ve seyreltmeye devam ediyoruz.

Ortaya 200C dediğimiz–burada ‘C’, ‘centesimal’ için kullanılıyor ve ‘100’de 1′ manasına geliyor–potansta remedi çıkıyor.

Ayrıca 10M’lik remediler de kullanıyoruz bunun için, burada ‘M’ de ‘1,000’lik birim manasına geliyor , yani 10,000 kere bu seyreltme işlemi yapılmış oluyor.

Bu noktada PÜR ENERJİ ile çalışıyoruz artık.

İşte bu son derece ileri düzeyde seyreltilmiş karışımlar bedeni hiç sarsmadan, incitmeden son derece güçlü etki gösteriyor.

Salt yetişkin insanlarda da değil üstelik bu etki, bebeklerde de, hayvanlarda da aynı etkiyi gösteriyor.

Plasebo etkisi değil tecrübe edilen şey, bundan çok daha fazlası var işin içinde.

İşte Homeopatik Remedi’lerin (ilaçların) yapılış şekli temelinde bu.

Homeoprofilaksi için kullanılan NOZODlardan bahsettiğimizde ise, bizzat hastalığın vücutta ortaya çıkarttığı madde temel alınarak hazırlanan remediler bunlar.

Diyelim suçiçeği sonucu açmış bir çiçek yarası, ciltte oluşmuş bir döküntü…

Hastalığı geçirirken bedenin iyileşmek üzere ürettiği herhangi bir maddeden bahsediyoruz.

Bu madde de alınıp aynı şekilde bir dizi seyreltme ve dövme işleminden geçiriliyor, ta ki yine, karışımın içinde orijinal maddeden tek bir molekül dahi kalmayıncaya dek bu işlem sürdürülüyor.

Bu da, Homeoprofilaksi ile bu nozodları aldığınızda HASTALIĞI NOZODDAN KAPMA İHTİMALİNİZ HİÇ YOK demek oluyor.

VİTAMİNGİLLER
Bu, konvansiyonel aşılamada karşılaştığımız bir sorun aslında, değil mi?

İnsanlar korunmak için vuruldukları aşıdan bizzat kapabiliyor hastalığı!

Aşılarla vücuda alınan mikroorganizmaların vücut sıvıları ve dışkı yoluyla etrafa yayılması manasına gelen VİRAL VE/YA BAKTERİYEL SHEDDING dediğimiz soruna da yol açıyor bu durum diğer yandan.

Tabii bu tek başına ayrı bir program konusu olacak denli kapsamlı ve önemli bir konu fakat, HP nozodları ile konvansiyonel aşılar arasında başka farklar da var mı, onu öğrenelim senden?

CATHY LEMMON
Pekçok hem de…

İlk olarak, HP nozodları öyle yüksek derecede seyreltiliyor ki kesinlikle toksik hiçbir etkisi kalmıyor.

Üstelik homeoprofilaktik nozodlara dışarıdan hiçbir kimyasal da ilave edilmiyor aşılar gibi. İçinde başka ne var, zararlı herhangi bir madde katılmış mı diye kimsenin endişelenmesi gerekmiyor.

HP’de remediler KOMBİNE halde de verilmiyor!

Tek seferde yalnız 1 HASTALIK için nozod alıyor birey!

Bunları birarada vermeyi tercih eden homeopat meslekdaşlarımız da var, ancak ben kendi yapmış olduğum araştırmalar ve edindiğim deneyime dayanarak tek seferde yalnız 1 hastalık için nozod verilmesinden yanayım. İşi karmaşıklaştırmaya gerek yok.

Doğaya baktığımızda bedenin AKTİF şekilde yalnız TEK bir hastalıkla mücade edebildiğini görebiliyoruz, bedene hastalıklar teker teker geliyor demek değil tabii bu, aynı anda bedeni tutmuş pekçok hastalık etmeni olabilir, ancak önemli olan, bedenin AYNI ANDA bunlardan YALNIZ BİRİYLE aktif olarak(!) uğraşabileceğidir.

O yüzden ben Homeoprofilaksi’yi tercih ediyorum.

Ayrıca, homeoprofilaksi AĞIZDAN UYGULAMALI bir yöntemdir.

Enfeksiyonun NORMALde gerçekleştiği yol bu biliyorsunuz. Bu bakımdan da vücudun tabiatına karşı değil, onunla BİRLİKTE çalışan bir yöntem bu.

Normalde kola batırılan iğneyle kapmıyoruz hastalıkları, enfeksiyonun doğal yolu bu değil.

Ancak aşılar bu yolla verilmekte vücuda…

Homeoprofilakside ise enfeksiyonların vücudumuzla doğal tanışma yolu olan ağız, göz, burun ve mukus membranlar hesaba katılarak AĞIZDAN alınır nozodlar.

Hastalıkları kapma yolu budur normalde.

İğnesiz, ağızdan uygulamalı haliyle HP işte bu yüzden vücudun doğasıyla uyumlu çalışır.

‘Bağışıklık’ (immünite) gerçekte nedir, bunun farkı da ortaya çıkmış oluyor aşıyla yanyana konulduğunda HP.

VİTAMİNGİLLER

Benim şahsen çok ilgimi çeken bir konu bu aslında Cathy.

Vücudun HP nozodu uygulandığında verdiği İMMÜN YANIT ile kola/bacağa iğne şeklinde aşı uygulandığında verdiği reaksiyon arasındaki farkı biraz açabilir misin bize?

Birtakım patojenleri/türlü kimyasalları bedene zorla iğneyle bastığınızda neler oluyor vücut sisteminde, bunun karşısında HP nozodunu ağızda eriterek aldığınızda vücudun immünolojik tepkisi ne oluyor?

CATHY LEMMON
Elbette. Fakat tabii öncelikle bir immünolog olmadığımı ifade edeyim, tüm teknik terimleri filan bilmeme imkan yok o açıdan. Ama elimden geleni yaparım.

Aşılar vücutta ANTİKOR yapımını stimüle edecek şekilde tasarlanmış, bunu söyleyebiliriz en azından.

Antikorlar vücuttaki patojenleri yok etmekle görevli elemanları immün sistemin.

Ancak okudukça ve araştırdıkça anlıyoruz ki, immünite/bağışıklık dediğimiz şey “antikor üretme”nin çok çok ötesinde bir şey.

Aşılar antikor üretimini stimüle ediyor çünkü zayıflatılmış veya ölü virüsten yapılıyor aşı, kas içinden sisteme verilince de vücut buna reaksiyon veriyor.

Fakat bunlar virüsün aslı değil, zayıflatılmış veya ölü hali olduğundan vücudun buna tam manasıyla yanıt oluşturması da beklenemez.

-anlaşılmıyor-

Diğer yandan Homeoprofilaksiye baktığımızda, nozodlar vücudun doğal hastalık ajanına verdiği yanıt neticesi oluşturduğu bir madde kullanılarak yapılıyor ve o maddenin safi enerjisi kalıncaya dek de seyreltiliyor.

Enerjetik açıdan baktığınızda maddenin gücünü açığa çıkarmış oluyorsunuz esasında.

Hastalığın enerjisini vücuda tanıtıyorsunuz, vücut bunu hissediyor ve vücuda verilen bu yeni bilgiye tüm kolları ile, bir BÜTÜN olarak tepki veriyor.

Kısmi/tek ayaklı/salt iğneyle yaratılan antikor yanıtı değil, vücudun bir bütün olarak, toptan verdiği yanıttan bahsediyoruz.

Eksiksiz, tam kadro verilen bu yanıtla vücut ancak tam kapasite gücünü ortaya koyarak kesin sonuç alabilir.

‘Titre’ dediğimiz şeyden de bahsedebiliriz biraz.

Yine, immünolog olmadığımı hatırlatmakla birlikte, kısaca bu ‘titre’ dediğimiz şeyin “patojene özel antikor” olduğunu söyleyebiliriz.

Çok uzun uzadıya ayrıntıya girmemiz gerek yok ancak, bilmemiz gereken şey burada, ANTİKORLARIN vücudun hastalık yapan bir patojene karşı devreye soktuğu savunma sistemleri içinde EN SON devreye giren kollardan biri olduğudur.

Çeşitli tıp dergilerinde yayımlanmış çalışmalar var bu konuda, burada PERTUSSIS (BOĞMACA MİKROBU)nu örnek verelim mesela, kanda boğmaca mikrobuna özel antikor tespit edilmiş olmasının, kişinin o mikroba karşı bağışıklık geliştirmiş olduğu anlamına GELMEDİĞİ yazar bu çalışmalarda.

En az 20 YILDIR bilinen bir şeydir bu tıpta.

Diğer yandan, Küba’da ‘leptospiroz’ ile ilgili yapılmış oldukça geniş kapsamlı bir çalışma vardır mesela.

Leptospiroz Küba’da endemik olarak görülen, gribe benzer, ağır seyirli, çok tehlikeli bir hastalık. En ağır seyrettiği dönem kasırga mevsimi oluyor, yani Ekim-Aralık ayları arasında etkisi artıyor.

Devlet 3 ilde yaşayan tam 2.3 MİLYON KİŞİYE homeoprofilaktik tedavi uygulamayı seçiyor ve buralarda uygulanan homeoprofilaktik deney son derece başarılı sonuç veriyor;

%84 gibi bir koruyucu etki saptanıyor ki bu fevkalade bir başarı oranıdır, kullanmaya çalıştıkları aşıdan kat be kat üstün bir orandır bu. Tabii HP uygulamasının maliyetinin de ne kadar az olduğu görülmüş oluyor o deneyde, işin o kısmından da bahsederiz zaten birazdan.

HP öyle başarılı çıkıyor ki, deneyi yürüten hekimlerden biri bu konuyu daha detaylı çalışmaya karar veriyor.

Kobay fareleri ile bir deney düzenliyor.

Bir grup fareyi doğrudan leptospiroz mikrobuyla temas ettiriyor, hastalığı geliştirmiş olanlara HP tedavisi uyguluyor ve farelerin %80’i hastalığı yeniyor!

Hem de HİÇ ANTİKOR GELİŞTİRMEDEN.

Buradan da yine, vücudun bir bütün olarak savunma sistemlerini devreye sokmasının önemini anlıyoruz, salt antikor mevcudiyetinden çok daha fazlası var işin içinde!

VİTAMİNGİLLER
Cathy, bağlantı pek iyi değil ve kesiliyor bazı yerlerde konuşman, duyamadığım yerler var.

Şimdi, doktorun farelerle yürüttüğü deney demiştin, farelere homeoprofilaktik tedavi uygulanıyor, sonra ne oluyor?

