Aşının vurulmasını takibeden 24 saat içinde geçirilen, şuur kaybının eşlik ettiği ani bayılma vakaları ve buna bağlı gelişen baş travmaları, çene ve diş kırıkları…
Havale, kas ağrısı ve zayıflığı, elden ayaktan düşürücü takatsizlik, Guillain Barre Sendromu (GBS), yüz felci, beyin iltihabı, romatoid artrit., lupus, kan pıhtısı gelişimi, optik nevrit, multipl skleroz, inme, kalp rahatsızlıkları ve 400’ü aşkın ölüm de dahil olmak üzere daha pekçok “yan etki” bildirimi var HPV aşılaması için.

Japonya ve Kolombiya’da yüzlerce HPV aşısı mağduru bir araya gelerek GARDASIL üreticisi Merck (KKK aşısının da üreticisidir bu firma) ve CERVARIX üreticisi GSK (Glaxo-Smith-Kline)’ya karşı toplu tazminat davası açmış bulunuyor.

Japon Sağlık Bakanlığı, bir-iki yıl gibi bir süre zarfında gözlemlenen 2,000’e yakın ağır reaksiyondan ötürü bu aşıyı resmi olarak önerilen rutin aşılar arasından çıkarıyor.

2016 yılında Amerikan Pediatri Akademisi HPV aşısı Gardasil’in Over Yetmezliği/Erken Menopoz’a, yani kısırlığa yol açabileceğinden şüphelenildiğine yönelik bir açıklama yayımlıyor.

Serviks (rahim ağzı) kanserini önleyeceği iddiası ile 11-12 yaş grubu çocuklara önerilen bu aşının bizzat kendisinin kansere yol açıp açmadığı hararetle tartışılmakta bugün:

Detection of human papillomavirus L1 gene DNA fragments in postmortem blood and spleen after Gardasil® vaccination—A case report
Topological conformational changes of human papillomavirus (HPV) DNA bound to an insoluble aluminum salt—A study by low temperature PCR

İsveç’in Serviks Kanseri ile Mücadele Dairesi, yıllık raporunda, aşının İsveç’te kullanım için onay aldığı 2007 yılından 20015 yılına kadar olan dönemde invazif serviks kanseri görülme oranlarında belirgin bir artış olduğunu bildiriyor.

Hemen bu sene, 2018’de yayımlanan çalışma, artık hiç de şaşırtıcı gelmeyen bir şekilde daha sonra dergi tarafından geri çekiliyor:
“A time relationship exists between the start of vaccination and the increase in the incidence of cervical cancer.” — Indian Journal of Medical Ethics, 2018

İlaç ve aşılara ABD’de onay veren kurum olan FDA, HPV aşısının klinik deneylerinde plasebo olarak Alüminyum ve Polisorbat-80 kullanılmasına göz yumuyor. Aşı içeriğinin CDC’deki kaydı şu şekilde:

Kaynak: CDC

NEJM, Nature, Lancet, Proc Nat Acad Scie, J Clin Invest, J Immunol, Blood, FASEB, J Exp Med, Circulation, Cancer gibi tıp dergilerinde bugüne kadar 1850 makale ve çalışması yayımlanmış, romatoloji ve otoimmünite alanlarında yayın yapan 43 tıp dergisinin editoral kadrosunda görev almış, IMAJ (İsrail Tabipler Birliği Dergisi) ile Autoimmunity Reviews (Elsevier) dergilerinin kurucusu ve aynı zamanda editörü, Journal of Autoimmunity dergisinin yardımcı editörü, 2005 yılı EULAR ödülü sahibi, İsrail’in dünyaca ünlü otoimmünite otoritesi Prof.Dr. Yehuda Shoenfeld de, HPV aşısı başta olmak üzere rutin kullanımdaki diğer tüm aşılardaki alüminyumlu adjuvanların olumsuz etkilerini gösteren çalışmaları nedeniyle global editoryal sansürden nasibini alıyor ve çalışmalarını hiçbir üst düzey tıp dergisi yayımlamaya yanaşmıyor.

Behavioral abnormalities in female mice following administration of aluminum adjuvants and the human papillomavirus (HPV) vaccine Gardasil.

“İnsan Papilloma Virüsü (HPV) aşısı Gardasil ve Alüminyumlu Adjuvan Enjeksiyonu Ardından Genç Dişi Farelerde Ortaya Çıkan Davranış Anomalileri” başlıklı bu çalışması ve diğerleri ile Dr. Shoenfeld, ASIA (Autoimmune/Inflammatory Syndrome Induced by Adjuvants) ismini verdiği (ancak çok yakında kendi ismiyle anılmaya başlanacak gibi duran) yeni bir sendrom tanımlıyor: Adjuvan Kaynaklı Otoimmün/Enflamatuvar Sendrom

ASIA fikri ilk olarak Körfez Savaşı Sendromu üzerine yapılan araştırmalarda ortaya çıkıyor. Körfez’e gönderilecek birlikler arasında, henüz daha bölgeye gitmeden başgösteren ağır takatsizlik, algı ve kavrayışta bozulmalar, miyaljiler ve artraljilerden sonra dikkatler birliklere sefer öncesi vurulması şart tutulan aşılara çevriliyor. Askerlere vurulan aşılardaki en yaygın adjuvanlar ise silikon ve alüminyum.

Dr. Shoenfeld’in ASIA üzerine açıklamaları için buradan okuma yapabilirsiniz.

Shoenfeld’in araştırmaları kendi ifadesine göre, “farklı tip adjuvanların otoimmün/enflamatuvar yanıta yol açmadaki rolünün ve mekanizmasının anlaşılması”, üzerine odaklanıyor.

Fakat iş HPV aşısı Gardasil’e gelince, oluşan nöroenflamasyon (sinir iltihabı) ve “HPV aşısı Gardasil ve alüminyumlu adjuvan enjeksiyonu sonrası ortaya çıkan davranış anomalileri”ne dair bulguları tıp dergisi editörlerinden yayın engeli görüyor.

Yeni bir haber hiç değil, ancak yine de bilim/tıp dünyasına hakim maddi çıkar ilişkilerine küçük bir örnek olarak bu konuyu biraz açacak olursak, bahsi geçen editörlerin aşı üretimi yapan firmalarla maddi ilişkileri olduğu ortaya çıkıyor.

Shoenfeld’in HPV-fare deneyi ilk olarak Journal of Human Immunology dergisine gönderiliyor, burada 8 ay bekletilen çalışma daha sonra baş editör Dr. Michael Racke tarafından reddediliyor.

Amerikan Nöroloji Akademisi’nin kayıtlarına göre:

Dr. Racke EMD Serone, Novartis, Roche Diagnostics Corporation, Genentech, ve Amarantus firmalarına ücret karşılığı danışmanlık hizmeti sunmakta.

EMD Serono, A.Ş. ise, Alman Merck şirketinin (HPV aşısı üreticisi) bir yan kuruluşu.

Buradan red gören HPV-fare deneyi Ocak 2016’da Vaccine [Aşı] dergisinde yayımlanıyor.

Yayımlandığı gibi de 1 ay içinde apar topar geri çekiliyor. Emri veren oldukça tanıdık bir isim: Baş editör Gregory Poland.

Aşı dünyasında en büyük otorite olarak kabul gören Dr. Poland’ın çıkar ilişkilerini ise ünlü Mayo Clinic‘in internet sitesinden görebiliyoruz:

Dr. Poland, Merck Araştırma Laboratuvarları tarafından yürütülen aşı deneylerinin güvenlik kontrollerinden sorumlu komitede yer almakla kalmıyor, halihazırda Merck & Co., Inc tarafından geliştirilmekte olan yeni bir aşı için danışmanlık hizmeti veriyor.

İzleyeceğiniz belgeselde de dile getirildiği gibi, aşıların yarattığı problemlere dair yayınlar aktif bir şekilde sistem tarafından bastırılmakta; doktorlar, karar alıcı merciler ve halk bu yayınlardan haberdar dahi olamamaktadır. İşin ilginç yanı, aşılama hızının düşmesi, kapsayıcılığın azalması, aşının üreticisi firmayla içinde bulunduğu ilişki nedeniyle şahsi menfaatine de aykırı olan dergi editörlerinin mevcudiyeti bilim ve akademi dünyasında herhangi bir rahatsızlığa da sebep vermiyor olacak ki hiçbir tepki sesinin yükseldiğini görmüyoruz?!

Aksine, 2 dergiyle bu yaşananlardan sonra çalışma yazarlarından ikisine karşı acımasız bir saldırı başlıyor, endüstrinin internet kolunu oluşturan tetikçiler, dürüstçe işlerini yapmaya çalışırken aşı ortodoksluğu ile ters düşme gafletinde bulunan bu bilimadamlarına karşı karalama kampanyası başlatıyor.

Deney revize ediliyor, yeniden hakem kontrolünden geçiyor ve bu defa Immunological Research (Nature-Springer) dergisinde yayımlanıyor. Ancak çalışmanın bulgu ve çıkarımları aynı kalıyor:

“Aşı adjuvanları ve aşılar incinmeye yatkın bireylerde otoimmün ve enflamatuvar manifestasyonlar oluşturabilir. Aşılama bağlamında kullanıldığı kadarıyla bile insanlar ve hayvanlarda toksik etki yaratabildiğine dair oldukça fazla kanıt bulunmasına rağmen, bugüne kadar aşılar için yapılan insan (klinik) deneylerinde ağırlıklı olarak alüminyum (Al) adjuvanları kullanılagelmiştir….İhtiva ettiği Al adjuvanı ve HPV antijenleri ile Gardasil aşısı, davranış değişikliklerine mahal verecek şekilde nöroenflamasyon ve otoimmün reaksiyon oluşturma kabiliyetine sahip gözükmektedir.

Bu bulgular ışığında bu deney, serviks kanserini önlemede uzun dönem klinik faydası henüz ispatlanmamış bir aşıyla kitlesel aşılama uygulamalarınana devam edilip edilmeyeceği konusunda ihtiyatlı olunması gerektiğini göstermiştir.”

Bu bulgular, 3 ayrı tıp dergisinde görevli 3 ayrı hakem grubunun tetkikinden geçip geçerli bulunmuştur.

Konunun bir diğer yönü…

Amerika Birleşik Devletleri Federal Sağlık Bakanlığı’na bağlı NIH-Ulusal Sağlık Enstitüsünün geliştirdiği bu aşı, iki özel firmaya (Merck ve GSK) ihale edilerek üretim ve global çapta dağıtımı sağlanıyor.

Piyasaya sürülüşünün ardından henüz 10 sene geçmiş olmasına rağmen, ABD’de aşı yan etkisi takibinin yapıldığı VAERS sisteminde (ki bu sistemin bütün eksiklerine rağmen) diğer tüm aşıları geride bırakmış durumda.

