Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanmakta olan tüm yapıtlar eser statüsünde olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Sitede bulunan yazı ve görsellerin site sahibinden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
G. HEXHEIMER ETKİSİ / ATEŞ / GIDA TAMAMLAYICILAR / KONSÜLTASYON
1. Bu Herxheimer etkisi dediğimiz şey nedir, protokolü uygulayan herkeste mutlaka oluyor mu? Biz bunlara aslında CD’nin “yan etki”si diyebilir miyiz?
Yok, “yan etki” dediğimiz şey kullandığınız ilacın oluşturduğu ve kullanımı bıraktıktan sonra da yaşamaya devam ettiğiniz şeylerdir. Örneğin belir birtakım ilaçları(!) kullanıma başlamasıyla vücudunda el ve diğer uzuvlarda titremeler başgösteren ve bununla yaşamak zorunda kalan insanlar vardır. İlaç kullanımından sonra pekçok sağlık probleminin oluştuğunu biliyoruz, yan etki dediğimiz şey bu.
Herxheimer dediğimiz şey ise vücudun arınma (detoks) yaptığı süreçle sınırlı olan bir şey.
Diyelim doz alımına başlanıyor–ve hayır, herkeste görülecek diye bir kaide de yok kesinlikle Herxheimer’ın–mesela bazıları var, çocuğu klordioksit dozunu daha alır almaz kendini çok iyi hissediyor, gözle görülür olumlu değişiklikler görülüyor çocukta ve anne bana diyor ki, “Hayret, daha başlar başlamaz çok iyi geldi çocuğuma, ben kusacak filan diye bekliyordum”.
Tamam, kitabımda kendi deneyimimi aktarırken oğlumun kusma öyküsünden bahsettim ama bana neyin ne olduğunu, nasıl kullanılması gerektiğini anlatacak kimse yoktu ki?!
Düşün, ilk defa ben kullanmaya çalışıyorum bunu otizm için, daha önce böyle bir deneyim yok. Jim bana sadece genel manada dozaj bilgisi vermiş; demiş ki mesela 11 kiloysan 8 doz CD alıyorsun veya 24 kiloysan 2 damlayı günde 8 defa alıyorsun vs. Gerçek manada bir doz yönlendirmesi, hani arttırarak mı gitmen lazım, bunu nasıl yapman lazım, nelere dikkat etmek gerekir bilgisi yoktu daha ortada. Kendi kendime, oğlumda deneye yanıla öğrenmem ve yerine oturtmam gerekti bunları.
Fakat herneyse, Herxheimer vücut yeterince hızlı arınamadığında ortaya çıkan bir durum. İşte o yüzden de, vücudu zorlamamak için belki günde 1 damla filan arttırarak—hakikaten küçük çocuklarda mesela 3 ila 7 günde bir 1 damla arttırarak gidilmesini tavsiye ediyorum—gidiyoruz. Böylelikle bedene detoksla kendi başa çıkabilmesi için yeterli süreyi tanımış oluyoruz.
Çocuk taşıdığı yükten dolayı hakikaten yoğun bir arınma yaşıyorsa mesela uyuyakalabiliyor, hani gündüz uykusunu bırakmış küçük çocuğun uyuduğuna filan şahit oluyorsunuz durum buysa veya yatıp biraz uzanmak istiyor çocuk, canı öyle pek fazla bir şey çekmiyor, pek bir şey yemek istemiyor… İşte bu tip şeyler gözlemliyorsak çocukta o zaman o gün artık daha fazla doz vermememiz gerektiğini anlıyoruz anne-baba olarak.
Sonuç olarak, vücudun kaldırabileceğinin üzerine çıkmamak için daima mümkün olan en düşük dozdan başlayıp usul usul ilerliyoruz.
Detoksifikasyon (arınma) sürecinde bedeni desteklemenin şahane yollarından biri de TUZ BANYOLARI mesela. Küvet suyuna ekleyeceğiniz 4 kilo ucuz tuz, Ölü Deniz etkisi gösterecektir çocuğun vücudunda; yani bedende birikmiş toksinleri ozmoz yoluyla ciltten dışarı vermesini sağlayacaktır. Cildiniz ikinci bir karaciğer gibi çalışıyor yani bu yolla, ki o noktada arınmada cidden ihtiyacımız da var desteğe fakat yine, azar azar usul usul gidilip, günde yalnız 1 damla arttırdığınız takdirde yukarıda bahsettiğimiz Herxheimer etkileri de görülmüyor zaten genellikle. Hem bir yandan yaptığınız lavmanlarla karaciğeri arındırıyorsunuz, böylelikle o da daha fazla toksin alabilecek kapasiteye ulaşıyor bedenden. Yani detokstan sorumlu organlarımızın da daha iyi çalışmasını sağlamış oluyoruz bu yöntemlerle.
2. Bu etkilerin oluştuğunu görürsek ne yapmamız gerekir?
Çocukta iştahsızlık oluştuysa, çokça dinlenmek istiyorsa filan doz vermeyi o gün için bırakıyorsunuz.
Bazı çocuklar örneğin tuvalete çıktığında dışkının iyice yumuşadığını görüyorsunuz—hani iştahsızlık, halsizliği geçtik, kaka yumuşuyor—ve insanlar buna bakıp “hah çocuğum ishal oldu” diyorlar. Yumuşak kaka ile ishal durumu iki farklı şey. İshal dediğiniz şeyde kaka su gibi akacak; sokaktan yediğiniz bir şeyden parazitik enfeksiyon kaptığınızda görürsünüz hani, su gibi akar. Fakat detoksifikasyon sürecinde dışkının yumuşaması NORMALDİR, o yüzden bunda ağızdan doz vermeyi kesmiyorsunuz.
ATEŞ mesela…
- Ateşi biraz yükseldi ama yemeye devam ediyorsa ağızdan doz alımına ve lavmana devam edebilirsiniz.
- Ateşi var ve yemek almıyorsa doz verimine son veriyorsunuz. (Fakat nemlendiriciden CD verme, CD’li banyo veya lavman hala uygulayabilirsiniz.)
