Vitamingiller’den Önemli Not

Alternatif Anne websitesi yazarlarından Meftun Kocakaya’nın girişimi ile ‘CD Autism Protokolü’ yaratıcısı Kerri Rivera ile yapılmasını sağladığımız söyleşi, editör Gülüş Türkmen’i *ikna edememiş* olduğu; hem yöneltilen sorular hem de yanıtlar kendisinin *redaksiyon*una maruz kaldığı ve Kerri Rivera’nın röportaj öncesi bu yönde soru almak istemediğini belirtmiş olmasına rağmen kendisine yöneltilmiş olan aşılarla ilgili soruya “benim kavgam değildir” şeklinde cevap vermiş olmasına *rağmen* ve hatta yanıtın bu kısmı silinmek suretiyle editörlük görev tanımının çok ötesine geçilerek konuğun söylemlerine yanıltıcı olacak şekilde çoklu kereler müdahale edilmiş olduğu; şahsi kanaatler doğrultusunda konuğun ifade ve fikirlerine açıkça sansür uygulandığı; yayımlanan ilk bölüm altında ilaç ve biyoteknoloji sanayii yanlısı kirli-bilim örneği blogların dezenformatif yazılarının yanısıra bizzat Gülüş Türkmen’in kendi kitabına atıfla okuyucu Önemli Not ibaresiyle konunun “uzmanları”na yönlendirildiği için tarafımızın talebi doğrultusunda bu söyleşi Alternatif Anne sitesinde yayımlandığı aynı gün (20.06.’17, Salı) içerisinde geri çekilmiştir.

Meftun Kocakaya tarafından yöneltilmiş sorulara Kerri Rivera’nın üzerinde oynama yapılmamış yanıtları Vitamingiller yazarı Asena Devlet tarafından tercüme edilmiş olup, röportajın İngilizce orijinaline buradan ulaşılabilir.

 

Merhaba Kerri, kendini okuyucularımıza biraz tanıtır mısın lütfen?

KERRI: Otizm diye bilinen belirtileri geçiren kapsamlı bir protokol oluşturmuş bulunuyorum. Temiz bir beslenme planının hayata geçirilmesinin ardından adım adım ilerleyerek vücudu patojenlerden ve toksinlerden arındırdığımız bir protokol bu.

Otizmi biraz anlatır mısın? Nedir otizm, her çocukta belirtiler aynı mıdır? Hastalığı yapan unsurlar nelerdir? Kesin bir tedavisi var mıdır? Hastalık doğuştan mı gelir?

KERRI: Otizm zayıf bağışıklık sistemi ile başlar, bağışıklık sisteminin hakkından gelemediği patojenlerin aşırı artışıyla da disbiyoz dediğimiz durum oluşur.

Bazı vakalarda tam iyileşme sağlanabilir, evet. Fakat bütün otizm olgularında illa belirli bir ilerleme kaydetmek mümkün. Denemeden, iyileştirmeye çalışmadan asla bilemezsiniz. Bazı çocuklarda doğuştandır, diğerleri hayatın ilk iki yılında geliştirir otizmi. Durum her ne olursa olsun tedavi şekli aynıdır, elde edilen başarı da. Mutlaka gelişme görürüz vakalarımızda, bazıları da tamamen kurtulur otizmden.

Sağlıklı olarak dünyaya gelen bir çocuk sonradan bu hastalığa yakalanabilir mi, bu tür örnekler mevcut mu?

KERRI: Elbette var, sürekli gördüğümüz şey bu. Birlikte çalıştığım çocukların çoğu, hatta neredeyse hepsi mükemmelen sağlıklı dünyaya gelen çocuklar. Doğumdan sonraki 24 ay içerisinde otizme kayıyorlar. Çocukların %99’unda durumun bu olduğunu söyleyebilirim.

Peki sence buradaki tetikleyici unsurlar ne olabilir?

KERRI: Bazılarına göre aşılar. Bu benim şahsen içine girmek istemediğim bir tartışma platformu. Aşıların otizmdeki rolünü bilimsel dayanaklarıyla açıklayıp size kanaatini söyleyebilecek olanlar var. Ben ise ‘otizmden nasıl kurtuluruz’a odaklanmayı tercih ediyorum…tedavide neredeyiz, ulaşmamız gereken noktaya gelmek için daha neler yapılması lazım, ben buna bakarım.