CATHY LEMMON
Farelerin %80’i hayatta kalıyor.

VİTAMİNGİLLER
Ölmüyor, yaşıyorlar… Ve antikor da üretmeden dedin zannedersem?

CATHY LEMMON
HİÇBİRİ ANTİKOR ÜRETMİYOR, hiç antikor yok.

VİTAMİNGİLLER
Hakikaten enteresan bu!

%80’i yaşıyor ve hiç titre yok?!

CATHY LEMMON
Kesinlikle öyle, çünkü düşün, immünolojik yanıtın antikor mevcudiyetinden ÇOK daha fazlası demek olduğuna doğrudan kanıttır bu.

VİTAMİNGİLLER
Esasında bu çoktandır bilinen bir gerçek, öyle değil mi?

Duyanlara veya günümüz tıp camiasına şaşırtıcı gelebilir bu söylenenler ancak, hep dediğimiz gibi, AŞI YAPILMASI, KİŞİNİN O HASTALIĞA KARŞI BAĞIŞIKLIK KAZANDIĞI ve KORUNDUĞU ANLAMINA GELMEZ. Aksine, vücudun “bütün”lüğünü bozup da türlü patojenleri iğne yoluyla doğrudan verdiğinizde, atlattığınız mukozal bariyer sistemleri yüzünden vücudu gafil avlamış, içeri soktuğunuz Truva atına karşı vücudun savunma gücünün önemli bir kısmını ekarte etmiş olduğunuzdan adeta “bir eli arkada bağlı” şekilde dövüşmeye zorlamış oluyorsunuz. Ve bunu her enjeksiyonda tekrarlamış, vücuda daha toparlanamadan bir darbe daha vurmuş oluyorsunuz. Ve tabii bir de bunun bebeklerin henüz zaten olgunlaşmamış bağışıklık sistemine, tek seferde 6’şar 8’er aşı bileşeni birden vurulmak suretiyle tekrarlandığını düşünelim… Bu çocukların aşılar yüzünden bunca feci reaksiyonlar geliştirmesine hiç şaşmamak lazım.

Neticede evet, sanırım senin verdiğin bu örnek de modern aşı teorisindeki yanlışları ifşa eden sağlam kanıtlardan bir diğeri.

CATHY LEMMON
Kesinlikle… Kesinlikle…

VİTAMİNGİLLER
Şimdi… Sitemizde senin ve bir diğer HP uygulayıcısı Cilla’nın konuyla ilgili Türkçe 2 makalesine yer verdik biliyorsun. Ve gördük ki insanlardan bu gayet güvenli ve etkili, üstüne bir de kişiye sağlık katan aşı alternatifine ilgi de var.

Peki ama HP’yi kimlere öneriyoruz Cathy? Herkes her şekilde her hastalıktan korunsun mu diyoruz?

Yoksa insanların bağışıklanmayı tercih etmesini gerektirecek özel birtakım durumlar olabilir, bunlar mı tercih etsin bu opsiyonu diyoruz?

Yoksa bilinen her ne bulaşıcı enfeksiyonel hastalık varsa dünyada, bunun için HP terapisi görmek mümkün, öyle değil mi?

CATHY LEMMON
Evet, esasen öyle. Her hastalık için kullanılabilir.

VİTAMİNGİLLER
Peki ya suçiçeği veya kızamık gibi basit çocukluk çağı hastalıkları? Bunlardan herkesin korunmaya çalışması gerekir mi?

CATHY LEMMON
Burada da aynı noktayı tekrarlamak istiyorum; hastalıkları boşu boşuna geçirmiyoruz, bir amaca hizmet ediyorlar bunlar.
Kızamık herkes için tehlikeli bir hastalık değil. Temiz içeme suyuna erişiminiz varsa, büyük ihtimalle kızamığı sorunsuz atlatırsınız demektir.

Hangi hastalıklar için HP kullanmalıyızı mı sormak istemiştin?

VİTAMİNGİLLER
Evet, öyle de diyebiliriz aslında evet.

CATHY LEMMON

Bizim burada ABD için oluşturduğumuz ve giderek yaygınlaşan çocuklara yönelik bir protokolümüz var, çünkü burada aşılar için özellikle çocuk grubuna baskı yapılıyor biliyorsun.

Bu paket programda 8 hastalığı hedef aldık.

VİTAMİNGİLLER

Hangi 8 hastalık peki bunlar?

CATHY LEMMON
Bakalım… Boğmaca, zatürree, polio, Hib, menenjit, tetanoz, kabakulak ve kızamık… Bu program için özel olarak seçilenler bunlar. Fakat anne-babalara hep dediğim gibi, ihtiyaç olduğu takdirde bu sayılanlar dışındaki hastalıklar için oluşturulmuş nozodlara erişim imkanımız her zaman var.

VİTAMİNGİLLER
Hmm, saydıkların arasında Hepatit B yoktu sanırım? Fakat ABD’de bu da bebeğe ilk günden zorla verilmesi gerekenler arasında, değil mi?

CATHY LEMMON
Evet, bu ve bir de K vitamini iğnesi var ilk gün için.

VİTAMİNGİLLER
Biliyorsun Türkiye aşı çalışmalarında ABD’nin sıkı takipçisi. Çoğu Avrupa ülkesinde olmamasına rağmen mesela bu uygulama, ABD doğumda K vitamini vuruyor diye biz de vuruyoruz tüm bebeklere!

Aşı takvimlerimiz öyle benziyor ki birbirine, o yüzden merak ettim hangi 8 hastalığı seçtiğinizi HP protokolü için.

CATHY LEMMON
Hepatit B için konuşacak olursak, muhtemelen biliyorsundur, cinsel yolla bulaşan bir hastalık bu ve ana bulaş yollarından biri de ortak uyuşturucu iğnesi kullanımı.

Cinsel olarak aktif veya uyuşturucu müptelası pek bebek tanımıyorum ben şahsen mesela.

Tabii doğum esnasında anneden bebeğe bulaşma riskini öne sürmeye çalışıyorlar bu defa da, ki böyle bir risk olduğu doğrudur, fakat doğan HER BEBEĞİ tutup Hep-B için gözü kapalı aşılayacağınıza, doğumdan önce anneyi kontrol edersiniz enfekte mi değil mi diye. Anne Hep-B pozitif değilse şayet, bebeğe Hep-B aşısı vurulmasının hiçbir manası yok.

K vitamini iğnesi de oldukça şaibeli konulardan, ama hepsine girmeyelim istersen tek tek bu konuların.

Çocuklara yönelik hazırladığımız HP Programında biz bu 8 hastalığa öncelik verdik, çünkü genel manada en çok endişe uyandıranların işte bu boğmaca, menenjit gibi hastalıklar olduğunu düşündük.

Yetişkinlere yönelik bu tarz ‘hazır paket program’larımız yok, fakat mesela ‘Seyahat Homeoparofilaksisi’ şeklinde bir programımız mevcut, ki hem Çocuk HP’si hem de Seyahat HP’si hizmetini bizzat veriyorum pekçok aile ve bireye.

Paket programlara yönelmememizin nedeni de oldukça açık esasında yetişkinler için, mesela seyahat edecekler için düşünürsek, nereye gidileceği, orada ne kadar kalınacağı gibi pekçok değişken var, yetişkinlerin tercih ve taleplerine göre uyguluyoruz HP’yi.

Mesela yetişkinler için uyguladığımız GRİP homeoprofilaksisi var, zehirlenmeden bağışıklanma seçeneği sunuyoruz…

VİTAMİNGİLLER
GRİP mi dedin?! Griple ilgili bir şey sorayım o halde hemen. Çünkü biliyorsun, enteresan bir yönü var bu gribin esasında…

Grip virüsü her yıl mutasyona uğrayıp değişiyor,

CATHY LEMMON
Kesinlike…

VİTAMİNGİLLER
elde avuçta tutmak zor bu yaramaz, yanar döner virüsü ve piyasadaki grip aşılarının da başarı oranı bu yüzden PERİŞAN biliyoruz ki…

CATHY LEMMON
Aynen öyle…

VİTAMİNGİLLER
Peki ya HP gripte nasıl çalışıyor?

Aşılar gibi her sene yeni bir HP nozodu mu almamız lazım yani bu durumda?

Gripte ne yapıyoruz HP’de?

CATHY LEMMON
Harika soru…

Tekrar… Homeopati’nin çalışma prensibini hatırlayalım: Benzer benzeri iyileştirir!

Aynısı aynını iyileştirir” değil(!) bakın, “BENZER BENZERİ iyileştirir”.

Aşının nasıl yapıldığına bakacak olursak–senin de dediğin gibi virüs mutasyona uğruyor–görüp görebileceğimiz en değişken virüslerden bu.

O yüzden grip aşısının HER sene BAŞTAN yapılması gerekiyor zaten.

Fakat biz gribin kendine, enfeksiyon sonucu ortaya çıkarttığı BELİRTİLERE bakalım, Homeoprofilaksi asıl bunun üzerinde çalışıyor işte.

Nedir grip olunca mesela, oranız buranız ağrır, ateşiniz çıkar, yatmak istersiniz, bitkinsinizdir…bildiğimiz grip senaryosu işte…

Yıldan yıla aynıdır bu görülen belirtiler, pek değişmez.

Hal böyleyken, AYNI HP nozodunu senelerce kullanabilirsiniz!

Her sene farklı bir nozod da hazırlayabilirsiniz, ki bunu tercih eden pekçok homeopat da var, isteyen elbette yapabilir.

Fakat ben kendim için konuşayım, bendeki ‘Grip Nozodu’ mesela 8 senelik, geçtiğimiz sene ancak bitti! Ve bunca sene işimi de gayet iyi gördü.

İşte Homeoprofilaksinin sağladığı muhteşem avantajlardan biri de bu:

Belirti tablosu ÖRTÜŞÜYOR veya en azından BENZEŞİYORSA, iyileşmek için AYNI nozodu kullanabilirsiniz.

Profilaktik açıdan baktığımızda bu ciddi avantaj sağlayan bir özellik HP adına.

VİTAMİNGİLLER

Evet, mesela düşünüyorum da bakteriyel hastalıklarda var benzer durum.

Meningokok bakterileri ele alalım mesela.

Bu bakterinin 13 ayrı tipi var ve dünyanın farklı coğrafyalarında farklı tiplerin öne çıktığını ve hastalık yaptığını görüyoruz.

O yüzden bunca farklı menenjit aşısı var piyasada şu an: Afrika için Men-A aşımız, İngiltere için Men-B, ABD için Men-B ve Men-C beraber…

Bu menenjit aşılarının çeşidi de sayısı da artıyor gün geçtikçe. 9 tane daha gerekebilir bu durumda, niye olmasın ki?!

