13. Protokolü uygularken bir yandan da D vitamini takviye edilmeli mi?

Sentetik D vitamini desteği toksik etki gösterebilir. O yüzden gözü kapalı D vit desteği alınmaması gerektiğinin iyice anlaşılması gerekiyor. 

Kendi ailemden de biliyorum, kendi kafasına göre D vitamini desteği, hatta yüksek dozda D vitamini alıp da aşırıya kaçanları, toksisiteye gidenleri gördüm. O yüzden, yüksek dozda D vitamini  alımı konusunda çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.

GcMAF kullananlar genellikle D vitamini desteği de alıyor yanında, fakat çok hafif bir doz yeter de artar zaten bunun için, hele ki küçük çocuklarda; 400 veya 800 IU’nun üstüne çıkmanın hiçbir manası yok.

Kaldı ki Türkiye tüm yıl boyunca iyi havaya sahip bir ülke, kışın bile aşırı soğuk yapmıyor çoğu bölge, o yüzden doğal yoldan D vitamininizi rahatlıkla alabiliyorsunuz zaten.

Günün ortasında, öğlen vakti dışarıda bir 20 dakika vakit geçirdiğinizde 5,000-10,000 IU’luk D vitamini alıyorsunuz. O yüzden dışarıdan D vitamini takviyesi konusunda ben olsam fazla heyecanlanmaz, daha temkinli davranırdım, özellikle de Türkiye gibi güneş gören bir ülkede.

14. D vitamini takviyesi konusunda görüş ayrılıkları var dünya genelinde de, ülkemizde de. O yüzden insanların kafası karışıyor uzmanlardan gelen birbirinin zıddı bildirimlerle.

Şu soruyu sor kendine; D vitamini pek mühimdir diyen bu insanlar tam olarak hangi hastalıklardan kurtarmışlar insanları, iyileştirdikleri nedir? Yani, D vitamini elbette önemli, fakat sen zaten doğal yoldan D vitaminini alırken üzerine ekstradan yüklüyorsan aşırıya kaçacaksın demektir.

Olay şu; gün ışığının (güneşin) fazlası diye bir şey olmaz, ama yapay D vitamininin fazlası diye bir şey kesinlikle vardır.

Bu D vitamini şöyle önemlidir böyle mühimdir diyen insanlar otizmi filan mı iyileştirmişler mesela?

D vitamini hakkında genel bildirimlerde bulunabiliriz evet, fakat unutulmamalı ki bahsedilen çoğu etki aslında “teori”den ibaret. Çalışmalara bakıp daha sonra bunu alıp topluma uyguladığınızda laboratuvardaki/deneydeki etkiyi görmüyorsunuz, sonuç farklı oluyor.

Şahsen ben gözükapalı HERKESİN D vitamini takviyesi yapması taraftarı değilim açıkçası.


15. Kitapta turunçgiller hariç meyvaya izin var deniliyor fakat Facebook grubunda bize hiçbir meyva yenmemesi gerektiği söyleniyor. Bu noktayı netleştirebilir miyiz; meyva hiç mi yenmeyecek yoksa yiyebileceklerimiz de var mı? Mesela elma, ayva, nar yedirebiliyor muyuz?

Nar—antioksidan yüklüdür!

Ne yapmaya çalışıyoruz biz burada? Onu bir düşünelim.

Otizmle nasıl yaşanır onu mu anlamaya çalışıyoruz yoksa kişiyi otizmden kurtarmaya, iyileştirmeye mi?!

Hani sudan çıkmasak da olur, başımızı suyun üstünde tutmaya yetecek kadarını yapalım derdindeyseniz o zaman tek tek sorarsınız işte böyle ‘yok pirinç, yok mısır, yok baklagiller… cidden yasak mı, bari şunu yesek olur mu?’ filan diye.

Tamam bunlar teknik olarak “glütensiz” gıdalardır, fakat iyileşmenizi sağlamazlar! Biz iyileşmek istiyoruz!

Patojenleri FRUKTOZ dediğimiz meyve şekeri, KARBONHİDRATLAR (hepsi şekere dönüşür), NİŞASTA ile beslemek istemiyoruz.

Şunu ÇOK İYİ anlamamız lazım hakikaten: BU HAYAT BOYU SÜRECEK BİR DURUM DEĞİL. Cerrah nasıl çalışır? Açar vücudu, işini çabucak bitirir çıkar, öyle değil mi? İşte biz de bir an evvel(!) iyileşip normal hayata dönebilmek için hızla perhize girişip, hedefe ulaşıp çıkıyoruz. 1 yıl, 2 yıl, 3 yıl veya 4 yıl olur bu süre… Fakat önemli olan şu: bıraktığımız HER ATEC PUANI iyileşme yolunda hanemize yazdığımız kazançtır bu yolda.

