2 No.lu Gerçek: Yaşı ileri olanlar ve altta yatan hastalığı olanların COVID-19’dan ölüm riski ortalama EÖH’nın fazlasıyla üzerinde, yaşça daha genç olan sağlıklı bireyler için ortalama EÖH’nın çok altında, çocuklar için ise risk neredeyse sıfır

 

2020 Ocak ayında, Los Angeles’ta çocuk nüfustan ölenlerin olduğu bir influenza (grip) salgını yaşandı, LA Times gazetesi “bu grip döneminde Kaliforniya’da alışılmadık sayıda genç insanın hayatına mal olan bir influenza virüsü dolaşımda.” diye yazdı. COVID-19 ise bunun tam tersini yapıyor. Stanford’lı Dr. Ioannidis diyor ki, “Akla gelebilecek hertürlü hastalıkla kıyaslıyorum, yok, bu hastalık hakikaten de gençlere uğramıyor.”

İtalya üç gün önce, COVID-19’dan ölenlerin %96’sının “başka hastalıklar”ı da bulunduğunu, ortalama yaşlarının da 80 olduğunu açıkladı.

Bloomberg’ün haberi:

Cuma günkü kongrede ISS başkanı Silvio Brusaferro’nun açıklaması, “Elde edilen son rakamlar, yeni vakalar ve can kayıplarının ortak profili olduğunu gösteriyor: bu insanlar çokça, halihazırda hastalıkları bulunan ileri yaş grubundakiler,” şeklindeydi. 

Yaşa göre gruplandırmada en iyi veri Worldometers.infoya ait. Yaş grubuna göre can kaybı tahminlerini gösteren grafik aşağıda. Gösterilen ölüm oranları EÖH’ndan ÇOK daha yüksek görüyorsunuz ki, bunun nedeni de ölüm hızının payda olarak teyitli COVID-19 vaka sayısını kullanması, fakat yaşa göre ölüm oranlarının ne kadar çok değişiklik gösterdiğini görüyorsunuz bakın:

Grafik Açıklama: Age (Yaş); Death Rate: Ölüm Oranı; Confirmed Cases (Teyitli Vakalar); All Cases (Tüm vakalar) 

Bunlar henüz “ham” (işlenmemiş) verilerse de, buradan hareketle 80 yaşın üstündeki biri için COVID-19’dan hayatını kaybetme ihtimalinin hayli yüksek olduğunu, bir çocuk için ise neredeyse hiç risk olmadığını söyleyebilirsiniz. Dr. Atlas’ın da dediği gibi, yürürlüğe konulan politikalar bu maddi gerçekleri baz almalıdır:

New York eyaletinde kaydedilen tüm ölüm vakalarının üçte ikisini 70 yaşın üstündeki hastalar oluşturuyor; yüzde 95’ten fazlası 50 yaşın üzerindekiler; ve tüm ölüm vakalarının yüzde 90 kadarının da altta yatan tıbbi rahatsızlığı var. Altta yatan herhangi bir hastalıkları olup olmadığının araştırması tamamlanmış 6.570 teyitli COVID-19 can kaybı vakasından 6.520’si (veya yüzde 99.2’si) zaten hastalığı bulunan kişiler çıkıyor. Halihazırda kronik bir hastalığınız yoksa, hangi yaşta olursanız olun ölme ihtimaliniz zayıf. Sağlığı normal genç erişkin ve çocuklarda ise COID-19’a bağlı ağır hastalık riski neredeyse hiç yok.

Cambridge Üniversiteli profesörlerin British Medical Journal adlı tıp dergisinde yayımlanmış şu mükemmel makalesine bakalım. Başlık: “Covid-19’dan kaçınmak için alınacak önlemlerin risk derecelendirmesine göre belirlenmesi gerek.

Virüsün öngörülebilir bir gelecekte ortadan kaybolması sözkonusu olmadığından, Covid-19’dan hayatını kaybetme riski en yüksek olanları korumaya alıp, geri kalan nüfus üzerindeki kısıtlamaların hafifletilmesi SARS-CoV-2 epidemisinde izlenecek makul bir yol olarak gözükmektedir. Bu şekilde belirli hedefler üzerinden hareket edeceksek şayet, hastalıkla ilgili objektif ölüm riskinin yakınından bile geçmeyen şahsi korku düzeylerine ulaşılmasına  yol açmış, sanki hepimiz bu hastalıktan ciddi risk altındaymışız nosyonundan uzaklaşmamız gerekmektedir. Bunun yerine amaç, farklı gruplar için gerçekçi risk düzeylerinin ne olduğunu anlatmak, bunu da kimseyi bir şeye ikna etmek yahut kimseyi korkutmak için değil, belirsizliklerin hüküm sürdüğü bir ortamda insanlara şahısları adına bilgiye dayalı karar alabilmelerini sağlamak için yapmak olmalıdır. 