Sanevax ve ANH (Alliance for Natural Health) derneklerinin girişimiyle hazırlanmış aşağıdaki videoda, bu aşının gerekliliği, emniyet profili ve etkinliğine dair uzman görüşleri ile ailelerin birinci elden deyimlerini bulacaksınız.

Video Türkçe altyazılı olup deşifre metni de videoyu takip etmektedir.

Kanser…
Cesuru ağlatan, güçlünün dizinin bağını çözen, kararlıyı pes ettiren güçte bir kelime…
2006’da Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri’ni bıçak gibi kesecek bir aşı piyasaya sürüldü dendiğinde, elbette bu kelimeyle birlikte gelen KORKUdan bir nebze kurtulacaktı insanlar.
Doktorlar, tıp dergileri ve medya kuruluşları hepbir ağızdan serviks kanserine karşı geliştirilmiş bu ZARARSIZ / ETKİLİ ‘gümüş kurşun’un tellallığını yapmaya başladılar.
Peki ama bunca şişirilen bu aşının arkası, bilimsel kanıt manasında sağlam mı?

[Hemşire Deborah Sullivan, New Jersey]
…Ve eve geldiğimde,
diğer odadan “gelip Julia’yı bir görmen lazım” diyen bir mesaj geldi telefonuma.
Diğer odaya geçtiğimde Julia nefes alamıyordu…
Soluğu kesilmiş halde eli göğsünde, tek bir nefes alabilmek için çırpınıyordu…
ayağa kalktı…
konuşmaya çalıştı ama beceremedi…
yere yığıldı…
hiperventilasyona (hızla nefes alıp vermeye) başladı…
ardından da bayıldı.
911’i aramak zorunda kaldık.
Ondan sonra da hep 911’i arayıp durmak zorunda kalacaktık zaten;
6 ayda tam 12 kere yaşadık bunu.

[Ohio’dan Taylor ve Theresa Wickline]
Ne zaman ayağa kalkmaya çalışsa–15 defa bayılıp olduğu yere geri yığıldığı oldu mesela…
Bu düşmeler esnasında kaç kez konküsyon yaşadı.
Nöbetler…
Nöbet atakları yaşamaya başladı.

[Pensilvenya’dan Robinson’lar]
Birgün bir makale çıktı karşıma…
Diyor ki, Gardasil aşısı immün sistemi yerle bir edebilir….
Makaleye yorum bıraktım ben de,
bunu yapmamla yazarı olan araştırmacı irtibata geçti benimle ve
bütün dünya yaşıyor bu sorunu dedi bana…
Anlattığınız kulağa çok yabancı gelen şeyler değil,
hangi aileyle konuştuysam bugüne kadar, neredeyse hepsi aynı şeyleri anlattı zaten, dedi.

[Prof.Dr. Peter Gotzsche – Hekim, yazar, araştırmacı bilimadamı, Danimarka’daki Cochrane Enstitüsü’nün yöneticisi]
Benim derdim insanlara mümkün olan EN DÜRÜST/DOĞRU bilgiyi sağlamak.
Genel kamuoyunun ise bu HPV aşıları hakkında şu ana kadar duyduğu KESİNLİKLE bu tanıma UYMUYOR.
Bu aşı güvenli midir?

[Connecticut’tan Herlth ailesi]
Birsürü şeyden dolayı korku içindeydim;
düşüp bayılırım diye korkuyordum,
tutup nöbet geçiririm diye korkuyordum,
tam bir dehşet haliydi…kalabalığa (insan içine) çıkmaktan korkuyordum…
Gardasil tam manasıyla hayatımı mahvetti diyebilirim.

[Eski mesleği bir ilaç firmasında pazarlama departmanı müdürlüğü olan New Jersey’den Laurie Powell]
Eve geldiğimde girip bir duş alıp arınmak istedim resmen,
çünkü perde arkasında dezenformasyon için öyle dolaplar dönüyor, kamuyounu aldatmak için kasıtlı olarak öyle çarpıtmalar yapılıyordu ki…
Hepsi PHARMA (ilaç karteli) tarafından fonlanan faaliyetlerdi bunlar.
Hastanın yararı filan gözetilerek yapılan işler değil bunlar, tek amaçları PARA KAZANMAK.

[İngiltere, Essex’ten Debbie Dunkley]
16 yaşında(!) kızlar ‘OVER DİSFONKSİYONU’ geliştiriyor.
Anlaşılır şekilde ifade edeyim isterseniz bunu size:
16 yaşındaki bir kız çocuğu, MENOPOZA GİRİYOR demek bu!
Suçtur bu suç!
Kendi kızım,
HER ayki mens döngüsünde,
yatağa düşüyor!
Okula filan gidemiyor, öyle ağrısı oluyor.

[ABD, Atlanta’da kurulu ‘Tabii Sağlık Birliği’ derneğinin yasal ve idari sorumlusu, Avukat Gretchen DuBeau]
Böylesi bir korumaya sahip başka endüstri yok dünyada.
Yapıyorlar ürünlerini,
HİÇBİR yasal sorumluluk altında değiller?!
Üstüne bir de DEVLET bütün(!) vatandaşlara kanun zoruyla ürünlerini satın aldırtıyor!
Ve hiçbir şekilde kanun önünde hesap da soramıyorsunuz!

[İngiltere, Surrey’den Rammage’lar]
Kızımız Rebecca tamamen yatalak durumda.
Yatalak deyince herkes başka bir şey anlayabilir, ancak
Rebecca için yatalaklık, ambülansla hastaneye götürüldüğü zamanların haricinde,
haftanın hergünü, her saati yatağında geçiriyor demek.
Işığa hassasiyeti var, o yüzden odayı karanlık tutuyoruz.
Sese tahammülü yok; normal eviçi yaşamda oluşacak ses seviyesi ona çok fazla geliyor.
Her tür koku da rahatsız ediyor…
Bu 3’ünden herhangi birinden dolayı sağlığı bir anda çökebiliyor.
Rebecca: “Benim için en önemli şey, başka hiçbir kızın HPV aşısı yüzünden benim çektiklerimi çekmemesi.”

[Kaliforniyalı Biyoteknik Uzmanı, akademisyen Brian Hooker]
Bu bir ‘biyolojik ürün’, yani ‘aşı’ olmasa şimdiye kadar çoktan toplatılmış, piyasadan çekilmişti.

[Tıp doktoru Emily Tarsell]
Polis geldi birgün kapıya…kızımın ölü bulunduğunu söylemek için bana…
Okul yatakhanesinde, yatağında ölü bulunmuştu…
ve…neden olduğunu bilmiyorlardı…

Bu film ‘Tabii Sağlık Birliği’ tarafından çekilmiştir
Yönetmen: Tim Reihm
Bilim Yönetmeni: Robert Verkerk, PhD
Anlatan: Tim Reihm
HAZIR İMALAT BİR KRİZ: HPV, ABARTILI YALAN RÜZGARI VE DEHŞET

Avukat edindim ve onun üzerinden birinci sınıf 3 uzman tuttuk kendimize.
Üçü de Chris’in, olduğu aşıya karşı vücudunun verdiği OTOİMMÜN yanıta bağlı aritmiden öldüğü sonucuna vardı.
Olayı mahkemeye intikal ettirebilmek bile senelerimizi aldı, halen de karara bağlanmadı davamız.

[Görüntüde ‘Bank of America’ bankasının tabelası var]
Emily’nin öyküsünden sonra, Chris’in vakasının trajik bir anomali mi yoksa daha büyük bir problemin bir parçası mı olduğunu anlamak üzere yola çıktık.
Ve bulduğumuz şey iş dünyasının para hırsı, görevini suistimal eden bilim dünyası ve yaratılan insanlık trajedisine ortaklık etmekte olan devlet kurumlarına şok edici bir örnek daha oldu.
Yolculuğumuz New York City yakınlarındaki güzel bir New Jersey kasabasında başladı.
Hemşire Deborah Sullivan’ın HPV aşısı vurulmuş iki kızı var.
İlk yıl ne olduğu pek anlamadım açıkçası…
Fakat Julia’ya olanlardan sonra oturup araştırmaya başladım
ve hakemli dergilerden bu aşının *bütün* dünyada AYNI semptomları yarattığını gösteren dünya kadar yayın buldum.
Ve şimdi Julia için aradan 1 yıl geçmiş durumda,
ve hala kalp çarpıntısı yaşamadan, soluğu kesilmeden bir kat merdiven çıkamıyor maalesef.
Virüs kaptığı anda bütün semptomlar olduğu gibi geri geliyor;
bacakları titremeye başlıyor…
bir futbol maçına gitmiştik mesela, orada kollaps yaşadı, belden aşağısı da 24 saat boyunca tutmadı.
Şimdi de aşının 2 dozunu olmuş kızım Emma,
GASTROPAREZİ sendromuna benzer belirtiler yaşıyor,
hergün istifra etme sorunu hala sürüyor…
Her sene takdir getiren, sınıflarının birincisi,
lisede üniversite dengi dersler alan (The Advanced Placement (AP) ve International Baccalaureate (IB) programları),
geniş arkadaş grubuna sahip iki kız çocuğum vardı…
Şimdiyse sosyal hayatları yok sayılır; ne dışarı çıktıkları var ne bir şey.
Hiçbir şey yapamayacak kadar yorgunlar…
Yaşadığım en kötü 2 yıl oldu bu benim için.

[Uluslararası Tabii Sağlık Birliği, Bilim ve İdari İşler Direktörü Robert Verkerk, Bsc, MSC, PhD, FACN]
Pekçok ebeveynin canını sıkan en önemli konulardan biri de,
gözlerinin önünde bir “zamansal birliktelik” vuku buluyor;
yani aşılanma olayı ile belirtilerin ortaya çıkışı arasında zamansal bir ilintiye şahit oluyorlar.
Bunu aile doktorlarına (pratisyen hekim/birinci basamak doktoru) belirttiklerinde ise
çoğu kez aldıkları yanıt, “Yo yo, aşıdan olmasına imkan yok”, oluyor.
Ve tabii HPV gibi 2, hatta 3 doz alınan bir aşıda,
aşıdan zarar görmüş bu çocukların birçoğunun yaşadığı şey,
bu üçlü doz serisi boyunca oldukları her müteakip aşıdan sonra daha ağır bir reaksiyon tablosunun oluşmasıdır.
Ve bunun tıp camiasınca ciddiye dahi alınmaması hakikaten inanılır gibi değildir.