Bir hastalığın pek çok sebebi olabilir, mesela otizmin. Bu sebeple onun tetikleyicisi olarak gösterilen aşılar ise her aşı olan çocuk aynı tehlike çemberinde mi?

KERRI: Aynen öyle. Çalıştığım çocuklar arasında aşılı olmayıp da otizmli olanlar da var. O yüzden aşılara savaş açmak benim işim değil. Aşıları savunuyor ve öneriyor da değilim. Bu benim kavgam değil, ben sadece bunu söylüyorum.

Ya bağırsak geçirgenliği, alerjisi olan her çocuk otizm adayı mıdır sence?

KERRI: Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar sorusu bu. Kimse geçirgenleşmiş bağırsakla doğmuyor. Sonradan hasar görüyor bağırsaklar. Ne veriyor bu hasarı peki? Aşılar mı, inek sütünden yapılmış biberon mamaları mı? Kulak enfeksiyonu için verilen antibiyotikler mi? Uzar gider bu liste… Elbette alerjilerin altında yatan neden geçirgenleşmiş bağırsaklar. O zaman bizim de mide-bağırsak yolunu onarmamız lazım. Protokolümün bunca başarılı olmasının nedeni de bu zaten, bağırsakları iyileştiriyor olmamız.

Ülkemizde otizm tedavisinde genellikle doktorların ilk yaptığı şey bir takım kan testlerinden sonra aileyi özel eğitim merkezlerine yönlendirmek oluyor. Bence tedavinin önemli bir ayağı atlanmış oluyor ve dolayısıyla çocukta bir gelişme görülmüyor. Sizin yaşadığınız yerde nasıl bir süreç izleniyor?

KERRI: Tüm dünyada bu böyle maalesef. Otizmi doğru anlayıp ona göre çözüm sunabilen yok. O yüzden alması bunca sevimsiz bir tanı bu işte. “Uzmanlar”, “doktorlar”, “otizm işinde olanlar”, hiçbiri ne nedenini anlıyor otizmin ne de ne yapacaklarını biliyorlar bu çocuklarla. Yanıt dahi aramıyorlar ki. Dünyanın neresinde olursa olsun bu protokol ailelere ışık tutuyor, yol gösteriyor. Birkaç iyi çevirmen, değerli bir de yayınevi sayesinde siz Türklerin duaları da kabul olmak üzere. Yardım yola çıktı geliyor, merak etmeyin.

Oğlunun otizm yolcuğundan bahsedebilir misin bize, neler yaşadınız?

KERRI: Akla gelebilecek her yere gidildi, denenebilecek her şey de denendi. Sonunda da anladık ki otizm denilen belirtilerin geçirilebilmesinin temeli gayet basit şekilde Klordioksit almakta ve perhiz yapmakta imiş.

Oğlun ilk teşhis aldığında ne hissettin?

KERRI: Dünyam başıma yıkıldı…mutlulukla bir daha görüşmemek üzere vedalaştık. Yıllarca gözyaşı döktüm. Hala da para ihtirası ve bilgisizlik yüzünden bunca gereksiz acı çekilmeye devam ediliyor oluşuna yanar dururum.


Peki nasıl bir tedavi uygulamaya başladınız? Şu an ki durumu nedir?

KERRI: Tek kelimeyle mükemmel, kızarkadaşı bile var. Otizm tedavisi olarak sunulan her ne varsa denendi oğlumda, hiçbirinden fazla fayda görmedik. Sonuç sağlayan tek şey protokolümde anlattığımız yöntemler oldu. Fakat tabii bugünkü aşamaya gelene kadar da aslında neyin (nelerin) işe yaramadığını gayet iyi öğrenmiş olduk. Kimsede aradığım yanıtların olmadığını, bir çözüm varsa bunu kendim bulmam gerektiğini anlamıştım.

Daha önce Klordioksit (KD) protokolünün oğlundaki otistik belirtileri önemli ölçüde azalttığını fakat sıfırlamadığını belirtmiştin. Bu bize KD’yi uygulayan her çocukta durumun farklı işleyiş gösterdiğini mi anlatır?