Buna basit bir örnek verelim: COVID-19’la ilgili bilinenler ışığında okulların kapatılmasının hemen hemen hiçbir anlamı yok, ancak yaşı 60’ın üzerinde olan öğretmenleri korumak (savunulabilecek yanı olan bir yaş seçimi yapmak adında dedim bunu da) mantıklı olabilir mi? Elbette. O yüzdendir ki, bizim ABD’de pek alışkanlığımızın olmadığı bir şeyi yapıp veriye saygılı davranmayı seçen diğer pekçok ülke çoktan açtı okullarını. Hatta Danimarka’da okullar Nisan ortasından beri açık!! Ve skor tabelası takip edenlerimiz için söyleyelim, Reuters’ın dünkü haberine göre “Veriler, Danimarka’da okulların yeniden açılmasının salgını ağırlaştırmadığın ortaya koymaktadır.” Haberden bir alıntı:

Danimarka’daki Serum Institute’ta görevli enfeksiyon hastalıkları epidemiyolojisi ve hastalıktan korunma uzmanı doktor Peter Andersen perşembe günü Reuters’a yaptığı açıklamada, “Okulların yeniden açılmış olmasının olumsuz herhangi bir etkisi tespit edilmemiştir”, dedi. Finlandiya’da çarşamba günü yaptığı basın toplantısında benzer bulgular açıklayan bir üst düzey yetkili de, Mayıs ortasında okullar yeniden açıldığından beri virüsün daha hızlı yayıldığını gösterir herhangi bir bulgu olmadığını belirtti.

Okul konusunda bir başka şahane yazı da geçtiğimiz hafta The Telegraph gazetesinde çıkan “Çocuklarımızın eğitim-öğretim görmesini engelleyen korku, bilim filan değil” başlıklı makale. Oradan bir alıntı:

Kesin eminiz diyebileceğimiz hiçbir şey yok koronavirüs ile ilgili, yepyeni bir hastalık bu ve her geçen gün biraz daha çok şey öğreniyoruz hakkında, ancak şu ana kadarki kanıtlar net bir şekilde gösteriyor ki çocuklar ne bu hastalığa yakalanıyor ne de etrafa yayıyorlar. Güney Kore, İzlanda, İtalya, Japonya, Fransa, Çin, Hollanda ve Avustralya, hepsi birden diyor ki, çocuklar “pek etrafa Covid bulaştırmıyorlar”, ebeveynlerine yahut kardeşlerine bile.

Devletin abartılı söylemi ve medyanın histeri ve öfke krizlerinin ateşine odun taşıdığı yetişkin paranoyası toplumun, bilimadamlarının bile “istatistiki olarak anlamsız” diyerek önemsiz sayacağı denli ufak riske sahip kesimine, yaşça en küçük bireylerine aksettiriliyor. Çocuk şarkıları söyleyeceklerine çocuklara belki de yakın gelecekte, arkadaşlarını kendilerinden uzak tutmak için kollarını iki yana açıp “iki metre şarkısı” söylemeye başlayacak.

Kuzey İrlanda’dan çıkan en son (28 Mayıs tarihli) bilimsel veriler açık ve net bir şekilde, okul çocuklarının COVID-19 vektörü* OLMADIĞINI gösteriyor.

 

*Hastalık etkenini taşıyan herhangi bir böcek veya hayvan; taşıyıcı; aktarıcı.

Başlığı, Okula giden çocuklardan COVID-19 sekonder bulaşı gerçekleştiğine dair kanıt bulunmamaktadır, 2020 olan çalışma, durumu daha net ifade edemezdi:  

Bulgularımız, okulların öğrenciler arasında yahut öğretmenler ve çocuklar arasında COVID-19 bulaşı için yüksek riskli bir ortam olmadığını göstermektedir. Bayhem [4] ve Van Lanker’ce [5] gösterilmiş olduğu gibi [4], kapatma kararlarının getirmiş olduğu yükten hareketle okulların yeniden açılması, kısıtlamaların kaldırılması aşamasında sonda değil, hemen ilk başta gündeme gelmelidir.

