4 No.lu Keşif: Farelere doğum sonrası vurulan Hepatit B aşısı IL-6 üretimine neden oluyor

Çin’den bu çalışma çıktığında, önemi tam kavranamadığından olsa gerek, otizm camiasında tanıdığım kimsenin değindiğini görmedim bu yayına. Fakat tabii Patterson’un tüm çalışmalarından haberdar olmak lazım bunun için. IL-6’nın otizmle bağlantısına vakıf olmak lazım. Alüminyumdan adjuvanın toksisitesi ile ilgili ortaya çıkan yepyeni bilgileri; düşük dozda alımın yarattığı sonuçları, aşıyla verilen alüminyumdan adjuvanın beyne gittiğini filan hep biliyor olmanız lazım. Ondan sonra okuduğunuzda Çin’den çıkmış çalışmayı, aslında ne çok bilgi vermekte olduklarını görüp, bu ‘alüminyumdan adjuvan—sitokin (IL-6) hipotezi’nde eksik kalan bağlantıyı da vermiş olduklarını, hipotezi daha da güçlendirdiklerini anlıyorsunuz.

Çin’den işi bitiren çalışma

VP çok geniş bir şekilde ele almış bu çalışmayı sitesinde. Ben de ondan alıntılarla başlayacağım bu bölüme, fakat bilimsel açıdan çok daha derinlemesine okuma yapmak istiyorsanız buradan sitesini ziyaret etmeniz yeterli.

“Li ve ark.’dan gelen önemli bulduğum yeni bir çalışma, (tüberküloza/vereme karşı uygulanan) bacillus calmette-guerin (BCG) aşısı ve hepatit B aşılarının yenidoğmuş farelerin beyin gelişimine etkilerini raporluyor. Çalışmada, aşıyla uyarılarak oluşturulan immün aktivasyon tipine (Th1 veya Th2, aşağıda açıklandı bunlar) göre beyinde ne tür değişiklikler olduğuna bakılıyor. BCG (verem) ve hep B aşılarının beyinde tam ters etki oluşturduğu (BCG faydalı, hep B ise zararlı etki oluşturuyor), ikisi birlikte uygulandığında da birbirinin etkisini götürdükleri anlaşılıyor.

Aşıyla yaratılan immün aktivasyonun beyin gelişimine etkisini çalışan ilk deney bu. Diğer tüm immün aktivasyon deneylerinde, enfeksiyon taklidi yüksek ateş yapıcı patolojik koşullar oluşturulduğunu görüyoruz deney için. Aşı taraftarlarından sıkça duyduğum bir eleştiri de immün aktivasyon deneylerinin aşılar için geçerli sayılamayacağı, çünkü aşılarla yaratılan immün aktivasyonun (iki ayrı immün sistem aktivatör tipi olan) poli-IC veya lipopolisakkarit enjeksiyonlarıyla oluşturulandan çok daha hafif seyirli olduğu yönünde. Bu yeni deney ise aşıların immün aktivasyon yoluyla beyin gelişimini etkilediğini ortaya koyuyor. Bu da immün aktivasyon deneyleri aşılar için de geçerli demektir…Hep B aşısının hipokampüste (beynin sitokin mevcudiyeti için araştırdıkları tek bölgesinde) IL-6 artışı yarattığı bulunuyor.”

Ve VP, Hep B aşısının denendiği farelerde beyin hasarı oluşumunun zamanlamasına dair de açıklamalarını sürdürüyor:

“BCG/Hep B deneyinde ortaya çıkan önemli bir bulgu da, hep B aşısının pekçok etkisinin 8. haftadan önce ortaya çıkmamış olması. Bu bulgu aşıların güvenilirliği ile ilgili öne sürülen iddiaları çürütmüş oluyor, zira aşı güvenlik deneylerinde ya birkaç gün ya da bir-iki hafta süreyle aşı yan etkilerinin takibi yapılıyor. Üstelik 8 hafta fareler için uzun da bir süre. 8 haftalık bir fare neredeyse tamamen erişkin sayılır artık. Bu da aşıların olumsuz etkilerinin insanda kendi belli etme süresinin yıllar, hatta onyılları bulabileceği anlamına gelir. İmmün aktivasyon ve şizofreni gelişimi ile ilgili bilinenlerle de örtüşmektedir bu durum. Fetüsün maruz kalacağı immün aktivasyon, bundan bir 20-30 yıl sonra şizofreni gelişimine neden olabilir.