[Danimarka, Kopenhag’dan Aşı Kurbanları Dayanışma Grubu Aktivisti Trine Larson]
Sonra bir gün gazeteden tıpatıp aynı semptomları gösteren bir başka kızın haberini daha okudum.
Bu kızcağızın ebeveynleri aşıdan olduğunu düşünüyorlardı ve ben de
hakikaten de diye düşündüm…Açıp baktığımda benim kızımda da gösterdiği reaksiyonların zamanlaması birebir uyuşuyordu olduğu aşılarla…
Haberdeki anne bana bir dolu klinik deney linki göndermeye başladı…
[kompleks bölgesel ağrı sendromu, postural ortostatik taşikardi, fibromiyalji, küçük lif nöropatisi, disotonomi….]
Bu deneylerden bize hiçbir şekilde bahsi edilmeyen(!), ancak HPV aşısının Avrupa İlaç Dairesi’ne teslim etmiş olduğu ürün kullanım kılavuzunda mevcut bütün yan etkileri aynen görebiliyordunuz.
Baktım ve evet dedim… Kızım da aynen bunları yaşamıştı işte…
Verilen yan etki listesindeki her bir maddeyi istisnasız yaşamıştı kızım.
Tekrar doktorumuza gidip acaba aşıdan olabilir mi dedik kendisine.
Bize “bu aşıyla ilgili yan etki duyumu hiç almadım bugüne kadar ben”,
“ama siz öyle olduğunu düşünüyorsanız bakanlığa gidip bildirebilirsiniz durumu”, dedi.
Eh ama diye düşündüm o anda bende…Durum cidden buysa, doktorlara yapılan bilgilendirme bunca zayıfsa,
bu mücadeleye girmem lazım o zaman benim diye düşündüm.
Çünkü bu kabul edilebilir bir şey değil;
SAPASAĞLAM gencecik kızlar…sakat kalıyor, yaşamdan kopuyorlar…

[Nashville, Tennessee’den Guldin’ler]
Sıra 3. dozdaydı ve tabii arayıp güle oynaya, “Haydi gelin, 3. dozunuzu vuralım”, dediler.
İşte, hayatımı değiştiren doz da bu olmuştu…
İlk ikisini olduktan sonra bıraksaydım, belki de toparlanır, normale dönebilirdim diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Fakat o 3. doz tümden perişan etti beni.

[Ohio’dan Taylor ve Theresa Wickline]
Benim için en büyük problemlerden biri de,
ergenlik yıllarında olduğum için kimsenin beni dinlememesiydi.
“Manyamış bir ergen işte, hormonlar başına vurmuş konuşuyor böyle”, idi doktorların tavırları.
Anne: “Evet, doğru söylüyor…”
Kız çocuğu işte…Ergen n’olacak?!
Oysa zannettikleri gibi değildi hiç durum…
Aşı sonrası reaksiyon geçiren HER kıza mı ‘hormonları başına vurmuş-ergen’ muamelesi yapacaklar yani? Böyle saçma şey olabilir mi?
Kim böyle bir şey yaşamak ister ki?! Oturup hayatının ziyan olup gittiğini izlemeyi KİM ister?!
Dolaştığımız her eyalette ailelerden herbiri kendine özgü, fakat baktığınızda birbiriyle tuhaf bir benzerlik içinde olan hikayeler dinliyorduk.
Aşıyı olduktan sonra tecrübe etmeye başladıkları türlü tıbbi rahatsızlıklardan aşı sorumlu olabilir mi diye danıştıklarında ise, bu ailelerin neredeyse hepsini bekleyen şey sağlık camiasının direnci olmuştu.

Aynı zamanda radyo programcısı olan New York’lu ünlü hekim Ronald Hoffman’ı ziyaret edip, ailelerin karşılaştıkları bu güçlüklerle ilgili yorumunu aldık.
HPV aşısının herhangi bir hastanın rahatsızlığında rol oynadığını göstermek hakikaten zor.
Bir virüs mesela…çoğu kez imzasını görürsünüz bunun vücutta…
ve diyelim kişide “sitomegalovirüs”e veyahut da “lyme hastalığı”na maruziyet olduğunu görebilirsiniz.
Mevcudiyeti size teyit edecek veya hayır, yoktur diyecek TESTLER var bunun için.
Aşıya bağlı sakatlık/yaralanma/rahatsızlıklarda ise,
esasen baktığımız çokça ikinci dereceden, yani dolaylı kanıtlar olmaktadır.
Sorun da burada yatıyor zannımca…
Zira bu tartışmadaki taraflar–iki kamp var bu tartışmada;
bir kamp yaşanmış bunca vakayı koyuyor ortaya; aşı tatbikinin ardından yaşanmış elden-ayaktan düşürücü yan etkiler bunlar.
Aşıyı savunan diğer kamp ise diyor ki “Yani, siz böyle diyorsunuz ama ortada KANIT YOK, kusura bakmayın.”

[İspanya’nın Valencia kentinde HPV’den sakatlananlar için kurulmuş dayanışma grubu]
Doktorlar, yaşadıklarının PSİKOLOJİK SORUNLAR olabileceğini ima etmiş yine.
Şuur kaybı oluşmuş, arabaya taşıyıp doktora yetiştirmişler, fakat şuur bir türlü yerine gelmiyormuş.
Psikolog [kızın] “ilgi odağı olmak/ilgi çekmek için” böyle davrandığını söylemiş.

[Danimarka, Fredericia’dan HPV aşısına bağlı sağlık sorunları üzerine uzmanlaşmış hekim, Stig Gerdes]
İlk başta, sağlık bakanlığına HPV aşısına bağlı çok ciddi yan etkiler oluşmakta olduğunu gördüğümü rapor edersem beni kesin dinlerler,
aşılamayı da askıya alıp durumun eğrisini doğrusunu anlamaya çalışırlar diye düşünmüştüm.
Fakat tam tersine, bana ve benimle birlikte olup görüşlerimi destekleyenlere ÖYLE GÜÇLÜ SALDIRDILAR Kİ?!
Hala da sağlık bakanlığı ile mücadelemiz devam ediyor.
Siyasilere anlatmaya çalıştık durumu…
Başta “yok canım, buradan bir şey çıkmaz, duyulmuş/görülmüş şey değil bir aşının bunları yapması” diyorlardı.
Yılmadan kendilerine Avrupa İlaç Dairesi’nin tüm bu yan etkileri belgeleyen dokümantasyonunu sunmayı sürdürdük.
Ve bir zaman geldi, yetkili bürokratlardan biri bize,
“TAMAM HAKLISINIZ AMA N’APALIM, ZAYİAT HER SAVAŞTA OLUR”, dedi.
Ben de ona, “oğlumu sıcak savaşa gönderiyorsam elbette zai olma riskini bilerek gönderiyorumdur…
fakat ben kızımı aşılatmaya getirmişim ve kimse bana yan etkiden filan bahsetmemişse, aldığım riski nereden bilebilirim ki?”, dedim.

[Danimarka, Kopenhag’dan Karina ve Lone Frederiksen]
Aşıyı olur olmaz başladım kendimi kötü, hem de çok kötü hissetmeye.
Vücudumun sol tarafı uyuştu, hissetmez oldu.
Sol kolumu kullanabiliyordum gene, ama bacaklarım, kalçam ve beden aşağı bütün eklem yerlerim olduğu gibi şişti,
tüm kaslarım sertleşmişti, ayağa kalkamıyor, bacaklarımın üstünde hiçbir şekilde duramıyordum.
Ve kimse dinlemek dahi istemiyordu beni!
‘Bak’, diyorlardı bana…’Aşırı kilolusun, üzgünsün… içinden geçtiğin bunalım yüzünden kendini kötü hissediyor olabilirsin.’
Ya evet, ben bunca zaman sürüneyim hastalıktan, 1 yılı aşkın bir zaman kimse dinlemesin, derdimi anlamasın…
Acı duymadığım tek bir an dahi olmasın… Yerimde kim olsa depresyona girmez miydi?!
Yataktan dahi çıkamıyorsunuz, düşünün…Okula gidemiyorsunuz,
üniversite eğitiminizi yarıda bırakmak zorunda kalmışsınız…
Çünkü MÜTEMADİYEN hastasınız ve NEDEN olduğunu da bilmiyorsunuz?!
Durmadan aynı şeyleri söylüyorlardı bana: “Bir şeyin yok aslında, varmış zannediyorsun…uyduruyorsun”?!?!
Niye böyle bir şey uydurayım ki?!
Ben hayatımı yaşamak istiyorum, iyileşip işime bakmak istiyorum.

Avrupa İlaç Dairesi (EMA)’nin, “eldeki kanıtlar aşının bahsi geçen kronik belirtilere yol açtığı savını desteklememektedir” yönündeki kararına,
Kopenhag Üniversitesi’nde epidemiyoloji profesörü olarak görev yapan ve aynı zamanda dünyaca ünlü araştırma merkezi Cochrane Ensititüsü’nün de İskandinavya Bölge Müdürü olan Peter Gotzsche, kurumun aşının güvenli olup olmadığını saptamada kullandığı bilimsel standartlardaki AĞIR KUSURLARI tek tek belirttiği bir şikayet ve itiraz dilekçesi kaleme alıyor.

[Prof.Dr. Peter Gotzsche]
HPV aşısına isnad edilen zararlı etkilere bakıp,
aşıyla ilgili endişelenecek bir şey olmadığı sonucuna varıyorlar.
Oysa bu sonuca hangi yolla vardıklarına baktığınızda,
bilimsel olarak hiç de ehil yöntemler kullanılmamış olduğunu görüyorsunuz.
Misal…
Gidip bu iki firmaya soruyorlar…
Aşılarından dolayı oluşmuş olabilecek ağır istenmeyen etki vakaları varsa bulmalarını istiyorlar?!
Firmalar taleplerini yerine getirmek için gerçekten bir şey yapıyor mu, hiç kontrol dahi etmiyorlar!
Onlar ne diyorsa, “hayhay, kabulümüz..” diyorlar?!
Bu kabul edilebilir bir kusur değil, keza ilaç şirketlerine böyle bir konuda güvenilemeyeceğini herkes bilir.
Ürünüyle ilgili olumsuz kanıtı eliyle size teslim mi edecek?!

[Eski İlaç Firması Pazarlama Müdürü, Laurie Powell]
Gördükleri tıbbi eğitim, doktorların ilaç reçete etme alışkanlıklarını etkiliyor.
Süreç hemen hemen her ilaç için aynı işliyor aslında;
1. Önce senin (ilaç şirketinin) adına ilacının sözcülüğünü yapacak bir kanaat önderi buluyorsun,
2. Kanaat önderliği yapması ve ürüne bir reklam mesajı bulunabilmesi için kendilerine belirli bir meblağ ödüyorsun,
3. Sonraki adım literatürün oluşturulması;
Pazarlama departmanının mesajlarını yayacak türde literatür hazırlama aşamasındayız artık ve yapılan iş, bilimMİŞ gibi gözüksün diye de, bu yayınların NEJM veya JAMA gibi saygın, hakemli dergilerde çıkması sağlanmalı.
Oysa tüm bu yayınlar/makaleler gerçekte, tıbbi eğitim departmanı dahilinde(!) kurulu bir reklam ajansının maaşlı “bilim yazarları” tarafından yazılmakta ve bütün hepsinin finansörü de PHARMA.
BİLİM LİTERATÜRÜNÜN FİNANSMANI TÜMÜYLE PHARMA’nın elinde!
Yani, tıbbi eğitim müfredat ve içeriği zannettiğimiz gibi akredite bir kurum tarafından filan değil, reklam ajanslarınca oluşturuluyor.