Peki ama Homeopatik Nozodlardaki bu “benzer benzeri iyileştirir/tedavi eder” prensibi bakteriyel hastalıklar (farklı bakteri tiplerinin yarattığı hastalıklar) için de geçerli mi?

CATHY LEMMON
Güzel soru.

ABD’de kullandığımız nozod İngiltere’de de, Hollanda’da, Türkiye’de de muhtemelen işe yarayacaktır diyorum ben. Şayet BELİRTİ TABLOSU AYNIYSA tabii.

Öte yandan şunu da bilmemiz önemli bu noktada: Belirli bir hastalığın belirti tablosu ortaya çıkmış ve olgudan olguya tutarlılık gösteriyor, benzeşiyorsa da şayet, sadece 2 HAFTA içinde o hastalığa özel homeoprofilaktik nozod hazırlamak mümkün; Türkiye veya dünyanın neresinde olursanız olun, bu hastalığın bedende oluşturduğu bir maddeyi alırsınız, ve 2 hafta gibi kısa sürede bundan homeoprofilaktik nozod yapabilirsiniz. Belirli bir hastalığa özel nozod elde etmek gayet kolay yani.

VİTAMİNGİLLER
Güzel… Peki bu HP’ye başlama yaşı nedir?

Homeopati biliyoruz ki bağışıklığa da, hastalık sürecine de farklı bakıyor, zihni, bedeni, ruhu da hesaba katarak çalışıyor.

Diğer yandan bebeğin bağışıklık sistemi de 3 yaşa kadar anneden aldığı pasif bağışıklığın da yardımıyla haldır haldır öğrenmeye çalışıyor, gelişmeye devam ediyor.

Bebekler o yaşın altında HP terapisi görebilirler mi, var mı bir mahsuru sence?

CATHY LEMMON
Yerinde sorulmuş bir soru bu, evet… Bahsini ettik, CDC birtakım aşıların hemen doğumda yapılmasını öngörüyor.

Bebek doğumdan sonra anne sütü almaya başlamışsa şayet, en azından ilk ay daha fazla yapılacak bir şey yok aslında.

Anne bebeğini emzirecek, durmadan emzirecek… Pasif antikorları aktaracak bebeğine bağışıklık sisteminin sağlama alınabilmesi için.

Çünkü senin de belirttiğin gibi bebeğin bağışıklık sistemi ilk 6 ay ila 1 yıl içinde aktif olarak çalışmaya başlamıyor dahi, hatta bazen bu süre daha da uzun olabiliyor.

Anne bu şekilde bebeğin immün sistemini gelişmeye teşvik ediyor, gelişmesine bizzat yardımcı oluyor.

Ben ailelere şahsen bebeklerine anneyle bağ kurabilmeleri için EN AŞAĞI 1 AY mühlet vermelerini söylüyorum,

1 aylığın altındaki bebeker için HP kullanımını pek tavsiye etmiyorum.

Bazı aileler de 2 veya 3 yıl beklemeyi tercih ediyorlar HP’ye başlamadan önce mesela, bunun da hiçbir mahsuru yok, tamamen ailenin durumuna bağlı başlama yaşı ile ilgili verilecek karar.

Bebek sizinle evde mi kalacak, yoksa kreşe veya anaokuluna mı verilecek?

VİTAMİNGİLLER
Evet bu da işin bir başka yönü…

Çünkü bugün pekçok bebek formüla sütle besleniyor, daha 3 aylıktan kreşe bırakılanlar var.
Günümüz annelerine bakıyoruz, bu genç anneler zaten kendileri aşılı jenerasyon. Bebeklerine ne derece bağışıklık aktarabiliyorlar, HİÇ aktarabiliyorlar mı, soru işareti açıkçası.

Bugünün modern yaşam koşullarında bu türden bir sürü problem var karşımızda hakikaten de. Bu soruyu da o yüzden özellikle soruyorum zira enfeksiyonel hastalıklarla ilgili tablo bugün tamamen değişmiş durumda.

Bir diğer sorum da gebelikle ilgili, gebelikte kullanabilir mi anne adayları HP’yi?

Çünkü internette CDC’nin anne adaylarına yönelik reklamlarını görüyorum son günlerde…

TÜM anne adaylarına bakın bunlar gebelik ÖNCESİ vurulmanızı tavsiye ettiklerimiz, bunlar bunlar GEBELİKTE VURULACAKLARINIZ, eh bunlar da DOĞURDUKTAN SONRA olmanız gerekenler diye çarşaf çarşaf ilan veriyorlar, inanılır gibi değil hakikaten!

Peki ya HP, toksik aşılar yerine gebelikte endişesi olan anneler kullanabilir mi bunu?

CATHY LEMMON
Elbette… Öncelikle bu gebelikte aşı uygulamasının şahsi kanaatimce tamamen akıl dışı bir uygulama olduğunu belirtmek isterim.

Burada, ABD’de TDaB (tetanoz, difteri, aselüler boğmaca) aşısı ile birlikte grip aşısını olmaları yönünde özellikle baskı yapılıyor gebelerin.

Bu aşıların prospektüslerine baktığınızda ise bizzat orada bu aşıların gebelerde hiçbir şekilde test edilmemiş olduğunu, gebelikte kullanımının önerilmediğini(!) görüyorsunuz.

Çoklu flakonlar halinde satılan grip aşısı tek başına inanılmaz yüksek oranda cıva taşıyor hala mesela!

Aşılanan, özellikle de grip aşısını olan gebelerde düşük oranının bu denli yüksek olmasının sebebi de bu.

__2430767_orig

CDC’nin özel risk grubu olarak özellikle grip aşısını önerdiği gebelere uygulanmasının ardından düşük oranlarında yaşanan %4250’lik artışa dair haber. http://www.healthfreedomidaho.org/noshotwhenpregnant.html

Tüm bunların yanında, homeoprofilaksi seçeneğinin toksik olmadığını ifade etmek isterim.

Homeoprofilaksinin mutlaka bir homeopat veya HP eğitimi almış bir sağlıkçı gözetiminde uygulanması gerektiğini de hatırlatmak isterim.

Homeoprofilaktik nozod uygulaması kesin kez toksin içermez. Tamamen güvenlidir.

Emzirirken de uygulanabilir.

Burada bir parantez açalım; şayet HP’yi henüz emen bebeğiniz için düşünüyorsanız, bu durumda en iyi sonuç veren yöntem nozodun bebeğe doğrudan verilmesi olacaktır, anneye verilip sütünden bebeğe aktarmaya çalışması değil. Anne sütünden bebeğe geçtiği de düşünülüyor ancak en etkili sonuç için dediğimiz gibi, emzirme yolu pek önerilmiyor, bebeğin vücuduna doğrudan verilmesi tercih ediliyor.

VİTAMİNGİLLER
Cathy, bağlantıda yine ara ara kopukluklar oldu, o yüzden dinleyenler için de ben bir defa daha anlattıklarının üstünden geçmek istiyorum müsadenle.

Şimdi, gebelikte HP kullanımına dair bir sıkıntı yok, güvenlidir diyoruz, doğru mudur?

CATHY LEMMON
Doğrudur.

VİTAMİNGİLLER
Tam etki sağlanabilmesi için de bebeklere nozodlar doğrudan verilsin diyoruz, anne sütü üzerinden değil?

CATHY LEMMON
Evet evet. Doğrudan bebeğe veriliyor.

Bunu da HP nozodunu suda eritip belki bir damlalık dolusu kadar ağzına damlatarak kolaylıkla yapabiliyoruz.

VİTAMİNGİLLER
Pekala, anlaşıldı… Bu arada, bağışıklanma adına verilen bu “pekiştirme” (rapel) doz meselesi var bir de.

Biliyorsun klasik aşılamada her 5 ila 10 yılda bir tekrarlanması gerekiyor bu aşıların, gerekçe olarak da “bağışıklık” azalıyor(!) zamanla diyor yetkililer.

Hatta ABD’de bu yüzden üniversite girişte öğrencilere 3. doz KKK aşısı mecburiyeti getirilmiş durumda.

Artı, yenidoğanın etrafındaki herkese, tüm aile bireylerine, daha önceki aşılanma durumları ne olursa olsun, bebeği “kozalama” adına bir TDaB dozu daha öneriyorlar bu yüzden ABD’de.

Ve tüm bunları da bu aşının korumadığı ayan beyan ortada ve her sene, her yaş grubundan popülasyonda mutat BOĞMACA salgınları en aşağı 5-6 doz olunan bu aşıya rağmen(!) görülmekte iken yapıyorlar.

Biz de merak ediyoruz bu durumda, acaba aynı şey Homeoprofilaksi için de geçerli mi?

HP’de koruma ne kadar sürüyor, klasik aşılar gibi pekiştirip durmamız gerekiyor mu?

CATHY LEMMON
Evet, evet, bu da çok yerinde bir soru…

Tarihi bilirsek bugünümüzü de anlarız esasında.

Aşı ilk ortaya çıktığında, “bir kere ol, ömür boyu tamamsın” iddiasıyla vurulmaya başlanıyor.

Oysa böyle olmadığı kısa sürede anlaşılıyor! Yine yapılması lazımmış aşının demek ki diyorlar.

Aşıda “rapel doz” konsepti böyle ortaya çıkıyor işte çünkü aşılar vücudun çalışma şekline uygun işlemiyor.

Mesela şimdi bebeklere 1 yaşın altında 2 doz(!) grip aşısı önersek mi acaba diye bakıyorlar, ki akıllara durgunluk verici gelişmeler bunlar hakikaten.

Homeoprofilaksiye baktığımızda ise, bu vücudun bütünü, tamamı ile işbirliği halinde çalışan bir sistem olduğundan, pekiştirmek gerekip gerekmediği konusunda izlenebilecek birkaç yol çıkıyor karşımıza.

Çocukluk dönemi profilaksisi için izlenebilecek yollardan biri, bu bahsini ettiğimiz 8 hastalığa yönelik, 2 farklı potansta hazırladığımız programla mesela, 8 nozodun hepsinin alınabilmesi için 32 aylık protokolü izlemek. Protokol bitiminde muhtemelen bir 10 yıl bir şey yapılması gerekmeyecektir.

Bazı aileler var ki, 32 aylık protokol biter bitmez yeniden uygulamak istiyorlar mesela. Bir mahsuru yok bunun, toksik olmayan bir yöntem ve kimseye zararı olmaz yeniden uygulamanın.

Müteakip turları da bir homeopat veya HP eğitimi almış bir sağlıkçı gözetiminde yaptığınız müddetçe sıkıntı olmayacaktır.