Gitgide artan bilimsel kanıtlar ile özellikle Li vs ark.’nın ortaya koyduğu bu çalışma, aşılamanın akıl hastalığı oluşturabileceğini işaret etmekte. Bu akıl hastalıkları ise bebek aşılandıktan yıllar veya onyıllar sonra ortaya çıkacak şekilde gelişiyor. Aşıların ABD’de son 25 yıldır artışta olan akıl hastalıklarına katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. ABD’de akıl hastalıklarında gözlemlenen artış, 1980’lerde aşı takviminde birden fırlayan aşı çeşit ve doz adedi ile aynı ivmede yükselmiştir.”

Hakikaten olağanüstü bir çalışma bu. Üç gruba ayrılmış fareler: BCG aşısı vurulanlar (bu aşı ABD’de kullanılmıyor), Hepatit B aşısını olanlar (ABD’de hayatın ilk günü vurulur bu aşı) ve hiç aşı olmayan bir de kontrol grubu var. BCG aşısında alüminyumdan adjuvan YOK ve beyne etkisi de olumlu çıkıyor! Hep B ile aşılanan fareler ise otizmde gördüğümüz türden immün aktivasyon (yüksek IL-6) geliştiriyor. Bu, aşının bir deney hayvanına doğduktan sonra verilerek otizm marker’i kabul edilen IL-6 sitokini de dahil olmak üzere immün aktivasyon epizodu yarattığını gösteren ilk biyolojik kanıttır. Bilimsel açıdan bir ilktir.

 

5 No.lu Keşif: Otizmli beyinlerde çıkan yüksek seviyede alüminyum

Yazının başında 2017 Aralık ayında, baktığı beş otizmli bireye ait beyin dokusunda olağanüstü yüksek seviyelerde alüminyum bulan “Beyin dokusundaki alüminyum ve otizm” başlıklı çalışmasıyla Profesör Chris Exley’den bahsetmiştim hatırlarsanız. Çalışması yayımlandıktan kısa süre sonra verdiği bir röportajda Dr. Exley şu açıklamayı yapıyor:

“Baktığımız beyin dokularında çıkan alüminyum miktarı hakikaten olağanüstü yüksekti. Çok çok yüksek. Ekibim bugüne kadar yüzden fazla insan beyninde alüminyum miktarı ölçmüştür ve otizm tanılı bu bireylerin beyin dokularında bulunan miktar tartışmasız bugüne kadarki en yüksek oranlardan. Benzer oranları yakalayan tek bir vakamız oldu bugüne kadar, o da aile bireylerinin hepsi Alzheimer’dan hayatını kaybetmiş bir grup beyindeki oranlar. Kendi içinde fazlsıyla önemli bir bulgudur bu.”

Profesör Exley ve meslekdaşlarını şaşkına çeviren bir şey daha var: alüminyumun baktıkları beyinlerdeki yeri.

“Bir o kadar önemli, hatta belki daha da önemli olan şey ise mikroskopi çalışmalarıydı. Mikrospkopi ile alüminyumun beyin dokusundaki yerini tespit edebilmiş olduk. Elimizdeki otizmli birey beyinlerine baktığımızda diğer hiçbir insan beyninde bugüne kadar görmediğimiz, tamamen farklı bir durumla karşılaştık. Alüminyumun ağırlıklı kısmının hücre içinde, yani intraselüler olduğunu gördük. Bir kısım alüminyuma nöron içinde de rastladık, fakat ağırlık yine nöron haricindeki hücre popülasyonlarındaydı. Bu hücreler tıka basa alüminyum doluydu. Ayrıca lenf sıvısı ve kandaki hücrelerin beyne geçiş yaptığına dair kanıt da bulduk; bu hücreler yüklendikleri alüminyum kargosunu bedenden beyne taşıyorlardı yani. İnsan beyin dokusunda bugüne kadar ilk defa görülmüş bir şey bu, kesinlikle dikkat çekici, otizmde bugüne kadar ilk defa yapılmış bir gözlem. Ben kendi adıma bunu, alüminyumun otizm etiyolojisinde güçlü parmağı olduğu şeklinde okuyorum.”