KERRI: Protokolümü uygulayarak teşhis bırakmış 350’nin üzerinde çocuk var.

Fakat bu tedaviye kesin çözüm diye bakamıyoruz yine de, doğru mu anlıyoruz?

KERRI: Bir tam iyileşme dediğimiz şey var, bir de olabileceğinin en iyisine ulaşma hali. 10 kişiye sorsanız sağlık durumlarıyla ilgili, muhtemelen 9’unun birtakım şikayetleri olduğunu görürsünüz. Bu insanlar şikayetlerini giderecek, sorunlarını çözecek bir tedavi yöntemi aramasınlar mı şimdi, değmez mi diyoruz? Bence sağlık durumu optimal seviyenin altında yaşamını sürdüren herkes için elimizden geleni yapmamız gerekir.

Yaşayan her organizma farklıdır. Bir kişiden diğerine öyle çok fark görürsünüz ki. O yüzden de, aynı şeyi yapsak dahi bir başkasıyla aldığımız sonuçlar elbette farklı olacaktır. İnsanların kendi bulundukları noktadan sağlıklarını taşımak istedikleri noktaya nasıl ulaşabileceklerini bulup yardımcı olmak için danışanlara bireysel yönlendirmede bulunuyorum o yüzden.

Bize KD Protokolü’nü ve etkilerini anlatır mısın? Ne kadar süre bu protokolü uygulamak gerekir?

KERRI: Derdinizden kurtulup sağlığınıza kavuşana kadar uyguluyorsunuz protokolü.

Otizmli birey tüm hayatı boyunca veya hayatının belli dönemlerinde bu protokolü uygulamak zorunda mıdır?

KERRI: Kişi sağlığına kavuşana kadar uyguluyoruz protokolü. Ve evet, otizmi tamamen yenen vakalar da oluyor.

Otizm ile bağırsak sağlığı konusunda güçlü bir ilişki olduğunu anlıyoruz. Peki bu durum, bağırsağı iyileşen birinin otizmi de iyileşir anlamına da gelir mi?

KERRI: Bazı durumlarda evet.

Dr. NatashaCampbell-McBride’ın otizmli oğlunu ve bir çok çocuğu Gaps diyetiyle iyileştirdiğini biliyoruz. Fakat iyileşemeyen çocuklar da var.

KERRI: GAPS’ta çoğunluk kurtulamıyor zaten otizmden, ya da şöyle diyelim, sade diyetle kurtulabilen az. Fakat GAPS yağ oranı yüksek, karbonhidrat oranı düşük bir beslenme şekli öneriyor ki bu da bağırsak onarımına katkı sağlıyor.

Bu bize otizmin tedavisinde KD Protokolu, Gaps, eğitim, homeopati gibi bütüncül bir bakış açısıyla bakmamız gerektiğini mi gösterir?

KERRI: Doğrudur, tek başına diyetle iyileşilmez otizmden. Fakat diyet, iyileşmeye giden ilk adımdır.

Bizim protokolün ortaya koyduğu sonuçlara yaklaşabilen bir başka protokol daha bilmiyorum ben dünyada. Otizm son nefesini vermeye KLORDİOKSİT PROTOKOLÜ ile başlar.

Ben homeopatım ve otizm belirtilerini ortadan kaldırmada homeopatiyi neredeyse tamamıyla faydasız buluyorum. Kişinin yeniden normal dünyaya uyum sağlayabilmesine yardımcı olmak adına protokolümüzün yanında terapi alınması ise faydalı olabilir.

KD ile sağlıklı bir bağırsak florasına kavuşan bir otizmli çocuk (otizm belirtileri de ortadan kalkan) hayatının ilerleyen yıllarında da hep bu tehlikeyle mi yaşar?

KERRI: Hayır, bugüne kadar bizimle iyileşmiş çocuklar gayet tipik, her bakımdan eksiksiz, muhteşem bir yaşam sürmeye devam ediyorlar. Bitirdiler onlar işi.

Yani tekrar otizm belirtileri gösterme ihtimali olmaz mı?

KERRI: Bizim iyileştirdiğimiz çocuklar arasında buna rastlanmadı henüz.

