Lityum bir alkali metal, yiyecek-içecekten alınması gereken ve eksikliğinde sağlıkta bozulma olacağı yeni yeni gösterilmiş bir gıda öğesi, esansiyel iz mineral. 70 kg yetişkinde, günlük altına düşülmemesi gereken lityum miktarı 1000 μg/gün (yani, günde 1 gram) olarak belirlenmiş. Suyu mineralden zengin yerlerde yaşayanlar günde ortalama 2 mg lityumu sadece içtikleri sudan almış oluyorlar.

Hemen bu noktada, yediğinden içtiğinden bu esansiyel minerali alan ve almayan topluluklar üzerindeki  bir çalışmadan bahsedelim.

Sene 1970… Texas’ın 27 beldesinde sudaki organik kaynaklı lityum seviyeleri analiz ediliyor ve elde edilen rakamların bu beldelerdeki akıl hastanelerine psikoz, nevroz ve kişilik bozuklukları nedeniyle yatış yapan ve daha sonra yeniden aynı nedenlerle kabul edilen hasta sayısıyla arasında bir korelasyon olup olmadığına bakılıyor. 2 yıllık bir periyodu kapsayan araştırma sonunda, beldenin su kaynağındaki lityum oranı ne kadar yüksekse oradaki psikiyatrik hastalık oranının da o kadar düşük olduğu sonucu çıkıyor. Yöredeki nüfus yoğunluğu ve civar hastanelere yakınlık gibi çalışma sonuçlarını etkileyebilecek faktörler dikkate alınarak düzeltme yapıldığında dahi aradaki ilinti istatistiksel olarak önemli değerde çıkıyor.

Aynı Texas beldelerinde yeniden, bu defa 9 yıllık bir araştırma yapılıyor. Sonuçlar neredeyse aynı çıkıyor; suyundaki lityum seviyeleri 70 ila 170 mcg/L (mikrogram/litre) olan beldelere göre içme suyunda lityum değeri az çıkan veya hiç olmayan yerlerde intihar, cinayet ve tecavüz oranları önemli derecede yüksek seyrediyor.    

Bu sonuçlar salt bu coğrafyaya özgü mü diye merak eden araştırmacılar bu defa dünya genelinde aynı sonuçları Avusturya, İngiltere, Yunanistan ve Japonya gibi ülkelerde replike ediyorlar. Sonuç aynı… Bir yerleşim yerinde içme suyunda (doğal olarak bulunan) Lityum seviyesi ne kadar düşükse, orada işlenen adi suç ve kaydedilen intihar oranları o kadar yüksek oluyor.

Lityum Orotat, lityum ve orotik asit (vücutta doğal olarak ürettiğimiz bir bileşik)’ten oluşan bir bileşik. Orotik asit anne sütünde özellikle yüksek oranlarda bulunan bir bileşik, görevi de sadece lityumu değil, bütün mineralleri bebeğin beynine ulaştırmak.   

Gestasyon sürecinin başında, embriyoda tespit edilen yüksek lityum oranları da bunun ceninin erken gelişim evresinde özellikle önemli bir rol oynadığını düşündürüyor diyor Gerhard N. Schrauzer. Lityumun biyokimyasal davranış mekanizmalarının multifaktoryal olduğunu ve bu mineralin vücuttaki çeşitli enzim, hormon ve vitaminlerle olduğu kadar büyüme ve dönüşüm faktörleri ile de bağlantılı çalıştığını söylüyor.

Lityum karbonat – Tıbbın bipolar bozukluk tedavisinde kullandığı formu lityumun ve ağır yan etkilerinden dolayı doktor reçetesi ile kullanılıyor.
Lityum orotat Beyne pozitif etkileri görülen ve daha ziyade alternatif tıpçılarca kullanılan, herhangi bir sağlık dükkanından gıda desteği olarak reçetesiz temin edebileceğiniz formu lityumun.