Profesör Exley’nin bulduğu şey makrofajlar, hani Fransız bilimcilerin fare beynine alüminyum taşıdıklarını keşfettiği hücreler bunlar. Alüminyum yüklü bu hücreler kuryelik yaparak alüminyumu beyne ulaştırıyor. Dr. Exley’nin çalışması, laboratuvar farelerinde gözlemlenen durumun, otizmli bireylerin beyni için de eşit derecede geçerli ve doğru olduğunu gösteriyor. Demek ki neymiş, enjeksiyonla verilen alüminyumdan adjuvanın etkisi anlamak için fareler üzerinde yapılan biyolojik deneylere bakılıp insan için doğru tahmin ve çıkarımlarda pekala bulunulabiliniyormuş. Elde ettikleri bulgular Profesör Exley’i öylesine şoke ediyor ki, alüminyum ihtiva eden aşı kullanımının güvenli olup olmadığına dair görüşü değişiyor.

KKK 3 ayrı aşıya çevrilsin.

Burada durup biraz geriye saralım istiyorum hikayeyi. Dr. Andrew Wakefield’ı hatırlıyor musunuz? Bu yazının başında ismini anmıştım hani. İşlediği suç neydi bu doktorun tam olarak? Çektikleri bağırsak rahatsızlıklarından ötürü otizmli çocuklarını kliniğine getiren anne-babalardan sıklıkla, çocuklarının tek bir aşı, KKK [kızamık-kabakulak-kızamıkçık] aşısından sonra sağlıklarını kaybederek otizm tablosuna kaydıklarını duyduğunu ifade etmişti bu doktor. Önerisi ne olmuştu? Karma aşıyı bölüp kızamığı, kabakulağı ve kızamıkçığı ayrı aşılar olarak vurdurmak. Bunu dedi diye öyle bir şeytanlaştırıldı ki, halkın önüne çıkıp da aşıları sorgulamayı göze alabilen her kim varsa, ismi artık uğrayacakları muameleyi belirtmek için fiil olarak kullanılmaya başlandı; “Wakefield’lanmak” diye bir deyim var artık. Cidden. Lakin Profesör Exley bu riski önemsemiyora benziyor, bakın ne diyor:

“Alüminyumun otizmde rolü olduğunu düşünmüyordum. Aşılardaki alüminyumun otizmde rolü olduğunu da düşünmüyordum. Şimdi ikisi hakkındaki düşüncemi de değiştirmek zorundayım. Alüminyumun otizmde rolü olabileceğini kabul etmek durumundayım, şu anda otizmde hakikaten de rol oynadığını düşünüyorum. Aşılamada iğne yerinde görülenle aynı tipte hücreleri, ölmüş otizmli bireylerin beyin dokusunda koca bir kargo yükü alüminyumla bulmuşum, o yüzden şimdiki fikrim, bu alüminyumdan adjuvan taşıyan aşıları kimler olmalı kimler olmamalı, çok iyi düşünmemiz gerektiği yönünde. İyi düşünmek lazım; vurdurmayı düşündüğünüz aşı hayati bir aşı mı, değil mi? Değilse, alüminyum adjuvan katılmış aşıyı olmayın.”

Dr. Exley az önce anne-babalara çocukluk çağı takvimindeki aşıların ÇOĞUNUN vurulmaması gerektiğini söylemiş oldu. Keele Üniversitesi Biyoinorganik Kimya Departmanı öğretim üyesi, alüminyum nörotoksisitesi konusunda dünyada dengi bulunmayan, tartışmasız bir numaralı uzman diyor bunu.

