Gümüş Hidrosolü, Bağırsaklardaki Mikrobiyel Evrenin Dengesindeki Bozulmaya (Disbiyoz) Dur Der

Mikro ölçekteki gastroentestenal (mide-bağırsak) floramızı tehdit eden potansiyel düşmanlardan oluşan bir denizde yüzüyoruz adeta. Bildiğimiz gibi karnımızda hem dost hem de potansiyel olarak patojenik olan bakteri kolonileri taşıyoruz ancak sağlıklılık halinin olmazsa olmazı, bu gruplar arasındaki denge hali. Düzgün beslenmez, antibiyotik kullanır, suya klor katar, gıda zehirlenmesi geçirir veya ecza ürünü ilaç kullanırsak “kötüler” katlanarak çoğalmaya başlar ki işte oluşacak bu dengesizlik halinin ismi “disbiyoz”dur. Tertemiz ve dengedeki doğal ortamın kirletilmesinin ürünüdür.

Amacınız sağlığınıza geri kavuşmak ise şayet, bu disbiyozu düzeltmek zorundasınız. Düzeltilmediği takdirde disbiyozun ucu Krohn, divertikülit, kolit, sızıntılı bağırsak ve iritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi daha ağır hastalıklara gider. Bağırsaklarınızdaki kronik (sürekli haldeki) enflamasyon aynı zamanda emilim bozukluğu (malabzorpsiyon), metabolik kaymalar ve obeziteye de yol açabilir.

rsb2Gümüş hidrosol üzerine yapılan çalışmalarda ortaya çıkan hakikaten enteresan sonuçlardan biri de gastroentestenal sağlığa olan faydaları. Gümüş ağızdan alınarak mide ve bağırsaklara ulaştırılabiliyor ve buradaki hasarlı dokuların gerçek manada iyileşmesine önemli katkı sağlayabiliyor. Esasında gümüş, o bildiğimiz olağanüstü anti-mikrobiyel aktivitesinin çok ötesinde işlevlere sahip. Kronik bağırsak hastalıklarından kurtulmada gümüşün anti-enflamatuvar ve doku yenileyici özellikleri en az antimikrobiyel etkisi kadar, hatta ondan daha da önemli.

Birtakım şirketler ürünleri için pazarlama amaçlı olarak “gümüş hidrosolü” terimini kullanıyor olsa da, eldeki bir kolodyal gümüşün hakikaten hidrosol olup olmadığını belirlemede kullanılan gayet sıkı bilimsel kriterler var.

Teknik olarak gümüş hidrosolü dediğimiz şey disperse fazda 10 nanometreden küçük, homonükleer veya elemental haldeki üç boyutlu gümüş parçacıklarının oldukça saf (%99.999), inorganik süspansiyonudur.

Parçacık boyutu kritik önemde burada, zira kullanılan gümüşün göstereceği özellikleri, stabilitesini ve kullanım etkinliğini (nüfuz edeceği yüzey alanının büyüklüğünü) doğrudan etkileyen faktördür bu.

CAS Kayıt Numarası (CASRN) denilen ve ‘Chemical Abstract Service’ birimi tarafından elemental, jenerik kolodyal ve iyonik gümüşten ayrı şekilde verilen farklı bir sicil numarası vardır. Üretici firmanın bildirimlerinin geçerliliğini kontrol etmek isteyenler, elektron mikroskobu ile çekilmiş fotografik kanıt talep edebilirler.

rsb3

KOLOSTOMİ TORBASINA GİDEN YOL ANTİBİYOTİK VE PREDNİZON İLE DÖŞENİR

Bağırsaklardaki bakteri nüfusunda oluşmuş dengesizlikler ve Kandida’nın aşırı büyümesi şeklinde kendini belli eden disbiyoz en çok bağırsağın epitelyal dokusunu vurur ve hasar görenler arasında villüsler de vardır. Bağırsak villüsleri ince bağırsağın iç çeperini kaplayan parmakçık şeklinde minik çıkıntılardır, ayrıca bu villüsleri çevreleyen epitelyal hücrelerden çıkan mikrovillüs dediğimiz daha da küçük ek çıkıntılar da bulunur.