Ayrıca, HP tüm vücudu devreye sokarak çalıştığı için, kişinin başından travmatik bir olay geçmesi durumunda, ağır bir hastalığa yakalanıldı veya kaza oldu, yaralanma oldu veya Allah korusun ailede bir vefat yaşandı diyelim, bu durumda HP dozunun yenilenmesi gerekebilir, çünkü tüm vücudu etkileyen durumlardır bunlar.

Bir annemiz vardı mesela, oğluyla HP programına yeni başlamışken çocuk çok kötü hasta düştü, hastalık periyodunun ardından tüm protokole yeniden başlama kararı aldık anneyle mesela.

Bedenle bir bütün olarak çalışan bir sistem bu ve bazı durumlarda, diyelim belirli bir hastalığın özellikle çok ağır seyrettiği salgın durumlarında, örneğin yaşadığınız çevrede gerçekten ağır bir grip salgını varsa, o zaman grip nozodunuzu daha sık almak isteyebilirsiniz, hatta normal protokol süresi de böyle durumlarda birkaç hafta uzatılabilir.

Tamamen duruma bağlı yani HP’de pekiştirme yapıp yapmamak.

VİTAMİNGİLLER
Pekala, anlıyorum.

Bir sorum daha olacak Cathy…

Aşıdan zarar görmüş dünya kadar çocuk var.

Otizm spektrumunda bir yer edinmiş olmayabilirler illa, ancak aşı olan her çocukta öyle yada böyle, belirli bir hasar mutlaka oluşuyor.

Olmaması imkansız yüklenen onca kimyasalla.

Fakat, acaba aşı mağduru çocuklar HP uygulayabilirler mi?

Çünkü bunların bir kısmı rutin takvimle aşılanmaya devam edemeyecek denli ağır hasar görmüş çocuklar, aşılarla saldırıla saldırıla immün sistemleri düzgün çalışamaz hale getirilmiş çocuklar.

Bunlar HP’den fayda görebilir, hastalıklardan HP ile korunmaya çalışabilirler mi dersin?

CATHY LEMMON
Hmm evet… Aşıdan zarar görmüş çocukların durumunda, burada da her olguyu kendi içinde değerlendirmemiz lazım.

Genel olarak, çocukta meydana gelen bir incinme sözkonusu olduğundan, öncelikli olarak zararı ortadan kaldırmak, sağlıktan eksilen parçayı telafi etmek istiyoruz.

Ve aşı hasarını geri çevirmede kullanılabileceğimiz harika homeopatik metodolojiler mevcut esasında.

Bunlardan benim de eğitimini aldıklarım oldu, yine Dr. Golden’ın çok yönlü çalışmaları var bu konuda homeopatik bağlamda.

Çocuk aşıdan ağır şekilde sakatlanmışsa, burada o çocuk için öncelikli yapmak istediğimiz şey, engeli ortadan kaldırmanın bir yolu olup olmadığına bakmak olacaktır.

Hatırlarsan insan vücudunun aynı anda aktif şekilde yalnız bir hastalıkla mücadele edebileceğini söylemiştim. Burada yapılabilecek en önemli şey, çocuğun sağlığını elden geldiğince onarmaya çalışmak olacaktır.

Bu yapıldıktan sonra ancak HP daha ciddi şekilde gündeme alınabilir.

Aşıyı ise bu durumda hiçbir şekilde düşünmüyoruz dahi.

Öncelikle çocuğu iyileştirmeye bakıyoruz.

VİTAMİNGİLLER
ABD aşı mağduriyetinde olduğu kadar tedavisinde de dünyaya liderlik ediyor.

Homeopatinin bu tip incinmeler için geniş bir tedavi yelpazesi olduğunu biliyorum ama burada hemen birkaçından örnek verebilir misin bize acaba?

Çünkü bize en çok gelen sorulardan biri, “çocuğumuza yaptırdığımız aşıları detokslayabilir miyiz?”, oluyor.

Ve henüz Türkiye’de bu sorunun cevabıyla ilgili kafa karışıklığı da devam ediyor maalesef.

Bu konuda aydınlatıcı cevabı senden alabiliriz belki?

Ya da belki özel olarak aşı incinmelerinin tedavisi için geliştirilmiş CEASE Protokolü‘nden bahsedebilirsin bize belki?

CATHY LEMMON
Olur, ancak bu tedavi protokollerinin hepsini birebir kendim uygulamış değilim henüz, onu belirteyim.

Hollandalı homeopat Tinus Smits’in CEASE Protokolü ve bunun gibi diğer birkaç yöntemle ilgili yoğun eğitim aldım.

Ancak ben bu yöntemleri Dr. Isaac Golden ve Alman homeopat hocalarımdan öğrendim.

Aşılamada tamamen farklı bir oluşumdan bahsediyoruz.

Tutarlılık gösteren birtakım özellikler öne çıkıyor, örneğin DTB (difteri-tetanoz-boğmaca) alan bebeklerde, incinmeler genellikle kendini vücutta birtakım döküntüler şeklinde belli etmeye başlıyor.

KKK aşısında ise mesela–tabii mutlaka HER vakada bu yaşanacak denmediğini vurgulamak isterim burada–genellikle beraberinde sindirim sistemi problemlerini getiriyor. Bu bağırsak problemleri de çoğu kez çocuğun karakter değiştirmesi ve kendi içine dönmesiyle sonuçlanıyor. Çocuğu kaybediyorsunuz ve Otizm tipi bir teşhis alması ile sonuçlanıyor.

Aşılanma ile oluşabilecek dünya kadar farklı incinme, yaralanma ve sakatlık var, salt bunlar değil ve bu bahsettiğimiz özel homeopatik protokolle oldukça başarılı sonuçlar alınabiliyor hasarın geri çevrilmesi adına.

Detoks konusunda ise önemli olan vücuda bu aşılarla hangi maddelerin zerk edildiğini bilmemiz.

Bununla birlikte bedenin, bu şekilde zorla tanıtılan safsızlıklara/kirleticilere verdiği tepkinin anlaşılması ve elbette bedenin artık sınırlar içine alınmış bu maddelerin mevcudiyetiyle oluşacak hasarı telafi etmek için ne yapmış olduğunu tespit etmemiz lazım. Vücudun gelmiş olduğu bu noktadan itibaren kendisiyle işbirliği yaparak çalışmak lazım.

Dr. Andrew Wakefield da mesela KKK aşısı olmuş çocuklarda oluşan bağırsak problemlerini keşfetmişti, çok ağır(!) mide-bağırsak sorunlarından bahsediyoruz burada. Bu çocukların değişmeyen ortak noktası, KKK aşısını olmuş olmalarıydı.

Tüm bunlar tespit edildikten sonra vücudun kendini temizlemesine yardımcı olmak kalıyor geriye.

Kısa süre önce oğluma ‘saç analizi’ yaptırdım.

Ve ilginçtir analiz, bugün dahi oğlumda çok yüksek seviyede ALÜMİNYUM olduğunu gösteriyor.

Alüminyumu pekçok yoldan alabilir vücut, fakat aşılarda adjuvan olarak yüklü miktarda alüminyum kullanıldığını da bilmemiz lazım.

Aşı hasarının homeopatik tedavisi genel olarak bu noktaları kapsıyor işte.

VİTAMİNGİLLER

Peki bu cıva, alüminyum gibi metalleri vücuttan homeopati ile atmak mümkün mü?

CATHY LEMMON
Bu durumda mesela oğlum Joshua için de tercih ettiğimiz gibi, bu metallerden elde edilmiş homeopatik remedileri kullanabiliyoruz.

Bu şekilde alüminyumun enerjetik formunu vücuduna tanıtmış oluyoruz. Bu remediler alındığında vücut bu enerjetik formu görüyor ve bundan kurtulması gerektiğini anlıyor. Bu şekilde çalışıyor sistem.

CEASE ve diğer bir-iki yöntemde ise mesela ‘potensize edilmiş aşılar’ kullanılıyor, bunlar vücuda homeopatik yolla verilen aşılar aslında. Bildiğimiz klasik aşının potensize edilmiş ve enerjiye dönüştürülmüş halini veriyoruz vücuda ve vücut bunu aldığında daha önce iğneyle zerk edilmiş ve hasar oluşturan aşı etmenini tespit edip bünyesinde, kendini bundan temizleme çalışıyor.

Bu saydığımız yöntemler oldukça üstün başarı sağlıyor aşı detoksu ve hastanın iyileşmesinde.

Ne yazık ki her vaka için geçerli değil bu, fakat yine de çok yüksek bir yüzdede başarı sağlıyor, o yüzden ailelerin değerlendirmeye almasında fayda var.

VİTAMİNGİLLER
Pekala. HP uygulamasını hayata geçirmiş ülkelerden bahsedelim mi biraz da?

Benim gördüğüm kadarıyla Küba var; Brezilya, diğer Güney Amerika ülkeleri, ABD var tabii…

Başka hangi ülkeler var saymadığımız?

CATHY LEMMON
Geçenlerde bir homeopati dergisine dünya genelinde Homeoprofilaksi uygulaması hakkında bir yazı da hazırladım.

Öyle çok ülkede uygulanıyor ki!

Hollanda‘da HP uygulayan çok sayıda homeopat var mesela.

Eskiden yaşadığım Almanya‘da da yine HP uygulayan homeopatlar var.

İngiltere‘de yine uygulanıyor.

Bu makaleyi hazırlarken bana en ilginç geleni ise Hindistan oldu!

Biraz bahsedeyim bu hikayeden; Hindistan’da Andhra Pradesh isminde bir eyalet var. Burası her yıl pekçok çocuğun ‘Japon Ensefaliti’nden öldüğü bir yöre.

1999’da burada homeoprofilaktik yöntemi denemeye karar veriyorlar, eyaletteki tam 20 MİLYON çocuk HP tedavisi görüyor! Ve ilginç şekilde, 3 yıl içerisinde eyalette Japon Ensefaliti vakası kalmıyor!

Bu muazzam öneme sahip bir gelişme!

Ve tabii devlet (Hindistan) fark ediyor bu gelişmeyi, birbirini takip eden bir dizi olay gelişiyor–aralarında bu Japon Ensefelaliti’ndeki müthiş başarı da var–ve derken Hindistan’da devlet Homeoprofilaksiyi RESMEN tanıyor!

VİTAMİNGİLLER
Vay canına! Devlet desteği var yani Hindistan’da homeoprofilaksiye!

Mükemmel gelişme bu!

Japonya’da da yavaş yavaş HP’nin yayılmaya başladığını duydum mesela, var mı bilgin bu konuda?