CD dozunu yiyecekle aynı zamanda vermiyor olsak da, günde bir 3 ila 4 kez bir şeyler yiyeceğiz ki ağızdan dozlarımızı alabilelim, yoksa mide bulantısı ve kusma görülebilir.
Asena – Bir de sanki kitabında C-vitamini vermekten bahsediyordun yanılmıyorsam?
C vitamini etki kesmek için kullanılabilir; şöyle ki, anlamadığı için tutup 1 günlük toplam dozu çocuğa tek seferde içirten bakıcılar filan olabiliyor. Ne olur öyle bir durumda da, hani görülen en dramatik etki çocuğun kusması olur, çocuğa zararı filan olacağından değil, normalde olacağından daha güçlü detoksifikasyon etkisi yaşar çocuk en fazla. Böyle bir durumda, çocuğa yanlışlıkla fazla doz filan verilmişse ne yapabilirsin, bir bardak portakal suyu içirirsin veya C vitamini varsa elinin altında onu verirsin fakat hakikaten çok nadir karşılaşılan bir durumdur böyle vakalar. Son zamanlarda hiç böyle bir bildirim dahi almadık.
3. Protokolde ateş yükselmesi beklediğimiz bir durum mudur yoksa kişiden kişiye değişir mi?
Ateş başka ‘yüksek ateş’ başka. Otizmli çocuklarımızın bir noktada (artık iyileşmeye başladıklarında), zamanında yapmaları gerekip de yapamadıkları ateşi yapmaya başladıklarını görüyoruz. Eğer zamanında ateş üretebilseydi vücutları zaten otizm tanısı almalarına yol açan olaylar silsilesi de başlamazdı.
İnsanlar Allah’a, tanrıya, bir yaratıcıya inanıyorlar inanmasına ama vücudun gerektiği zamanda ateş yapması gerektiğine her nasılsa inanamıyorlar?!
Dünya yüzündeki binlerce yıllık mevcudiyetimizi köşe başındaki eczaneye mi borçluyuz? Tabii ki hayır! Bugün hala türümüzün hayatta olmasının nedeni, patojenleri bize bahşedilmiş bu ateş yapma mekanizmasıyla öldürebiliyor olmamız. Yaradılışımızda olan, ilahi bir lütuftur ateş mekanizması.
Ateşin oluşmasına ve işini görmesine izin verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tabii “Ateş Terapisi” dediğimiz şey önemli; kişiyi küvete doldurulmuş sıcağa dönük, hatta sıcak suda 5 dakika bekletiyoruz ki biraz terlesin. Ardından kişiyi sudan çıkarttığımızda su ile dış ortam ısısı arasındaki farkla/tezatla kişinin vücut ısısı yine biraz aşağıya çekilmiş oluyor.
Ateş sürdüğü müddetçe alın ve ensede soğuk suyla ıslatıp sıktığımız bezleri bekletiyoruz. Ateşin yükseldiği gün bu sıcak banyo uygulamasını diyelim birkaç kez tekrarlamanız bile gerekse, çocuğu banyoya götürüp getirirken veya suya sokarken bile alın ve ensede duracak o soğuk suyla ıslatılmış bezler. Her şekilde, başı serin tutmak istiyoruz.
Ateş Terapisi ile vücut virüsleri, bakterileri, kandida mantarlarını ve hatta parazitleri yakar atar! Çünkü bu patojenler vücutta belli bir sıcaklıkta yaşamaya alışmışlardır, o sıcaklıkta keyifleri de yerindedir ve siz dışarıdan bu şekilde vücut sıcaklığını yükselttiğinizde—pekçok anne-baba diyor mesela “ne çok parazit döktü ateş terapisinden sonra, anlatamam!” diye.
Ateşlenmeden sonra bir dolu parazit dökülür vücutta çünkü ölmüşlerdir, pişirmiştir vücut bunları.
Ateş Terapisi muazzam iyi geliyor hakikaten. Tabii çocuk ateşlendiğinde korkmadan edemiyorsunuz, biliyorum, başa geldiğinde hisler farklı oluyor ama mesela Patrick bir iki böyle ateşlendiğinde, ateş bittikten sonra çocuk eskisinden çok daha iyi hale geliyor ama o ateş sürecinde sen “aman da işte ateşlendi, eyvah ki eyvah” filan demeden edemiyorsun.
Fakat her halükarda, bu ateşlenmeler fayda sağlıyor hep.
4. Gıda tamamlayıcılar ve destekler nelerdir bu protokolde kullanacağımız, neyi ne için ve ne zaman kullanmamız gerekir?
Tercih ettiğimiz mineral kaynağı Okyanus Suyu/Deniz Suyu’dur ve bunun alınması ÇOK önemlidir. Her ne arınma/detoksifikasyon programı olursa olsun yaptığınız, mineralleri mutlaka takviye etmek gerekir.
Konuşma problemleri için kullandığımız takviyeler var; GABA, L-Carnitine, L-Carnosine, DMG ve/veya TMG gibi.
Konuşmaya yardımı oluyor mu diye denettiğim destek ürünler bunlar, zira bunlarla kimi çocuğun konuşmaya başladığı veya dil gelişiminin hızlandığı vaki. Denemeye değer yani.
Kimisinde ise hiç etkisi olmuyor bu ürünlerin, fakat yine de deneyip görmüş oluyoruz.
Kullandığımız ana destekler bunlar ve bir de şelatlarımız var. Özellikle odaklandığımız noktalar bunlar işte.
5. Bu destekleri kullanmadan önce test/tetkik yaptırmak gerekir mi?
Hayır.
6. Uzun zamandır B6 vitamin desteği yapmayı düşünüyorduk ama bunu bu protokole nasıl dahil edebiliriz acaba?
Konuşma veya davranış problemlerine etki edebilmesi için B6 ve magnezyumun birlikte verilmesi gerekiyor. Yemekle birlikte alınması gerekir bunların. Günde 3 öğün yemekle birlikte 50mg’lık dozdan başlayıp günde 3 öğün 200-250mg’a kadar çıkabilirsiniz; kiloya veya yanıt alıp almadığınıza göre değişir doz miktarı. Fakat B6 ve magnezyum kullanımından bugüne kadar heyecan verici bir gelişme görülmüş değil, benim şahsen uzak durduğum bir ikili bu, çünkü magnezyum aynı zamanda biyofilm matriksinin de parçası.