Parantez açıp, beklendiği üzere Dr. Exley’nin çalışmasının daha şimdiden yoğun eleştiri yağmuruna tutulmuş olduğunu belirtelim. İlgilendiği tek şey HAKİKAT olan bir ebeveyn olarak benim için sakıncası yok bu durumun, anlamlı her eleştirinin dikkate alınması, çıkarılan her sonucun eleştiriden geçirilmesi önemli. Dr. Exley’nin çalışmasını Dr. Paul Patterson’ın eski mesai arkadaşlarından birine gönderdim. Çok etkilenmişe benzemiyor çalışmadan, bana şöyle yazdı kendisi: “Samimi fikrim hiç yayımlanmamış olmalıydı bu çalışma, çünkü bilimsel açıdan önemli bir kusuru var… Yazarlar sağlıklı kontrol grubu kullanmamışlar, bu yöntemle beyinde normal alüminyum seviyeleri ne olmalı, anlamamızın imkanı yok. Diyelim beyni kesmek için kullandıkları jiletlerde eser miktarda Al vardı ve dokuları kontamine etti. Sağlıklı kontroller kullanılmış olsaydı deneyde, bu durumda sağlıklı beyinlerle de yüksek seviyede Al çıkacaktı. Böyle bir kontrol olmadığına göre, elde ettikleri sonuçların bilimsel hiçbir anlamı yok demektir.”

E-maille yazışırken Dr. Exley’e bu yorumu da ilettim. Üzerinde hiç oynama olmadan yayımlıyorum cevabını:

“İnsan beyninde yaptığımız Al ölçümleri dünyanın en muteber çalışmalarıdır, bunun nedeni de bütün detaylardaki, özellikle de bu kişinin bahsettiği dış kaynaklı kontaminasyon konusundaki titizliğimizdir. Bu konuya yanıt olarak çalışmamızda atıfta bulunduğumuz Metallomics yayınına bakılmasını öneriyoruz.

İngiltere’deki otizm beyin bankasına bağışlanmış TOPLAM 5 beyin vardı, bizler de kantitatif analizimizi bu 5’i üzerinde gerçekleştirdik. Kontrol dokusu kullanma konusu da görüşüldü, ancak bulunabilen beyinlerin yaşı bizimkilerle uyuşmuyordu, uyuşmadığı gibi bunlar bir de 40’lı 50’li yaşlarda belirli bir hastalık veya rahatsızlıktan ölmüş donörlerden alınmış beyinlerdi. Yaşı denk, sağlıklı donörden alınmış beyin dokusu bulunamadı. Yine de, insan beyin dokusundaki alüminyumla ilgili kimsede olmadığı kadar veriye sahibiz, o yüzden otizm verilerimizi diğer 100’e yakın insan beyninden elde ettiğimiz verilerle rahatlıkla karşılaştırabilecek pozisyondayız. Herhangi bir insanda bugüne kadar ölçümlenmiş en yüksek değerlerin kaydedilmiş olduğu çıkarımımızı da buna dayanarak yapabiliyoruz işte. Geçtiğimiz yıl bu zamanlar yayımladığımız ailede süregiden Alzheimer Hastalığı üzerine çalışmamızda ortaya koyduğumuz benzer verilere bugüne kadar itiraz eden olmadı.”

Çalışma yayımlandığından beri neler olup bittiğini soruyorum kendisine; “merkezdeki” bilimadaları veya kurumlardan herhangi birinin ilgisini çekip çekmediğini, çalışmanın politik yansımalarının ne olduğunu, “Wakefield’lanırım” endişesi olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Cevabı şu oluyor:

“Bu alandaki araştırmalara merkez medya tarafından tam karartma uygulanıyor. Alüminyum üzerine araştırmalarımın da akıbeti bügüne kadar az çok buydu, ancak son yıllarda özellikle yoğunlaştı bu karartma. Ortaya konulan bilim öyle sağlam ki, geriye tek defans seçeneği bırakıyor; görmezden gelmek!”

Birkaç hafta önce Dr. Exley konuyla ilgili kısa ve anlaşılır bir röportaj da verdi. İzlemeye değer:

Devam edecek …

Yazı dizisinin 1 bölümü için: İngiliz Bilimadamları Otizm Bulmacasını Çözdü mü Ne?

Yazı dizisinin 2. bölümü için: Fransız Bilimadamları Otizm Bulmacasını Çözdü mü Ne?

Yazı dizisinin 3. bölümü için: Doktorlara Yönelik ‘Aşı-Otizm Bilimine Giriş’ Dersi