 


16. Peki ya kurumeyvalar? Kayısı, erik, hurma?

Aynı şey geçerli bunun için de.

Tekrarlayalım, kitap insanlara otizmin ne olduğunu ve kurtulmak için genel olarak neler yapılması gerektiğini—bakın işte ekmeği kesiyorsunuz, süt/yoğurt/peynir yok—filan diyerek anlatan, tanıtıcı/giriş seviyesinde bilgiler veriyor.

Başlangıç seviyesini geçip de işin derinine indiğinizde, “ya bu benim çocuğumu yeterince hızlı iyileştirmiyor,” diye kendiniz de fark ediyorsunuz zaten.

Ha tabii hafif bir glütensiz/kazeinsiz perhizle bile—hani bütün tahılları çıkardınız, süt ürünlerini çıkardınız—otizmden kurtulan çocuklar yok mu, var elbette! Fakat bunların sayısı çok çok azdır, otizmli popülasyonu düşünecek olursak bir elin parmaklarını geçmez diyebiliriz. Geriye kalan büyük çoğunluk hakikaten işi ciddiye alıp diyeti çok çok daha kısıtlamak zorunda.

17. Yemişleri, tohumları suda bekletip kuruttuktan sonra blender’da çekip toz haline getirsek, sonra kurumeyvalarla karıştırıp versek olur mu?

Kurumeyva kısmı hariç geri kalanınını yapabilirler elbette. Tahıllarını, yemişlerini ıslatsınlar tabii.

18. Limon ve sirke yok perhizde. Fakat sirke/limon kullanılmamış turşu yiyebiliyor muyuz?

Sirkede sorun yok, limon kullanmıyoruz sadece.

19. Evde kendimiz yaptığımız pastırmadan verebilir miyiz?

Büyük ihtimalle evet, çünkü tuzlayıp kurutmaktan başka bir şey yapmıyorlar sanırım bunun için, o yüzden içinde herhangi tip bir koruyucu madde filan olmayacağından yenilebilir diye düşünüyorum. İçinde herhangi bir kimyasal/koruyucu madde olmadığı sürece sorun yok.

20. Kuzu ciğeri/dana ciğer vs. tavsiye ettiğimiz bir gıda herzaman tabii?

Yo, esasında ciğer pek masum bir yiyecek değil bizim için. Şöyle düşün, ciğer sonuçta bu hayvanın detoksifikasyon organı. Şayet tamamen organik yetiştirilmiş/beslenmiş hayvanın ciğeri değilse bu, ağır metalden tut türlü toksinlere kadar ciğerde bulunacaktır. Ben olsam ciğer yedirmezdim çocuğuma. Organikse belki… O da belki… Çünkü düşün hava kirli, su kirli artık yaşadığımız dünyada, ağır metal ve toksin olmamasına pek imkan yok etini/organını tükettiğimiz hayvanlarda. Ben şahsen ciğer yemeyi tercih etmiyorum.

21. Takip ettiğim bir doktor da bunun sadece detokstan sorumlu organ olduğunu ve filtre görevi gördüğünü, tutup tüm zehirleri vs. kendinde biriktirmediğini söylüyordu mesela ciğer için. Burada da görüş ayrılıkları yok değil yani.

Fakat ağır metaller birikiyor. O yüzden ben pek tercih etmiyorum ciğer tüketimini.

22. Bağırsak tamamen iyileştikten sonra yeniden meyve ve yoğurt yiyebiliyor muyuz yoksa ömür boyu mu sürecek bu perhiz oğlumuz için?

Bağırsak iyileştiğinde çocuk da iyileşmiş demektir zaten, ne yiyorduysanız perhiz öncesinde yeniden yiyebilirsiniz elbette.

Asena: Ömür boyu yapmıyorlar yani perhizi.

Hayır, girip çıkıyoruz hemen, elimizi çabuk tutuyoruz. Çocuğu iyileştirip çıkıyoruz işin içinden. 1 yıl mı 2 yıl mı artık bilinmez ama iyileştik mi tamamdır artık, perhiz biter!

Hedef o zaten: Bağırsağı iyileştirmek! Bu oldu mu işimiz bitti demektir zaten.

23. Türkiye’de MMS adı altında sodyum klorit solüsyonu satan yerlerden bahsetmiştim sana Kerri. Websitelerindeki bilgiler yanıltıcı olabiliyor yalnız bunların, çünkü karbonat filan eklenmesinden bahsediyorlar CD’ye içmeden önce. Lütfen açıklar mısın neden karışımımıza sodyum bikarbonat koymadığımızı içerken?