EK: Sırf destek kullanmış olmak için kullanmaya gerek yok bazı şeyleri, kaldı ki B6’nın sağlayacağı sihirli herhangi bir etki de yok. Magnezyumsuz zaten çalışmıyor, ikisini beraber almadan etki görmeniz de sözkonusu değil hem.
İnsanlar “Ben çinko takviyesi yapmak istiyorum” diye geliyor mesela. E, peki gerikalan 89 minerale n’oldu? Bunları takviye etmek gerekmiyor mu? Mineral konusunda denge önemli, bu gözden kaçırılıyor.
7. Protokolle ilgili her okuma yaptığımda veya Kerri’nin sunumlarını her izlediğimde aklıma yeni sorular geliyor. Protokole başlayınca daha da sorularımız olacak kendisine. Evet, protokolün parçası değil Kerri ile konsültasyon ama ailelerin yine de bu protokolü bir uzmanın denetiminde uygulamasında fayda var. Bu opsiyonu seçen aileler kendisine nasıl ulaşır, nasıl yardım alabilir?
[email protected] email adresinden bana ulaşıp konsültasyon talep edebilirler. PayPal üzerinden ödeme kabul ediyorum fakat anladığım kadarıyla Türkiye’de PayPal kullanılmıyor. Alternatif ödeme yöntemlerine bakmamız gerekiyor bunun için ama şu ana kadar Türkiye’den kimseyle çalışmaya başlamış değilim. Ödemedeki bu sıkıntıdan veya dilden kaynaklanıyor olabilir o da ama Türkçeye çeviri yapacak birini buldum benim için. O yüzden sanıyorum artık ailelerle iletişime geçebiliriz.
H. VAKALAR
1. 6 yaşında, 18 kg erkek çocuğu. Bir hafta içinde protokole başlayacaklar, çocuğa halihazırda probiyotik desteği yapılıyor, bunu bırakmaları gerekir mi?
Probiyotik konusunda yapılacak şey şu:
Probiyotik verilmeye başlanmasıyla iyiye gittiğini görmüşse aile, faydasını gözlemliyorsa çocukta o zaman devam etsinler vermeye. Bir değişiklik olmadıysa veya davranışlara net katkısını gözlemlemiyorlarsa 1 hafta/10 gün kadar probiyotiği kesip, öncesiyle (alırkenki zamanla) aradaki farka baksınlar. Probiyotiği kesip çocukta iyileşme mi yoksa kötüleşme mi olduğunu gözlemlemeye çalışırken (o bir hafta/10 gün boyunca) başka herhangi bir şey (destek, ilaç, yiyecek maddesi) katmasınlar protokole.
2. Dikkat dağınıklığı tedavisi için çocuğa Stratera verilmekte, anne-baba ilacı kullanmaya devam etmesini istiyor çocuklarının, CD protokolü ile birlikte ilacına devam etmesi mümkün mü, yoksa ikisi birlikte zararlı olur mu?
Mümkün.
Anne ayrıca glütensiz olmak kaydıyla ekmek yedirmeye devam edip edemeyeceğini soruyor.
Tamam da nedir bu glütensiz dediği ekmek. Hani bu ‘araba sürüyorum’ demeye benziyor, iyi de bir sürü farklı marka araba var, öyle değil mi? Bu arabaların da bir sürü farklı özellikte parçası var. Tamam ‘glütensiz’ ekmek vereceksiniz de, ne var o ekmeğin içinde? Pekçok farklı malzeme ve katkı maddesi olmayacak mı orada? Onu bırakın, o ekmekte mesela “maya” olacak. O maya çocuğun Kandida’sını besleyip azdıracak. Tamam yiyecek maddesi ama sonuçta maya bu. O yüzden bu soruyu yanıtlayabilmek için bahsi geçen üründe ne kullanılmış, onu bilmemiz lazım evet veya hayır diyebilmek için.
Metiyonin seviyesi 23, fakat çocukta hala ekolali konuşma sorunu var. Anne CD dozlamasına başlandıktan sonra konuşmada düzelme olmazsa başka ne tür ilaçlar kullanabileceklerini, dozajlarını merak ediyor.
Otizm ve hatta otizm spektrumunun tamamı için bu asla “ilaç” kullanmak için bir neden değildir. Bu Stratera, Ritalin, Risperdal meselesi… Bu ilaçlar iyileştirici değil, baskılayıcıdır ve baskıladıkları şey de PATOJENLER YÜZÜNDEN ÇOCUĞUN SERGİLEDİĞİ DAVRANIŞLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİR.
Bu davranışları ilaçla baskılamak istemiyorsunuz bakın. *Göreceksiniz* ki davranışı kaynağına inip düzeltebilesiniz durumu, iyileştirip kurtulmasını sağlayabilesiniz sorundan! Tuttuğumuz yol bu olmalı, ilaçla bastırıp görünmemesini sağlamak değil. Çocuk 12-13-14 veya 15 yaşına geldiğinde, müdahale etmediğiniz için kontrolden çıkmış o bakterinin yarattığı davranışları örtebilecek/gizleyebilecek dünya yüzünde hiçbir ilaç da bulamazsınız. Sorunun üzerini yara bandıyla kapatıp seneler boyunca sorunun kaynağını ihmal etmek yapılabilecek en kötü şey bana kalırsa.
Davranış sorunu gördüğünüzde yapmanız gereken şey kaynağına inip bunu gidermek, düzeltmek, iyileştirmektir
KONUŞMADA PROBLEMLER:
Bu sorunun kaynağı da aynıdır! Evet tutar denersiniz isterseniz birtakım destekleri ama sorunun kaynağı belli zaten. Üstelik kimsenin dilini şıp diye çözecek, konuşmasını sağlayacak ilaç filan da yok, bulamazsınız böyle bir ilaç. Yapmanız gereken şey PATOJENLERDEN KURTULMAK!
Unutmayın, PATOJEN DEDİĞİMİZ ŞEYLER ÇEŞİT ÇEŞİT NÖROTOKSİN SALGILAR DURUR!
