Yapımcı Michael J. Murphy‘nin “chemtrails” ile ilgili ve oldukça ses getiren ilk videosu, “What in the World Are They Spraying?” (Gökyüzünden Bu Sıktıkları Şey de Ne?) isimli ilk videonun ardından yayımlanan ve global çapta yürütülen bu iklim mühendisliği çalışmalarının nedenlerinin masaya yatırıldığı “Why On Earth Are They Spaying?” (Ne Diye Gazlanıyor Dünya?) adlı videonun Vitamingiller tarafından hazırlanan geniş özeti ile birlikte, videonun Türkiye Chemtrails Takipçileri tarafından hazırlanmış Türkçe altyazılı halini paylaşıyoruz sizlerle.

Videonun YouTube introsu:

Tüm dünyada insanlar gezegenimizde büyük iklim değişiklikleri yaşanmakta olduğunu idrak etmeye başladılar. Bu insanlar ayrıca, dünyada milyonlarca kişiyi chemtrail/yeryüzü mühendisliği programlarının varlığına ikna etmiş olan, ardlarında uzun süre havada asılı kalan izler bırakan uçakları da fark etmeye başladılar. Uçakların bıraktığı bu izler ile yaşadığımız kötü hava koşullarının bir ilgisi olabilir mi? Bu zararlı programların yürütülmesiyle ilintili pekçok farklı ajanda olsa da, bugün artık yeryüzü mühendisliğinin hava durumunu kontrol etmede kullanılabileceğine dair hayli fazla kanıt bulunmakta. Bu belgeselle, gökyüzüne püskürtülen aerosollerin, diğer bazı teknolojilerin de yardımıyla nasıl havamızı kontrol etmede kullanıldığını öğreneceksiniz. Yeryüzü mühendisleri her ne kadar modellerinin salt global ısınma tehlikesini hafifletmek için hazırlandığını savunsalar da, bugün artık bu modellerin, hava durumu kontrolünün belli bazı şirketlere Dünya’nın doğal sistemleri üzerinde sağladığı kozlar vasıtasıyla az sayıdaki birkaç kişinin eline çok büyük miktarlarda maddi ve politik güç geçmesini sağlamakta kullanıldığı aşikardır. Tabii bu yapılırken de, yeryüzünde yaşayan her canlının yaşam hakkı gasp edilmektedir.

Bu videoda, chemtrail / yeryüzü mühendisliği (hava durumu kontrolü) ile ilintili pekçok ajandadan bir tanesi mercek altına alınmıştır.

Vitamingiller’in Notu: Konu bütünlüğü açısından yorumcular videoda görüntülenme sırasına göre verilmiştir

ÇOCUKLAR: Büyüyünce sanatçı veya öğretmen olmak istiyorum. Doğası bol bir dünyada yaşamak istiyorum; doğayı çok seviyorum.

DANE WIGINGTON (Güneş Enerjisi Uzmanı/İklim Araştırmacısı): Aldıkları her nefesin bu metallerle yüklü olduğunu bile bile çocuklarımın gözünün içine bakar da bu konuyu nasıl aydınlatmaya çalışmam? Sonunda vardığım sonuç şu: Şu anda dünya üzerinde nefes alan, yaşayan tüm canlılar için, nükleer felaketi saymazsak ‘global iklim mühendisliği’nden daha mühim ve aciliyetle ele alınması gereken bir tehlike daha yok.

YAPIMCI: İklim mühendisliği, dünya ikliminin yapay yollarla değiştirilmesi olarak tanımlanıyor.

Görüntüye gelen iklim mühendisliği teknikleri:

  • stratosferin aerosollenmesi;
  • denizlerde demir fertilizasyonu;
  • dünya yörüngesine yerleştirilen dev reflektörler/yansıtıcılar;
  • ozon tabakasını kurtarmak için kullanılan kimyasallar;
  • ağaçlandırma;
  • yapay bulutlandırma (cloud seeding);
  • genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri

İklim mühendisleri, yeryüzünün ısınması engellemek adına atmosfere 10 ila 20 milyon ton dolayında toksik alüminyum ve başka maddeler püskürtülmesini öneriyorlar.

Uluslararası düzeyde isim sahibi iklim mühendislerinin (geoengineer) yakın zamanda katıldıkları bir konferanstaki görüşleri geliyor görüntüye:

KEN CALDEIRA (İklim Mühendisi):

– Diyelim ki hava durumunu biraz iyileştirmek adına yeryüzü mühendisliğini devreye soktuk. Bunu yaparken muson sistemlerinde hasara yol açacağız, koca kasırgalar oluşacak. Global çaptaki araştırmalar yağış sistemlerinin bu çalışmalardan payını alacağını gösteriyor; bu, bölgesel tarım faaliyetlerinde yıllarca sürecek geniş çaplı tahribat, kesinti demektir. Bu tip müdahaleler potansiyel olarak 2 milyar insanın yiyecek bulamamasına neden olabilir.