Sodyumbikarbonat CD’yi öldürür de ondan!

Sanırım ABD’den Dr. Ron isimli biri vardı, Jim Humble ile tanışıyor filan, o ara–ta 2012’de sanırım—videolar çekip Youtube’a koyuyor. YouTube’a öyle yapıp konulan videolar öylece kalıyor biliyorsun, içerdiği bilginin elle tutulur hiçbir yanı olmasa da sonsuza dek TouTube’da öylece kalıyor bunlar.

Koydukları karbonat CD’nin tadını biraz daha rahat içilebilir hale getiriyor getirmesine ama içine konulduktan sonra 7 saat içinde CD’nin hiçbir etkisi kalmıyor bu şekilde. O yüzden, kesinlikle tercih ettiğimiz bir yöntem değil bu.


C. AKTİVATÖR – Sitrik Asit / Hidroklorik Asit

SORU: Türkiye’de şu an yalnız Sitrik Asit bulunabiliyor MMS’in yanında aktivatör olarak. Fakat Hidroklorik asit satan kimya şirketleri olduğunu da gördüm nette. Hangisini tercih etsin insanlar?

%4’lük Hcl (hidroklorik asit) bulabiliyorlarsa en iyi aktivatör budur, fakat şunu da söyleyelim; protokolü ilk oluşturduğumuz zaman 2 sene boyunca hepimiz sitrik asit kullandık zaten, başka bir seçenek olduğu bile bilinmiyordu, ta ki Andreas [Kalcker] HCl’nin daha iyi bir aktivatör olduğunu keşfedinceye kadar.

Hakikaten de daha iyi bir aktivatör çünkü—daha iyi olmasının yalnız tek bir nedeni var zaten—kimi insanda Helikobakter Pilori (H. Pylori) enfeksiyonu oluyor. Sitrik asit hoşuna giden bir şey bu bakterinin. O yüzden de sitrik asit alınca enfekte kişilerin durumunda kötüleşme oluyor.

Fakat öyle az sayıda kişide rastladık ki buna, herhalde en fazla bir 3-5 kişide olmuştur; protokole geçiyorlar, sitrik asit kullanımıyla birlikte fenalaşıyorlar.

Tek bulabildiğiniz oysa fazla düşünmenize gerek yok, çoğunluk için sorun oluşturmayacaktır, sonuç olarak bununla yaptığımız CD ile patojen öldürüyoruz, yani hiç yoktan iyidir. O arada HCl arayışınız sürsün, elinize geçer geçmez buna geçin.

Peki ya elimizde kalan sitrik asidi ne yapacağız, para verdik buna diyenler olacaktır. CD’li banyo suyu için kullanabilirsiniz bunu da, oda nemlendiricisinde kullanabilirsiniz, lavmanda kullanabilirsiniz… Mideye gitmediğine göre bu şekillerde rahatlıkla kullanabilirsiniz.


D. LAVMAN

1. Lavman için CD-Klordioksit dozajını öğrenmek istiyoruz. 2014 sunumunda vardı bu ama?

Yo yo, orada lavmanla ilgili verdiğimiz bilgiler eskidi aslında, dozajları verelim biz yine burada.

– 2 yaşındaki çocuk için 1 litre (saf) suya 10 damla CD ekliyoruz.
– 7 yaş ve üzeri için ise 1.5 – 2 litre arası su rahatlıkla kullanabiliriz lavman için. Damla sayısı da tabii 2 litre için 20’ye çıkacak.

‘100ml (mililitre) su başına 1 damla CD’ formülünü kullanıyoruz.

Böylelikle daha fazla su, daha az CD kullanıyoruz. Elde edilen sonuç aynı fakat lavman başlar başlamaz hemen tuvalete çıkma dürtüsünden kurtulmuş oluyorsunuz bu şekilde. Dışkılama isteği olmadan lavman suyunu içinizde çok daha uzun tutabiliyorsunuz böylelikle.

Asena: Peki ya YETİŞKİN DOZU?

Yetişkinlerde de formül aynı, fakat bizde bağırsaklar çocuklara göre çok daha tıkalı biliyorsun, yılların birikmiş kiri var sistemimizde; 30, 40, belki bir 50 yılın birikiminden(!) bahsediyoruz… O yüzden ağır ağır, ufak ufak bu bağırsağa kaynaşmış(!) pisi/kiri sökücez yapılan her lavmanla. [ En az 1.5, 2 litre su ile yapılıyor yetişkinlerde de. ]

Asena: Eşim bize en az 1.5-2 litrelik suyla hazırlıyor lavmanı yanılmıyorsam.

Kerri: Evet evet, doğrusu da odur zaten.

