“Yalanlar, Kuyruklu Yalanlar ve Sağlık İstatistikleri – Hatalı Pozitiflerin Taşıdığı Ölümcül Tehlike”

Kim yazmış? Dr Michael Yeadon.
Ne zaman? 20 Eylül 2020’de.

Kimmiş bu kişi? İlaç devi Pfizer‘ın 16 yıl boyunca başkan yardımcılığını ve bilim departmanı şefliğini yapmış, biyokimyager ve farmakolog. İlaç sanayine hizmet ettiği 23 yıl boyunca Alerji ve Solunum Hastalıkları’na ait tedaviler üzerine uzmanlaşmış.

Kaleme aldığı makalesininin tamamını buradan görebileceğimiz Dr. Yeadon, ortada Sars-Cov-2’den ikinci bir salgın dalgası olacağına dair hiçbir bilimsel gösterge yahut kanıt olmadığını, fakat hiçbir güvenilirliği olmadığı bilinen COVID testleriyle yaratılan sahte “yeni vakalar” üzerinden, kağıt üzerinde “ikinci bir dalga” yaratılmakta olduğunu iddia ediyor.

Peki biz bunu duyuyor muyuz?
Herhangi bir medya organında binlerce bilimadamı ve doktordan gelen benzer açıklamalar duyuruluyor mu?

Elbette hayır.

Çünkü ortada salgın yoksa insan genetiği ile oynayacak aşılarımızı zorunlu tutamayız. İnsan yaşamını, herzamanki “güvenlik” bahanesi ardında dijital sağlık pasaportuna tabi tutup her türlü hareketi kontrol edemez, “dünya vatandaşı” diye ‘bir ayağı çukurda’ mahkumlar sürüsü yaratamayız.

Pekala… Bütün grafikleri [ve ortadaki kandırmacayı] görmek için Dr. Yeadon’ın yazısını şahsen okumanızı salık veririz, ancak biz de sizlere burada bir özet verelim.

  • Dr. Yeadon’a göre pandemi bitti ve birçok ülke çoktan sürü bağışıklığı sağladı. Yeni araştırmalar da sürü bağışıklığı eşik değerlerinin eskiden zannedilenin çok daha altında olduğunu gösteriyor ve aynı virüse ait ikinci bir salgın dalgası filan da olmayacak. [İsveçle ilgili grafikleri görünüz.]
  • Devletin tüm gücüyle teste yatırım yapıp yaygınlaştırması yanlış, fakat hesaplı bir hareket, zira COVID testlerinin nereden baksanız yarısı, hatta belki de tamamı hatalı pozitif vermekte.
  • Hastane yatışı, yoğun bakım tedavisine gereksinim ve can kaybı hep birlikte düşüşte. Bu da pandeminin bitmiş olduğu anlamına geliyor.
  • Koronavirüs salgınlarında ikinci dalga normalde görülmeyen bir şey ve Sars-Cov-2 virüsünün İspanyol gribi salgınıyla kıyaslanması yanlıştı, zira bu ikisi farklı tipte virüsler.
  • COVID ölümlerinin düşüş seyrine girmesi de insan müdahalesiyle filan olmuş bir şey değil, doğal bir proses.
  • Prof. Neil Ferguson’ın pandemideki rolüne de eleştiride bulunuyor Dr. Yeadon ve çoğu bilimadamının Ferguson’ın modelinin gerçeğin yakınından bile geçmediğini düşündüğünü ifade ediyor.

Buradan hemen İngiliz hükümetinin sızdırılan ve 9 Eylül 2020’de yine İngilizlerin tıp dergisi British Medical Journalda yayımlanan “Operation Moonshot” belgelerine geçelim.

Yine BMJ’den, Operation Moonshot: Sızdırılan belgeler ne anlatıyor?” başlıklı haber yazısından aktarıyoruz:

Hükümet, ortağı olarak adlandırdığı GSK ilaç firması ile birlikte 2021 başında, COVID testine tabi tutulacakların sayısını günde 10 milyon kişiye çıkarmayı planlıyor ve bunun için de 100 milyar pound’un üzerinde bir bütçe öngörüyor. Bu hamlenin gerekçesi olarak da, “ekonominin serbest kalıp normal hayata dönülebilmesini hedeflediklerini” ifade ediyorlar.

Çok çeşitli testlerin devreye sokulacağı bu süreçte aile hekimlikleri, eczaneler, iş yerleri, okullar ve çeşitli sosyal mekanlarda günlük testler uygulanacak. Ayrıca toplantı ve gösterilerden önce de, salona girişten önce katılımcılar test edilecek.