Aerosoller [uçaklardan atılan chemtrail içeriği], en azından bu simülasyon modellerine göre çoğu zaman çoğu yerde, gerek yağış alımı gerekse yağış fazlasına bağlı taşkınlar olsun, bu tip iklim değişikliğinin gidişatını büyük ölçüde değiştirme kapasitesine sahip gözükse de, bunun sonucunda dünyanın bazı yerlerinde de belirli ölçüde zarara sebep olacağı düşünülmekte.

DAVID KEITH (Dünyaca ünlü İklim Mühendisi):

– Şimdi bu iki farklı iklim mühendisliği tipi arasındaki farkı elimden geldiğince netleştirmeye çalışayım. Bunlardan ilkinde, ki adına ‘solar radyasyon yönetimi’ diyoruz, fikir şudur: atmosfere güneş ışınlarını yansıtıcı özellikte partiküller koymak suretiyle veya başka araçlarla dünyanın yansıtıcı özelliğini arttırır, dünyayı daha “beyaz” hale getirerek genel manada soğutucu etki sağlarsınız.

KEN CALDEIRA: Yalnız bana kalırsa, iklim modellemelerinden edindiğimiz ilk bilgiler, evet, güneş ışınlarının dünyaya ulaşmayacak şekilde yansıtılması çoğu durumda çoğu yerde, halihazırda yaşanmakta olan iklim değişikliği gidişatını değiştirir gözüküyor, ama dünya üzerinde bazı yerler de bu uygulamayla zarar görecektir.

DAVID KEITH: Bu iş için daha ziyade sülfürü düşünüyoruz, ancak alüminyumu düşünmek için de geçerli nedenler yok değil. İlk olarak mesela stratosferdeki alüminyumun çevreye etkileri konusu çok çalışılmış gözüküyor. Ta 70’li yıllara dayanan ve alüminyumun stratosferdeki yansıtıcı ve ozon yok edici özelliklerini araştıran pekçok çalışma var. [Görüntüye gelen çalışma: “The Importance of Aluminium oxide aerosols to Stratospheric Ozone Depletion” / “ Alüminyumoksit Aerosolleri’nin Staratosferdeki Ozon Kaybına Etkisi] Ve bu çalışmalar alüminyumun işe yarayabileceğini gösteriyor bize. Gayet basit; bir jet uçağı yeterli. Alüminyum buharını dışarı püskürtürsün, havada bu oksitlenir ve gayet kaliteli alüminyum partikülleri elde etmiş olursun. Böyle bir şeyin yapılması prensipte kesinlikle mümkün.

YAPIMCI: “What in the world are they spraying?” videomuzdan sonra dünyanın dört köşesinden yüzlerce insan yağmur numunesi testi yaptırmaya başladı. Buldukları şey, [Welsbachseeding adlı patentin içeriğini de oluşturan] alüminyum, baryum ve strontiyum kimyasalları.

FRANCIS MANGELS (ABD Tarım Bakanlığı Biyoloğu; 35 sene ABD Tarım Bakanlığı’na bağlı Toprak Muhafaza ve Orman Hizmetleri ile Doğal Yaşam Biyolojisi bölümlerinde çalışmış; Ormancılık bölümü mezunu ve Zooloji yüksek lisansı var):
Geoengineering (yeryüzü mühendisliği/iklim mühendisliği olarak geçiyor) çalışmaları 1970’lerden beri eski Sovyetler Birliği (1970’lerde iyonosfer ısıtıcılarıyla ilk çalışmalara başladıklarında Amerika’da Miami’ye tarihinde ilk defa kar yağıyor) başta olmak üzere, Çin [Çinli yetkililer açıkça söylüyorlar geoengineering çalışmaları yaptıklarını; kuraklığı önlemek için suni kar yağdırılıyor ve fakat kontrolden çıkınca Pekin’de 1 milyar dolarlık maddi zarar oluşuyor) ve Amerika‘da (NASA’nın patentleri var) uygulanıyor. Yalnız Amerika’da devlet (savunma bakanlığı) ve çeşitli özel şirketler adına hava sistemleri değiştirme (“weather modification”) alanında alınmış 160’tan fazla patent var.

NASA’nın patentlerinde biri: “Ice Nucleation for Weather Modification”; yağmur fırtınalarını suni olarak kar fırtınasına dönüştürme anlamına geliyor.