[Prof.Dr. Peter Gotzsche] Aşı için tek bir ***plasebo kontrollü deney*** yapılmış, o da küçücük bir grup insanla…
Bir gruba aşı verimiş, diğeri ise ‘hakiki plasebo’ almış.
Diğer TÜM klinik deneylerde ise ‘hakiki OLMAYAN plasebo’ kullanılmış.
Deneylerin böyle kurulmasına göz yummak demek, HPV aşısının NÖROLOJİK hasara yol açıp açmadığının tespitinin iyice zora sokulması demek.
Yani burada EMA, aşı üreticilerinin deneylerinin tümünü aynı sepete atıp, plasebo OLMADIĞI halde(!) deneyimizde plasebo grubu kullandık demelerine de ses çıkarmamıştır.
Tıbbi yayın ahlakına aykırı bu davranışı şahsen ben, ‘Bilimde Etik Dışı Davranışta Bulunma’ suçunun işlenmesi olarak değerlendiririm.
Plasebo olmayan(!) bir şeye nasıl plasebodur dersiniz?!
Sonra da bu YANLIŞ mukayeseye dayanarak dünyaya bu aşının tehlikesiz olduğunu NASIL söyleyebilirsiniz?!
Herhangi bir aşı için kendilerine “etkili ve güvenlidir” dendiğinde ailelerin, bu tedavilerin kabul görmüş bilimsel standartlara
[örn. klinik deneylerde GERÇEK plasebo kullanılması gerektiği gibi standartlara] uygun olmasını sağlayacak resmi denetim mekanizmalarının olduğundan ve bunların sorunsuz işlediğinden emin olabilmeleri gerekir.
Bu mekanizma işlemiyorsa, böyle bir şey nasıl olabilir diye kara kara düşündüğümüzle kalırız.

Çıkaracakları ilacın zarardan çok fayda getirip getirmediğini belirleme aşamasında bazı ilaç firmalarınca uygulamaya koyulan bilimsel standartlar konusunda eleştirileri olan, alanının önde gelen isimlerinden biyokimyager Brian Hooker ile bu konuyu görüştük.
İlaç endüstrisi ve bunlarca fonlanan kurum ve kuruluşlarca–ki aralarında internette ‘astroturf’ faaliyetleri yürüten ekipten Mayo Klinik’e, FDA ve CDC’den Federal Sağlık Bakanlığı’na kadar hepsinin(!), bütün topumu aşılama hedefleri çerçevesinde bu bilgiyi AKTİF OLARAK BASTIRMAYA çalıştıklarını GÖRÜYORUZ.
Ve hakikaten çok üzücü bir durum bu.
İnsanların sonucunu bilmedikleri bu MEGA TIBBİ DENEYE zorla katılmak zorunda bırakılmalarından nefret ediyorum.
Piyasaya çıkış sonrasındaki sürveyans sistemlerinin verilerine (VAERS/ASİE veritabanları) bakacak olursanız da,
durum hiç iç açıcı değil hakikaten.

[Massachusettes Teknik Üniversitesi (MIT) Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zeka Laboratuvarı’nda akademisyenlik yapan Stephanie Seneff, PhD)
Araştırma yaparken Gardasil için özel olarak veritabanındaki bütün(!) yan etki bildirimlerine baktım, piyasaya ilk çıktığı andan itibaren gelen bildirimlere…
Daha sonra Gardasil haricindeki diğer TÜM aşılara bağlı oluşmuş reaksiyon verilerini alıp biraraya getirdim…
İki veri kümesini de aynı yaş dağılımındaki verileri gösterecek şekilde düzenledim.
Yani aynı yaş grubu için GARDASİL reaksiyonlarını, karşısında da başka bir aşının reaksiyonlarını dizili görüyordum.
Aşılara bağlı olarak hangi reaksiyonlar oluşuyormuş, bunlardan hangileri GARDASİL’de diğer aşılarla kıyaslandığında çok daha sık meydana geliyormuş, hepsini görebiliyordum.
[Reaksiyonlar: Havale, şuur kaybı, depresyon, halsizlik, düşük, anksiyete, astım, ölüm]
Sonuçlar hakikaten şok ediciydi!
Birtakım ağır reaksiyon bildirimlerinin GARDASIL’de ciddi bir farkla daha sık görüldüğü aşikardı.
Depresyon, astım, anksiyete gibi yan etkilerin yanısıra ÖLÜM de çok daha yüksek görülüyordu ki bu çok can sıkıcı bir durum.
Menstrüel terminasyon, yani çok genç yaşta menopoza girme, yanında aşırı halsizlik/bitkinlik,
daha bir çok şeyin yanısıra NÖBETLER
Ölüm haricindeki diğer tüm bu bildirimlerdeki fark, istatistiki açıdan AŞIRI DERECEDE ÖNEMLİ rakamlara ulaşıyordu ki, P değerindeki ilk önemli basamağa gelinceye dek birkaç ‘0’ birden görüyordunuz.
HPV ile diğer aşılar arasında bu reaksiyonlar bakımından HAYLİ önemli farklar olduğunu görüyordunuz.
Bu aşının çok ciddi yan etkilere yol açtığı aşikar bence.
Risk / fayda oranlamasının bu aşı için ‘faydadan yana’ çıkmasının İMKANI YOK,
hele ki daha bu aşının SERVİKS KANSERİNDEN KORUDUĞUNU BİLE GÖSTERMİŞ DEĞİLLERKEN.

[Sanevax Derneği Başkanı Norma Erickson]
Serviks kanseri oranları 100binlik nüfus ölçeğinde telaffuz edilir.
Şu anda ABD’de serviks kanseri oranı 100bin’de 12 kişidir.
Merck’ün kendi açıklamalarındaki itirafına göre de, aşısısı GARDASIL veya GARDASIL9’u kullanacak her 100bin kadından
minimum 2,300’ünde AĞIR İSTENMEYEN ETKİ görülmesi bekleniyor!

[Risk / Fayda: 2300 ağır yan etkiye karşı 12 potansiyel kanser vakası]

Topu topu 12 *potansiyel* kanser vakası için mi göze alınacak bu?

[Prof.Dr. Peter Gotzsche] Bu kızların geliştirdiği sorunların hakikatte bir OTOİMMÜN HASTALIK olduğunu işaret eden yayınlar var bugün artık.
Kızamık aşısının faydası oluşturduğu zarardan çok daha fazla, buna hiç şüphe yok.
Faydalı bunca aşımız var elimizde, fakat yine de, ayrı ayrı ele alındığında HERBİRİNDEN CİDDİ şekilde zarar görecek olanlar da olacağını akılda tutmalıyız.
Beni derdim insanlara mümkün olan en dürüst/doğru bilgiyi sunmak.
Genel kamuoyunun ise bu HPV aşıları hakkında şu ana kadar duyduğu KESİNLİKLE bu tanıma UYMUYOR.
Bu aşı güvenli midir?
Bu aşı özelinde konuşacak olursak bence HAYIR.

Güvenli bir ürün değil bu.
İğne yerinde kızarıklıktan, hafif ateşten bahsetmiyoruz burada bakın.
Bu aşının yan etkileri öyle hafif halsizlik filan DEĞİL, HAYIR.
ÇOK AĞIR tıbbi sorunlardan bahsediyoruz burada!
Dünya genelinde ÖLEN 300’ü aşkın(!) kızdan bahsediyoruz!
Son derece ciddi yan etkiler yaşayan 46,000 kızdan bahsediyoruz!
İğne yerinde kızarıklıkla filan kalmıyor yaşadıkları ya da hafif bir ateşle!
İnanılır gibi değil hakikaten! Bazı ülkeler bu gibi aşıları illa vermemiz lazım mı diye NİYE sorgulamaz, hiç anlamıyorum inanın…
İlaç endüstrisinin MADDİ GÜCÜ, firmaların bilimsel çalışmaları manipüle edebilmelerini, devlet kurumları, akademisyenler ve hekimler üzerinde MUAZZAM etkiye sahip olmalarını sağlıyor.

Yeni Zelanda ve ABD, ilaç firmalarının ürünlerini *doğrudan tüketiciye* pazarlamasına müsaade eden ülkeler
ve bu da elbette firmaların pazarlama mesajlarının etki alanını genişletmekte.

2004 yılında Merck, henüz piyasaya dahi çıkartmadığı(!) bir ürüne [Gardasil aşısına] reklam kampanyası hazırlasın diye ülkenin (ABD) en önde gelen Halkla İlişkiler firmalarından birini tutuyor.

[Eski mesleği bir ilaç firmasında pazarlama departmanı müdürlüğü olan New Jersey’den Laurie Powell] Radyoda bir haber çalındı kulağıma…HPV virüsüne karşı bir aşıdan söz ediliyordu…
Yakında piyasaya çıkacak ümit vaad eden bir ilaç var diye anlatıyorlardı.
Konuşmalara “bilimselMİŞ” havası vererek pazarı, yani tüketiciyi önden fikre alıştırma çalışmalarını yapıyor, henüz bluğ çağına ermemiş kızlarda ve ergenlerde HPV’yi önlemede çığır açacak(!) bu yepyeni buluşun yakında piyasaya çıkacağını müjdeliyorlardı.
Duyduğum bu pazarlama dalaveresi karşısında şoke olduğumu hatırlıyorum o gün;
cinsel yolla bulaşan bir hastalıktan bahsediyorlar ve hedef grupları da henüz cinsel ilişki çağında dahi olmayan kız çocukları?!
İğrenç bir şeydi bu.
Ardından TV reklamı geldi; küçük bir çocuk doğrudan kameraya bakıyor ve “Anneciğim, önleyebilsen kanser olmama izin vermezdin, Dİ Mİ?” diye soruyordu.
Bütün kariyerim boyunca, bu kadar AŞAĞILIKÇA yapılmış bir ilaç reklamı daha görmedim ben…
[TV Reklamı: CDC, 11-12 yaş grubu için HPV aşısı öneriyor]
İlaç pazarlama işinde çalıştığım yıllarda, müşteriyle ilaçlarının satışa nasıl sunulacağı konusunda pazarlama stratejileri geliştirdiğimiz görüşmelerle geçen toplantı günlerinden sonra eve geldiğimde girip bir duş alma ihtiyacı hissederdim hep.
Çünkü perde arkasında NE DOLAPLAR DÖNDÜĞÜNE, ortada NE MUAZZAM BİR ALDATMACA olduğuna inanamazdım!
Bütün iş PHARMANIN akıttığı paraya bakıyor; Hastanın sağlığını filan düşünen yok, tek amaç PARA KAZANMAK.