Ne yapar bunlar? Wikipedia’nın jenerik (ancak doğru) şekilde aktardığı gibi “bunlar, bağırsak çeperinin emici yüzey alanını arttırır. Yediklerimizin daha fazlasının emilebilmesi için bağırsağa ulaşan yiyeceklerin hızla emilebiliyor olması önem taşır. Bu proses fazla ağır kaldığı takdirde kılcal damarlara intikal etmiş besleyici ögeler ile gıdaki besleyiciler eşit olacağından difüzyon gerçekleşmeyecektir. Hazmı yapılmış besin ögeleri (şekerler ve amino asitler dahil olmak üzere) villüslere difüzyon yoluyla geçer. Dolaşımdaki kanla da bu besin ögeleri vücudun geri kalanına taşınır.”

Bağırsak disbiyozu ve enflamasyon villüslere zarar verir.

Bu sevimsiz durumu doğrudan veya dolaylı olarak yol açan maddeler neler peki? Antibiyotikler, aşılar, katkı maddeleri, koruyucular, renklendiriciler, tatlandırıcılar, böcek ilaçları, ot ilaçları, mantar ilaçları, ağır metaller (cıva), “plastikleşticiler” (BPA), GDO’lar ve radyoaktif elementler diye liste böyle uzar gider. Bu vakalarda öyle basit bir probiyotik desteği ve fermente gıdalar yeterli olmayacaktır, zira burada hasar oldukça geniş çaplıdır.

ıykkkBu toksik, iltihaplı, enfeksiyon taşıyan çorak alanda sağlıklı mikrobiyel yaşam formlarının tutunup barınması pek mümkün değildir artık. Brezilya’nın yağmur ormanlarında yaşamaya programlı yaşam formlarının Gobi Çölü’nde hayatta kalmasını bekleyebilir misiniz? Böylesi elverişsiz bir ortamda en iyi probiyotikler dahi koloni kurup bölgeye yerleşmekte zorlanacaktır. Hasarı onarmakta kullanılacak protokole daha sonra değineceğiz.

Villüslerinizin hasar görmemesi niçin önemliydi? Aksi takdirde yediklerinizden vücut besleyici ögeleri alamıyor, emilim hayli aksıyor da ondan. Patojenik (kötü) bakteriler ve mantarlar (maya) elbette bu bozuk ortamda fazlasıyla kolay ürediğinden de iyileşme sürecini içten baltalıyor, işleri daha komplike hale getiriyorlar. Ardından, enflamatuvar sitokinler ortaya çıkıyor. Durum kendiliğinden çözümlenmediği için bu elçiler alarm üzerine alarm zili çalıp duruyor. Ve enflamasyon sonunda kontrolden çıkıyor.

Tıp doktorlarına bu durum antibiyotik yazmak için sebep olarak öğretilir. Verilen ilk antibiyotik işi görmediğinde bu defa daha güçlüleri yazılır. Yazılacak antibiyotik kalmadığında doktorlar reçete defterlerini bir kez daha çıkarır ve bu defa prednizon, yani enflamasyonu ve bağışıklığı baskılarken bir taraftan da karaciğeri zehirleyen kuvvetli steroid ilacı yazarlar.

ikiikiNe yazıkki FDA onaylı bu ilaçların baskıladığı her semptom için bedeli, bağırsak iç çeperiniz ek zaiyat olarak olarak fazlasıyla öder. Denge veya ‘biyoz’dan ziyade mevcut ‘disbiyoz’ yeni seviyelere ulaşır. Hem tıp camiası hem de milyonlarca Amerikalı bu ‘standart tedavi’ olarak uygulanan antibiyotik ve stereoid ilaç rejimeninin tehlikelerine uyanmaya başladı. Ne yazıkki çoğu kişi işin ayırdına vardığında iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Ne zaman ‘iş işten geçmiş’ oluyor peki? Bağırsak ve kolonunuzun bir bölümü alınıp da hayatınızın geri kalanını kolostomi torbası ile geçirmek zorunda kaldığınızda mesela… Yıllar evvel homeopati kliniğimde tam da böyle bir vakayla karlılaştım; bir genç, kolostomi torbası takılı halde hasta olarak çaldı kapımı. Krohn hastalığı teşhisinin ardından kendisine önerilen standart tedavi protokolünü harfiyen uygulamıştı bu genç. Genç bedeni onca müdahaleyi gördükten—bir dolu ilaç ve ameliyattan–sonra bile hergün Cipro adlı antibiyotiği alıyordu.Tendon yırtılmaları ve çok daha kötü yan etkileri olan böylesine tehlikeli bir ilaç alıp da uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmeniz imkansız.