Amerika’da ‘General Electics’ (GE) firması iklim mühendisliği (early cloud seeding//yapay bulutlandırma) çalışmalarında bulunuyor, ancak şirket avukatları oluşacak hava değişikliği nedeniyle kendilerine civar eyaletlerde yaşayanlarca dava açıldığı takdirde iflas noktasına gelebilecekleri düşüncesiyle teknolojiyi savunma bakanlığına devrediyor, şirket avukatları artık yalnızca danışman rolünü yürütüyor. İstenilen hava koşulunu önerebiliyor ve bazı hava hareketlerinin tasarımını yapabiliyorlar, ancak uçaktan herhangi bir şey atılması aşamasında yoklar, sorumluluk devlette.

Özetle, özel kişi ve kuruluşlar (Monsanto başta olmak üzere) ne zaman nerede nasıl bir hava istiyorlarsa devletle koordineli olarak bunu sağlıyabiliyorlar, ancak hukuki sorumluluk almamak için teknoloji ve uygulama safhasına karışmıyorlar.

Amerika ve diğer devletler 1977 ENMOD Anlaşması [Wikipedia’dan “Environmental Modification Convention, 1977” olarak bakılabilir] uyarınca hava sistemleri modifikasyonunu, özellikle bir savaş aracı olarak kullanılmayacağını taahhüt ediyorlar. Ancak bu çevre anlaşması ülkelere yurtiçi uygulamalarda tam serbestlik tanıyor; ancak siz yerkürenin bir bölümünde havayı ve çevreyi manipüle etmeye başladığınız takdirde hava sistemleri sizin politik ülke sınırlarınızı haliyle tanımıyor, işin içine artık jeofizik giriyor bu manipülasyonların etkisi küresel boyutta oluyor. Uzmanlar, ülkelerin kendi sınırları içinde istediklerini yapmasını sağlayan bu istisnaların bir an evvel kaldırılması gerektiğini söylüyor.

Uygulamada Olan İklim Mühendisliği Teknikleri:

  • stratosferin aerosollenmesi (solar radyasyon yönetimi);
  • HAARP (İyonosfer Isıtıcı Program) ve radyo frekansı (RF) sistemleri;
  • denizlerde demir fertilizasyonu;
  • dünya yörüngesine yerleştirilen dev reflektörler/yansıtıcılar;
  • ozon tabakasını kurtarmak için kullanılan kimyasallar;
  • ağaçlandırma;
  • yapay bulutlandırma (cloud seeding);
  • genetiği alüminyuma dayanıklı olacak şekilde değiştirilmiş bitki örtüsü, tarım ürünleri geliştirilmesi

Solar Radyasyon Yönetimi:

Atmosfere güneş ışınlarını yansıtıcı özellikte partiküller koymak suretiyle veya başka araçlarla dünyanın yansıtıcı özelliğini arttırma, dünyayı daha “beyaz” hale getirerek genel manada soğutucu etki sağlama girişimi. Askeri ve ticari uçaklarla gökyüzüne alüminyum, baryum, strantiyum partikülleri bu kapsamda püskürtülüyor. Yerel hava olaylarını, aerosolleri oluşturan parçacıklar çeşitli radyo frekans veya RF enerjisi (radar, mikrodalga, HAARP) ile boyanmak suretiyle istenilen şekilde değiştirmek mümkün. Kuvvetli rüzgar akımları (jet stream) bu spreylemelerle kesilebiliyor ve yönlendirilebiliyor; atmosferin bir noktasında küçük bir spreyleme ile yeryüzünün bir başka yerinde fırtına/kasırga gibi şiddetli ve sonuçları tahmin edilemeyen hava sistemleri oluşturmak mümkün ve bu yapılıyor.

Chemtraillerde kullanılanlardan bazıları: alüminyumoksit, baryum tuzları, strontiyum, bakır sülfatı, potasyum iodür ve diğerleri…

Bu maddelerin herbiri havadaki nemle değişik oranlarda tepkimeye giriyor. Aluminyumoksitin nemi havadan ayrıştırma/çekme özelliği var. Mikroskopik ölçüdeki ve eşit boydaki aluminyumoksit nanopartiküllerinin havadaki nemi çekip kendi üzerinde toplayıcı etkisi var; bu bir nevi nükleasyon işlemi, yani nem bu partiküller üzerinde yoğunlaşıyor. Havadaki nemin toplanıp istenilen alana herhangi bir tip yağış olarak yönlendirilmesi olarak da düşünülebilir.

İklim mühendisleri bu nükleasyon işlemini “yapay bulutlandırma” (cloud seeding) çalışmalarında kullandıklarını açıklıyorlar. Verdikleri rasyonalizayon şu: yapay bulutlandırma yaratarak güneş ışınlarının uzaya normalde olacağından biraz daha fazla oranda yansıtılmasını sağlamak, böylelikle yeryüzüne daha az ışın ulaşmasını sağlayarak küresel ısınmayı engellemek. Bu aerosol partükülleri de iklim mühendislerine göre bulut içinde su taneciği oluşturma nüveleri (cloud condensation nuclei) olarak işlev görüyor.