Biraz daha yakından incelediğinizde, dünyanın en büyük ilaç şirketlerinin, ki bunlara aşı üretiminde başı çeken 13 firma da dahil,
geçtiğimiz 12 ay süresince 5.2 mil-yar doların üzerinde reklam ve pazarlama harcaması yapmış olduklarını görürsünüz.
Haber ajansı ve medya kuruluşlarının büyük kısmı ilaç firmalarının reklama döktükleri para sayesinde ayakta kalabiliyor bugün.
[TV Reklamı: CDC 11-12 yaş grubu için HPV aşısı öneriyor]
Kazanç kapısı ilaç firmalarının ürünleri için aldığı reklamlarken, karşığılında medya da, o ürünlerin güvenliği ile ilgili soru işareterini gündeme getirmekten imtina ediyor haliyle.

Pediatristimiz sanıyorum kızım Corrie henüz 11 yaş civarındayken bize HPV aşısından (GARDASIL) bahsetmeye başlamıştı.
15 yaşına bastığında dedim ki kendi kendime, tamam, şu ana kadar önerilen bütün aşıları oldu,
grip aşısına kadar, ne söylendiyse yaptırdık…
Bu aşı zorunlu filan değil ama belki artık yaptırsak mı diye düşünmenin zamanı gelmiştir…
Herhangi bir şekilde bir sorun olsa, kesin bu zaman kadar duyardık zaten diye düşündüm.

İnsanlar HPV aşısının güvenlik profiliyle ilgili bu makul ve rasyonel sorgulamayı yaptıklarında,
MEDYA adeta topa tutuyor bu insanları ve soru sordukları için iyi bir paylanıyorlar.
Gayet basit ve makul birtakım sorular soruldu diye bazen kişilerin itibarları yerle yeksan ediliyor.
2013’te Katie Couric’in başına gelenler buna iyi bir örnek.
HPV aşısının faydalarına zararlarına değinen, hangi durumlarda gerekli olabileceğini irdeleyen bir bölüme yer verecek oldu programında.
Ve birden düzinelerce makale, köşe yazısı ile Katie Couric’in mesleki ahlakı sorgulanmaya başlandı.
[TV haberi: Katie Couric yoksa bir aşı karşıtı mı? ABC’nin program sunucusunun yaptığı bölüm TEHLİKELİ ve SORUMSUZCA olmakla suçlanıyor]
Tamamen SAĞLIKLI bir şekilde konuyu masaya yatırdı, konunun tartışılmasını sağladı diye(!)
kamuoyu nezdinde yersiz yere KORKU yaratmakla, halkın sağlığıyla oynamakla itham edildi.
Dü-zi-ne-ler-ce yazı yazıldı, basın-yayın organları doğrudan ŞAHSINA saldırdılar!
Mesaj(!) gerekli yerlere elbette ulaşmıştı…
Bu vakadan sora bir daha HPV aşısı hakkında halka açık benzer tek bir tartışma programı yapılmadı!
İnsanlar bu konuya el sürmeye KORKUYOR!
NİYE diye sormamız lazım; MEDYA bu(!) tartışmayı yapTIRTMAMA konusunda NİYE bunca kararlı?

MEDYAnın kontrol altında tutulması, bu konunun yapıcı şekilde konuşulup anlaşılmasının önünü kesmede kullanılan yollardan yalnızca biri.
Katie Couric gibi gazeteciler yağan eleştiri yağmurundan kaçmak için, bir noktada konuyla arasına mesafe koyup işin içinden sıyrılabiliyor.
Oysa çocuğunun aşıdan gördüğü zararla uğraşmak durumunda olan aileler için o kadar kolay değil kaçmak.
Yüzlerine kapı kapanmasına, küçümsenmeye ve yapılan saldırılara göğüs germek durumunda kalıyorlar.

İngiltere’de (İrlanda, İskoçya, Galler dahil) ailelerden kızlarına vurulacak aşı için izin istendiğinde,
kendilerine tam ve doğru bilgilendirme yapılmıyor,
bir yaprak bilgi broşürü veriliyor ellerine,
burada da aşının güvenli ve etkili olduğu,
aşıya bağlı herhangi ciddi bir sağlık sorunuyla karşılaşılmadığı yazıyor.
Biz aileler olarak çocuklarımızın yaşadığı sağlık sorunlarıyla cebelleşeduralım hergün,
yetkililerden sürekli duyduğumuz şey, ki bugün de muhtemelen aynısı söylenecek birazdan,
aşıdan değil, bu sadece bir TESADÜF?!
Buradaki anneler kaç kez duydular bunu…
Bir şeyi yok. Fiziksel değil, ruhsal çocuğunuzun sorunu vs vs…

Valla ne kadar uzmana götürdüysek dediği şey hep aynı:
hiçbir şeyi yok kızınızın, sorunları psikolojik!
Bir psikiyatriste götürün.
Götürdük biz de!
2-3 seanstan sonra doktoru arayıp derin bir iç çekerek, “bu çocuk acı çekiyor, bu besbelli, inkar edilemez…”
“Doktorlar size ne demiş olurlarsa olsunlar, araştırmaya devam edin, fiziksel bir şeyler var bunun altında” dedi.
Öyle deyince psikiyatrist, eyalet merkezinde birini bulduk bizde, birkaç saatlik mesafedeydi…
Randevu aldık, gittik..
Ve bu doktor bize…”Kızınız çok hasta” demez mi?!
“Gerçekten çok hasta…Bu ağırlıkta pek hasta görmüyorum esasen pek…”
Bunu duyunca insan rahatlar mı? Ben öyle hissettim açıkçası,
çünkü İLK DEFA birileri ortada tıbben bir sorun olduğunu kabul ve ikrar ediyordu…
Tuhaf geliyor kulağa ama üzerimizden bir yük kalktı resmen…

[İngiltere, Londra’dan ‘İngiliz Eklolojik Tıp Derneği’ Başkanı, Dr. Damien Downing]
Bunun psikolojik bir rahatsızlık OLMADIĞI çok net ortada.
Sorun fiziksel ve hatta oluşmuş biyokimyasal birtakım değişiklikleri gösterebiliyorsunuz da.
Bir defa ortamda TOKSİN mevcudiyeti sözkonusu,
ki bunların kaynağının AŞILAR olduğu da neredeyse %100 belli.
İkinci olarak da, bu toksinlere vücudun verdiği ‘alerjik reaksiyon’dan bahsedebiliriz,
ki bu da kısa sürede bir OTOİMMÜN REAKSİYONA dönüşmekte.
Vücuda alınmış yabancı bir maddeye vücut tepki geliştiriyor, ardından vücudun kendi dokularına çapraz reaksiyon başlıyor.
Otoimmün hastalık yaratmış oluyorsunuz. .
Çünkü, verdiğiniz toksik madde hücre duvarına tutunup kalıyor,
o toksik madde yüklü hücre, çok yakınındaki başka vücut hücrelerini de kontamine ediyor zira hücre duvarındaki sülfür toksini çekiyor.
İmmün sistem bu tuhaf maddeyi saptadığında ortadan kaldırmaya çalışacak elbette,
fakat yok edemeyecek, çünkü bu bir metal.
Öyle olunca lenfositler devreye girecek ve ürettikleri son derece güçlü, özel birtakım immünglobülinlerle toksini ortadan kaldırmaya çalışacak.
İmmünglobülin bu toksini (metal) ortadan kaldıramaz, fakat o arada toksini taşıyan HÜCRE yaşanan bu saldırıdan sağ kurtulamıyor ve bertaraf oluyor.
Ve bu böyle devam ediyor. Serbest kalan toksik madde gidip yakındaki bir başka hücreye yerleşiyor, immün sistem onu ortadan kaldırmak isterken gidip yine hücreyi ortadan kaldırıyor.
Ve bu şekilde, OTOİMMÜN HASTALIK oluşmuş oluyor.

HPV aşısını geliştiren ABD federal hükümetine bağlı NIH (Ulusal Sağlık Ensititüleri) olup,
devlet, geliştirdiği aşının üretim ve satışını üstlenecek 2 firma seçmiştir.
Ruhsatlandırma işlemlerinin hızlandırılması için gerekli 2 kriteri de karşılaMAMAsına rağmen, resmi makamlardan aşıya hızlı bir şekilde ruhsat çıkmıştır.
ABD devleti, uygunsuz şekilde ruhsatlandırdığı(!) ve maddi kazanç sağlamakta olduğu(!) bir ticari teşebbüste ortak konumundadır.
Bu gerçekler zihinlerde soru işareti yaratmakta, ancak bu soruları soranlara, en azından ABD’de, “bilim inkarcısı aşı karşıtları” yaftası yapıştırılarak saldırmaktadır.
Oysa konuştuğumuz aşı kurbanlarının neredeyse hepsi de genel olarak aşının değerine inanan, ancak bu aşı özelinde ürünün kusurlu olduğu görüşünde olan insanlar.

Medya, HPV veya diğer aşıların güvenliğini sorgulayan kişilere “aşı karşıtı” demeyi seviyor.
Adeta bir küfür gibi kullanılıyor bu ve kimse “aşı-karşıtı” olarak adlandırılmak istemiyor.
Aşı-karşıtı denirse sana alnında bir leke gibi kalıyor bu ve insanların gözünde değersizleşmen hedefleniyor,
oysa bu “aşı-karşıtı” denilen insanlar çoğu kez gayet makul sorular soran bilimadamları, tıp doktorları ve bilgili anne-babalardan oluşuyor.
Fakat öyle VURUCU bir etiket ki bu üzerine yapıştırılmak istenen, alnında bu lekeyle dolaşmak istemeyenler için kesinlikle caydırıcı oluyor.
Düşünün bir; KAMUOYU önünde KİMSE, ne HPV aşısı ne de diğer aşılarla ilgili ağzını açıp tek bir çekince dilllendiREMESİN diye yürütülen bir KAMPANYA var ortada.
Anında susturuluyorlar…

Çok basite indirgeniyor olay; sağ – sol, siyah – beyaz netliğinde ve basitliğinde değil bu olay.
Aşılar bu basit ikilem dahilinde konuşulabilecek bir konu HİÇ değil.
Bu bir SPEKTRUM. Aşılarda bazı insanların tolere edemediği maddeler var.
Çok önemli bir noktada da şu: Aşı-karşıtı filan olsam bugüne kadarki aşıların herhangi birini olur muydum?!
Aşıya karşı filan değilim, başımdan geçen bunca şeye rağmen hem de.
Bize düzgün/güvenli aşı lazım.