Bir türlü katı kaka çıkaramıyordu. Dışarıdan torba bağlanmış dahi olsa kronik ishal öyle uzun süre ellemeden bırakabileceğiniz bir durum değil. Emilim bozukluğu ve dehidrasyon her yaş için kötüdür evet, fakat bir de tıp fakültesine gitmeye çalışan 19 yaşındaki bir genç için tahayyülü güç bir durum.

Homeopatik bir protokole başlayıp, aralara da allisin etken maddesi stabilize edilmiş sarmısak ve gümüş hidrosol dozları serpiştirmemizin üzerinden çok geçmeden Cipro’yu bıraktı bu genç ve tıbbi tedavi görmeye başladığından beri ilk defa katı kaka yapmaya başladı. Bunu takip eden onyıl içinde gastrentestenal sağlığı geri kazandırmak için kullandığım protokoller de kat be kat ilerdi, gelişti. Umarım böylesi fuzuli müdahalelerle hiçbir gencin modern tıp elinde kesilip biçilmediği günleri görürüz. Aslına bakılacak olursa bunu her yaştan insan için diliyorum!

Olumsuz yan etki yerine yan “fayda” görmek istemez miydiniz?

Olumsuz yan etki yerine yan “fayda” görmek istemez miydiniz?

Tedaviyi başarıya götürecek bir protokol düşünürken vücudunuza karşı değil, onunla birlikte çalışacak daha doğal, hatta neredeyse içgüdüsel bir yöntem istiyoruz. Yan etki yerine uyguladığınız protokolün yan faydaları olsun size istemez miydiniz? Doğal tıp ümitten çok daha fazlasını sunuyor bizlere. İz elementlerden gümüş, geniş tabanlı antimikrobiyel aktivitesi bakımından gayet iyi bilinir sağlık dünyasında.

Daha az anlaşılmış yönü ise gümüşün, sahip olduğu müthiş anti-enflamatuvar ve rejeneratif (yenileyici) özelliğidir. İçildiğinde ve cilde sürüldüğünde, her iki şekilde de bu iki işlevi başarıyla yerine getirdiği gayet net tespit edilmiştir. Kateterlerden (sonda) stentlere, antimikrobiyel etkili ek ilaçlardan antibiyotiklere, hatta ve hatta çoraplardan alt çamaşırına kadar hastayı patojen deryasından korumada gümüş, tıpta oldukça geniş uygulama alanı olan bir elementtir.

Herhangi bir tür bağırsak disbiyozu olan herkesin kapsamlı ve komple bir arınma yapması şarttır. Bu konuda onyıllara dayanan tecrübeme dayanarak söylüyorum ki, doğanın bize bahşettiği tüm bitkisel/botanik/homeopatik seçenekler arasında eksik element bence gümüştür. Pekçok hastalıkla mücadelede antibiyotiklere tercih ettiğimiz seçenekler bunlar.

Tıpta başka hiçbir şeyin işe yaramadığı durumlarda antibiyotiklerin elbette hayat kurtarıcı rolüyle yeri olacaktır, ancak artık mikrop dünyası tehlikeli şekilde direnç gelişterecek raddede aşırıya kaçılmış, fazlasıyla suistimal edilmiş durumda antibiyotikler. Benim kullandığım formdaki gümüşe ise direnç filan sözkonusu değil.