Hal böyleyken, [bedeni/zihni/beyni] ağır mı ağır nörotoksin ile yüklü haldeki çocuğun konuşma eylemini gerçekleştirmesini beklemek zaten pek yerinde bir beklenti değil.
*NÖROTOKSİN: Sinir sisteminin (beynin) görevini bozan herhangi bir zehir.
Fakat çocuk protokolde kendini daha iyi hissetmeye başlayıp, fiziksel sorunlarından yavaş yavaş kurtulmaya başladığında zaten gördüğümüz şey de o; patojen yükünü aldığınız çocuklarda ekseriya konuşma da görülüyor; kimi direkt cümle kuruyor, kimi sadece kelime bazında konuşmaya başlıyor, bazısı ekolali şeklinde başlıyor vs. HER vaka için geçerli olmasa da ekseriyasında çocukların konuşma becerileri kendiliğinden gelişiyor.
2. Aşılı bebeklerdeki huzursuzluk, öfke nöbetleri, uyku bozuklukları, iştahsızlık ve alerji (gıda veya ten) rahatsızlıklarını, aşı sonrası gelişim geriliğini, tekrarlanan orta kulak iltihaplarını, sürekli düşme sorununu, dikkat dağınıklığını, takıntıları, konuşma bozukluklarını ve konuşamama sorunlarını, gözlerin sık sık dalması, genel olarak tamamen iyileştirip düzeltmek mümkün müdür?
Bazı durumlarda kesinlikle evet. Şunu anlamamız lazım yalnız; bazı çocuklarda aşı nedeniyle beyin hasarı oluşuyor—aşıların yarattığı enflamasyon, toksisite vs nedeni ile. Ama bazıları var ki hasar geri çevrilebiliyor, ancak kim kurtulur kim kalır bunu önceden söylemenin imkanı yok.
Şunu anlamak önemli burada—ki aslında kendi oğlum için de geçerli bir şeyden bahsedeceğim, kendisi 16 yaşında şu an, ATEC puanı ayına, gününe göre 17 ila 23 arasında gidip geliyor, fakat müthiş yol katetti hakikaten! 147 puanla başladı, düşün artık nasıl muazzam bir gelişme gösterdiğini, ki şu anda her şeyi yapabilir, her şeyi anlar durumda. Fakat işte bazı çocuklarda ne kadar uğraşırsanız uğraşın—ki hala tedavisini sürdürüyorum oğlumun—puanı 0’a düşüremiyorsunuz. Oğlumun konuşması da yüzde 100 yerine gelmiş değil mesela, hala üzerinde çalışıyoruz. O yüzden, evet bazı çocuklarda %100 başarı sağlayabiliyor, tamamen iyileştirebiliyorsunuz fakat sonuç %100 başarılı olmasa da her şekilde çocuğunuzu dertlerinden, sıkıntılarından kurtarmanız mümkün! Mesaj bu! Önemli olan da bu değil mi zaten? Soruyorum kendime: Oğlumun şu anda sağlığı yerinde ve mutlu mu? E, evet! İyileşme dediğimiz şey de bu değil mi zaten? Evet çocukların bir kısmı finish çizgisini geçecek tamamen iyileşecek… Fakat bu sizin iyileşmesi için harekete geçip geçmeyeceğinize bağlı; denemezseniz asla bilemezsiniz iyileşip iyileşemeyeceğini!
Bu protokol dışında bu denli yüksek sayıda tam iyileşme vakası çıkarmış başka protokol var mı? Hayır yok. Olsaydı böylesi bir başarı seviyesi yakalamış protokole sahip bir doktor, kliniğinin önü sıraya girmiş içeri girmek için yalvaran insanlarla dolu olurdu.
O yüzden, bu protokolle doğru yolda olduğumuzu biliyoruz. Parazit mevzusunu tesadüfen keşfedip gündeme taşıyan da ilk biziz. Biyomedikal tedavi camiasında bizden önce parazitlerin bahsi dahi geçmiyordu. Herkesin tek bildiği Kandida ve ağır metallerdi.
İSMİ OTİZM DİYE GEÇEN SEMPTOMLAR
Kitabın ismi “Otizm Olarak Bilinen Belirtilerden Kurtulmak”. Bu noktanın kilit önemde olduğunu düşünüyorum çünkü, OTİZM dendiğinde pek bir şey ifade etmiyor bu kelime, çünkü çocuklara yapıştırdığımız bir ETİKET bu sadece. Dünyanın bazı yerlerinde, bazı ülkelerde diyelim çocuğun bu “ETİKET”i aldığı takdirde devletten yardım alabiliyorsun mesela.
Peki ama anne-baba olarak bize ne ifade ediyor bu durum?
Tüm o uyku sorunlarıdır, huysuzluklardır, iştahsızlıktır…orada sayılan tüm bu şeylerdir otizm işte.
Fakat işte Klordioksitle çocuğun muzdarip olduğu BAKTERİ sorununu diyelim veya KANDİDASINI çözümleyebiliyoruz.
Ha peki bu bakteri dediğimiz şey neye benziyor bizim için?
-Çocukta TANTRUM ve AGRESİVİTE sorunu var diyor mesela biri.
-A, öyle mi? İşte onu BAKTERİ yapıyor!
Yani neymiş? Vücutta taşıdığımız her bir PATOJEN kendine has BELİRTİ veya DAVRANIŞ(LAR) ortaya çıkarıyormuş!
3. Haşimoto Tiroiditi ve vitiligo’su olan anne, 1 yaşındaki bebeğini halen emzirmekte.
Benzer bir perhizi zaten belirli bir süredir uygulamakta olduğundan meyve ve diğer belirtilen bazı gıdaları da çıkartıp çabucak CD protokolüne geçiş yapmış.
CD alımına başlamış, 3. günde, fakat emzirdiği bebeğinin bu süreçte gece uyuyamamaya başladığını, şiddetli gaz sancıları çektiğini fark ettiğinden bocalamış. Kendi karnının da iyice şiştiğini, epey bir şişkinlik hissettiğini ifade ediyor. Bunlar CD’nin beklediğimiz etkilerinden midir yoksa bırakmam mı gerekiyor diye soruyor.