CATHY LEMMON
Kesinlikle! Japon bir homeopat ile görüşmelerimiz oldu bu konuda, ismi Torako Yui.

Tabii bu da üzerinde çalıştığım Avrupa’da gerçekleşecek bir sonraki uluslararası HP konferansı konusuyla bağlantılı. Torako da konuşmacılardan biri olacak.

HP’nin dünya genelinde gitgide yaygınlaşmasını izlemek müthiş keyifli hakikaten.

Ve tabii HP’nin Isaac Golden’ın memleketi, Avustralya‘da da uygulanmakta olduğunu eklemeden geçmeyelim.

VİTAMİNGİLLER
Evet ve esasında Golden’ın 1980’lerden beri HP uyguladığını söylemiştin bize. O zaman birtür istatistik de tutmuştur herhalde bu konuda diye düşünüyorum açıkçası. Senin bildiğin bir çalışması var mı Isaac Golden’ın, mesela klasik aşıları olanlar ile HP’yi tercih eden çocuklardaki otizm veya diğer nöro-gelişimsel bozuklukları karşılaştıran bir çalışma?

CATHY LEMMON
Ben şahsen duymadım bu tarzda bir istatistiki bilgi.

Isaac Golden’ın istatistik yüksek lisansı yapmış olduğunu biliyorum ama…

Yani rakamlara bakmayı biliyor, rakam analiz etmeyi biliyor, rakamları sorgulamayı da iyi biliyor, bu konuda sorgulanmaktan da hiç korkmuyor.

Dr. Golden’ın ortaya koyduğu verilere güvenim herzaman tamdır. Bu konuda en yoğun çalışan homeopatlardandır kendisi.

Geçtiğimiz Ekim ayında Dallas’ta düzenlediğimiz kongredeki sunumunda yığınla grafik ve çizelge ortaya koydu mesela HP’nin tarihteki yeri, hangi dönemlerde nerelerde ne boyutta kullanılmış olduğuna dair.

Isaac Golden’ın kitabından aldığım bir grafik var benim de sunumlarımda kullandığım; bir istatistikçi olarak HP’nin başarı oranlarını gösteren tarihi çizelge ve grafikleri araştırıp inceliyor elbette, ancak

bir yandan da diyor ki, tamam, iyi güzel, HP bu bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde başarılı ancak acaba HP profilaktik (önleyici) olarak kullanıldığında, aşısı filan olmayan sağlık sorunlarının, diyelim “astımın, alerjilerin, davranış sorunlarının” görülme oranlarında herhangi bir etkisi oluyor mu?

HP tedavisi alanlar ile diğerlerini karşılaştırdığı bir çalışma yapıyor böylelikle.

4 grup var bu çalışmada;

-Yalnız homeoprofilaksi alanlar,

-Yalnız aşı alanlar,

-‘Genel’ dediği ve düzgün, organik gıdalarla beslenen çocukların olduğu grup, sağlıklı ve düzgün bir yaşam tarzına sahip çocuklardan oluşuyor bu grup yani.

-Bir de özel hiçbir şey yapılmayan grup var bunlarla birlikte.
4 grubumuz var yani; HP, aşı, organik ve hiçbir şey grubu.

Bunlarda aşısı olmayan Alerji, Astım, Davranış Problemleri gibi sorunlar karşılaştırılacak.

Çalışmaya başlamadan Golden’ın hiç şüphesi yok, en sağlıklı grup bu “organik” grup çıkacak diye düşünüyor kendi kendine, düzgün ve sağlıklı beslenen çocukların grubu yani…

Fakat işe bakın ki, çalışma sonucunda, neredeyse her kategoride en sağlıklı çıkan grup Homeprofilaksi terapisi alan grup oluyor.

VİTAMİNGİLLER
Vay canına!

CATHY LEMMON
Kendi de şaşıyor bu duruma ama tabii bu hiçbir şeyi kanıtlamaz diyor bir bilimadamı olarak. Daha fazla araştırma yapılması gerekir sonucunu çıkarıyor.

Ama ben baktığımda mesela bu çalışma sonuçlarına, hakikaten şahane diyorum! Homeopatinin nasıl faydacıl bir tıp sanatı olduğuna ve tüm vücuda(!) etki ettiğine dair bir göstergedir bu.

VİTAMİNGİLLER
Bir sorum olacak yalnız benim.

Bu, organik beslenip yaşayan grup ve diğer, hiçbir özel şey yapmayan grup…

Bunlar aşılanıyor mu klasik yöntemle aşılanmıyor mu?

CATHY LEMMON
Çok dikkatli çalışıyor Golden burada. Sırf HP alacak grup başka bir müdahale görmüyor, aşı filan yok, salt HP…

Aşı grubu zaten salt aşılananlardan oluşuyor. Diğer 2 grup; ‘organik’ ve ‘hiçbir şey’ grubu, bu iki grubun da aşı olmayanlardan oluşmasını sağladığından emin olabiliriz diyebiliyorum şu an.

VİTAMİNGİLLER
Hmm, hakikaten enteresan…

Demek ki salt immün sistem değil, HP senin de dediğin gibi TÜM vücudu güçlendiriyora benziyor ve belki de bu yüzden diğer kronik birtakım rahatsızlıklara süseptibiliteyi ortadan kaldırıyor?!

Süper!

Cathy, işin biraz da pratik tarafından bahsedelim istersen?

Senden öğrendiğimiz kadarıyla HP’yi Almanya kullanıyor, İngiltere kullanıyor… e peki ya Türkiye diye soruyorum o halde? Çünkü ilgilenen aileler var bu yöntemle Türkiye’de…

Ondan önce homeopatiye(!) ilgi gitgide artıyor ülkede.

Fakat bizim şu an özellikle(!) HP’ye erişim sağlanmasına ihtiyacımız var.

Neden dersen, biliyorsundur Türkiye’de yakın zamanda Sağlık Bakanlığı’nın bir darbe girişimi oldu ve ebeveynlerin çocukları üzerindeki hak ve yetkisini devlet adına gasp edip tüm çocuklara zorla aşı uygulanmasına geçilmesi yönünde bir girişim yaşandı!

Şans eseri kanun geçmedi, fakat biliyoruz ki bu yeniden gündeme gelecek. O yüzden Türkiye’de hem ailelerin hem de tıp camiasının bu yöntemden HEMEN ŞİMDİ haberdar olması lazım!

Aksi, çocuklarımıza büyük haksızlık olur çünkü… hergün bir dolu çocuk sakatlanıyor bu aşılarla, kimisi kalıcı şekilde hem de…

İşin aileleri ilgilendiren kısmına bakacak olursak şayet, şu an TR’de HP tedavisi verecek kimse olmadığına göre, isteyen aile yurtdışında bir HP uygulayıcısı bulup uzaktan çalışabilir mi bu şekilde, ne dersin?

Yoksa illa Türkiye’de kendilerini yönlendirecek birileri olması mı lazım, nasıl işliyor bu süreç?

CATHY LEMMON
Şimdi, HP konusunda gelinen nokta–henüz bu noktada ABD’de Homeoprofilaksinin resmen tanınması için uğraşıyoruz. Bunun için de ABD’de HP deneyleri yürütülüyor şu anda.

Diğer yandan da bu konuda sadece homeopatlara değil, diğer alanlardan sağlık profesyonellerine de eğitim veriyoruz HP konusunda, bu geniş yapılanmanın takibinin yapılması ve sağlam bir temele oturtulabilmesi için gerekli altyapı çalışmalarını yürütüyoruz.

HP’yi Türkiye’ye ulaştırma konusuna gelince, konunun öneminin bir defa tam anlaşılmasını, bunun ne kadar güvenli ve etkili bir yöntem olduğunun insanlara net bir şekilde anlatılabilmesini sağlamamız lazım.

Bunun için de Türkiye’den bir homepat arkadaşımızla iletişim kurmamızı sağlamıştın daha önce mesela, ondan öğrendiğimiz kadarıyla Türkiye’de şu an homeopatlar remedi temin edebilmek için bile yurtdışına, örneğin Yunanistan’a gitmek zorunda kalıyormuş.

Bu podcast yayına davet ettiğinden beri beni düşünüyorum bu konuda ne yapabiliriz, Türkiye’ye HP’yi getirmenin en iyi yolu ne olabilir diye… ki bir başka meslekdaşım da Türkiye’ye daha önce gelip bu konuda sunumlar yapmış.

Bana kalırsa Türkiye için yapabileceğimiz en iyi şey, oradaki meslekdaşlarımıza HP konusunu tam anlatmak olacaktır. Nasıl kullanılır, hasta takibi nasıl yapılır ve mesela senin bizzat bu zehirsiz alternatifle ilgilendiklerini bildiğin insanlara nasıl ulaşılır, bunlar anlatılabilir.

Burada hızla vücut bulmasına çalıştığımız organizasyonla mesela ben memnuniyetle oradaki birkaç aileye HP’nin ulaşmasını sağlarım sağlamasına, fakat bunun daha görünür olmasını, kullanıldığını gören insanlarda HP’ye merak uyanmasını ve gerekli bilgiyi alabilmelerini tercih ederiz.

İnsanlar kullanıldığını, gayet başarılı şekilde koruduğunu, pekala işe yaradığını ve genel sağlığa olumlu katkısı olduğunu bizzat görebilmeliler ve böylece toplumda daha da merak uyanmalı.

Bunun maliyetinin ise…

VİTAMİNGİLLER
Oo Cathy, pardon, fakat yine kesildi bağlantı!

CATHY LEMMON
Olamaz!

VİTAMİNGİLLER
Hem de tam can alıcı noktada…

Maliyet meselesi! Bize maliyetinden bahset lütfen HP’nin…

CATHY LEMMON
Homeoprofilaksinin maliyeti son derece düşük aşılarla karşılaştırıldığında!

Küba’da mesela, sırf bu leptospiroz salgınındaki uygulamada, aşının maliyeti 3 MİLYON DOLARın üzerindeyken devlete! 2.3 milyon insana uyguladıkları HP’nin maliyeti ise… sadece 200 bin dolar tutuyor!

VİTAMİNGİLLER
Vay!

CATHY LEMMON
Çok daha ucuz bir uygulama bu.

VİTAMİNGİLLER
Bir de bu her sene(!) yaptıkları bir aşı, değil mi? Leptospiroz mevsimsel görülen tropikal bir hastalık sonuçta, o yüzden her sene yapmak durumundalar bunu.

Bu açıdan bakacak olursak, ortaya devasa bir maliyet farkı çıkıyor aslında.

CATHY LEMMON
Öyle hakikaten, muazzam fark var.