İnsanlar söz konusu çocuklar olduklarında değişik tedavi şekillerine haklı olarak temkinli yaklaşıyorlar. KD Protokolü de bu tedavilerden biri. Henüz Türkiye’de tanınmıyor. Etkileri, faydaları az kişi tarafından biliniyor. Bu protokolün diyelim 50 yıl sonra insan vücudu üzerinde etkilerine dair sanırım araştırılmış ve elde edilmiş bir veri yok. Çünkü yeni. Bunun sebeplerinden biri hali hazırda olumlu sonuçlanmış bir tedavi şeklinin olmaması mı?

KERRI: İnsan vücudunda yalnız bir saat kalıp sonra kendi kendine çözünüp giden bir şey için uzun vadeli deney kurmanıza gerek yok. Etki geçip gidiyor zaten, birikme de olmuyor vücutta. Zehirleyerek geçiremezsiniz hiçbir hastalığı. Toksik etkiye sahip kimyasallarla bugüne kadar iyileştirilebilmiş bir hastalık yok. Akıl ve mantığımızı kullanmamız gerekiyor biraz.

KD Protokolü’nde uygulanan diyeti biraz inceledim. Türkiye şartlarında okula giden bir çocuğun uygulaması oldukça zor. (Biz mesela glütensiz ve kazeinsiz diyeti bile çok zor yapıyoruz şu anda) bu konuda önerin var mı ailelere?

KERRI: Her yeni güne önünüzde seçeneklerle uyanırsınız. Felakete giden yolda devam etmek de bir seçenektir. Çocuğunuz şeker hastasıysa beslenme şeklini değiştirmeniz gerekir mi? Gerekir. Siz de bunu yapar mısınız? Evet. Doktor çocuğunuzu aşılatmanız lazım veya antibiyotik vermemiz lazım dediğinde hay hay der misiniz? Dersiniz. Peki iş yıkım ve tahribatı durduracak, iyileşmeyi başlatacak bir şeyi yapmaya geldiğinde niye tereddüt ediyoruz? Çok mu zor?? İnsanoğlu yeryüzündeki uzun yürüyüşünce nice imkansızı başarmamış mı? Mısır’daki piramitlere bakın mesela. Kolay mıydı sizce bunları yapmak? Birsürü kadın hergün bebek doğuruyor. Kolay iş mi? Hayır. Fakat hepimiz yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Velhasıl, hergün yaptığımız bir şey bu, tercihte bulunmak. Umarım siz de bugün doğru tercihte bulunursunuz. İşiniz kolay. Çünkü önden sizin için yolu açtık zaten. Çevirmenler de size bir kitap kazandırdı, alın okuyun. Çocuğunuzu yeniden sağlığına kavuşturmak için gerekli değişimi yapın.

Diyet listesinde epey yiyecek var fakat meyve ve tahıl da yenmesini istemiyorsunuz. Geriye sebze ve et kalıyor.

KERRI: Yanlış. YAĞ YAĞ YAĞ….Natasha’dan bahsettiniz hatırlarsanız. Odaklanmamız gereken şey YAĞ burada. Hiçbir şey imkansız değil. Günlük toplam kalorimizin %50 ila %70’ini yağdan almamız gerekiyor.

Bu şekilde çocuk için besleyici öğünler hazırlamak zor olmuyor mu?

KERRI: Vücuda yarayan besin türlerinin ne olduğu konusunda insanların kafası karışmış gözüküyor. Beyaz un ve şeker insan vücudu için zehir kategorisindedir, oysa çoğu kişi tutar hergün tüketir bunları. Beslenme konusunda tekrar bir eğitimden geçmeye ihtiyacımız var gibi geliyor bana. Bir şeyi ömrünüz boyunca yemiş olmanız, hatta atalarınızın da yemiş olması onu sağlıklı kılmaz. İnsanoğlu son derece dirayetli bir yapıya sahip. Bize dokunacak şeyleri yesek de uzun bir yaşam sürmemiz mümkün. Fakat ne yazık ki otizmli çocuklarımız hasta ve onların hayatlarının bu aşamasında sadece sağlıklı şeyler yemesi gerekiyor. İki değil sadece elimizdeki gıda kategorisi. #1 yağ, #2 protein, #3 sebzeler, #4 yemiş ve tohumlar. En leziz ve besleyici öğünler bunlarla çıkar işte.