Toplumu teste ikna için de yöntemler düşünülmüş. Bunun için “yaptırım temelli model” uygun görülmüş. Veya diyelim konsere, maça gidebilmek için test şartı getirildiğinde, bu da bir nevi “mükafat temelli model” oluyormuş.

Metinde en sık ve en ağır vurgulanan nokta, belirli yerlere erişim hakkı için test şartının getirilecek olması. Telefon uygulaması üzerinden görülebilecek “bağışık / virüs taşımıyor pasaportu” olanlar sosyal yaşama ve iş hayatına katılım hakkı kazanacak.

PCR testi negatif çıkanlar, yahut yapılan antikor testiyse, bu testi pozitif çıkanlar yüzyüze doktor muayenesine gidebilecek, hastanede kontrole gidebilecek, o gün işe gidebilecek, çarşıya-pazara inebilecek, uçağa binebilecek veya yaşlı bir akrabasını ziyaret edebilecek.

Futbol maçlarına gitmek isteyen seyirciler için de test kapasitesi iyiden iyiye artırılacak.

Devreye girecek PCR haricindeki test teknolojileri için tekrar tekrar altı çizilen nokta ise, bunların muhtemelen PCR testinden daha az doğru sonuç çıkaracağı, bu durumun da belirli seviyede bir riski beraberinde getirdiği.

Bu noktada Dr. Andrew Kaufman’a kulak veriyoruz. Bir söyleşide yeniden altını çizdiği gibi, şu an için PCR testinin kaçta kaç oranında yanlış sonuç verdiği bilinmiyor, zira şu ana kadar bu testin geçerliliği, test edildiği kişide doğrudan yapılan virüs aramasıyla karşılaştırılarak sınanmış değil. Testin kesin hata oranını ise ancak bu şekilde tespit edebilirsiniz ve her testin belirli bir hata oranı bulunur, diyor Dr. Kaufman.

Çin’den çıkan bir yayın PCR testinin yanlış sonuç verme oranını %80 olarak “tahmin” etmişti hatırlarsak [kanıta dayalı olduğu iddiasındaki tıpta hemen her şeyin “tahmin”ler üzerinden yürümesi sizi de şaşırtmıyor mu?], ancak derhal geri çektirilmişti. Ortada ne tanımı yapılmış bir virüs ne de doğrudan virüsü arayıp bulan / gösteren bir test dahi olmadan, tutup virüsü değil, taşıdığı iddia edilen genetik materyalin yaklaşık bir kısmını arayan PCR testinin doğruluk oranını tartışıyor olsak da, verili resmi hikayenin kusurlu kriterleri çerçevesinde hikayenin çarpık yönlerine bakmaya devam edelim.

%80 nere, %2.3 nere diyeceksiniz ama hiç yoktan iyidir, İngilizler’in mini mini de olsa, PCR testinin yanılma payı ile ilgili bir tahmini var gözüküyor.

İngiliz araştırmacıların bu tahmini, SARS-Cov2’deki performasına da dayanmıyor PCR testinin. Önceki “virüs”lerde ortaya koymuş olduğu performans [ki onlar da yine aynı şekilde, ortada gerçek validasyon olmadığından “tahmin”den öteye geçmiyor] üzerinden yürütülen bir tahmin bu!

Tekrarlayalım… Bu PCR testinin ne neyi ölçtüğünü, neye baktığını biliyoruz–virüs arayıp bulmaya yarayan bir cihaz değil çünkü–, ne de bulduğu bir parça RNA veya DNA’nın oradaki mevcudiyetinin ne anlama geldiğine dair fikrimiz var. Testin geçerliliğine dair yazılan çizilen bütün bu oranlar da tamamen uydurma, yalnızca tahmine dayanıyor, diyor Dr. Kaufman.

Fakat… Madem ki elimizde İngiliz hükümetinin “Operation Moonshot” ismini verdiği ve ülkelerindeki herkesi test etme azimlerini ortaya koyan bir belge var, yine İngilizlerden çıkan resmi %2,3’lük bu [gerçek oranların çok çok altında olduğu belli] hata payını baz alarak, sonuçların nereye varacağını hesaplamış Dr. Kaufman. Hep birlikte bakıyoruz, en iyi durumda, bu PCR testinin çıkaracağı yanlış sonuçların ucu nereye varıyor:

  • İngiltere’de, COVID’li olmayan insanların %2,3’ünün PCR test sonucu yanlış şekilde pozitif çıkacak.
  • Toplumdaki CV-19’lu oranı, eylül ayı için İngiltere’de 500’te 1, yani %0,2 olarak verilmiş [hastalık prevalansı olarak oldukça düşük yani]
  • Buradan hareketle, 10 bin kişide şu an test yapsanız, PCR testi kaçında hatalı pozitif verecek, onu hesaplıyoruz.
  • 10 bin kişinin %0,2’si, yani 20 kişi gerçekten COVID’li.
  • Geriye kalan 9.980 kişi hasta değil [gerçek negatif].
  • Hasta olmayan 9980 kişinin %2,3’lük bölümü PCR hatası nedeniyle “hasta” gözükecekse, yanlış yere 230 kişi COVID tanısı alacak demektir.
  • Gerçek COVID’li sayısı 20 iken, PCR testi ile ekstradan 230 kişi daha COVID’li çıkarılmış oldu.
  • Manşetler ne yazacak dersiniz? “Bugünkü YENİ VAKA sayısı 250!” Halbuki topu topu 20’si gerçekten hasta!

Soruyu bir de şu şekilde soralım:

Bu tabloya göre, testi pozitif çıkanın gerçekte hastalığı taşıma ihtimali (olasılığı) nedir?

  • 20 : (230+20) = %8
  • Yani, testi pozitif çıkanın gerçekten COVID’li olma ihtimali 10’da 1’den de düşük.

Bir başka şekilde ifade edecek olursak: TESTİ POZİTİF ÇIKANLARIN %92’SİNİN HİÇBİR ŞEYİ YOK, TAMAMEN SAĞLIKLILAR.

Sadece %2.3’lük hata payı ile PCR testi hasta sayısını tam 12,5 kat fazla gösteriyor.

“Operation Moonshot” ile İngiliz hükümeti GÜNDE 10 milyon kişiyi (böylelikle 1 hafta içinde tüm ülke nüfusunu) test etmeyi planlıyor demiştik.

  • %0,2 prevalansla ülke genelinde günlük test edilen 10 milyon kişiden 20 bini gerçekten COVID’li olacaktır.Peki yanlış pozitif çıkacaklar kaç kişi olacak diye baktığımızda;
    – Geriye kalan 9.980.000 [gerçek negatif] kişinin %2,3’ü, yani HER GÜN 229.540 kişi yanlış biçimde COVID’li ilan edilecek demektir.
    – Çıkacak haber başlıkları: Bugünkü YENİ VAKA sayısı 250 bin! Oysa gerçek hasta sayısı sadece 20 bin! Her Allahın günü yalandan çeyrek milyon hasta çıkaracaklar ortaya bu şekilde!

Hesap tüm nüfusa vurulduğunda, ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:

  • HER HAFTA, İngiltere’de sağlıklı olduğu halde 1 milyon 56 bin kişi Covid Pozitif çıkacak. 43 kişide 1 ediyor bu.

Devletin hedefi herkesi dijital bir sağlık pasaportuna mecbur edip, bu test yapılmadan kimsenin adım atamamasını sağlamak olduğuna göre, gördüğümüz üzere İngiltere’de her 43 kişiden 1’i yanlış test sonucu yüzünden ne doktor/hastane randevusuna gidebilecek, ne işe, ne futbol stadyumu / konser / sinema salonu gibi alanlara girebilecek, ne gemi/vapur/uçak/tren/otobüs vasıtasıyla seyahat edebilecek ne de yaşlı yakınını/akrabasını (ANNE-BABASINI) görmeye gidebilecek!

%100 sağlıklı bu insanlar, hatalı sonuç veren bir test yüzünden, yeryüzü hapishanesine çevrilen dünyamızda yasaklı olacak. Hasta olandan çok yalancı hasta üretecek yani bu testler.

21 Ocak 2019 tarihinde, o dönemin propaganda öcüsü “kızamık”tan hareketle yaptığımız, ancak anlaşıl(a)mayan uyarı mesajı.

Hesap bu…

Kurgu bu…

Plan / ajanda bu…

Gerçeğimiz bu…

İşin komik tarafı ise, bu olayların ucunun buraya geleceğini daha ilk günden söyleyenler “komplo teorisyeni” ilan edilmişti, hala da öyle kabul ediliyor.

Halbuki ortada gayet planlı-programlı-örgütlü bir komplo var!

Asıl soru şu…

Bu komployu düzenleyenler ellerinde bayrak sallar (ben buradayım der), insanlığa karşı suç işlerken bizler ne yapmayı tercih ediyoruz?

Hanımlar beyler, hesap sorma vaktidir.

Ya şimdi, ya hiç.

a.