Mesela bir başka homeopat meslekdaşımın verdiği bir örnek var, ki kendisi Hollandalıdır, ismi Harry van der Zee

Birçok Afrika ülkesinde çalışma yapıyor HP ile, tanıyorsun sen de sanırım kendisini, güzel…

O der ki mesela, Afrika’daki bütün bir köyü, tek şişe şu fiyatına tedavi ediyorsunuz HP ile.

VİTAMİNGİLLER
Olacak iş değil!

Valla nereden bakarsanız bakın, her yönüyle etkileyici gözüküyor bu HP hakikaten.

Ne yapıp edip insanların buna erişimini sağlamamız lazım gibi geliyor bana.

Fakat yine işin pratik yönüne bakacak olursak Cathy, sence bunu uygulayacak ailenin öncelikle Homeopati’den biraz anlaması gerekiyor mu, yoksa kendine bir HP uygulayıcısı bulan herkes protokolü kendi kendine rahatlıkla götürebilir mi?

CATHY LEMMON
Homeoprofilaksi uygulayacak kişilerin ne yaptıklarını anlayarak gitmesini tercih ederim ben şahsen.

Enerji tıbbı bu çünkü, bildiğimiz allopatik tıptan farklı bir şey bu; “bundan 3 tane günde 5 defa alınacak” gibi bir yaklaşım kesinlikle yok burada, tamamen farklı bir yaklaşım hatta.

HP kullanacakların işin temelini gerçekten iyice kavramalarını istiyoruz bu yüzden. Bunu da vereceğimiz sunumlarla sağlayabiliriz, kendim bizzat bu önbilgi mahiyetinde mini eğitimleri veriyorum zaten.

Fakat iş bunu Türkiye’ye kazandırmaya, insanların erişebilmesini sağlamaya geldiğinde, homeopatlar dışında diğer alanlardan sağlık çalışanlarının da ilgisi çekildiği, onlar da sürece dahil edildiği takdirde daha etkili olacaktır bu süreç.

VİTAMİNGİLLER
Pardon, netleştirelim istiyorum biraz burayı, diğer alanlardan sağlıkçılar derken mesela kayropraktörler, naturapatlar, osteopatlardan mı bahsediyoruz, çünkü bunların hepsinden var Türkiye’de.

Ve bir de hemşireler ve ebeler de bu denkleme dahil edilebilir mi?

CATHY LEMMON
Bunların hepsi olabilir, evet.

VİTAMİNGİLLER
Hepsi diyoruz, tamam.

CATHY LEMMON
Akupunktur uzmanları var aramızda mesela, naturapatlar, ebeler…

Tıp veya sağlık alanında herhangi bir tür eğitim görmüş herkes HP uygulayıcısı olabilir, başkalarına öğretebilir, halkın bu imkana ulaşamasına aracılık edebilir.

VİTAMİNGİLLER
Sertifikasyon sözkonusu mu burada peki Cathy? “Sertifikalı HP Uygulayıcısı” filan mı olmak gerekiyor şimdi burada?

CATHY LEMMON
Tabii, sertifika da alabilir dileyen. Isaac Golden’ın online muhteşem bir eğitim programı var mesela, benim sitemden de ulaşabiliyorsunuz hatta buraya. Bundan başka Japonya’dan Torako Yui’nin sunduğu ayrı bir eğitim var, Almanya’daki eğitimler var yine…

Yani TEK yöntemle sınırlı değiliz gördüğün üzre.

İnsanların, “ben bu işin (HP) eğitimini aldım, bir tek BEN anlarım bundan, bir BEN uygulayabilirim!” gibi bir düşünceye kapılmasını istemiyoruz kesinlikle. İnsanlar homeoprofilaksiyi öğrensin, nozodların nasıl alınacağını bilsin. Bunu da ister Isaac Golden’dan öğrensinler, ister Alman meslekdaşlarımızdan veya aynı hizmeti veren nicelerinden…

Kurduğum ve üzerinde çalıştığım websitesi de zaten dünyanın her neresinde olurlarsa olsunlar tüm bu homeopatların kolkola girip, birbirlerine homeoprofilaksinin nasıl icra edilmesi gerektiği konusunda ders vermeye çalışmak yerinde, bakın ben de buradayım, HP sertifikasyonum da var demeleri. Tek istediğimiz sertifikalarının bir kopyası ki buna bakıp, oluşturacağımız şemsiye kurumda burada şu şu tıp personeli bu hizmeti veriyor diyebilelim. Websitesine uğrayanlar da böylelikle nereden HP hizmeti alabileceklerini görebilsinler.

VİTAMİNGİLLER
Bu arada başka bir şey geldi aklıma. Türkiye’de resmi olarak yalnız tıp hekimleri homeopati icra edebiliyor.

Bu başka alanlardan sağlık çalışanlarının HP uygulayıcısı olabilmesini etkiler mi sence yoksa ayrı bir mevzu mudur bu?

CATHY LEMMON
Tek tek her ülkede kanun ve kuralları bilmediğimden kesin bir şey söyleyemeyeceğim bu konuda maalesef.

Fakat mesela HP’nin resmi olarak tanındığı ve uygulandığı Hindistan’da da homeopat olabilmek için tıp doktoru olmanız gerekiyor, onu biliyorum mesela. Belçika’da da yakın zamanda bu minvalde bir kanun geçti bildiğim kadarıyla. Fakat bilemiyorum, tabii bir de Türkiye mesela aşılara alternatif olarak uygulanacak homeoprofilaksiye uzman yetiştirme fikrine nasıl bakar, ne derler, onu da bilemiyorum.

Benim istediğim devletlerin yetkili sağlık kurumlarının hastalıktan korunmak için aşıların tek yol olmadığı gerçeğini görmeleri.

200 yılı aşkın zamandır uygulamada olan ve dünya genelinde kelimenin tam manasıyla milyonlarca insanın faydalandığı bir yöntem daha var.

Randomize, çift-kör, plasebo kontrollüler de olmak üzere üzerinde pekçok çalışma yapılmış bir yöntem bu.

Tüm bu çalışmalarla istikrarlı bir şekilde, %90 civarında bir koruyucu etkinlik oranı ortaya konulmuş durumda.

VİTAMİNGİLLER
Evet, bu başarı oranı inanılmaz hakikaten.

Çünkü Suriyeli göçmen yoğunluğu bahanesiyle Türkiye’de insanların en çok korkutulduğu iki hastalık, MENENJİT ve POLİO.

Ah, bir de kızamığımız var tabii! Zavallı kızamık öcüsü hiç rahat yüzü göremiyor şu hayatta; insanlar çocukları kızamık geçirirse diye ölüyorlar korkularından, vebadan kaçar gibi kaçıyoruz bu enfeksiyondan!

Ooo kızamık mı, aman Allah korusun!

Fakat bakıyorum, HP’nin MENENJİTTEN koruma yüzdesi için %95 gibi inanılmaz yüksek bir oran veriliyor ve üstelik yan etki diye bir şey yok!!

Çocuklarımız için isteyeceğimiz korunma işte böyle bir şey olmalı! Kaş yapayım derken göz çıkartmayacak, her şeyden önce GÜVENLİ olduğunu bildiğimiz ve işe de yarayan(!) bir araç olmalı elimizdeki.

CATHY LEMMON
Menenjit özelinde yapılmış en önemli çalışmalar 1999’da geliyor. 98-99, tam da Japon ensefaliti ile ilgili çalışmaların başladığı zamana denk geliyor. Ve bu çalışmalarda homeoprofilaksinin menenjitteki müthiş koruyucu etkisi kesin olarak kayda geçmiş oluyor.

Bu konudaki enteresan bir dipnot da, 2005’e kadar konvansiyonel menenjit aşısının piyasada dahi olmadığıdır. HP versiyonu ise çok uzun zamandır kullanımda, üstün koruyucu etkisini yıllar içinde defalarca kanıtlamış durumda.

VİTAMİNGİLLER
Ah, HP’nin tarihini, ortaya çıkış hikayesini anlatmayı unuttuk?!

Tarihi ta Hahnemann’a dayanıyor, değil mi?

Hatta yanılmıyorsam ilk defa KIZIL salgınına karşı kullanan da Hahnemann, doğru mudur? Tarihte bir yolculuğa çıkıp şu işin hikayesini bi’ anlatalım mı baştan Cathy, ne dersin?

CATHY LEMMON
Homeoprofilaksi nasıl ortaya çıktı, kısa bir tarihçesini mi verelim?

VİTAMİNGİLLER
Lütfen…

CATHY LEMMON
İlginçtir, homeoprofilaksinin keşfi de Jenner’ın ‘çiçek’ (SMALLPOX) için ‘İnek pox’u’ (COWPOX) kullanarak aşı geliştirmeye çalıştığı aynı döneme rastlar.

Çiçek aşısının keşfi 1796’dır… 1799’da Dr. Samuel Hahnemann civar köylerden birine çağrılır.

Köyde bir salgın başlamıştır.

Köydeki bir gençkız geçirmekte olduğu cilt enfeksiyonu için o sırada Belladona (güzelavrat otu)’nun homeopatik preparatını kullanmaktadır.

Ve enteresan şekilde bu kıza ‘kızıl’ uğramamıştır.

Hahnemann’ın ilgisini çeken nokta ise burada, bu kızın şimdiye kadar köyde çıkan ne salgın varsa hep en önce kapanlardan biri olmasıdır.

Enteresan diye düşünür Hahnemann, zira kızın kardeşlerinden bazıları kızıla yakalanmış, diğer bazıları ise yakalanmamıştır.

Belladona kullanan bu zayıf kızcağız kızıla filan yakalanmamıştır.

Hahnemann bunun üzerine kızın henüz kızıla yakalanmamış kardeşlerine de Belladona verir ve ev ahalisinden bu çocuklar hakikaten de kızılı geçirmeden atlatırlar.

Bu ilginç gözlemin ardından Hahnemann bu defa tüm köye Belladona tedavisi uygulamaya başlar.

Ve köydeki kızıl salgını bıçak gibi kesilir.

Bu öylesine bir başarıdır ki haber çabucak yayılır.

Aynı dönem doktorlarından Homeopatik Belladona’nın kızıldaki bu başarısı duyup kendi hasta popülasyonlarında deneyenler yine, muhteşem sonuçlara imza atarlar.

Öyle bir noktaya gelir ki iş, birkaç sene içerisinde Prusya Kralı, dönemin en iyi hekimlerinden olan saray doktoru HUFELAN’D’ın methi üzerine Homeopatik Belladona’nın kızıl salgınlarını önlemede ülke genelinde kullanılması kararını verir.