Böyle bir diyeti uygulamak doğum günlerin, arkadaş toplantılarına katılmayı da engeller tarzda. Dolayısıyla izole bir hayat söz konusu bir süre. Bu hayatın çocuk üzerindeki psikolojik etkileri neler olabilir?

KERRI: Partilerden kaçınmak zorunda değiller, kendi yiyeceklerini götürüp etraflarıyla da paylaşabilirler. Ben ekseriya bu yolu tercih ettim kendimiz için mesela.

Peki ama fizyolojik olarak iyileşme gösterirken onu yememelisin, bunu içmemelisin diye uyarılar ile bir çocuk ne kadar rahat ve mutlu olabilir, çevresine nasıl uyum sağlayabilir?

KERRI: Otizm kelimesi Yunanca AUTOS’tan gelir ve ‘kendi/öz’ manasındadır. Bu çocuklar zaten kendi dünyasında yaşıyor. Bu protokol de onları çeker çıkarır ve dünyaya yeniden kazandırır. Ekmek, şeker türü çöp gıdalar ise OTO/veya OTİSTİK kalmalarına neden olur. Bu durumda seçim elbette ebeveynlerin.

Mutluluk haline gelince…Otizmli çocuklar hasta çocuklardır, çoğu da kronik ağrı-sızı çekerek yaşar. Hepsinde enflamasyon vardır. Bu durumda olan bir çocuk için mutluluktan bahsedebilir miyiz sizce? Hele çer çöp yedirmek kendi dünyasında yaşayan bir çocuğa nasıl bir mutluluk verebilir, benim anlamam mümkün değil.

Glüteni ve kazeini tam anlamıyla iyileşme olsa da mı tüketmemek gerekir?

KERRI: HAYIR, böyle bir şey gerekseydi zaten tam iyileşmeden bahsedemezdik.

Diyetle birlikte deniz suyu alınması öneriliyor. Yemeklerle içilen su sindirimi zorlaştırmaz mı?

KERRI: Hayır, yemekle birlikte deniz suyu içilmesinde bir sakınca yok.

Sağlıklı bir insana da deniz suyu içimini önerir misiniz peki?

KERRI: Evet, kesinlikle öneririm. Hepimizin minerale ihtiyacı var. Deniz suyu da insan vücudunun çalışmak için ihtiyaç duyduğu 90 minerali birden sağlıyor. İnsanlar yanılgı içinde vitamine ihtiyacımız olduğunu zannediyor. Oysa esas ihtiyacımız olan şey mineraller. Deniz suyundaki mineraller vücudumuzun tanıdığı ve %100 kullanabildiği türden. Böylesini ne kimse yapabilir ne de şişeleyip size satabilir, deniz suyu gibisi yoktur.

KD ile en büyük amacın parazitlerden kurtulmak olduğunu biliyoruz.

KERRI: Hayır, Klordioksitin otizmi ortadan kaldırmada ana kullanım amacı bu değil. KD bütün patojen tiplerini öldürüyor, ağır metalleri nötralize ediyor ve vücuttaki enflamasyonu alıyor. KD parazitleri de zayıflatıp güçten düşürüyor. Fakat parazit öldürmek için ayrı bir parazit protokolümüz var. Otizm dediğimiz şey salt parazit demek değildir, tüm patojenler işin içindedir.

Peki salt parazitler için düşünecek olursak, bunlar her yerde. Havada, suda, toprakta. O zaman çocuğu sürekli koruyup mesela toprakla da mı oynamasına izin vermeyeceğiz?

KERRI: Parazit enfeksiyonun tekrar etmesini önlemiş olursunuz böylelikle.

Protokolü uygulamadan önce parazit testine gerek var mı?

KERRI: Hayır. Test/tahlil/tetkik işe yarasaydı onyıllar önce kırılmış olurdu otizmin şifresi. Laboratuvar tetkikinden nadiren düzgün sonuç alırsınız parazit için, hiç alamama şansınız ise daha yüksektir.

Klasik parazit öldürücü ilaçlar ile KD arasındaki fark nedir?

KERRI: KD tüm patojenleri ortadan kaldırır, parazit ilaçları ise sadece parazitleri. KD ağır metalleri etkisiz hale getirir ve bir yandan patojen öldürürken diğer yandan vücut genelindeki enflamasyonu da alır. Patojenlerin hepsi asalak (parazit) sınıflandırmasında değildir, ancak tüm parazitler istisnasız birer patojendir.