Gümüş hidrosol, klinik kullanımında hiçbir yan etki göstermeden ilaçların gösterdiği antimikrobiyel gücü bütünüyle gösteriyor. Yan etki dediğimiz şey esasında ilacın direkt etkisidir, fakat böyle denerek farmasötik tedaviye hastanın direnç göstermesinin önüne geçilmiş olur. Reçeteli ilaçları birden bırakmanın tehlikeli olabileceğini unutmayın lütfen. Gümüş bizlere sağlıklı immün sistem aktivitesini destekleyip modüle etmeye de yarayan, ilaç dışında kullanabileceğimiz bir seçenek sağlıyor.

Çok yüksek miktarda alındığı takdirde gümüş de yararlı bakterileri öldürebilir evet, ancak antibiyotikler gibi sivil zaiyat garantisi ile gelmediği gibi mikroplar gümüşe karşı direnç de geliştirmez.

adammBir iz mineral ve memeli canlılarda diyetin normal bir bileşeni olarak gümüş vücudumuzla doğal diğer herhangi bir besin öğesi veya şifalı otla eşit derecede uyumludur. Memeli canlıların (insanlar da dahil) yavrularını emzirdiği sütte, işlenmemiş haldeki tahıllarda, tıbbi amaçlı kullanılan mantar çeşitlerinde, kaynak sularında ve hatta musluk suyunda ölçülebilir iz miktarlarda bulunur (1, 2).

Yenildiğinde gümüşün insandaki metabolizma ve eliminasyon için kullandığı normal fizyolojik yolak, karaciğerdeki 2. glutatyon konjügasyon aşamasında vücut bulur, ki bu da normal katı atık olarak kolondan atılımıyla sonuçlanır (3).

Sinir hücresini çevreleyen miyelin dokusu üzerinde gümüş için iki reseptör yeri de saptanmış olduğundan (ki bu periferal sinir sistemine faydası olduğu anlamına gelir), bunun gerekli bir iz mineral olduğu yönünde güçlü bir argüman dahi oluşturulabilir (4, 5). Cıva, alüminyum, kadmium, kurşun, arsenik gibi metallerin hepsinin sinir hücresi üzerindeki deleteryöz etkisini düşünecek olursak gümüşün ne denli büyük kontrast oluşturduğu anlaşılacaktır.

İyileşme esnasında gümüşü niye mide-bağırsak yoluna yönlendirmek istiyoruz peki? Enflamasyon modüle edici etkisiyle gümüş epitelyal dokudaki yangıyı sakinleştirip hafifletsin, kronik zedelenmeye maruz kalmış enfekte alanı temizlesin ve burada yeniden sağlıklı doku oluşmasını sağlasın diye. Gümüş doku enflamasyonunu (iltihabı) azaltır (6). Deneyimlerim ışığında gümüş hidrosolün, ardından kullanılacak pre- ve probiyotiklerle tüm patojenik mikroflorayı rahatlıkla temizlediğini ve vücudun yeniden mükemmel dengeye kavuşma yolcuğunda onu desteklediğini söyleyebilirim.

 

Bağırsakların hızla iyileşebilmesi için eksik kalan parça neden gümüş olsun diye hala düşünenenler varsa şayet, gümüşün doku iyileşmesini hızlandırdığını ve skar dokusu oluşumunu önlediği haberini vermek isterim kendilerine (7, 8). Gümüşün hidrosol halinin sahip olduğu muazzam iyileştirici özellikleri öğrenmeden yıllar yıllar önce tam iki yılımı aldı iyileşmek. 24 yaşında başlayıp 26’ımda kurtulmayı başardığım sorunlardan istiyorum ki insanlar benim gibi güneşin etrafında iki tur dönmek zorunda kalmadan 2 ay, hatta daha az sürede kurtulsun. 20 yıl önce iyileşmeme yardımcı olan yöntemlerin çoğunu bugün de hala öneriyorum danışanlarıma, fakat yine de ‘gümüş-aloe vera’ protokolü bağırsak epitelyal dokusunu sağlığına geri kavuşturmada bildiğim en kestirme ve direkt sonuç veren doğal yöntem.