Ayrıca tabii aldığı CD’nin ne kadarlık kısmının sütten bebeğe geçtiğini de merak ediyor. Böyle bir durumda bebeğin değil, annenin kilosuna göre mi damla sayısı ve dozlama yapılmalı diye ekliyor.
Verdiği ek bilgiler:
– Kerri’nin kitabını orijinalinden okumuş, hiçbirtipte şeker veya tatlandırıcı almıyor, meyve yok, glütensiz/kazeinsiz besleniyor, narenciye yemiyor, antioksidan ürün/destek kullanmıyor.
– 1. gün 1 damla ile başlamış, hergün 1 damla şeklinde arttırarak gidiyor. Lavman kitini ısmarlamış, önden bir tane de tek kullanımlık bir kit almış eczaneden her ihtimale karşı.
– Her şeyi kitaba uygun yapıyor, deniz suyu alımına başlamamış henüz, tam CD dozuna çıkmayı bekliyor. Therelac ısmarlamış.
– Kendisinden ziyade bebeğinin rahatsız olduğunu ifade ediyor CD kullanımından. Artık hiç uyuyamamaya başlamış bebek. Tam uykuya dalacakken ağlamaya başlıyor ve teskin de edilemiyormuş. Bebeğinin başka herhangi bir sağlık sorunu da olmadığından anne istemeden bir çeşit patojen mi geçirdim bebeğime diye endişeleniyor.
– Uzun süredir kabızlık problemi olduğunu da belirtmiş. Fakat lavman için full doza çıkmayı beklediğini söylüyor.
BU PROTOKOL EMZİRİRKEN ASLA UYGULANMAMALI.
Başta da söylemiştik, sadece CD protokol değil, HER NE DETOKS PROGRAMI olursa olsun EMZİRİRKEN yapılmaması gerekiyor.
İnternette Jim Humble ve Andreas Kalcker’in evet emziren anneler Klordioksit kullanabilir dediği söyleşiler var—ki EVET, TEKNİK OLARAK bu mümkün—fakat herhangi bir detoksifikasyon protokolüne başladığınızda vücuttaki toksinleri VE metalleri yerinden kaldırıp harekete geçirmiş oluyorsunuz. O yüzden, emzirirken ve/veya hamileyken arınma programı uygulamak kesinlikle iyi fikir değil, mantıklı da değil.
ASENA: Gelen bir başka soruya yanıt verirken de anne emziriyor ve fakat antibiyotik almasını gerektiren bir durum varsa antibiyotik almasındansa problemi CD alarak geçirmesinde fayda var demiştik diye hatırlıyorum. O parantezi açalım istedim.
Evet, öyle bir durumda kesinlikle kullanılmalı zaten CD. Sonuç olarak Klordioksit alımının ne anneye ne de bebeğe doğrudan bir zararı var, kaçınmak istediğimiz tek şey vücutta harekete geçirdiğimiz toksinlerin bebeğe geçmesi.
EMZİREN ANNEDE KABIZLIK PROBLEMİ CD’SİZ NASIL GEÇİRİLEBİLİR?
Salt su ile lavman yapabilir, kahve lavmanı denebilir.
LAVMAN İÇİN TAM DOZA ULAŞINCAYA KADAR BEKLENMELİ Mİ?
Yani şöyle, kitap sonuçta genel çerçeve, protokolün genel kapsamını ortaya koyuyor, fakat bireysel ihtiyaçlara göre kişiler gereken ayarlamayı yapabilirler.
Mesela, biri halihazırda kabızlık problemi çekerken protokole başlıyorsa—ki KABIZSAN BİR DOLU PARAZİTİN VAR DEMEKTİR–bağırsakların açılıp fonksiyona kavuşturulması gerekir çünkü oradaki tüm toksinleri aynen geri emiyorsunuz, kendinizi bu durumda hayli kötü/halsiz hissediyorsunuz demektir.
KABIZLIK VARSA, 1 damla ile hazırladığımız ilk şişeyle birlikte doğrudan lavmanlara da başlamalarını tavsiye ediyorum çoğu kişiye ben.
4. Oglum doğduktan sonra yenidoğan sarılığı oldu. Doktor direkt sabaha kadar iyileşmezse gerizekalı olur dedi. Ve iki gün bozuk ışın makinesi altında kaldığını bir hemşire farketti.
Oğlum 4 aylıkken sağlık ocağında 6 aylık aşıları yapıldı. Hemşirenin kendini savunması, bir şey olsa 15 dakika da çocuk şoka girerdi, bak bir şey olmadı, oldu.
6 aylıkken burun akıntısı şikayetiyle gittiğimiz Ankara’nın en iyi üniversite hastanelerinden birinde hemşirenin çocuğa ventolin ve oksijeni fazla yüklemesi ve çocuğumun ağlama krizine girmesi sonucu yoğun bakımlık olduk. Yoğun bakım prof.unun bize söylediği, çocuğu acilde çok fazla yormuşlar, korkmayın biraz uyutup dinlendireceğim burada, oldu. Servise çıktık rota virüsü salgını bulaştı.
11 aylıkken yine burun akıntısı, grip şikayetiyle aynı üniversiteye gittik. Ve aynı sorunları tekrar yaşadık. Burada oğlumun ter testinden tutun geniz etine, reflü, alerji testine kadar hepsine baktırdım. Hiç birşey yok hepsi normal.
Şimdi oğlum 29 aylık. Baba, dede kelimelerinden başka birşey söylemiyor. Söylese de anlaşılmıyor. İstediği şeyleri işaret diliyle istiyor. Yemek ayırt etmiyor, yiyor. Hareketli bir çocuk. Bizimle oynar, güler, şakalaşır. Fakat eşimin anne ve babası bu cocuğun beyninde birşey var, otizmli, yoksa konuşurdu diye bize baskı uyguluyorlar. Sürekli bir şeyler bulma çabasındalar.