Yine, KD tüm patojenlere karşı etkilidir. Parazitler için ise özel PP (parazit protokolümüz) vardır. Patojen dediğimizde virüs, bakteri, kandida ve parazit tiplerini kastederiz. Lütfen odağı kaybetmeyelim ve tedaviyi salt parazitlerden ibaret zannetmeyelim. İnsanlar KD Protokolü’nün kurt dökme protokolü olduğunu, benim de otizmin parazitlerden kaynaklandığını düşündüğümü zannediyor. Halbuki durum şu; bağışıklık sisteminiz olması gerektiği gibi çalışmadığı takdirde patojenler de artışa geçer. Bu artış sonucu da otizm tablosu oluşur. Tedavi için vücudu tutmuş bütün patojenlerden kurtulmak gerekir, sadece parazitlerden değil. Zaten parazitler arasından da 4 veya 5 tipi gözle görebilirsiniz. Çoğunu çıplak gözle göremezsiniz bile.

KD Protokolü’nde en çok gelen sorulardan biri probiyotiklerin neden Atec 30’un altına düşmeden kullanılmadığı. Probiyotikler sağlıklı bir bağırsak için en gerekli şey değil mi?

KERRI: Probiyotiklerden aldığınız o “dost” bakteriler bağırsak dışına geçip de kana karıştığında artık dostunuz değildir, yasak bölgeye geçiş yapmış olurlar. Önce, orayı mesken edinmiş patojenleri öldürmek suretiyle geçirgenleştirdikleri bağırsağınızı sızdırmayacak hale getirmemiz lazım, bağırsakta yeniden flora inşa çalışmalarına ancak ondan sonra girişebiliriz.

Peki sürekli lavman yapılıyorken aslında olması gereken 1,5 kiloluk yararlı bakterilerin koloni oluşturmaları nasıl sağlanabilecek?

KERRI: Elimizdekinin sağlıklı bir bağırsak olmadığını unutmayalım. Mevcut flora tablosunda bürümüş patojen nüfusunun sizin dost veya faydalı addettiğiniz hertür bakteri popülasyonunun üstünde olduğunu anladığımız noktada buradaki mantığı da kavramış oluruz. Söylediğimizin doğruluğu da ardı ardına otizmden iyileşmekte olan vakalarla habire ispatlanmakta zaten.

KD Protokolü sanırım, Kandida ve bağırsak florasındaki bazı bakterileri elimine ediyor. Bu durumda sonradan oluşacak olan flora nasıl bir kompozisyona sahip olmakta?

KERRI: İyileşmiş çocuklar her bakımdan normale dönmüş çocuklardır. Tedavi bitiminde vücut homeostaz (özdenge) durumununa kavuşmuş, mükemmel dengeyi yakalamış oluyor.

Peki protokol süresince probiyotik ve patojen bakteri dağılımı ne oranda oluyor ve probiyotik bakteriler zarar görebilir mi?

KERRI: KD artı yüklü bir molekül, tıpkı bağırsaktaki “iyi” flora gibi. Bu yüzden de birbirlerini itiyorlar. Patojenler ise eksi elektrik yüküne sahip olduğundan KD molekülü ile birbirlerini çeker ve temas anında da imha olurlar.

Sürekli lavman yapmanın ileride çocuğun cinsel sağlığına zararı olabilir mi?

KERRI: Nasıl olacak ki???? Kolon yıkama ve lavman işlemlerinin seksle hiçbir ilgisi yok. Kadınların kandida için yaptığı vajinal duşun cinsellikle bir alakası olmadığı gibi. Bunlar temizlik için yapılan işlemler, seksle bir ilgileri yok. Erkeğin/kadının banyoda göğsünü/memesini yıkaması cinsel sağlığını olumsuz mu etkiliyor yani? Elbette hayır.

Biorezonans da otizm konusunda önemli bir iyileşme vadediyor.

KERRI: Nasıl yapıyor onu? Şu ana kadar otizmden biorezonansla iyileşmiş vaka yok, otizmi yaratan faktörleri, yani patojenleri de öldürmüyor. Pek etkileyici bir karne sayılmaz bu.