Aynı yapımcının ilk videosu, “What in the world are they spraying?”den sonra dünyanın dört bir yanında yaptırılma başlanan yağmur ve kar suyu analizlerinde son 5 yılda alüminyum oranlarının %50,000 arttığı saptanıyor. Alüminyumoksit, ozon tabakasındaki tahrip gücü, yansıtıcı özelliğinin yüksek olması ve sülfüre göre ucuz olması nedeniyle tercih ediliyor.

Son 5-6 yılda özellikle alüminyumun etkileri doğaya ve insanlara şu şekilde yansıyor:

  • Ağaçlar ve bitki örtüsü açıklanamayan bir şekilde ölmeye başlıyor;
  • Orman toprağının normalde 5.6 olan pH değeri 10-12 kat daha fazla alkali (6.8) hale geliyor; ekosistem tümüyle bundan etkileniyor; bitki ve hayvan türleri normalin kat be kat üstünde yok olmaya başlıyor;
  • Temiz, mavi gökyüzü görmek neredeyse imkansız hale geliyor, spreyleme sonucu sürekli beyaz bir pus kaplı gökyüzü (bu tabakanın yansıtıcı etkisiyle güneş ışınlarının yeryüzüne inmesi engelleniyor bu şekilde);
  • bir iki onyıl öncesine göre %20 oranında daha az güneş ışığı ulaşıyor yeryüzüne (global dimming);
  • Pekçok bilimsel çalışmada alüminyumla ilişkilendirilmiş astım, dikkat eksikliği (ADD), Alzheimer’s, otizm gibi hastalık oranlarında artış; Amerika’da son 6 yılda solunum yolu hastalıklarından ölüm vakaları, toplam ölüm oranları arasında 8.’likten 3. sıraya yerleşiyor.

HAARP / İyonosfer Isıtma Programı:

Hava sistemleri kontrolünde uygulanan çok çeşitli tekniklerden yalnızca biri. Etkili olabilmesi için Chemtrail’lere ihtiyacı yok ancak havaya salınan yansıtıcı özellikteki bu partikül halindeki kimyasallar bir iletken gibi kullanılıp HAARP’ın etkisi arttırılabiliyor.

Alaska’daki HAARP sistemi yüksek frekansta radyo sinyali yayınlayabilen, herbiri 22 metre boyunda ve her yöne uzanan 18 metrelik kollarıyla toplam 180 adet antenden oluşuyor. HAARP’la amaçlanan, radyo frekans enerjisini dağılmayacak şekilde tek bir noktaya odaklayabilmek ve oldukça spesifik şekillerde bu odaklanmış enerjiyi manipüle edebilmek.

HAARP teknolojisi ile atmosferin 50 kilometre çapındaki bir alanını ısıtabiliyorsunuz. Isınan hava genleşerek atmosferin üst tabakalarına yükseliyor. Koca bir kolon halinde yükselen bu ısınmış havanın boşattığı yeri atmosferin alt tabakasındaki hava dolduyor; yani sonuç olarak oldukça geniş bir alandaki hava basınç sistemini değiştirmiş yani hava durumunu değiştirmiş oluyorsunuz. Kuvvetli hava akımlarının (fırtınaların) da yolu ve yönü bu sistemle değiştirilebiliyor ve yönlendirilebiliyor.

İlk defa 1970’lerde Sovyetler Birliği tarafından kullanılmaya başlıyor.

İklim mühendisleri modellerinin dünyanın soğutulması için olduğunu söylese ve 20 milyon ton kimyasal kullanımını yansıtıcı özeliklerinden dolayı haklı göstermeye çalışsa da, yapılan bilimsel çalışmalarda aynı kimyasalların geceleri bir örtü görevi görerek ısıyı yeryüzüne hapsetmesinden dolayı aslında küresel ısınmayı arttıracağı gösteriliyor. Ayrıca, diyelim ki güneş ışınlarının halihazırda ısıtmış olduğu bir alan üzerine havadan aerosol spreyliyorsunuz. Aerosol parçacıkları ışınları ve ısıyı her iki yöne de yansıtacak, güneş ışınlarını dışarı yansıttığı gibi aynı zamanda altta oluşmuş ısıyı da içeri hapsedecektir. Bu da atmosfere yakın alanda daha fazla ısınmaya yol açacak, hatta küresel ısınma problemini de ağırlaştıracaktır.

Peki, küresel ısınma sorununu çözmek için değilse, o zaman bu spreylemedeki asıl amaç ne?