Aşıya bağlı risklerin birçoğu OTORİTELERCE SAKLANIYOR esasında.
İngiltere’de örneğin, ilaçlara ruhsat vermekle görevli kurum olan MHRA tarafından takibi yapılan RESMİ ‘aşıya bağlı istenmeyen etki’ verilerine,
ancak ‘Bilgiye Erişim Özgürlüğü Yasası’ kapsamında yapılan başvuruyla ulaşılabildi
ve buradaki resmi verilerde, HPV aşısına bağlı oluşan reaksiyonların diğer aşıların BİRKAÇ KATI FAZLA olduğu, HPV’yi de KKK (MMR- Kızamık-kabakulak-kızamıkçık) aşsının takip ettiği görüldü.
Yani düşünün, MHRA’nın veritabanında öylece duran neredeyse 8,000 AĞIR reaksiyon bildirimi var ve bu bilgi ne tıp profesyonellerine iletiliyor resmi makamlarca ne de tabii bu aşı konusunda karar verme noktasında olan ebeveynlerin ruhu duyuyor tüm bunlardan.

Tıbbi literatürde ise çok net bir yanlılık, yayınlarda açık taraflılık görüyoruz.
EN büyük, EN önemli, EN itibar edilen bilimsel çalışma, sistematik değerlendirme ve hatta meta-analizler çokça,
AŞI endüstrisi ile GAYET SPESİFİK ve hatta bazen AÇIKÇA DEKLARE EDİLMİŞ menfaat ilişkisi olan birey veya akademisyen gruplarınca yürütülmekte.

Peter Gotzsche’nin Avrupa İlaç Dairesi’ne şikayet dilekçesinde örneklerini tek tek belirtmiş olduğu bu BİLİMSEL ÖNYARGI ve YANLILIKLA örülü atmosferde doktorlar da haliyle aşıları zararsız ve etkili biliyor,
öyle olmadıklarını gösteren her ne çalışma çıkarsa önemsiz/yok sayıyor,
ve bunu kanser tehdidine karşı kullanılabilecek geçerli bir yol olarak hastalarına gönül rahatlığıyla öneriyor
ve iyi/düzgün bilim/tıp icra edilebilmesi için şart olan şüpheciliği göstermeyip kendilerine iletilen bilgiyi sorgulamadan kabul ettikleri için de, çoğu kez eldeki kanıt TAM TERSİNİ göstermesine rağmen bunu yapıyorlar.

Aşılarla ilgili gizli bir ajandanın sözkonusu olduğu çok açık.
İlaç şirketleri ve devlet açısından bakarsanız olaya, KRALİYET TACINDAKİ MÜCEVHERDİR bu firmalar devlet için, ki en azından İngiltere için bu kesinlikle böyle…
Ekonomiyi canlı tutar, piyasanın çarkları döner, “para basar” bu firmalar…
Bu düzenin bozulmasını istemeyiz(!) tabii…
Hele ki mesela bu firmalar devleti, “bak istediğimizi yapmazsanız alır işimizi Almanya’ya taşırız, orada üretim yaparız sonra!” diye tehdit de ediyorken HİÇ istemeyiz!
Gizli ajandadan kasıt bu işte…bu endüstrinin çökmesi ekonomik manada devletin intiharı olur.
Öyle olunca da, bu HPV aşısı konusuna yaklaşımları da bir nevi kulağı parmakla tıkayıp, “Anlat anlat, dinlemiyorum ki…” demek oluyor.

[New Jersey’den ‘Focus For Health’ Vakfı İdari İşler Müdürü, Hemşire Shannon Mulvihill]
Çocuk HPV virüsüyle temaslıysa ve ardından gidip bir de aşı olursa,
Merck’ün ruhsatlama öncesi klinik verilerine göre bu çocuğun servikal lezyon geliştirme riski %44.6 ARTIYOR.
DELİLİK BU!
BU kanıta rağmen(!) FDA’nın Merck’ün aşısını bir de onay sürecini HIZLANDIRIP piyasaya sürmesine GÖZ YUMMUŞ olması,
veriler aşının KANSER ORANLARINI YÜKSELTEBİLECEĞİNİ göstermesine RAĞMEN buna izin vermesi tam bir delilik!
Bu aşı ne güvenli,
ne maddi bakımdan uygulanması akıl kârı,
ne de tıbben böyle bir ihtiyaç var ortada.
Yani baktığınızda, ortada fol yok yumurta yokken bir KRİZ İCAT EDİLİP, buna da çözüm sunulmuş durumda.
Birçok kişinin cebi doluyor olabilir bu çözümle ama… çocuklarımız ZARAR GÖRÜYOR bundan!

Elimizde 300’den fazla yayın var şu an…
Hepsi de **3 ila 11 yaş** aralığındaki çocukların vücudunda **HPV virüsü bulmuş** çalışmalar bunlar!
Kimi HPV virüsüyle doğan bebekler olduğunu gösteriyor bu çalışmaların kimi ise anaokulu dönemi çocuklarında tespit ediyor HPV virüsünü…
Fakat önemli olan şu…
Bir sürü soru işareti var bu konuda hala, yanıtlanmamış çok soru var…
Doğum esnasında bu virüsün anneden bebeğe geçme olasılığı var mı mesela…ÇOK kritik bir soru bu, zira…
bu aşıyı olan kişi, HALİHAZIRDA HPV virüsü de TAŞIYORSA,
hem serviks hem de diğer kanserlere yakalanma riski ARTTI demektir!
Yani çocuklarımızı hem aşının bugüne kadar gösterilmiş bunca farklı yan etkisinin riskine sokuyor;
türlü sağlık sorunları…otoimmün hastalıklar…neler çekiyor bu çocuklar, hakikaten çok acı…
…hem de uzun vadede bu çocukların pek çoğunun bu aşı yüzünden(!) fazladan kanser geliştirme ihtimalini kendi elimizle yükseltiyoruz?!
Aşı sonrası herhangi bir reaksiyon geliştirmemiş olanlar DAHİL buna…
Kesinlikle ÇOK BÜYÜK bir sorun bu! Bu sorular SORULMALI…Çok daha DİKKATLİ araştırılıp çalışılması ŞART bu konunun!

[Connecticutt’ta ‘Milford Moleküler Teşhis Laboratuvarı’ direktörü Dr.Sin Hang Lee]
Aşı benim (mesleki) konum değil…
Benim konum, serviks kanserinin önlenmesi.
Birçok anne arayıp yardım istedi diye dahil oldum ben bu mevzuya,
kızları hastalandı diye arıyorlardı…
Kızlarının olduğu aşıda HPV virüs DNA’sı ile kontaminasyon olup olmadığını öğrenmek istiyorlardı.
Bu konuda yazdığım ne kadar makale/çalışma varsa neredeyse HEPSİ reddedildi anaakım tıp dergileri tarafından!
HPV aşılarının etkinliği veya yan etkileri konusunda şüphe/endişeye mahal verecek yayınlara EDİTORYAL SANSÜR uygulamasıdır bu!

Serviks kanseri, ÖNLEMESİ EN KOLAY kanserdir.
Çünkü, HPV virüsü ile enfeksiyonun gerçek bir kanser halini alması 15 ila 30 seneyi bulur.
Enfeksiyon bu aşamada (bu 15 ila 30 sene içinde), kansere çevirmeden ÖNCE yakalandığı takdirde müdahale için seçeneğiniz çok:
serviksteki riskli alanı aldırdığınız takdirde asla kanser olmazsınız.
Hatta bakınız; ABD’de düzenli şekilde jinekologa gidip tarama yaptıran bir kadının serviks kanserine yakalanması, potansiyel bir MALPRAKTİS davası demektir bu ülkede.

Hakikaten çok tuhaf işler olmakta bugün… Bir SİHİRLİ AŞI EFSANESİDİR gidiyor?!
“Sihirli” diyorum, çünkü bize bunun “KESİNKEZ GÜVENLİ” olduğu söyleniyor.
Bu ne demektir yahu?
Bu aşının istenmeyen herhangi bir etki göstermesi İMKANSIZ(!) mı demek oluyor bu yani?
Burada iddia edilen bu zira?!
Herhangi bir ilacın yan etki listesine baktığınız zaman üretici tarafından sıralanan,
size orada şu-şu-şu %10’dan az görülmüştür dediği zaman, bir doktor olarak bunun esasında en az 2 katı olduğunu **bilirsiniz**, bu böyledir…
Fakat siz kalkar, aşıların HİÇBİR ŞEKİLDE ZARARI OLMADIĞINDAN(!) bahsetmeye başlarsanız,
*o doktorun düşünmesini engellersiniz*.
Yaptığınız budur…
Tıpta iyiden iyiye kendini hissettiren trend de BU işte bugünlerde…
Doktorlara neyi nasıl yapmaları gerektiğini bildiren “kurallar/klavuzlar” dayatırsınız, bunun dışına çıkamazsın dersiniz.
Bu yolla zerre kadar anlamı olmayan, aptalca işler yaptırırsınız doktorlara…

Bu ailelerin karşı karşıya olduğu bir diğer engel de maddi sıkıntılar, dünyanın her yerinde olduğu gibi…
Ortaya çıkan sağlık sorunlarının aşıdan kaynaklandığını ispat edebilmek ÇOK zor olduğundan,
yaşanan aşı reaksiyonundan sonra alınması gereken, çoğu kez *ciddi* tıbbi müdahale ve tedavilerin masraflarını karşılamak için herhangi bir tazminat alabilmeniz de neredeyse İMKANSIZ hale geliyor.
Şahısların yaşadığı maddi sıkıntıların yanında, serviks kanseri için HPV aşılarının kullanılması, devletin zaten dar olan sağlık bütçesine bindirdiği yük bakımından da büyük bir savurganlık örneğidir.

[Herth Ailesi, ABD]
Bir haftadan diğerine acaba paramız yetişir mi endişesiyle yaşıyoruz açıkçası…
Vergi ödeme zamanları geriliyoruz–geçen sene ödeyemedik, paramız yoktu, borç alıp duruyoruz…
Kesinlikle büyük stres kaynağı bu bizim için ve kızımın bu GARDASİL meselesinden önceki hayatına dönebilmesini ÇOK isterdim…

Bir yanıt bulabilmek için doktor doktor geziyor, farklı dallardan uzman görüyoruz diyor, evet…
Sosyal sigortanın karşılamadığı testler/tetkikler yaptırmak durumundayız kızımız için diyor…
Şu an gördüğü tedaviler: immünterapi, antiepileptik ilaçlar…
Epilepsi ilacı olmasaydı bugün buraya da gelemezdi zaten, diyor annesi.
Bunların hepsini cepten ödüyor aile, sigorta karşılamıyor…
Çok çok pahalı ilaçlar bunlar…
Her hafta alması gereken ilacın dozu 1000 Avro.