2rsbw

GÜMÜŞ + ALOEVERA = BAŞARI

Bağırsaklarda kronik sorunlardan muzdarip olanlar ile Kandida problemi olanlara yardımcı olurken, öğün aralarında çok iyi kalite Aloe Vera suyuna katılmış gümüş almalarını sağlıyorum. İdeali organik ve hiçbir şekilde sentetik korucu içermeyen bir aloe vera suyu kullanılması. Bu kalitede aloe verayı donmuş halde [ABD içinde] evinize kadar ulaştıran tek firma biliyorum, o da Stockton Aloe 1.

Gümüş – aloe vera kombinasyonu güçlü bir sinerjiye sahip, özellikle de aktif haldeki gümüşün tam da istediğimiz gibi mide-bağırsak yolunun alt kısımlarına taşınmasını sağlıyor. Gümüş hakikaten de ne enflamatuar bir yan etki ne de mikrobiyel direnç yaratmadan epitelyal doku ve villüsleri iyileştiriyor. Sağlığınız için çok iyi bir ön cephe savaşçısı kendisi. Bağırsaklarınız iyileştikten sonra da dil altından alacağınız günlük idame dozu ise (günde bir ila üç çay kaşığı), ileride vücudunuzun yeniden aynı bakteriyel dengesizliğe kaymasını önlemede çok faydalı olacaktır.

Bir tek biyolojik olarak aktif olan gümüş hidrosolü önerdiğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim. Jenerik kolodyal gümüşlerde genellikle çok fazla bileşik (tuzlar ve proteniler), aktif olmayan aglomerasyonlar (topaklar) ile etkinliğin azalmasına sebep olan geniş partikül ebatları bulunuyor. Bizim istediğimiz yüzey alanını maksimize etmek, bunu da ancak Sovereign Silver gibi pico- ve nano partiküllü gümüş hidrosol üreten markalar sağlabilir. Bu ve sadece sağlık sektörü çalışanlarının ulaşabileceği Argentyn 23 (bu da aynı firmanın ürünüdür) kendi ailemiz için de kullandığımız ve danışanlarımıza önerdiğimiz tek markadır. Bağırsakları iyileştirmek için bunda daha hızlı etki eden bir başka protokol daha tanımıyoruz.

Yetişkin Dozajı:

2 çorba kaşığı gümüşü 2 (veya daha fazla) çorba kaşığı aloe veraya ekleyip aç karnına günde 3 defa alıyoruz. Hafif dizbiyoz veya kandida durumlarında 1 ila 2 hafta süreyle her akşam probiyotik bir ürünle mikrop tazeliyoruz. 55 kilonun altındakiler yarım doz kullanabilirler.

Krohn, IBS, sızıntılı bağırsak, kolit ve divertikülit gibi daha ağır, kronik bağırsak enflamasyonu vakalarında kontrolü altında olduğunuz sağlık uzmanına danışmanız gerekir. Protokolün tamamlanması 4, 6 ve hatta 8 haftayı bulabilir. Allopatik tıbbın toksik ilaçları ve cerrahi (kasaplık) seçenekleri düşünüldüğünde hem ekonomik hem de istenen sonuca ulaşma bakımından bu yöntem pekçok kişi için daha cazip olabilir. Gözü kapalı antibiyotik kullanımını savunmasam da gümüşle birlikte kullanımı (kükürtle gümüşün birbiriyle güçlü etkileşimi sebebiyle) kontraendikasyon oluşturan tek antibiyotik sınıfının sülfonamidler (Bactrim, Septra vs) olduğunu da eklemek isterim.

  • İdame dozu: Günde 1 çay kaşığı
  • Bağışıklık sistemi desteği olarak: Günde 3 çay kaşığı
  • Kronik hastalıklarda bağışıklık sistemi desteği olarak: Günde 5 çay kaşığı
  • Gastroentestenal sağlık için: Aloe ile birlikte alınmak kaydıyla günde 1-2 çorba kaşığı
  • Akut durumlarda bağışıklık sistemi desteği olarak: Günde 7 çay kaşığı

soverÇay kaşığı (5 mL/cc) ölçüsüyle alınan gümüş, hergün çoklu kereler alındığında dahi bağırsağın normal sağlıklı florası için sorun yaratmaz. Gümüş hidrosol özellikle patojenik bakterileri tercih eder, zira bunların yüzeyi negatif yüklüdür veya negatif zeta-potansiyelindedirler.