Allopatik patent tıbbının vitamin ve mineral kullanımı konusunda, güvenli formları varken ısrarla yanlış seçeneklere yönelmesi biliyoruz ki istisnadan ziyade kural teşkil ediyor. Dr. James Greenblatt ve hemşire Kayla Grossmann kaleme aldıkları ‘Nutritional Lithium: The Cinderella Story: The Untold Tale of a Mineral That Transforms Lives and Heals the Brain’ (Besin Öğesi Lityum: Bir Sinderalla Hikayesi: Yaşam Değiştirici, Beyni İyileştiren bir Mineralin Anlatılmayan Öyküsü) isimli kitaplarında ve şuradan erişebileceğiniz makalelerinde geniş bir literatür seçkisi eşliğinde lityumun tarihsel geçmişini ve patent tıbbı ve psikiyatri dalının içine düşmüş olduğu hataları özetliyorlar.

Bizim bilmemiz ve lityumla ilgili araştırma yaparken dikkate almamız gereken nokta şu:

Psikiyatrinin (biyoyararlanımı zayıf olduğu için) beyinde herhangi bir iyileştirici etki gözükebilmesi için önce vücudu satüre etmeleri gerektiğinden çok yüksek dozlara (günlük 600mg) çıkıp hastalarda toksisite oluşumuna bağlı ağır yan etkilerin görülmesine neden olduğu lityum türü, LİTYUM KARBONAT.

İlk defa Alman bilimadamlarının keşfedip kullanıma soktuğu LİTYUM OROTAT ise emilimi ve biyoyararlanımı çok yüksek olduğundan, sadece gıdadan/içecekten aldığımız miktarlarda alındığında dahi terapötik etki gösteren bir mineral bileşiği.

O yüzden bugün lityum [orotat], tıpkı bir diğer yanlış anlaşılmış ve gereksiz yere karalanmış Naltrekson molekülü gibi ‘Düşük-Doz Terapiler’ kategorisinde Alzheimer’ın önlenmesinden Parkinson tedavisine, anksiyeteden depresyona, çocuklarda hiperaktivite sorununun çözümünden otizmde öfke ve kendine zarar verme davranışının telafisine kadar çok geniş bir yelpazede alternatif kanatta başarıyla kullanılmakta.

Belirlenebilen bir yan etki profili de olmadığından reçetesiz olarak tedarik edilebilmekte. Diğer mineraller gibi lityum için de güvenilir test yöntemlerinden biri saç dokusu analizi.


Alternatif Tıpta Gıda Desteği Lityum Oratat’ın Tedavi Edici ve Önleyici Olarak Kullanım Alanları

  • Alkolizm
  • Alzheimer
  • Anksiyete
  • Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)
  • Bipolar Bozukluk
  • Küme Başağrıları
  • Depresyon
  • Glokom (Karasu)
  • İnsomnia
  • Migren
  • Parkinson Hastalığı
  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Ayrıca lityum orotat genel olarak stres azaltımı ve ağrı alımında kullanıldığı gibi bellek kuvvetlendirmede de etkisi görülüyor.

Dr. Greenblatt’ın kitabında vaka örnekleriyle hangi rahatsızlıkta hangi yaş grubu için ne dozda lityum orotat kullandığını okuyabileceğiniz gibi, bunlar arasından kısa bir seçkiyi (ağır DEHB, akran zorbalığı, bipolar bozukluk, öfke/iritabilite, depresyon, alkol bağımlılığı) buradan da okuyabilirsiniz.


Gıdadaki Lityum Kaynakları:

Maden suları, kaynak suları, süt, hardal, antep fıstığı, balık ve deniz yosunları, tahıl ve bakliyat grubu gıdalar ile sebzeler.

 

 


Yazımızın bundan sonraki bölümünü Dr. Jill Carnahan’dan aktarıyoruz:


Düşük-Doz Lityum Kullanımının 5 Faydası

1. Düşük Doz Lityumun anti-enflamatuvar etkisi

Tarihte hiç olmadığı kadar artmış olan kirlilik yüzünden yükselişe geçen enflamasyonu aşağı çekmek, sağlığımız için yapabileceğimiz en iyi şeylerden biri, diyor Carnahan. Lityum da enflamatuvar proteinleri aşağı çekip, anti-enflamatuvar protein üretimini arttırıyormuş.