Hava ve Yağış Sistemleri Kontrolü (Weather Modification)

1900’lerde havadaki nem oranını etkileyecek maddelerin (aerosol) varlığı keşfediliyor, nem ve müteakip yağışın lokasyonunun belirlenebileceği fark ediliyor. Amerika’da 1940’lardan beri resmi olarak hava modifikasyonu gündemde. Hava ve yağış sistemlerini kontrol ettiğiniz takdirde mikro ve makro ölçekte su ve tarımcılığı kontrol edebilir, borsada ağır hava koşullarından inanılmaz paralar kazanabilir ve hava kontrolünü düşman ülkelerin askeri gücünü çökertme ve halkını yaratılan kıtlıklar ve susuzluk sorunları ile demorilize edip ayaklandırabilirsiniz.

Kapsamı:

  • Yağmur, kar yağışı geliştirme (istenilen zamanda istenilen bölgede, normalin dışında sıcaklıklarda yağmur, dolu ve kar yağdırabilme),
  • Kasırga kontrolü [ABD’de 1960 ve 70’lerde uygulanmaya başlıyor, örn. “Project Stormfury”]
  • Tarım ürünleri kontrolü; abiyotik stres; gıda sektörünün ele geçirilmesi planları (yaratılan kuraklık ve/veya sel baskınlarıyla, genetiği değiştirilmiş tohum kullanılmadığı takdirde ürün almayı imkansız hale getirerek küçük çiftçilerin iflasına ve topraklarının satışına yol açan uygulamalar),

Hava koşullarının askeri güce katkı sağlayacak (force multiplier) şekilde manipüle edilmesi çalışmaları,

Askeriyede Hava Sistemi Kontrolünün Stratejik Önemi:

Savaş ve Hava Durumu birbiriyle yakında alakalı. Rusya içlerine sefer düzenleyen Napolyon veya Hitler’e kadar generallerin hava koşullarını kontrol etme ve askeri açıdan avantaja dönüştürme istekleri olmuş. Çevre koşullarının manipülasyonu bu manada kullanılabilecek en etkili gizli savaş yöntemi; tarım faaliyetlerini bitirebilir, ülke halkında huzursuzluk ve memnuniyetsizlik yaratarak devlete karşı ayaklandırabilirsiniz.

Amerikan Deniz Kuvvetleri‘nce yayımşanmış makale: “İnsan Eliyle Oluşturulacak Kuraklık ve Su Baskınları ile Ülke Ekonomisini Sekteye Uğratma” (“Disrupt Economies” with Man-Made Floods, Droughts)

ABD Patent Ofisi tarafından özel bir şirkete verilen patent: “Hava Koşulları Kontrol Prosesi” (Prosess for Controlling the Weather)

ABD Hava Kuvvetleri‘ne sunulan rapor: “Askeri Güç Katlayıcısı olarak Hava Koşulları: Havanın 2025’e kadar Ele Geçirilmesi” – (Weather as a Force Multiplier: Owning the Weather in 2025)

1996’da çıkan bir haber:1957 yılında devlet başkanlığına bağlı hava kontrolü danışma konseyi hava modifikasyonun askeri potansiyelini resmen tanımış ve raporlarında hava kontrolünün atom bombasından daha etkili bir silah haline gelebileceği uyarısında bulunmuştur.

Yani devlet için hava kontrolünün amacı tam da bu: savaş alanının çevresel koşullarını hakimiyet altına almak. Örnek olarak Irak’ın işgalinde ülke tarihinde eşi benzeri görülmemiş kum fırtınalarının oluşması ve Amerikan Deniz Kuvvetleri askerlerinin bu kum fırtınalarına karşı önceden eğitilmeleri veriliyor. Ayrca Afrika’daki istenmeyen diktatörlerin ülkelerinde yaşanan kuraklık ve sel baskınlarından da bahsediliyor.

Amerikan Hava Kuvvetleri şu anda hertür hava koşulunda uçacak (“all-weather capable”) savaş uçakları geliştiriyor. Havayı kotrol ettiğin takdirde, düşman ülkenin savaş unsurlarını etkisiz hale getirecek tipte hava koşullarını oluşturup, kendi üstün teknolojinle doğrudan askeri üstünlük sağlayabilir ve düşman gücünü etkisiz hale geitirip yok edebilirsin.