Lactobacilli sp. gibi iyi bakterilerin yüzeyi ise artı yüklüdür. Gümüş yeterince hafif dozda alındığında çokça patojenik bakteriler seçilip ortadan kaldırılmış olur. Dozu yüksek tutarsanız tüm bakteri türlerini öldürürsünüz. O yüzden, ağızdan alınacak gümüş için dozu iyi ayarlamak önemli. Aloevera jeli veya suyuyla karıştırdığınızda ise gümüş, lümenin çok daha ileri bölümlerine taşınarak oradaki mikro-organizmaları öldürebiliyor.

Aloe Vera’dan Bonus Faydalar – İmmün Sistemi Sevindiriyoruz!

[Tükçe’de Sarısabır olarak da bilinen] Aloe Vera (Barbadensis Miller)’de Acenannan denilen bir bitki kimyasalı vardır. Acenannan, makrofajların TNF (Tümör Nekroz Faktörü), interlökin ve interferon salgılamasını sağlar. Bu sitokinler vücudun bağışıklık sisteminin hücreler arası iletişimde kullandığı kimyasallardır, örneğin bağışıklık sistemini virüs veya kanser hücresi replikasyonu varsa bundan haberdar eder ve engellenmesini sağlarlar.

Aloe Vera ve Doku Rejenerasyonu

Aloe Vera geçmişten bugüne yanık, kesik, çizik veya başka nedenlerle hasar görmüş cildin iyileşme sürecini hızlandırmada kullanılagelmiş bir bitki. Üzerine çok sayıda çalışma olan bu bitkinin artık bağırsak cildinizi onarmaya yardımcı olacağını da biliyorsunuz!

Cildiniz ve bağısaklarınız aslında birbirine oldukça benziyor. Doğala eğilimli sağlıkçıların içinde bağırsakları aslında vücudun dışında kalan cildimizin bir devamı olarak görenler çoğunlukta. Dememiz o ki, mide-bağırsak yolu ağızdan anüse devam eden ve dış dünya ile bedenimizin içini ayrı tutmaya yarayan bir bariyer aslında…tıpkı cildimiz gibi. Yediğiniz içtiğiniz şeyler bağırsak duvarından içeri emilip kana karışana dek teknik olarak hala dışınızda aslında.

Hem bağırsak yolunuz hem de cildiniz “epitelyal doku”dan meydana geliyor ve hangi besleyicilerin kana emilip hangi atıkların dışarı atılacağı konusunda bu doku hayati rol oynuyor. Tıp hekimleri de biliyorsunuz birtakım kimyasalları fizyolojik etki oluştursun diye cilde yapıştırılan bantlar veya cilde sürülen ‘roll-on’lar şeklinde verir bazen. Cildin aloe vera uygulaması ile daha hızlı iyileştiği ise bilimsel olarak da gösterilmiş durumda. Bağırsaklar için de, ağızdan aloe vera alımı ile belirtilerde azalma sağlandığı klinik olarak gösterilmiş durumda.

Aloe Vera bitkisinin yaprağının iç ve dış kısımlarını birbirinden ayırmak gerekir. İçteki kısım iyileştirir… dış kısım ise bağırsakları irite eder, işler daha da kötüye gider; ve fakat bazıları yaprağın bu kısmını kabızlığı ortadan kadırmak için de kullanıyor. Bu durumda, aloe verayı iritabl bağırsak sendromu (IBS) için kullanacaksanız, Stockton Aloe 1 gibi yaprağın iç kısmından üretim yapan bir markayı tercih etmeniz, iyileştirmeye çalıştığınız iç çeperi irite edebilecek “tüm yapraktan elde edilen aloe vera” ürünlerini tercih etmemeniz lazım.