21 yaşında olup da anne-babanın omuzlarına binen maddi külfet altında ezilişini izlemek durumunda kalmak…
bu öyle bir şey ki…yani, yaşım 21…ve eskisine göre ÇOK daha iyi anlıyorum işler nasıl yürüyor…
Anne-babana yaşattığın BUNCA SIKINTIYI görürken çektiğin vicdan azabı öyle bir şey ki…
-Ve siz çocuğunuzun bunlara şahit olmasını hiç istemezken bir de….

Tedavilere binlerce, onbinlerce dolar para döküyoruz…
Aşının ilk dozundan sonraki 3 yıl içinde tazminat için dava açtın açtın…yoksa bir daha hakkını arayamıyorsun…davayı kazansan bile öyle büyük paralar da vermiyorlar…

[Avukat Gretchen DuBeau]
1986 yılında yürürlüğe giren ‘Çocukluk Çağı Aşılarına Bağlı Sağlık Sorunlarını Tazmin Yasası) uyarınca bir “Aşı Mahkemesi” oluşturuldu.
Aşıya bağlı HERTÜR sağlık sorunu veya şikayet için başvurulabilecek tek makam olarak belirlendi bu mahkeme.
Bu, HPV aşısından mağdur olan bir çocuğun ilaç firmasını mahkemeye veremeyecek olması, DOĞRUDAN aşı üreticisi firmayı dava edememesi demek!
Aşı şirketleri, ürünlerinin vereceği hiçbir(!) zarar için hiçbir(!) yasal sorumluluk altında değiller.
Dünyada böylesi bir koruma sağlanmış başka endüstri göremezsiniz.
Ürünlerini hazırlıyorlar, kanunen dokunulmazlıkları var, üstüne bir de DEVLET bütün(!) vatandaşları ürünlerini kullanmaya mecbur ediyor?!
Ve hiçbir şekilde hesap da vermiyorlar…

[New York, Global Sağlık Koalisyonu Kurucu Başkanı, Avukat Sesan Lee]
VICP-Aşı Mağduriyeti Tazminat Programı’nda,
İnsan Papilloma Virüsü, yani HPV aşısına bağlı mağduriyetler için yapılan başvuru sayısının giderek arttığını görüyoruz.
Başvuru sahipleri çoğu kez adölesan genç kızlar olmakla birlikte, aralarında yetişkin kadınlar da bulunmakta.

[Nahsville’li Guldin Ailesi]
Aşı mahkemesine gitmeye yanaşan kimseyi [avukat] bulamadık…
hem zaten verilen tazminatlara bakıyorsunuz…
Son derece düşük meblağlar bunlar…Kazanan olursa da, alacakları zaten minimal miktarlar oluyor…

Serviks kanserini İnsan Papilloma Virüsü aşısı ile önlemeye çalışmak hemen hiçbir işe yaramayacağı gibi, fazlasıyla pahalı da bir yöntemdir.
Misal… ABD’deki serviks kanseri vakalarının %70’ini önleyecek bir aşı [HPV] var elimizde diyelim…
[Bilgi Notu: Aşıda, insanda görülen HPV virüsü tiplerinin yalnız %70’i mevcut, fakat aşının yeni versiyonlarında daha çok virüs tipi kullanılmakta]
Bu aşı çalıştı ve her vurulduğu kişiyi hakikaten de korudu diyelim [%100 etkili oldu],
aşıyı vurduğunuz 100,000 kadın içinden, serviks kanserine bağlı TEK 1 ölümü engellemiş olacaksınız
[Bilgi Notu: İhtiva ettiği HPV tiplerine karşı %100 korusa(!) dahi, aşılanan 100 bin kadından sadece BİRİNİN ÖLMESİ engellenmiş oluyor; aşının yeni versiyonlarında bu oran 1.3’tür.]
Bu 100 bin kıza vurulan aşılar için toplam maliyet, 70 MİL-YON doları bulacaktır!
[Bilgi notu: Bir kişinin aşılanması için yapılan harcama 700 doları bulmaktadır; 350 dolar aşı+350 dolar muayene ücreti]
Dahası, bahsi geçen bu TEK ölüm vakası, aşı yerine tarama yapılsa ve gerekli sağlık hizmeti sunulsa zaten önlenebilecek bir şey.
O halde bunun üzerinde bir de 100 bin kadına ilave bir 70 milyon dolar harcamanın ne manası var?!
Sağlayacağı hiçbir net fayda yokken hem de…

Birçok araştırmacı HPV aşısıyla ilgili sorunun virüs antijenlerinden ziyede,
ihtiva ettiği diğer bileşiklerden kaynaklanmakta olduğu görüşünde…
Özellikle de, vücudun virüse vereceği reaksiyonu güçlendirmeye yarayan bir METALDEN.
Alüminyumun, bilinen tehlike profiline rağmen(!), enjeksiyonla kana verilmesiyle ilgili bu teorileri duyduktan sonra,
farklı markaların farklı partilerinden HPV aşıları seçerek içindeki alüminyum miktarını ölçtürdük ve bu seviyelerin sağlığa zararlı olup olmadığını araştırdık.

[İngiliz Biyoorganik Kimya Profesörü, dünyanın en ileri gelen Alüminyum uzmanı, Chris Exley]]
Alüminyum, yeryüzü kabuğunu oluşturan elementler/metaller arasında 3. sıradadır.
Yaşayan HİÇBİR biyokimyasal sistemde bilinen HİÇBİR işlevi yoktur.
Canlıya HERHANGİ bir faydası olduğunu gösteren TEK kanıt yoktur.
Eldeki TEK kanıt, alüminyumun TOKSİK (zehirli) olduğu yönündedir.

CERVARIX marka HPV aşısından az miktarda numune (zira bunlar artık piyasada yok) ile GARDASIL’den numuneleri alıp FARKLI laboratuvarlarda analiz ettirdik ki bunlar arasında da sonuçları karşılaştırabilelim.
Ve seçtiğimiz laboratuvarlar da son derece sağlam/doğru sonuç çıkaracak, akredite laboratuvarlardır.
CERVARIX’in sonuçları HAYLİ ilginçti;
ürün etiketinde yazan miktarın 2.6 katı daha YÜKSEK çıktı Alüminyum miktarı!
Bir diğer ilginç bulgu da, GARDASIL’deki alüminyumun TIPATIP etikette belirtilen aralıkta olmasına rağmen, bunun da CERVARIX etiketinde belirtilen miktarın 2.5 kat ÜSTÜNDE bir miktar olmasıydı.
İki üründe de, 1,000 ppm (parts per million) seviyesinde alüminyum tespit edilmiş oldu.
Şimdi…FDA’dir,CDC’dir, aşı tavsiye kararları çıkaran global komitedir baktığınız zaman BU miktarda alüminyumun vücuda verilmesinde herhangi bir sakınca olup olmadığına dair ne diyorlar diye,
“Evet, alüminyum AĞIZDAN(!), ÖMÜR BOYU alındığında vücut yükü potansiyeli ne oldur diye baktık, hesabını yaptık, enjeksiyon yerinden(!) vücuda ne kadarının yayıldığına dair TAHMİNLER yürüttük, ve bizim tahminimiz, takvim dahilindeki aşılardan bir çocuk veya adölesanın alacağı bu 1,000ppm civarı alüminyumun, bütün aşılar hesaba katıldığında, tolere edilebileceği yönündedir”, diyorlar.
Halbuki gerçekte, yakın zamanda tamamlanan çalışmalarla ortaya çıkan ve bize ortada oldukça GERÇEK birtakım sorunlar olduğunu gösteren yeni veriler olduğu,
bu seviyelerdeki(!) alüminyumun, hayvan deneylerinde gösterildiği gibi vücutta KAPSAMLI ENFLAMATUVAR YANITLAR oluşturabileceği ve bunların da NÖROLOJİK SONUÇLAR doğurabileceği yönündedir.

Aşıların ağırlıklı kısmında adjuvan olarak alüminyum kullanıldığından, ve Alüminyum o preperatların ÇOK CİDDİ, HAYLİ ÖNEMLİ bir bölümünü oluşturduğundan,
benim görüşüm, Al adjuvanlı aşı almış bireylerin yaşadığı istenmeyen etkilerin büyük çoğunluğunun doğrudan bu Alüminyum adjuvanından kaynaklandığı yönündedir.

Sindirim sistemini tümüyle atlatıp(!) bir şeyi doğrudan(!) kana vermek çok başka bir şey bakınız.
Alüminyumu -tabir yerindeyse- hiçbir FİLTRE sisteminden geçmeden, mide-bağırsak yolundan geçmeden kana aldığınızda vücudun bütün HASSAS yerlerini BİRDEN maruz bırakmış oluyorsunuz bu metale ve yaşanan bir nevi TOKSİK ŞOK SENDROMU oluyor bedeniniz için.
Mide-bağırsak yolumuz hakikaten HAYLİ AKILLI BİR FİLTRASYON SİSTEMİ ve dışarıdan aldığımız toksin olsun, diğer bileşikler ve besin maddeleri olsun, bunların vücuda emilim hızını ve oranını belirlediği gibi, nelerin vücuda yaramadığını ve atılmak üzere vücudun hangi partisyonlarına yerleştirilmesi gerektiğini de belirliyor.
Aşıdaysa böyle bir şansınız yok, doğrudan vücuda giriş yapıyor.
O yüzden de, eldeki bu farmakokinetik modelleme çalışmalarının çoğunun (ki bunlar AĞIZDAN alınmış maddelerin vücuttaki TAHMİNİ(!) yükü baz alınarak yapılan matematiksel modellerdir), aşılar için GEÇERLİ OLDUĞUNU SÖYLEYEMEZSİNİZ:
Ve AĞIR SAĞLIK SORUNLARI oluşumunu işaret eden çalışmaların sayısının giderek artıyor olması da bize,
sağlık otoritelerince “güvenli” ilan edilmiş alüminyumun aşılardan TÜMÜYLE çıkartılması gerekip gerekmediği sorusunu sormamız gerektiğini gösteriyor.