Sinir sistemi otoimmünitesine karşı lityumun sinir koruyucu etkisini ortaya koyan bir hayvan deneyinden bahsediyor Dr. Jill. Alzheimer’la ilişkilendirilen IFN-γ üretimini baskıladığı görülmüş lityumun.  

2. Anksiyete

Bipolar hastalardaki anti-psikotik etkileriyle meşhur lityum. Ruh hali stabilizayonundaki etkisi nedeniyle şimdilerde anksiyete (kaygı/endişe) halinden mustarip kişilerde düşük dozdaki etkileri araştırılıyormuş. Anksiyete, bipolar bozukluk ve hatta dikkat eksikliği ve hiperaktivite (DEHB) ile ilintili manik davranışları yatıştırdığı görülmüş lityumun.

Bahsi geçen çalışmalardaki vakalar ekstrem haller olmasına ve bu çalışmalarda lityumun agresif formu olan lityum karbonat kullanılmış olmasına rağmen Dr. Carnahan çevresinde anksiyeteli hastalarını düşük doz lityum orotatla tedavi etmekte olan pekçok meslekdaşı olduğunu söylüyor.

3. Depresyondan çıkmada lityum desteği

Depresyon tedavisinde düşük-doz lityum hayli etkili gözüküyor diyor Carnahan. Hatta bazı deneylerde düşük dozun etkinlik bakımından yüksek dozla aynı olduğu gibi, yan etkisinin de çok daha az olduğu görülmüş.

Düşük-doz lityum hayvanlarda 5-HT sinir iletimini arttırıyormuş ve bunlar da bir grup serotonin (“mutluluk” nörotransmitterimiz) reseptörüymüş. İşte düşük-doz lityumun depresyonun hakkından gelme sırrı da bu etkisi diyor doktor.

4. Düşük-doz lityum bilişsel fonksiyonu güçlendiriyor

Düşük-doz lityumun (DDL) beyinde gösterdiği etkileri harikulade olarak tanımlayan Carnahan, bugüne kadar DDL’nin ruh halini dengelediği ve sinirler üzerine koruyucu etkisi olduğunun gösterildiği gibi, hem yürütülen daha küçük çaplı çalışmalarda tespit edilenin hem de anekdotal olarak anlatılanların lityumun Alzheimer, Huntington ve Tourette sendromu belirtilerinde iyileşme sağladığı yönünde olduğunu belirtiyor.

Çalışmalar az, fakat DDL’nin zihinsel fonksiyonu arttırıcı etkisi ümit vaad ediyor diyen Dr. Jill, lityumun beynin çalışabilmesi için olmazsa olmazı ‘beyin menşeyli nörotrofik faktör’ (BDNF)’ü arttırıyora benzediğini söylüyor. Lityum ayrıca, hücre içi sinyalleşmede kullanılan glikojen sentaz kinaz-3 aktivitesini de inhibe ediyor gibi duruyormuş.

Alzheimer hastalığının baş belirtisiyle ilişkilendirilen N-metil-D-aspartat reseptör mediasyonlu kalsiyum influx’ını da kesen lityum, ayrıca pro-apoptotik sinyalleşme yolaklarının kalsiyum bağımlı aktivasyonunu da baskılıyor, yani programlı hücre ölümünün düzgün işleyebilmesine yardımcı oluyormuş.

5. Lityum intihar oranlarını azaltıyor

Yazının başında bahsettiğimiz Texas yöresindeki çalışmayı örnek veriyor Carnahan da ve sudaki lityum seviyeleri en yüksek seyreden beldelerde intihar oranlarının %40 (neredeyse yarı-yarıya!) daha düşük olduğunu vurguluyor.

2013’te Japonya’da yapılan benzer bir çalışmada da, içme suyundaki lityumun kadınlarda intihar meylini azaltığı gözlemlenmiş.


Tüm bu verilere bakılarak Dr. Carnahan’ın görüşü, düşük-doz lityumun nörolojik rahatsızlıklarda yeni bir tedavi aracı olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde.



Son olarak biz de, lityum orotatın homeopatik versiyonu ile ilgilenenler olursa diye araştırma yapmak isteyenlere yönelik linkimizi koyalım ve herkese sağlıklı günler dileyelim.