Durumu hakikaten ağır olanlarda iyileşmeyi daha da hızlandırmak için bu protokole dahil ettiğim diğer remedi ve gıda destekleri ise şunlar:

  • Homeopatik Üst Mide-Bağırsak Yolu Desteği: (King Bio) Ürün bilgisindeki yönergeler takip edilecek ** Kullanım amacı: Enzimatik restorasyon
  • 1500 mg bitkiden elde edilmiş Silica: 4 haftalık sistem yüklemesi fazında günde 4 defa alınacak %100 tam gıda (ALTA Health Products’tan); 4 hafta sonunda dozu yarıya indiriyoruz; bundan sonrası için idame dozu günde 3 defa, 500 mg ** Kullanım amacı: Bağ dokusu sağlığı, epitelyal dokunun yeniden çıkmasını sağlamak
  • Homeopatik Alt Mide-Bağırsak Yolu Desteği: (King Bio) Ürün bilgisindeki yönergeler takip edilecek ** Kullanım amacı: Probiyotik restorasyon
  • Homeopatik Kandida Arındırma Remedisi: (King Bio High Potency 9) Ürün bilgisindeki yönergeler takip edilecek ** Kullanım amacı: Metabolik kandida dengesini normale döndürmek
  • Homeopatik Ağır Metal Arındırma Remedisi: (King Bio Heavy Metal Cleanse) Ürün bilgisindeki yönergeler takip edilecek ** Kullanım amacı: Cıva da dahil olmak üzere ağır metallerin atılabilmesi için vücudu metabolik olarak mobilize etmek
  • Denatüre Olmamış Whey Proteini: (One World Whey) Ürün bilgisindeki yönergeler takip edilecek ** Kullanım amacı: Glutatyon üretimi, detoksifikasyon, hücre onarımı
  • 3-5 g L-glutamine: günlük alabilir veya ürün bilgisinde önerilen şekilde kullanabilirsiniz ** Kullanım amacı: Bağırsak iç çeperini onarmaya destek olmak
  • Esansiyel yağ asitleri EPA ve DHA: günde 3-5 g ** Kullanım amacı: Enflamasyonu azaltmak ve modüle etmek; hücresel onarım

KAYNAKÇA:

1) Murthy GK, Rhea U. Cadmium and Silver Content of Market Milk. (Food Protection Research; National Center for Urban and Industrial Health – US Public Health Service) Journal of Dairy Science 1968;51(4):610-613.

2) Silver in Drinking Water; Background Document for Development of WHO Guidelines for Drinking- Water Quality. Geneva 2003. (WHO/SDE/WSH/03.04/14)

3) Rentz EJ. Viral Pathogens and Severe Acute Respiratory Syndrome: Oligodynamic Ag+ for Direct Immune Intervention. Journal of Nutritional and Environmental Medicine (June 2003) 13(2), 109-118.

4) Gallyas, F., “Physico-Chemical Mechanism of the Argyrophil I Reaction,” Histochemistry (1982) 74:393.

5) Gallyas, F., “Simultaneous Determination of the Amounts of Metallic and Reducible Silver in Histologic Specimens,” Histochemistry, (1979) 64:77-86.

6) Wong KY, et al., “Further Evidence of the Anti-inflammatory Effects of Silver Nanoparticles.” Chem Med Chem 2009, 4, p1129 – 1135.

7) Becker, RO, “Induced De-differentiation; A Possible Alternative to Embryonic Stem Cell Transplants.” Neurorehabilitation 17 (2002):23-31.

8) Jun Tian, Dr. et al. Topical Delivery of Silver Nanoparticles Promotes Wound Healing 31 Oct 2006 ChemMedChem Vol. 2 Issue 1, P. 129-136.

 

818gUIzxmzL

Bu protokol, Homeopat ve Radyo Sunucusu Robert Scott Bell ve Truth About Cancer adlı belgeselinin yapımcısı Ty Bollinger’ın ortaklaşa yazdığı Unlock the Power To Heal adlı e-kitaptan alınmıştır.