Herhangi bir tür ilacın %100 güvenli ve etkili olduğunu söyleyecek doktor, tamamen yanlış bir iddiada bulunuyor demektir.
Her ilaç, buna AŞI da DAHİL, reaksiyon riski taşır.
Bu riskler genellikle, ilaçtan beklenen faydaya göre önemsiz kalacak etkilerdir.
Örneğin İspanyol Gribi’ne karşı bir aşı geliştirilmiş olsaydı, o pandemide ÖLEN 50-100 milyon insanın büyük bölümü kurtarılabilirdi belki.
Modern pandemilerden Ebola veya Zika’nın mesela, ihtiyatı elden bırakıp bir an evvel bir aşı piyasaya sürülmesini haklı çıkaracak önemde riskler taşıdığını düşünenler de var.
HPV ile enfekte hücrenin kanserli yapıya NE KADAR YAVAŞ dönüştüğü göz önüne alındığında,
15 ila 20 senelik bir süreçten bahsediyoruz burada,
bu hastalık PANDEMİ tanımını KARŞILAMAMAKTADIR dahi,
buna rağmen onay ve ruhsatlandırma süreci NIH (Ulusal Sağlık Enstitüleri)’nce hızlandırılmıştır!’
Ve gitgide artan YIĞINLA kanıta rağmen(!), yetkililer HPV aşılarının faydası yanında GÜN GİBİ GERÇEK risklerinin ihmal edilebilir olup olmadığı konusunda tüketicinin BİLGİYE DAYALI bir karara varabilmeleri için gerekli bilgiyi yok sayıp baskılamaya devam ediyor.

[Dr. Hoffman]
Aşıların **mecburi tutulması** konusuna gelince, yani, bakınız…Halk sağlığı açısından bakarsanız, elbette, bir epidemi karşısında aşılanmamış bir topluluğun hastalıktan kırılmasını,
insanların bu yüzden sağır kalmasını, ölmesini–hani bu çocukluk çağı hastalıklarının bir kısmının ciddi sonuçlarından bazıları bunlar–filan istemezsiniz.
Çocuklara vurulan bu tipik aşıların ardında belirli bir rasyonel var diyebiliyoruz yani.
GARDASIL aşısına gelince… Bir defa, buna [HPV virüsüne] maruz kalmayan neredeyse kimse yok,
ağır sonuçlara neden oluyor mu derseniz, minimal düzeyde sadece…
Yani ortada böyle etrafı kasıp kavuran, ABD’yi kırıp geçirmekte olan bir salgın filan da yok.
Dahası…
Bunu tutup bir de zorla(!) vurmaya kalkmak için hakikaten aklımızı kaçırmış olmamız lazım?!

HPV’nin cinsel yolla bulaştığı konusu pek dillendirilmiyor nedense…
Fakat bakıyorsunuz, 2006’dan bu yana [ABD’de] 42 eyalet ve bölge, bu aşıyı okula giriş(!) için ŞART KOŞACAK yasa çıkarmış durumda?!
Columbia yöresi, Virginia eyaleti ve Rhode Island’da okula gidebilmek için çocuklara kanunen zorunlu tutuluyor bu?!
Ancak cinsel ilişki yoluyla kişiden kişiye geçtiği düşünülen bir virüs için aşılanacağız diye, okula gidip okumakla, sağlıklarını tehlikeye atmak arasında seçim yapmak zorunda kalıyor.
Okul çağı çocuklarından bahsediyoruz burada!

Bu konuda devlet ve ilaç endüstrisi arasındaki **hileli itilaf** öyle büyük ki… “Ahbap çavuş kapitalizmi” dediğimiz sistemin özüdür bu işte:
Devlet tutup, bir ürünün(!) kullanımını vatandaşa ŞART KOŞUYORSA…ki ticari bir üründür bu neticede…
Bu şuna benziyor.. Devlet kalkıp vatandaşa: “Herkesin elektrikli araba alması lazım.”, diyor.
“Herkes ‘General Motors’un elektrikli arabasını almak zorunda” buyuruyor.
Belki bunun için çevreci bir rasyonel de olabilir,
fakat sonuçta SEÇİM ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ortadan kaldırırsınız!
Ve bu, ülkemizin kuruluş ilkelerine de aykırıdır bence.

Batılı ülkelerde bu tartışmanın özü, “HALK SAĞLIĞI çıkarlarına karşılık KİŞİSEL ÖZGÜRLÜK” tartışmasına dayanıyor aslında.
En özgürlükçü toplumlarda bile, şahsi istekler toplumun çıkarını gözetme ihtiyacı ile çakıştığında kişisel özgürlükler kısıtlanır.
Fakat yayılması sadece cinsel ilişki yoluyla mümkün olan bir virüs için, bunun halk sağlığını tehdit ettiğini mantıklı hiçbir argümanla destekleyemezsiniz.

Ülkede bu aşıyı kanunen mecburi hale getirmeyi düşünmeyen yerlerde dahi, hastaya hem virüs HEM DE AŞININ ***gerçek*** tehlikeleri hakkında DOĞRU ve EKSİKSİZ bilimsel bilgilendirmenin YAPILMIYOR oluşu, kişinin kendi HÜR iradesiyle, BİLGİYE DAYALI bir seçim yapmasını son derece güçleştirmektedir.

Bir aşının size sağlayacağı faydayı veya getireceği zararı, ASIL risk ve faydası size SÖYLENMİYORSA doğru değerlendiremez, düzgün bir karar veremezsiniz.

Bir hemşire olarak, aşılama programlarının halk sağlığını enfeksiyonel hastalıklardan koruma çalışmalarındaki önemine vakıfım.
Ben aşıların önemine ve yerinde kullanımına inanan biriyim.
Fakat aklımın hiç almadığı şey, serviks kanserinden ölen kadın sayısı senede yalnız 4,000‘ken tutup buna bir aşı yapmaları?!
Bunu bir perspektife oturtarak söylemek gerekirse,
senede 40,000 kadın meme kanserinden ölüyor!
Senede ölen o 4,000 kadının BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNU, geçmiş 5 sene içinde PAP SMEAR testi yaptırmamış olanlar oluşturuyor.
Hatta %99’u buluyordur simir testini yaptırmamış olanların oranı…
Kızınız şayet düzenli olarak PAP Smear testini yaptırıyorsa, SERVİKS KANSERİNDEN ÖLME ŞANSI…
yüzde 0.00002!

Üniversite çağındaki genç kadınlarda HPV enfeksiyonu oranı %60’ı buluyor,
çoğunda var yani…
Hatta daha yüksek oranlara sahip yerler de var ülkede.
Peki bu kadınların %99.9’unun serviks kanseri geliştirmesini önleyen şey ne şimdi?
Asıl araştırılması gereken şey bu bana kalırsa, çünkü cidden, kendi içkin bağışıklık sistemleridir bu kadınları kansere karşı koruyan…
Sorunun çözümü aşıdır demek biraz fazla ihtiraslı kaçan bir iddia.

Yolcuğulumuz boyunca binlerce kilometre yol yapıp onlarca aile, uzman ve aktivistin görüşünü aldık.
Dünyanın neresinde veriliyor olursa olsun bu savaş, örüntü aynı.
Bir yanda ilaç sanayii’ni beslemek üzere ardı ardına dikilmiş güçlü kurum ve kuruluşlar, diğer yanda ise fiziksel problemlerle boğuşan, gitgide artan finansal yükün altından ezilen ve umursanmamanın, elinin tersiyle itilmenin getirdiği kesif umutsuzlukla tek başlarına duran bireyler…
Ve bir de diğerleri var…Verilmekte olan mücadeleden çokça habersiz yaşayıp gidenler…ta ki sistem kendi(!) kapılarını çalıncaya kadar…

Kızlarım şu an 4. ve 6. sınıfta okuyor ve şu anda okullarında bu aşının mecbur tutup tutulmayacağı ile gili tartışmalar gündemde.
Bu sorularla yeni yeni haşır neşir olmaya başlayan bizler için, seçeneklerimizin ne olduğuna bakalım şimdi.

FDA ve CDC doğru olanı yapmaya karar verene kadar ne mi yapabiliriz?
Çok şey var yapabileceğimiz.
Kendinizi istediğiniz soruyu sorup aradığınız yanıtları bulabilecek emniyette hissettiğiniz gruplara katılın ve kendinizi sağlam bilgilerle donatın.
Sanevax.org
NVIC.org
ANH-USA.org
gibi websitelerine bakın.
Bu saydıklarımız ve diğerlerinde HPV ve diğer aşılarla hakkında ÇOK İYİ bilgiler bulacaksınız.
Salt aşı güvenliği ve aşıların problematik yanları ile ilgili bilgi sahibi yapmıyor bu siteler sizi, aynı zamanda eyleme nasıl geçebileceğinizi de gösteriyorlar.
Harekete geçin, bu kanun taslaklarının görüşüleceği il ve eyaletleri öğrenin.
HPV aşılarını kanunen zorunlu hale getirmek üzere hazırlanmış yasa taslakları bunlar.
Yaşadığınız yerde bu yasayı geçirme hazırlıkları yapılıyorsa derhal eylemde bulunun!

Vatandaş olarak sesinizin duyulmadığını hissediyorsanız, canınız yandıysa, bir probleminiz varsa veyahut da değişmesini istediğiniz hoşunuza gitmeyen bir şeyler varsa,
o zaman elinizi taşın altına koyup harekete geçeceksiniz, milletvekiliniz (yerel, kongre veya federal düzeyde, hangisi olursa) ile konuşacak, derdinizi anlatacak, aranızda bir ilişki başlatacaksınız vatandaş olarak.
Ve bu değişikliğin gerçekleşmesi için çalışacaksınız…

Belki de ne önemlisi, çocuklarınız sözkonusu olduğunda, konuyu enine boıyuna araştırıp kanuni haklarınızı öğrenin.
Doktor muayenesinde, hemşire elinde iğneyle çocuğunuzun başında beklerken o noktada daha artık bir soru soramaz, hayır diyemezsiniz zannetmeyin.
O noktada kendinizi baskı altında hissedip de bir oldu bitti yaşanmasını baştan önleyin.
İş o noktaya gelmeden(!), ÖNDEN araştırmanızı yapın, sorular sorun, konuyu enine boyuna inceleyin,
ve BEYAZ ÖNLÜK KARŞISINDA KENSİNİZİ EZİLMİŞ HİSSETMEYİN!
Gittiğinizde doktora soru da sorabilirsiniz, HAYIR DA DİYEBİLİRSİNİZ!

ANH, FDA ve CDC’ye, risk/fayda analizini gerçek manada, büyük bir DİKKAT ve ÖZENLE yapıncaya dek hiçbir çocuğun bu aşıyı olmaması için MORATORYUM çağrısında bulunmuş durumda.
Zor soruları yöneltmekten çekinmeyin siz de…”Aşı-karşıtı” yaftası yemeden soru sormaya hakkımız olmalı!

Bizler aşı karşıtı filan değiliz.
Çocuklarımızı güvende tutmak isteyen ebeveynleriz biz.
İlaç firmalarının cebi dolsun diye çocuklarımızı feda edecek değiliz.