Resmi Belge: “Hava Modifikasyonu, Test Aşamasındaki Teknoloji Sempozyumu, ’97, B Oturumu: Gelişmiş Silah/Enstrümentasyon Teknolojileri, John Hopkins Üniversitesi / Uygulamalı Fizik Laboratuvarı” – (Weather Modification, Test Technology Symposium ’97, Session B: Advanced Weapon/Instrumentation Technologies)

John Hopkins Üniversitesince hazırlanmış raporun, 2025 yılı itibariyle elde edilmiş olunacak potansiyel hava modifikasyon tekniklerine yer verilen kısmı:

Düşman Gücü Zayıflatma

YAĞIŞ GELİŞTİRME

– İletişim hatlarını su bastırma

– PGM/Recce etkinliğini düşürme

– Konfor düzeyi/moral bozma

 

FIRTINA GELİŞTİRME

– Sistem ve operasyonları işlemez hale getirme

 

YAĞIŞ ENGELLEME

– İçme suyu/temiz su kaynaklarını kurutma

– Kuraklık yaratma

 

UZAY HAVASI

– İletişim sistemleri/radar bozma

– Uzay uydu sistemlerini çalışmaz hale getirme/yok etme

 

SİS VE BULUT KALDIRIMI

– Gizlenme olanağını ortadan kaldırma

– PGM/Recce sistemlerine karşı savunmasız bırakma

Dost Gücünü Arttırma

YAĞIŞ ENGELLEME

– LOC iyileştirme/sağlama

– Görüş netliği sağlama/mesafesini arttırma

– Yüksek konfor ve moral düzeyi sağlama

 

FIRTINA MODİFİKASYONU

-Savaş alanının neresi olacağına karar verme

 

UZAY HAVASI

-İletişim sistemleri güvenilirliğini artırma

-Düşman iletişim sistemlerini kesintiye uğratma

-Uzay sistemlerini daha iyi kullanılır hale getirme

 

SİS VE BULUT OLUŞTURMA

-Kamuflaj arttırma

 

SİS VE BULUT ORTADAN KALDIRMA

-Hava sahası operasyonlarına olanak sağlama

-PGM etkinliği sağlama

-Düşman sistemlerine karşı savunma olanağı sağlama

Batı tarihi ayrıca su hakları ve hatta su savaşları örnekleri ile dolu. Hava şartlarında yapılan değişikliklerle insanların başının üzerindeki havadaki nemi bu sistemlerle ele geçirip yağış sistemlerini kullanma da bir nevi su savaşı olarak değerlendirilebilir. İklim mühendisleri, kontrolden çıkmış uygulamaların insanlığın yiyecek güvenliğini tehlikeye atabileceğini ve potansiyel olarak dünyada 2 milyar insanın açlık ve susuzlukla karşılaşabileceğini belirtiyor.

Yatırım aracı olarak ‘iklim türevleri’:

[Vitamingiller’in notu: Buradaki bilgiler konunun anlaşılması için http://finans.ekibi.net/forum/iklim-turevleri-i-weather-derivatives-t-1083.html’deki web sitesinden alınmıştır.]

İklim türevleri, firmaların faaliyetlerini engelleyen ve gelirlerini düşüren iklim risklerini yönetmelerine izin veren, bir dizi kazanç ve maliyet çeşitliliğini de beraberinde getiren bir menkul değer türü olarak ortaya çıkmıştır.

İklim türevleri hava durumundaki değişikliklere bağlı olarak taraflar arasında bir ödeme sistemini içeren finansal sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerle, işletmeler olumsuz hava koşullarına karşı nakit akımlarını düzenlerler. İklim türevlerinin temel değişkenleri hava sıcaklığı, nem, yağmur veya kar yağışı olmakla birlikte en çok kullanılan temel değişken hava sıcaklığıdır.

İklim türevleri, hava koşullarındaki değişikliklerden kaynaklanan risk nedeniyle faaliyetleri ve kazançları olumsuz etkilenen taraflarca kullanılır. Bunlar arasında enerji, inşaat, altyapı ve sigorta şirketleri, tarım sektörü, eğlence merkezleri, süper market zincirleri, mevsimlik çalışan işletmeler, kar temizleme maliyeti olan şehirler, ısıtma ve soğutma faturası sabit olsun isteyen tüketiciler ve hava koşulları nedeniyle oluşan kötü performansa karşı önlem almak isteyen diğer şirketlerdir. Bunlar arasında hava koşullarından en fazla etkilenen ve hava durumu risk yönetimi konusunun hızla gelişmesine sebep olan sektör enerji sektörüdür. Hava değişikliklerinden kaynaklanan risklere karşı korunma potansiyelinin belirlenebilmesi ve uygun korunma stratejilerinin geliştirilebilmesi için taraflarca öncelikle iklim türevlerinin hangi boyutta bir hava düzensizliğine karşı kullanılacağının bilinmesi gerekmektedir.

İklim türevleri oldukça yakın bir geçmişe sahip olup, piyasalardaki ilk işlem 1997 yılında ABD’de yapılmıştır. İklim türevleri hemen hemen bütün yatırım araçlarından bağımsız olarak, yeni ve çekici bir finansal ürün olarak ortaya çıkmıştır.