Son olarak, Dr. Atlas’ın verdiği röportajda okullar konusundaki görüşlerine değinelim:

“Anaokulundan liseye kadar okulların kapalı tutulması kararını destekleyecek hiçbir bilimsel veri olmadığı gibi, çocukların maske takması, sosyal mesafe bırakması yahut yaz programlarının iptali uygulamalarının da bilimsel izahı bulunmamaktadır. Bildiğimiz tek şey, 18 yaşın altındakilerde ölüm riskinin, ölüm riskini de bırakın bundan ağır bir şekilde hastalanma ihtimalinin dahi sıfıra yakın olduğudur.”

Kısa Güncelleme: Ben bu bölümü yazdıktan sonra Wall Street Journal’da Okulların Yeniden Açılması Güvenli mi? Bu Ülkeler ‘Evet’ Diyor. başlıklı bir yazı yayımlandı. Ben bunu, halk sağlığı yetkilileri bağımsız ve veri üzerinden hareket eden ülkeler için turnusol testi olarak görüyor ve ABD’ye yaklaşımından ötürü “F” verip sınıfta bırakıyorum:

Ancak Danimarka, Avusturya, Norveç, Finlandiya, Singapur, Avustralya, Yeni Zelanda ve okullarını yeniden açan diğer ülkelerin çoğunda okul yahut kreşlerde hastalık baş göstermemiştir… Danimarka’da, ülkenin hastalıkları kontrol altına alma idaresi State Serum Institute’tan üst düzey bir yetkili olan Tyra Grove Krause, okulların yeniden açılmasının epideminin [salgın] gelişiminde hiçbir etkisi olmadığını ifade etmiştir…Avusturya 18 Mayıs’ta okullarda eğitim-öğretimi yeniden başlattığından beri, devletten bir yetkilinin açıklamasına göre okul yahut anaokullarında enfeksiyonda herhangi bir artış gözlemlenmemiştir…Norveç’te ise Eğitim Bakanı Guri Melby, ülkede vaka sayısı yeniden artışa geçmeye başlasa dahi okulları bir daha kapatmayacaklarını, zira 20 Nisan tarihinde okulları eğitim-öğretime yeniden açmalarından itibaren herhangi olumsuz bir sonuçla karşılaşılmamış olduğunu ifade etmiştir.

ABD’nin aynını yapması için daha kaç ülkenin okulları açması lazım ki? Ciddi söylüyorum, Amerikalı olduğum için utanacağım aklıma gelmezdi ama durum bu… Tam bir keriz görüntüsü veriyoruz şu an.

Gücelleme #2: Dr. Scott Atlas’ın yine The Hill gazetesinde bu defa 1 Haziran tarihinde kaleme aldığı Bilim diyor ki: ‘Okulları eğitim-öğretime aç’ başlıklı fikir yazısıyla görüşlerinde daha da ileri gittiğini gördük ki, her kelimesi okumaya değer yazısındaki klasik usta anlatımının özeti şu alıntıda saklı:

Çocuklarda sosyal mesafe bırakma ve yüz örtme uygulamalarının tamamen gereksiz olduğu ortaya çıktığına göre, uygulamalardaki ısrar artık absürt kaçmakta.

Tarihin hiçbir döneminde okullar çocukları bu denli sağlıksız, rahatsız ve eğitim-öğretim hedefiyle taban tabana zıt bir ortam içine sokmamıştır, o yüzden de bilimin burada yaratılacak zararın totalitesini hesaplayabilmesi mümkün dahi değildir. Oysa bilimin bize açıkça söylediği bir şey varsa o da, COVID-19’un yarattığı tehlikenin çocuklarımızın eğitim-öğretim, sosyal yaşam, ve elbette duygusal ve fiziksel sağlıklarını feda etmemizi gerektirecek boyutta asla olmadığıdır.   

(Özel not: Kimilerinin COVID-19’a bağlamak istediği yeni bir öcü şu an kol gezmekte: Kawasaki Hastalığı. Konuyla ilgili müthiş bir yazı okumak isteyenler buraya, yahut İngiliz Kawasaki Hastalığı Vakfı’nın bu hastalıkla ilgili “bilginin doğru yansıtılmadığını” anlattığı şu sayfasına bakabilir. Dr. Atlas’ın son yazısında da geçiyor bu konu: “Kawasaki hastalığına benziyor ve COVID-19’la bağlantılı gözüküyor diye hakkında sansasyon yaratılan yeni tehdite ne demeli peki? Hem bu ikisi arasında ilişki son derece zayıf hem hastalığın kendisi zaten son derece nadir görülüyor, ABD’de her sene kaydedilen toplam Kawasaki vaka sayısı 3000 ila 5000’den öteye geçmiyor. Burada önemli nokta, bunun tedavisi mümkün olan bir sendrom olması ve şu ana değin okullara kepenk kapattıracak bir tehdit olarak hiç algılanmamış olmasıdır.”