Prusya kralıyle ilgili ilginç bir dipnot da, 1798’de Jenner’ın çiçek aşısı uygulanan oğlunun yatağa düşmesi, en az 1 hafta boyunca ağır hasta olarak yatmış olmasıdır.

Çocuk bunu atlatıyor ancak tabii bu deneyimin ardından Prusya kralının kızıl için homeoprofilaksi fikrine bunca sıcak bakması ve derhal ilgi göstermesine şaşırmıyor insan, böylesi zararsız, zehirlemeyen bir yönteme minnettarlık duyduğu bile söylenebilir.

Hahnemann’ın zamanında kızılla deneyimden sonra, ileriki dönemlerde Homeprofilaksi KOLERA ve diğer birtakım salgın hastalıklara karşı kullanılıyor, tüm dünyaya yayılıyor bu zehirlemeden hastalık önleme yöntemi. Ve hemen her hastalık için de kullanılageliyor bugüne kadar.

VİTAMİNGİLLER
Evet evet. Anlamadığım, ‘çiçek’ için niye homeoprofilaktik bir nozod geliştirmeye yönelmemiş olmaları.

Kızıl, tamam, o zamanlar ölümcül seyreden bir hastalık ve kızıl ve koleradan HP ile kurtulmaya çalışmalarını anlıyoruz o dönem.

Peki ÇİÇEK için HP niye düşünülmemiş ki?

Çünkü tarihi medikal arşivlere bakıyorsunuz, Jenner’ın çiçek aşısı ile ilgili korkunç bir manzara var karşımızda!

Aşılama yüzünden oluşturulmuş koskoca salgınlar sözkonusu, milyonlarca insanın ölümüne, bir o kadarının korkunç şekillerde sakat kalmasına yol açmış sabıkalı bir aşı bu.

Çiçek için HP niye düşünülmemiş o dönem, onu anlamıyorum.

Bunca tehlikeli bir aşı niye tercih edilmiş?

CATHY LEMMON
Yok, çiçek için de geliştirilmiş homeoprofilaktik nozod var, geliştirilmemiş değil aslında. Fakat yaşadığı dönemde Hahnemann kendisi, kızılın(!) önlenmesinde homeopatik remedi kullanımı üzerine yoğunlaşmış sadece.

Çiçek Jenner’ın…

VİTAMİNGİLLER
Kızıl da Hahnemann’ın payına düşüyor, tamam, anlaşıldı …

Buraya kadar anlatılanları bir özetleyecek olursak; hastalık tedavisinde(!) kullandığı remediyi bu defa kızılın önlenmesi(!) için profilaktik olarak veriyor ve işe de yarıyor bu.

Peki ama bugün klasik eğitimden geçmiş homeopatlardan bir kısmının bu tarihi ve tıbbi gerçeğin hazmında biraz zorlandığını görüyoruz, en azından benim edindiğim izlenim bu. Sen ne dersin bu konuda?

CATHY LEMMON
Homeopati camiasının içinde ‘homeoprofilaksi’ fikrine sıcak bakmayanlar var.

Homeopatinin profilaktik olarak uygulanmasına karşılar.

Homeopatiden anlamamakla bizleri itham eden meslekdaşlarımız oluyor maalesef.

Fakat kullandıkları karşı argümanlara bakacak olursak, bu konuda eğitim açığını kapatması gerekenlerin kendileri olduğunu görüyoruz.

Durum bu maalesef.

Fakat biz tartışmayla vakit kaybetmek yerine insanlara seçeneksiz olmadıklarını anlatmaya çalışıyoruz.

VİTAMİNGİLLER
Hı hı. Önünüzde bu yöntemin işe yaradığını gösteren sağlam kanıtlar ve kullanacak insanlardan talep de varken tutup bunu fikren reddetme duruşunu şahsen dogmatik buluyorum ben de.

Katı Hahnemanncılar profilaktik kullanımına sıcak bakmayabilirler fakat bunu bu şekilde ilk kullanan, hem de kitlesel olarak uygulanmasını sağlayan da yine Hahnemann işin enteresan tarafı.

Bugün yaşasa, kimbilir, belki kendi uyguluyor olacaktı bu çocukluk çağı enfeksiyonları için.

Bu Hintli, Brezilyalı, Kübalı homeopatlar belki yeterince Hahnemanncı değiller, o yüzden günaha bulaşmışlar tutup HP kullanarak?

Hele Hindistan’da devlet de bu tehlikeli oyunun içinde, destekliyor kullanımını HP’nin!

İnsanları gerçekçi olmaya davet etmek lazım.

Bugünün “sağlık” tablosu bir yüzyıl öncesiyle bile mukayese edilmeyecek denli farklılaşmış durumda, dünyanın her yerinde hergün çocukların hayatı kararıyor bu tehlikeli konvansiyonel aşılar yüzünden.

Sanırım kafamızı ders kitaplarından biraz kaldırıp, gidişatı değiştirecek bir şeyler yapmaya karşı gösterdiğimiz direncin yarattığı sonuçlara iyice bir bakmamız lazım. Şahsi kanaatleri, felsefi farklılıkları bir tarafa bırakıp “yeni” numaralar öğrenmeye bakılmalı, çareler geliştirilmeye çalışılmalı, ki HP’nin hiç de “yeni” olmadığını da biliyoruz.

Ya da oturduğumuz yerden güngeçtikçe daha fazla ailenin yaşamının altüst oluşunu izlemekle de yetinebiliriz tabii, felaketi baştan önlemek yerine, oluşmuş hasarı geri çevirmeye uğraşırız tek tek.

Yapılması gereken şey çok açık bana göre; hastalık/hasar oluşumunu önlemektir aslolan.

Bu gerçek manada etkili ve güvenli yöntemin insanlara ulaşmasını sağlamakla yükümlüyüz.

CATHY LEMMON
Bir kısım homeopatın bu konuda karşımıza çıkardığı en önemli argümanlarından biri, Homeopatinin ancak salgın durumunda profilaktik olarak kullanılmasının doğru olacağı.

Ben de onlara o halde bu “salgın”ı nasıl tanımlayacaklarını soruyorum.

Belirli bir sayıda insanın mı ölmesi lazım siz müdahale etmeye karar verene kadar?

Bu kavşak tehlikelidir demeniz için belirli sayıda kazanın yaşanması, can kaybı mı olması lazım, önceden tedbir alamıyor musunuz yani?!

VİTAMİNGİLLER
İlle bir salgın durumu olması gerekmez ki, belki insanların içinde bulundukları özel koşullar gerektiriyor hastalıktan korunmaya çalışmayı?

Başta sana insanların HP seçeneğini gündeme almalarını gerektirecek “özel durumlar” olabilir mi diye sormamın nedeni de buydu aslında.

Diyelim bebek yapmaya karar vermiş genç bir kadınsınız.

Fakat küçükken ne suçiçeği ne kızamıkçık geçirdiniz, bağışık da değilsiniz bu yüzden. Bir de üstüne okulda veya kreşte çalışıyorsunuz diyelim bir ordu çocuğun arasında, işte şimdi ciddi ciddi oturup düşünmenizi gerektiren bir durum bu. Şimdi bu iki çocukluk çağı enfeksiyonu, gebelikte(!) karşılaşıldığı takdirde cenin için ciddi tehlike oluşturabilecek enfeksiyonlar, bu bilinen bir şey.

Öte yandan, okuldaki/kreşteki çocukların TAMAMI aşılanmış dahi olsa, bu hastalıklara yakalanmayacakları anlamına gelmiyor.

Bazıları aşılamaya yanıt dahi vermeyecek mesela [non-responders], ve bunlar, karşılaştıkları takdirde doğal enfeksiyonu geçirecekler büyük ihtimalle. Bazıları da bizzat aşıdan kapacak enfeksiyonu! Bunlar bir de haftalarca(!) etrafa canlı virüs saçacaklar!

Burada olaylar tamamen sizin kontrolünüz dışında.

Bu çocukların herbiri ayaklı, canlı virüs fabrikası.

İnsan elinden çıkmış türlü virüs ve bakterilerle kaynıyorlar.

Ve bilindiği üzere hem aşılıları(!) hem aşısızları enfekte edip duruyorlar.
Şimdi…

Doktora gidip çarşaf çarşaf yanetkisi prospektüste yazan aşıyı mı olurdunuz?

Yoksa işi mi bırakırdınız işi şansa bırakmamak için?

Yoksa homeoprofilaktik tedaviye mi başlardınız, zira gayet net biliyorsunuz gebeliğe veya sağlığınıza herhangi bir zararı olmayacağını?

Üstelik bunun hastalıktan koruma ihtimali de oldukça yüksek, konvansiyel aşılarla mukayese kabul etmeyecek denli yüksek hem de.
İşte insanlara bu seçeneklerin anlatılması ve karar hakkının tanınması lazım.
Veya diyelim ailenizde kanser hastası veya immün sistemi baskılayıcı tedavi gören biri var.

İşte şimdi yeni aşı olmuş kimseyi(!) yanına dahi yaklaştırmamak için hastanın teyakkuzda olmanız lazım. Herhangi bir enfeksiyon hayati tehlike yaratabilir bu insanlar için çünkü, basit grip bile!

Şimdi ne yapacaksınız peki?
Veyahut da diyelim aşılı nesilden genç bir annesiniz.

Aşının sağladığı “koruma”, tabii o da koruduysa, çoktan bitti demektir!

Bir yetişkin olarak kendi tümüyle açık demektir tüm bu enfeksiyonlara. Artı, emzirse dahi bebeğe maternal koruma adına pek bir şey de aktaramayacağından hem bebek hem kendi için dezavantajlı bir durum yaratılmış oldu demektir.
Bu açmazın sorumlusu kim peki?

Bu tamamen insan eliyle yaratılmış bir problemdir, suçlusu dayatılan kitle aşılama programlarıdır, insanlar korunacaklarına dair boş vaatlerle aldatılmıştır.

Ne olmuştur peki? Bugün hastalıkların epidemiyolojisi tamamen değişmiştir bu manüpülasyonlarla; neyi–ne zaman–kimden(!) kapacağını ve ne şiddette geçireceğini hiçbir şekilde bilemiyorsun dahi!
Bilmiyorum, içinden çıkılması zor bir durum hakikaten.
Bir başka senaryo…

Diyelim erkenden biberon mamasına geçmek zorunda kalacak çalışan annelerdensiniz.

Çocuk kreşe gitmek durumunda veya okula başlıyor diyelim, yüzlerce aşılı ve etrafa virüs saçan çocukla birlikte tabii…

Çocuğa onlarca doz, hepsi birbirinden toksik aşı yaptıracağınıza bu durumda HP uygulamayı düşünebilirsiniz?