Siz denediniz mi bunu?

KERRI: Elbette denedim. Otizm tedavisi için her ne çıktıysa ortaya denedim ben, onunla da yetinmedim bu metodları kullanan diğer herkese de danıştım, sordum deneyimleri ne oldu diye….ve maalesef, biorezonans için görüşüm pek başarılı olmadığı yönünde.

Bugüne kadar denediğiniz yöntemleri öğrenebilir miyiz otizm için?

KERRI: Aklınıza gelebilecek her şey, ne varsa denedik biz. Protokolüme aldığım yöntemler dışında işe yarayanı olmadı. Onca deneyim çok şey kazandırdı bana, geri kalan herkesi de zaman ve para kaybından kurtarmış oldu böylelikle.

Otizmi önlemek adına, çocuk sahibi olmayı düşünen ailelere önerin ne olurdu?

KERRI: Batı tıbbı çocuklarımızı sakatlıyor. Yerlerinde olsam uzak dururdum.

Otizm belirtileri gösteren çocuklar için özellikle önerdiğin bir spor dalı var mı? Sporun ve sanatın bu çocuklar üzerindeki etkileri nelerdir?

KERRI: Ailenin geri kalanı her ne yapmaktan hoşlanıyorsa onlar da onu yapsın.

Sporun ve sanatın bu çocuklar üzerinde olumlu etkisi olduğunu düşünüyor musun?

KERRI: Evet, hepimize iyi gelen şeyler bunlar.

Şimdi sana bu soruları yöneltirken önümdeki sokaktan kağıt toplayan kir, pas içinde bir çocuk geçti. Torbasında bir sürü plastik var. Bu durumda olan bir çok öğrencim de var. Plastikteki, işlenmiş gıdalardaki kimyasallara maruz kalan bu çocuklar arasından hasta olanlar mutlaka vardır, ama olmayanlar da çok. Demek ki her zararlı her insanda aynı zarara sebebiyet vermiyor. Farklı bağışıklı ve farklı işleyen organizmalara sahibiz sonuçta. Bu sebeple sürekli bunlardan kaçma eğilimi gösteren kişilerin (ben de dahil) dikkat etmeyenlere nazaran daha stresli olduklarını görüyorum. Bunun da sağlığımıza en az diğerleri kadar zararı yok mu sence? (Hep tetikte olmanın diğerleri kadar zararlı olduğunu deneyimledim.)

KERRI: Sokakta yaşayan, çer çöp toplayan bir çocuk gördüğümde hep o ellerden ağza girecek bakteri ve parazitler gelir aklıma. El yıkamamakla başlar hastalıklar ve bu yolla yayılırlar. En basit hijyen kuralıdır bu.

KD Protokolü’nü başka hangi hastalıkları iyileştirmek için kullanabiliriz?

KERRI: Saysam hepsini herhalde bana deli gözüyle bakardınız.

Protokolünü uygulayan binlerce aile var . . .

KERRI: Evet herhalde şu an 100,000’in üzerindedir.

. . . ve sen dünyanın birçok yerinden soru soranlara yardımcı olmaya çalışıyorsun (FB üzerinden, e-maille gelen soruları yanıtlıyorsun). Bunlar epey vaktini almıyor mu?

KERRI: İnsanların yaşamında fark yaratma arzusuyla başlıyorum her yeni güne. Ailem ve işim dışında fazla yaptığım bir şey de yok. TV filan seyretmem mesela.

İyi dönüşler mutlaka senin de kendini iyi hissetmene yardımcı oluyordur ama tüm bu uğraşın ardında yatan motivasyon ne senin için?

KERRI: Tahmin dahi edemeyeceğiniz kadar tatmin edici bir iş bu benim için.

Çocuğunda otistik belirtiler gören aileler nasıl bir yol izlemeli?

KERRI: Perhizle başlasınlar işe. Otizmin sonunu getirmeye giden yolun başıdır perhiz. Protokolümü edinsinler. Direkt başlasınlar.

KD Protokolü ile ilgili olarak seninle irtibat kurmak isteyenlere verebileceğin bir iletişim adresi var mı?

KERRI: [email protected]

Sorularımızı yanıtladığın için teşekkür ederiz.

KERRI: Ben de teşekkür ederim.