Küresel ısınmanın getirdiği iklim değişiklikleri ve enerji, emtia fiyatlarında yükselişlerin sözkonusu olduğu bir ortamda iklim türevlerinin dikkate alınması gerektiği düşünülmektedir.

Videoda, Monsanto ve Dupont gibi şirketlerin Amerika’nın içbatı kesimlerinde oluşturulan sel baskınlarından borsa ve sigortacılık ve genetiği değiştirilmiş tohum satışı aracılığıyla nasıl kar ettiği anlatılıyor.

Ayrıca ünlü spekülatör Soros‘un da felakete uğramış alanlarda iflasa zorlanmış arazi sahiplerinin topraklarını ele geçirişinden bahsediliyor.

Kuraklık ve sel baskınlarından dolayı oluşan arazi ele geçirme ve yiyecek fiyatlarındaki artışlardan şirketler her durumda kar ederken, asıl faturayı daima tüketici ödüyor.

Hava ve iklim modifikasyonunun gıda sektörünü ele geçirmede kullanılması:

Küresel veya local (mikro) iklimler olsun, nerede hangi tarım ürünlerinin yetiştirilebileceği ile doğrudan alakalı. Kararlı iklim şartları olmadan tarım yapabilme ve istenilen ürünü yetiştirme imkanı yok. Chemtrails uygulaması başladığından beri lokal iklim koşulları o denli değişikliğe uğramış durumda ki, geleneksel olarak yetiştirilen pekçok ürün bu şartlarda yetiştirilemez olmuş. Yağmur mevsimine göre yağmadığı, daha az veya belirli periyodlarla fazla yağdığı zaman tarım ürünleri zai oluyor.

Abiyotik stres denilen şey kuraklık, don, ağır metaller, toprağın aşırı rutubetlenmesi olarak açıklanıyor ve Monsanto‘nun tüm bu sorunlara karşı geliştirdiği ürünlere ait patentleri mevcut. Bu ürünler elmadan kabağa kadar her tür ürün için kullanılabiliyor. 2011 yılı abiyotik strese ve kötü hava koşullarına bağlı ürün kaybında rekorların kırıldığı bir yıl olmuş, global çapta kuraklık olsun, sel olsun 12 kriz yaşanmış ve ürünlerin büyük bölümü zai olduğundan yiyecek fiyatları da dünya çapında fırlamış.

Monsanto dünyanın en büyük kimyasal ürün şirketlerinden ve tohum şirketlerinin %90’ını satın almış durumdalar, ayrıca dünyanın en büyük genetiği değiştirilmiş tohum üreticisi. Sel veya kuraklığın vurduğu çiftçiler Monsanto’nun abiyotik strese dayanıklı diye pazarlanan, ancak “terminator seed” denilen, bir ürün alındığında bir sonraki sene tohum vermeyen ürünlerini almak mecburiyetinde kalıyor. Böylelikle bu pahalı tohumları çiftçi her sene yeniden satın alıyor ve gübre olarak da yine Monsanto’nun ürünlerini kullanmak zorunda kalıyor.

2030 yılında EPA (Çevre Koruma Ajansı) abiyotik strese bağlı ürün kaybının 2 kat artacağını öngörüyor. Burada Monsanto, kuraklığa, neme, abiyotik strese dayanıklı GDO’larıyla sahneye çıkıyor. Yani sorunu yarattıktan sonra kendi ürününü çözüm olarak öne sürüyor.

İklim mühendisleri konferansında, “Science” dergisinden Eli Kintish, Amerikan hükümetinin iklim mühendisliği araştırmalarına yıllık 10 miyon dolar yatırdığını ve Bill Gates gibi özel kişilerin de bağışları olduğunu söylüyor.

Bill Gates 2007 yılından beri iklim mühendisliği çalışmalarını finansal olarak destekliyor. İklim mühendisliği tarım ürünlerini yok ediyor, hissedarı olduğu Monsanto zai olan ürünlerin yerine GDO tohumlarını sağlıyor. Yani Bill Gates ve Monsanto tonlarca para kazanırken küçük çiftçinin başı ezilmiş oluyor. Görüntüye Afrika ve Kuzey Kore’deki anormal hava şartlarından dolayı oluşan yiyecek sıkıntıları ile ilgili haberler geliyor.

Tüm bu iklim mühendisliği çalışmalarının etkileri:

  • Hava normallerinde meteorologların açıklayamadığı anormal değişimler (ABD’de 2011 Mart ayında ülke çapında kırılan tam 15,232 sıcaklık rekoru),
  • Ultraviyole ışın oranlarında muazzam artış,
  • Ozon tabakası tahribatı,
  • Hava, su ve toprağın kimyasallarla kontaminasyonu, buna bağlı gelişen hastalıklar,
  • Organik tarım ürünlerinde azalma, ürün kalitesinde bozulma,
  • Doğal afet oluşumunda artış,
  • Doğal su kaynaklarının tükenmesi,
  • Küçük bir grup insan elinde inanılmaz para ve güç toplanması . . .