Çünkü bu aşılar çocuğu daha sağlıklı filan hale getirmiyor, her şekilde mevcut sağlığına darbe üstüne darbe vuruyor!
Tamamen farklı bir senaryo da olabilir; tamamen sağlıklı bir annesinizdir…

-ilaç kullanmanızı gerektirecek bir tedavi filan görmüyorsunuz…

-müdahalesiz, doğal doğumunuzu da yaptınız…

-bebeğin bakımı konusunda size yardımcı olacak, yol gösterecek aile büyükleriniz de var başınızda…

-siz kendiniz küçükken bu hastalıkların çoğunu geçirmişsiniz zaten, ömür boyu(!) rahatsınız, bağışıksınız da…

-bu durumda emzirdiğiniz müddetçe bebeğinize mümkün olan EN İYİ korumayı zaten sağladığınızı biliyorsunuz…

-aşının oluşturacağı antikorların, sizden gelen maternal antikorların mevcudiyetinde işe dahi yaramadığını ve bu yüzden(!) de 1 yaş altında vurulacak HİÇBİR aşının zaten çalışmayacağını(!) biliyorsunuz…

-sağlık hizmeti alabileceğiniz güvendiğiniz tıp doktorunuz, homeopatınız, kayropraktörünüz veya başka türde sağlıkçınız var…

-önemli bir durumla karşılaşıldığında yardım almanız gerektiğini bilecek denli sağduyunuz da var…
Şimdi aşıya da HP’ye de, herhangi türden bir korumaya da HAYIR dersiniz rahatlıkla tabii.

Bu, olmasını istediğimiz ideal durum zaten.

Korkusuz, ne yaptığını bilen anne kaplanları alkışlıyoruz!
Ah veya evokulunu veya okulsuzluğu seçmiş ailelerdensiniz diyelim, ki büyük saygı duyuyorum bu ailelere şahsen, çocuğunuz her Allahın günü yüzlerce başka çocukla aynı kapalı, suni yaşam alanını paylaşmak zorunda değil demektir şimdi!

Onun yerine, stressiz ev ortamında büyüyordur bu çocuk, çıkıp hergün dışarıda oyununu oynuyordur, güneş görüyordur bol bol, bol hareket ediyordur, böylelikle vücut sistemleri stagnasyona uğramıyordur…
Tüm ‘hastalık riski’ tablosu değişti sizin için demektir!

Bu çocuk basit çocukluk çağı hastalıklarını–şayet karşılaşırsa o da(!)–zaten rahatlıkla atlatacak denli sağlıklı büyüyor demektir.
Fakat herkes ideal koşullarda yaşamıyor ve herkesin de de aynı derecede kendine güven duymasını bekleyemeyiz sözkonusu hastalık olunca.

Her ne hastalık kaparsa bebeğin ölür!” denilmek süretiyle doktorları tarafından ölümüne korkutulmuş ebeveynler var bugün ve bu hastalıkların evde bakımını sağlama konusunda hiçbir şey bilmiyor dahi bu insanlar.

O yüzden de köşeye sıkışmış hissediyor bu insanlar kendilerini.

Doktorun “ölümcüldür” dediği hastalık riskiyle, aynı derecede(!) riskli, toksik aşılar arasında seçim yapmak zorundalar.

Bu insanlara hayır, çaresiz değilsiniz, işte size güvenle kullanabileceğiniz bir başka seçenek, diyebilmeliyiz.

Her bakımdan kazandıracak bir seçenek bu.

CATHY LEMMON
Evet evet. Bugün hangi noktada olduğumuzu düşünmek lazım.

Kronik hastalıklardan muzdarip insan sayısına baktığınızda bugün, takvime sürekli ekleyip durduğumuz bu aşılar sayesinde acaba daha sağlıklı bir toplum haline mi geldik diye bakıyoruz. Hayır.

screenshot-from-2016-10-17-21-44-36

ABD, Çocuk Popülasyonunda Kronik Hastalık Tablosu – 3 Çocuktan 1’i Kilolu; 6’sindan 1’inde Öğrenme Özrü var; 9’undan 1’inde Astım; 10 çocuktan 1’inde DEHB; 12’sinden 1’inde gıda alerjileri; 20’sinden 1’inde nöbet; 45 erkek çocuktan 1’inde Otizm; 68 çocuktan 1’inde Otizm var. Çocuk nüfusun %54’ü (yarısından fazlası) kronik hastalık sahibi veya şişman.

ABD ile ilgili bir gelişmeyi aktarayım. Bu ülkede gebelik ölüm istatistiklerine baktığınızda, bundan kasıt gebelik sürecinde veya gebelik sona erdikten sonraki 1 yıl içerisinde yaşanan ölümlerdir, son 25 senenin en yüksek ölüm oranlarına sahibiz şu an.

Yetkililer bu duruma bir açıklama getiremiyorlar ancak gayet tabii bunun bir nedeni var.

Yenidoğan ölümlerine bakıyorsunuz, ABD gibi sağlığa bunca yatırım yapılan bir ülkede akıllara durgunluk verecek kadar yüksek oranlar görüyorsunuz.

Tam 33 ülkenin yenidoğan ölümleri ABD’ninkinden daha düşük ve tesadüfe bakın ki ABD bir yandan da 1 yaş altı bebeklere en fazla sayıda aşı uygulayan ülke olma ünvanına sahip.

number-vaccines

6 yaş altında ülkelerde önerilen aşı adedi grafiği

Bizi burada herhangi bir bağlantı olmadığına iknaya çalışıyor yetkililer ama bence bu konunun araştırılması gerekir.

VİTAMİNGİLLER
Tek yapmaları gereken, doğumda vurulan Hep-B aşılamasını 1 yıllığına durdurup yenidoğan ölümlerinde değişiklik oluyor mu bakmak.

Çok zor olmasa gerek bu çalışmayı yapmak?

İki pilot bölge seçin, orada yapın çalışmayı, ülke genelinde de bakmanıza gerek yok?!

Fakat işte iş aşılanmışlarla aşılanmamışların sağlık durumlarının karşılaştırılmasına geldiğinde, bu çalışmaları yapmamak için atmadıkları takla kalmıyor!

Anne-babalar bunun nedenini düşünsün işte.

CATHY LEMMON
Böyle bir çalışma yürütmenin etik olmayacağını söylüyorlar.

Bunun nasıl bir etik anlayışı olduğu ile ilgili sorularım var tabii benim burada…

Fakat her halükarda şunu düşünmeliyiz–‘İHTİYATLILIK İLKESİ’nden bahsedildiğini duymuş muydun daha önce bilmiyorum–

Bugünlerde yeniden hatırlanmaya başladığını gördüğümüz bir ilke bu…

Salt çevre ve doğa konusunda değil, hayatın diğer alanlarında da uygulanması gereken bir ilke bu.

Çünkü bu ilkeyle “risk değerlendirmesi” yapmaktan bahsediyoruz, farklı seçeneklerin değerlendirilmesinden, kadim tıp prensibi olan “ÖNCE ZARAR VERMEYECEKSİN” ilkesinin hayata geçirilmesinden bahsediyoruz.

Herhangi bir şeyin güvenliği ile ilgili herhangi bir şüphe varsa şayet, ve bunun dışında yapılabilecek herhangi başka bir şey varsa onu tercih etmelisiniz.

Efendim “TOPLUMSAL İLERLEMENİN BEDELİ bu” denilerek geçiştirilmeye çalışılıyor durum,

Valla toplumsal ilerleme kaydedilecek diye çocuğumun ölmesine göz yumamam, kusura bakmasın kimse!

Böyle bir bedel ödenmek zorunda filan değil, kesinlikle değil!

Diğer yandan zehir ihtiva etmeyen, 200 yılı aşkın süredir ölümcül reaksiyon görülmemiş homeoprofilaksiye bakıyorsun, işte bu önemli bir başarıdır, budur dikkate alınmaya değer olan.

Sağlık otoritelerinin tanıması ve gündeme alması gerekir bu yöntemi!

Benim arkasında duracağım ve savunacağım bir davadır işte bu.

Uğruna bu uluslararası kongreleri düzenleyeceğim yöntemdir bu.

HP’nin isanlara ulaştırılması, insanların bu yöntemden haberdar olması, sağlıkları adına bilgiye dayalı kararlar alabilmeleri için dolaşıyorum dünyayı, bu mesajı paylaşabilmek için…

İnsanlar bilsin, öğrensin diye…

VİTAMİNGİLLER
Evet, bunun için minnetarız da sana…

Organizasyonunun ismini öğrenebilir miyiz bu arada?

CATHY LEMMON
2015’te düzenlediğimiz konferansın ismi “Homeoprofilaksi – Hastalıkların Önlenmesinde Dünya Çapında Seçenek” idi.

http://hpworldwidechoice.com/ adresinden ulaşılabilinir bu konferansa.

Ben bunu daha da kısaltarak ‘http://hpwwc.org/‘ sitesini oluşturdum.

Burası, daha önce bahsini ettiğim o şemsiye organizasyona ait, şu an geliştirmeye çalıştığımız site.

Birbirimize ne yapacağımızı dikte etmediğimiz, sadece homeoprofilaksinin resmi olarak tanınmasına yönelik çalışmalarda birbirimize destek olacağımız bir organizasyon bu.

Şahsi websitem ‘http://www.healthyhealingarts.com/’dan Isaac Golden’ın eğitim programına ulaşabilir dileyen takipçileriniz.

Isaac Golden’ın eğitimi yaklaşım 13 hafta süren bir program. Son derece kapsamlı ve kaliteli bir eğitim bu, ancak dil İngilizce.

Komple bir eğitim programı, tavsiye ederim.

Diğer homeopat arkadaşlarımla bu programların İngilizce ve Almanca dışındaki dillere de çevrilebilmesi için çalışıyoruz, ki Almanca benim de konuştuğum bir dildir, ancak dediğim gibi daha fazla kişiye ulaşabilmesine çalışıyoruz bilginin.

Japonya’dan Dr. Yui’nin eğitim programının da faklı dillere çevrilebilmesi için kendisiyle de görüşmelerim olacak önümüzdeki günlerde.

VİTAMİNGİLLER
Harika. Cathy, çok teşekkür ediyoruz programımıza katıldığın için. Harika bilgiler paylaştın bugün bizlerle, eminim dinleyenler için de oldukça ilgi çekici bilgiler olacak bunlar…

Büyük keyifti seninle birlikte olmak, çok teşekkürler!

CATHY LEMMON
Davetiniz için ben de teşekkür ediyorum Asena, sağol.