24 saat oğlumla beraberim, gözlemliyorum farklı bir durumu hareketi yokmuş gibi geliyor bana. Kendi kendime düşünmeye başladım, acaba kaçırdığım bir şey var ben göremiyorum mu diye. Çevremdeki insanlara sormaya başladım. Çocuğumun farklı bir hareketini görebiliyor musunuz? Acaba var ben mi konduramıyorum diye soruyorum. Herkes çocukta bir şey yok, sorun arama diye kızıyorlar.
Eşimin annesi ve babasının söylediklerine artık dayanamadım. Doktora götürüp muayene ettirip, bir sorun varsa da yoksa da, bir rapor gibi bir şey alıp gözlerine sokmak istedim. Oğlumda bir sıkıntı da olabilir, bir sorun da çıkabilir. Ne olursa olsun bu benim çocuğum canım parçam. Kaldırıp çöpe mi atacağım bir sorunu olsa?
Oğlumu psikiyatriye götürdüm. Bilgi alıp nasıl randevu alırım, muayene ettirebilirim, yol izlerim diye. Orada bulunan iki doktora durumu anlattım. Çocuğa baktılar gayet normal hiç bir sıkıntı görünmüyor, 3 yaşına kadar konuşmazsa getir dediler. Detaylı bir muayene ettirseydim dedim. Gerek yok dediler. Ama otizm için de baktırtacaktım dedim. Çocuk normal olmasa elinden tutup senle birlikte yürür mü? Yanında böyle sakin durur mu dediler, gönderdiler.
Benim sizden ricam. Ben nasıl bir yol izlemeliyim. Doktora götürmeli miyim, hangi bölüme gitmeliyiz. Ne yedirip ne içirmeliyim?
O kadar çaresiz durumdayız ki eşimle beraber. Bir anne/babanın yaşamak istemediği bir çok şeyi yaşadık. Eğer oğlumuzda bir sıkıntı varsa erken müdahale etmek istiyoruz.
Bu durumda hemen bir ATEC puanı hesaplaması yapardım ben olsam. Bu ATEC dediğimiz genel manada bir gelişim geriliği olup olmadığına bakan bir test, ille otizm için kullanılacak diye bir kaide yok yani. Mesela 15 ila 30 arası bir ATEC puanı çıkıyorsa gelişim geriliği olduğunu anlayabiliyoruz, bazı yönlerden geri kalmış olabilir çocuk diye anlıyoruz.
Fakat anlatılanlara bakılacak olursa bu çocuğumuzda Otizm de var gibi gözüküyor.
Aynı şey felç/inme (Palsy) ve Down Sendromu için de geçerli. Onların teşhisleri de birtakım otizm özelliklerini kapsar mesela. O yüzden CD protokolü bu grup için de fayda sağlar. Tamam elbette Down Sendromunu ortadan kaldıracak değil protokol, genetik bir durum bu, ama Down sendromlu bireylerde aynı zamanda otizmde de görülen pekçok belirti/özellik var. O halde neden denenmesin ki? Sonuçta yine, önemli olan bireyi mümkün olabilecek en sağlıklı, en iyi haline kavuşturmak değil mi?
ASENA: Peki bu aile protokolümüzden fayda görür mü dersin yoksa doktora mı gitsinler önden?
Yani istiyorlarsa gitsinler, fakat doktorlar zaten çocukta bir şey yok deyip göndermişler. 6 veya 8 ay sonra gel yeniden bakalım demek çocuğun sağlığından 6 ila 8 ay kaybetmesi demek. O yüzden benim önerim şu; yapsınlar ATEC testini, puan 0’dan yüksekse ki adım gibi eminim 0’dan yüksek olacağına, doğrudan protokolü uygulamaya başlasınlar.
5. 5 yaşında atipik otizmli bir oğlum var. İsteklerini ifade edebiliyor ama karşılıklı sohbet yok, cümle üretebilme yok. Yaşıtlarından ezber konusunda çok önde ama yine de yaşına göre düzgün konuşamıyor. Sorum şu; oğlumun kakası çok kötü kokuyor, gaz çıkardığı zaman da aynı, ağız da kötü kokuyor. GAPS kitabını aldım, o diyeti uygulamak istiyorum ama lavman meselesini tam kavrayamadım. Yani o solüsyon hazır satılıyor mu acaba, lakin o ürünleri nereden temin edeceğimi bilemiyorum. Diyete ne kadar devam etmeliyiz acaba?
Bu “atipik” otizm tanısı niye veriliyor bilmiyorum açıkçası, zira otizm zaten konuşamama demek. Anne çocuğun iletişim kurabildiğini söylemiş ama anlattıklarından çocuğun konuşamadığı anlaşılıyor. Yani, kendini sözlü olarak ifade edemeyen birinin iletişim kurabildiğinden pek bahsedemeyiz.
ATEC puanı hesapladıklarında görecekler, 1-2-3 kelime, ne kadarsa üretebildiği kelime sayısı ona göre bir puan çıkacak, bu da aileye yapılacak işleri olduğunu gösterecek.
Kakadaki kötü koku… Bu çocuklar parazit kaynıyor, kokunun temel nedeni bu.
GAPS diyeti, kesinlikle çok iyi fikir, benim de çok beğendiğim bir diyettir, uygulasınlar. Çocuğu ne noktaya kadar iyileştirmek istediğinize bağlı diyeti ne kadar sürdüreceğiniz, fakat tabii bizim hedefimiz elbette hep tam iyileşmedir. O yüzden diyete başladığınızda hedefiniz o olsun, tam iyileşme istiyorum diye yola çıkın ve gidebildiğiniz yere kadar gidin.
Fakat ATEC puanı aldıklarında bu çocuğumuzun gayet rahat bir şekilde otizm tanısı içinde yer alacağını düşünüyorum.
6. CD-otizm sayfanızı inceliyorum uzun zamandır, mucize gibi sanki… Aslında internette o kadar yöntem ve diyet programı var ki.. kafam cok karışıyor her geçen gün sanki zaman aleyhimize işliyor..
Oğlum 6 yaşında. Ondaki tuhaflıkları, diğer çocuklardan farklı oluşunu 3 yaşındayken farkettim. Bir profa götürdüm o zaman hiçbir şeyi yok dendi, sadece takıntıları var dedi ama ben iyi değildim yine. Eşim çok rahatlamıştı bu cevaba ama ben hala tedirgindim.