Videoda görüşlerine yer verilen uzmanların ifadeleri:

  • Tüm insanlığın ”Birileri”nin yürütmekte olduğu deneyin kobayları olarak yaşamak zorunda olduğu düşünülürse, tüm etik değerlerimizi ve ahlaki pusulamızı kaybetmiş olduğumuz söylenebilir.
  • Dünyanın herhangi bir bölgesinde herhangi bir zamanda havanın nasıl olacağını öngörebiliyor veya tahmin edebiliyorsanız, insaoğlunun kaderini elinizde tutarsınız ve neye ne kadar para ödeyeceklerini siz tayin edersiniz.
  • Washington DC sıradan insana cevap vermez, onu yönlendiren seçim kampanyalarına milyonlar yatıran ticari çıkar gruplarıdır.
  • Para ve güç bağımlılık yaratır.
  • Yaratıcının orataya koyduğunu alıp, O’nun otoritesini hiçe sayıp, yaşamı şirketlerin otoritesi altına sokuyoruz. Doğabilecek sonuçlar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
  • Özel kişiler veya belirli bir çıkar grubunun tüm gezegen üzerinde çok fazla koza sahip olacağı endişesini taşıyorum.
  • Kimsenin Tanrı rolünü oynamaya hakkı yok; özellikle de atmosfere zararları bilinen toksik kimyasal ve partiküller boşaltıyorlarken.
  • İnsanlığı bu tip bir deneye tabi tutulması hiç iyi bir fikir değil. Atmosfer ve yeryüzü hepimize ait. Yediğimiz yiyeceği, soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu bize o veriyor ve kimsenin dünyaya sahip olmaya çalışmaya hakkı yok.
  • Biyosfer tepeden tırnağa risk altında.Arktik üzerindeki metan gazı patlamasına müdahale iklim mühendislerince gündeme getirildiyse de bu tip müdahalelerin çok büyük politik, sosyal ve ekonomik sonuçları olacağı kesindir.

İklim Mühendisi David Keith: “Bu yeni yöntemlerin çevreye etkilerini, doğuracağı riskleri hesaplamak bu yöntemleri geliştirmekten çok daha zor iştir.

  • Doğal çevrenin yerini alacak suni bir çevre oluşturuyorlar (doğal besinlerin yerini genetiği değiştirilmiş besinlerin alması, abiyotik strese ve alüminyuma dayanıklı bitki örtüsü oluşturma çalışmaları)
  • Parçalanmış ozon tabakası, global kuraklık, toksik madde yüklü toprak, zehirlenmiş popülasyonlar… Bu konuların hiç mi önemi yok?
  • Bu çalışmalar ekosistemi daha önce görülmemiş şekilde etkiliyor. Parmağımızın ucundaki teknolojiyle artık Tanrı’yı oynuyoruz.
  • Dünya iklimi nasıl değişirse değişsin, Tanrı’yı oynamak yerine gezegenin bununla kendi başa çıkmasına müsaade etmek daha yerinde olmaz mı?
  • Bunun topluma hiçbir faydası yok. Bitkiye de çiftçiye de çevreye de hiçbir faydası yok.
  • Her şeyin başı para; hava ve iklim koşullarıyla oynanması da kontrol kumanda grubunun hayatımızın bir başka yönünü daha malvarlığına çevirme, eşyaya dönüştürme girişimi yalnızca.
  • EPA uyarıyor, hava koşulları daha da kötüye gidecek, iklim değişiyor diye.. Evet, katılıyorum, hava ve iklim değişiyor. Şimdi asıl mesele bu değişimin doğal mı yoksa insan eliyle mi yaratılmış olduğudur. İnsan eliyle yaratıldıysa bunu kim yapıyor? Şu iklim mühendisleri takımı mı?
  • Ben şuna inanıyorum ki iklim mühendisliği çalışmaları devam ettiği takdirde, gezegende her ne değişiklik olmaktaysa biz bunu kat be kat daha beter hale getirip bu süreçte de her şeyi zehirleyeceğiz. Ve hakikaten de üzerimize yağan metal miktarını düşünürseniz de oldukça uzun bir süredir bu zehirlenmeyi yaşıyoruz zaten.

Konuşmacılar insanların bu gelişmeleri mutlak surette duyurmalarını, dahil olabildikleri tüm ortamlarda tartışmalarını ve iklim mühendisliği çalışmalarının durdurulması için baskı yapmalarını öneriyorlar.