Aradan 2 sene geçti, bu sefer bir pedegogla özel eğitim ögretmeni gördü, özel eğitime ihtiyacı var dediler.
5 yaşındayken ben bir çocuk psikiyatristine götürdüm, hafif cok hafif otizm belirtileri var dendi. İlaç verdi, bu arada özel eğitime devam ettik.
Abillify kullandım 2 ay ama çocuk sadece yorgun ve uyumak istiyordu, bıraktım ilacı.
KERRİ: GÜZEL!
Oğlum konuşuyor, normal bir çocuktan farkı yok gibi ama takıntıları var ve aynı şeyleri sormaktan vazgeçmiyordu. Arkadaşı yok. Sosyal iletişim problemimiz var, akranlarıyla oyun oynayamıyor. Yani nasıl bir iletişim kuracagını bilmiyor, hep yalnız… Evde de hep aynı şeylerle oynuyor, mutfakta benimle zaman geçirmeyi seviyor.
Küçük kardeşi var 1 yaşında, onunla oynamak istiyor ama küçük olduğu için tatmin olmuyor.
1. sınıfa başlattık, sınıfta durmadı, sıkıldı, başkalarına karışıyordu, dokunup gülüyordu, bu da haliyle diğerlerini rahatsız etti, biz de aldık okuldan. Şu anda anasınıfına gidiyor yine.
Geçen ekim ayında İstanbul’da bir profa götürdük, dayanamadım yine. Teşhis kaygı bozukluğu ve dikkat dağınıklığı. İki ilaç kullanıyorum şu anda: Straterra ve Prozac ama içim rahat değil. Evet biraz kaygıları kayboldu—KERRI: HAYIR KAYBOLMADI, İLAÇLA ÜSTÜNÜ ÖRTTÜNÜZ SADECE, İLACI VERMEYİN BAKIN GÖRÜN KAYFI HALEN YERLİ YERİNDE DURUYOR, GEÇMİŞ FİLAN DEĞİL–artık sürekli ağlayan ve kaygı yaşayan oğlum şu an rahat—KERRI: TABİİ DAHA RAHAT OLACAK, İLACIN YARATTIĞI ETKİ BU–. Sınıfta kimseye karışmıyor ama çok asosyal, icine kapanık. Kimseyle konuşmuyor.
Gaps diyeti falan bunlar bana çok zor geliyor ve ilaç tedavisi ne olacak onu düşünüyorum, kalkıp tekrar İstanbul’a başka doktora gitmek de zor. Bu arada kabızlık sorunumuz da var, yıllardır iki üç günde yapıyor. Son zamanlarda kefir veriyorum hergün az yapmaya başladı. Bu diyeti yapmam için tahlil falan gerekli mi—KERRI: “HAYIR” MANASINDA BAŞINI SALLIYOR–, ilaçları bırakacak mıyım, kafam çok karışık.
Protokolü yapmak için ilaç filan bırakmanıza gerek yok, fakat zaten bu ilaçları “birden bırakmak” fikri korkutucu, zira yan etkilerine bakıyorsunuz—hani yan etkiden bahsedeceksek şayet, ÖZELLİKLE BU İLAÇLARIN yan etki listesini iyice bir okumak lazım!
Ritalin kullanan birini tanıyorum—ki yanlış hatırlamıyorsam bu çocuğumuzun kullandığı ilaçlar arasındaydı aynı zamanda—ilacı kullanırken ortaya çıkan tik sorunu ilacı bıraktıktan sonra da aynen devam etti ve şu anda kalıcı nörolojik tik sorununun pençesinde kıvranıyor, konuşurken sürekli başı irkilip duruyor.
Bu tür ilaçlar pekçok yönden sakıncalı/tehlikeli. Anne babaların bu “profesör”lerce çocuklarına yazılan ilaçlar (bunların yan etkileri) hakkında birazcık daha araştırma yapmaları lazım. Bunu yaptıkları takdirde hiç kullanmamayı dahi tercih edebilirler.
İşin bir başka yönü de, verdiğiniz ilaç sorunu geçirmez ki, sadece üstünü örttüğü ile kalır ve siz ilacı kestiğiniz an sorunun öylece yerli yerinde durduğunu görürsünüz. Hatta aradan geçen zamanda ilgilenilmediği için sorun çoğu kez daha da ağırlaşmıştır artık. O yüzden, ilaç vermek pek iyi bir fikir değil.
Teşhis meselesi… Yine bakın bu OTİZM dediğimiz şey bir ETİKETTEN ibaret. DDB bir etiket… Asperger keza…
Bence bu ATEC değerlendirmesi–evet, mükemmel olmamakla birlikte—size bir fikir veriyor:
0-10 arası bir puan mı çıktı, otizm yok demek.
11- 30 arasında DDB (dikkat dağınıklığı spektrumunda bir yerdesiniz demek)
31-160 arasında ise artık bir özel tedavi gerektirecek derecede otizme rahat rahat sahipsiniz demek.
0 ila 160 arasında hangi noktada olursa olsun kişi, bu protokolden fayda görecektir. O yüzden bence aile derhal başlasın protokole.
GAPS diyeti gerçekten fazla zor geliyorsa aileye, o zaman GAPS yapmasınlar. Kendilerince karbonhidrattan (tahıllardan/meyveden) düşük- yağdan zengin bir perhiz tutturmaya çalışsınlar. Fakat çocukları kabızsa yine, parazit kaynadığını da bilsinler çocuğun. 2-3 günde bir tuvalete çıkmak demek, bağırsaklarınızın neredeyse işlemez hale gelmesi demek parazitlerce, o kadar çoklar yani! O yüzden, bu anneye düşen çok iş var…
ASENA: Ve tabii ANSİYETE/KAYGI problemi, senin hep dediğin gibi…
KERRI: Parazitler ellerinde kırmızı bayrak bakın biz buradayız diye gözünüze sokmaya çalışıyor mevcudiyetlerini, daha ne olsun? Kaygı problemi demek parazit demek!
Tıpkı diş gıcırdatma gibi işte… Bazı belirtiler bu parazitlerin size “bak işte buradayız, hah ha haa” deme yolu sadece. Yüzümüze gülüyorlar resmen ve bak biz buradayız diyorlar!
I. FACEBOOK’TAN İLAVE SORULAR
Bu tür bir protokolle çalışan kişiler için söyle bir ifade kullanılır sürekli: “Kendi çocuğuna faydalı oldu mu ki başka çocuklar için öneriyor?” 2014 sunumunda oğlu ile ilgili bir paylaşım yapmıştı ama lütfen oğlunun şu anki durumu hakkında da kısaca bilgi verebilir mi?
Evet var böyle ifadeler kullanan insanlar, benim için de söylüyorlar fakat kimin umurunda ki? Bunlara vakit dahi harcamamak lazım. Yaşı 2 ile 32(!) arasında 247 çocuk/yetişkin otizm teşhisini bırakmış mı? Bırakmış! Sadece çocuk da iyileştirmiyor protokol bakın. Benim oğlum henüz tam iyileşmedi evet, 17-23 puan arasında gidip geliyor—kaldı ki bu kendi içinde muazzam bir başarıdır—diye tedavi protokolü önerecek yetkinlikte olmadığım anlamına mı geliyor bu? Gülüp geçiyorum ben bunlara…
Hadi geçtim bu tam iyileşme vakalarını, 247 adet otizmden kurtulmuş insanı, üniversitelere gidip yaptığım çalışmaları…benim şahsi durumuma/oğlumun durumuna bakarak bu gerçekleri yadsımak isteyen varsa buyursun…onbinlerce, hem de kaç onbinlerce ailenin tam bu protokolle katettiği yol sayesinde hapsoldukları cehennem hayatından kurtulup gün yüzü gördüğünü düşünsünler sadece. Otizmin yüzü bizim sayemizde değişti, daha önce parazitlerin bahsini eden dahi yoktu. 2011’de lavmanları yapmaya başladık, Andreas çıkan kurtları dokümante etmeye başladı ve herkesin tek bildiği Kandidayken bir de baktık ki bu çocuklarda kapsamlı kurt problemi de var.
Bir de bazen düşünüyorum da–hani iş kişinin inanç sistemine de bağlı biraz—her şerde bir hayır vardır. Oğlum 6 sene önce otizmden kurtulmuş olsaydı, bugün burada seninle konuşuyor olmazdım mesela, Türkiye’deki otizmli çocuklar ve aileleri çaresizlikleriyle başbaşa yaşayıp gidiyor olurdu hala.
Bu protokolü uygulayan onbinlerce aile var bugün. Yani, sonuçta sebepsiz değil hiçbir şey, onu düşünmek lazım.
Oğlumun henüz tam iyileşememiş olması benim hiçbir şey bilmediğim anlamına gelmez. Otizmli çocukların tedavisiyle uğraşan arkadaşlarım var mesela, DAN doktorları vesaire, bunların baktıkları çocukların çoğu hala hasta. Bizleri sürekli yanıt aramaya iten, hala uğraş vermemizi sağlayan da bu işte. Tamam buraya kadar deyip yan gelip yatmıyoruz, benim protokolümde böyle bir şey yok en azından; tamam, oluşturduk bir protokol, son hali budur, iyileştirdiği kadarıyla artık, iyileşemeyen de talihine küssün demiyoruz.
Aradığımız yanıtların sadece bir bölümünü bulduk, fakat biz hala TÜM ÇOCUKLARI iyileştirecek, GERİ KALAN TÜM ÇÖZÜM YÖNTEMLERİNİ bulma derdindeyiz.
Çocukların istisnasız HEPSİNİ yüzde yüz iyileştirinceye kadar aramaya, araştırmaya devam etmemiz lazım.
Belki de bu yüzden, hala gidecek yolum olduğu gerçeğiyle bu şekilde hep yüzleşmem gerekiyor benim de.
Bu tür söylemlerden alınıyor da değilim bu arada. Bu sürekli her şeye karşı olan, hala yok efendim klorak veriyorsunuz çocuklara filan diyen karakterler yok değil, varlar. Fakat mantıken düşüneceksin, klorak olsa bugün iyileşmiş değil ölmüş çocuklar olurdu elimizde diye…
Yani, oğlum 6 sene önce iyileşmiş olsa benim burada ne işim olurdu? Gider tenisimi oynar, keyfime bakardım.
O yüzden, olumlu bir şeyler yapılırken çıkıp bunun aleyhine konuşan, olumsuzlayan illaki birileri olacaktır, hayatın gerçeği bu. İnsanoğlunun yapısı bu maalesef. Fakat her şeyin illa bir sebebi olduğunu unutmamak lazım.
7 yaşındaki kızım için DAN protokolü dahilinde almış olduğumuz yaklaşık 1,5 senelik enjeksiyon şeklinde GCMAF elimizde mevcut. Haftada bir 15 cc enjekte ediyoruz. CD protokolünde bunlara devam edebilirmiyiz? Bu kullandığımız dozajda değişiklik yapmalı mıyız?
Evet enjeksiyonları kullanmaya devam edebilirler, hiç sorun yok. Her ne yapıyorlardıysa bozmadan devam edebilirler.
PEKİ YA DOZAJ?
GcMAF’in enjeksiyon halinin çok işe yaradığını söyleyemem. Prokolde biraz doz arttırmak gerebileceğini tahmin ediyorum ama ne kullandıklarını da bilmiyorum, tüm markaları tek tek tanımıyorum da, bir sürü farklı marka var piyasada sonuçta. O yüzden buna kesin bir yanıt veremiyorum.
Yeğenim hem otistik hemde kalp rahatsızlığı var. Tavsiye ettiğiniz şeyleri ona uygulayabilir miyiz acaba?
Gayet tabii uygulanabilir, kontraendike bir durum yok.
65 yaşında ülseratif kolit tedavisi gören annem için uygulamak istesek kullandığı ilaçları kademeli bırakarak mı ilerlemek gerekir?
Protokolü uygulayabilir, ilaçlarını bırakmak zorunda da değil.
Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanmakta olan tüm yapıtlar eser statüsünde olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Sitede bulunan yazı ve görsellerin site sahibinden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
En Son Yorumlar