 


2. Ergenliğe adım alacak erkek çocuklarında seksüel/psikolojik sorunlara yola çar mı lavman uygulaması? Sen hiç bugüne kadar böyle bir geribildirim aldın mı lavman konusunda?

Lavman konusunda bugüne kadar sadece olumlu geribildirim oldu.
Rektum/makat ve bununla alakalı her şey nedense insanlar için tabu olmuş durumda, bilmiyorum, yanlış bilgilenmeden kaynaklanıyor diyelim hadi biz bu duruma şimdi…

Halbuki bak ister yaşı küçük ister koca çocuk olsun, ilgilendiğimiz çocuklar arasında konuşamayanlar var ve bunlar gidip lavman kitini alıp getiriyorlar anne-babalarına bana bunu yap diye. Kendilerine neyin iyi geldiğini biliyor bu çocuklar!

Şunu düşün mesela… Ortada bir bıçak duruyor olsun veya iğne/şırınga olsun (aşı seanslarında olduğu gibi)… Çocuk gidip de canını acıtacak o şeyi al ille bana yap der mi sana hiç, kendiliğinden ister mi al bunu bana sapla diye? Hayır, çocuk kendini iyi hissettirecek şey neyse onu isteyecektir ve lavmanla kesinkez rahatlayacağını biliyor işte bu çocuklar çünkü bağırsaklarındaki/karnındaki ağrıyı alıyor bu. Midesini bulandırıp duran, onu sürekli hasta gezdiren tüm o toksinleri alıyor lavman oradan.

O yüzden, hiç şüphesiz, yaşı her ne olursa olsun hasta tüm çocuklar için kesinlikle endikedir lavman.

İkinci çocuğunun (kızının) da yaklaşık bir 10 aylıkken otizme kaymaya başladığı fark eden bir annemiz oldu mesela. Kızına 100ml’ye 1 damla CD ile hazırladığı mini lavmanlar yapmaya başladı ve bir baktı ki parazitler dökülüyor bebekten ve çocuk anında iyileşmeye başladı.

O yüzden, bunu yapamayacağın bir yaş diye bir kısıtlama yok hiçbir şekilde.

3. Ne sıklıkta yapılmalı CD’li banyo, bunun için dozajlar ne olmalı? Lavman yapılamazsa bu banyolar yerini tutar mı?

Lavmanın yerini tutacağını düşünmek yanlış olur, çünkü CD’li banyonun iyileşmeye etkisi zannedildiği kadar büyük değildir. Gün aşırı lavman yapılıyorsa diyelim, lavmanın yapılmadığı gün eğlence olsun diye yapın CD’li banyoyu. Fakat aman aman bir etkisi olmadığını da bilin. Protokolde olmasının sebebi banyonun, günün sonunda bir miktar daha CD’nin vücuda verilebilmesini sağlıyor olmasından.

Fakat… Hiçbir şey lavmanın yerini tutmaz!
Ağızdan CD alımının yerini de başka hiçbir şey tutamaz.

Lavman olur da ağızdan CD dozu veremem diyenler de çıkıyor bazen mesela?!
247 teşhis bırakmış çocuktan CD içmeyip de iyileşmişi yok! Gayet net. Her koşulda CD solüsyonu içilecek.

Protokolün ilk oluşturulduğu vakit, ilk 8 ay lavman filan yoktu daha radarımızda ve o ilk etapta özellikle yaşı küçük olan çocuklarımızdan—4 yaş, 5 yaşındakilerden–çıktı iyileşme vakaları. Fakat 2011’in Şubat ayı gibi protokole lavman eklendiğinde, peşpeşe iyileşme vakaları gelmeye başladı, iyice hızlandı bildirimler hakikaten… Bağırsaklardaki parazitler sökülüp atılmaya, karaciğerde birikmiş toksinler sökülüp atılmaya başlandı ve böyle olunca çocuklar da hakikaten süper hızlı iyileşmeye başladılar!

Lavmanlar iyileşmede öyle büyük itici güç ki hakikaten, yapmamız şart lavmanı, başka yolu yok.

Oğluna lavman uygulayan yerli anne.

4. Kilo için tavsiye edilen maksimum damla sayısına ulaşıldığında CD alımını bırakıyor muyuz, yoksa maksimum dozda bu şekilde gidiyor muyuz?

Kilomuz için önerilen maksimum damla sayısı neyse bunda kalıyoruz, CD’yi bu dozda almaya devam ediyoruz. 3 ila 6 ay sonra mesela damla sayısını yeniden bir 1, 2 veya 3 damla kadar arttırmak faydalı olabilir.

Bugün gelen bir email’de biri şöyle diyordu mesela; çocuğum full doza ulaştı fakat gün içinde kontrolsüz gülmeler başladı, şöyle oldu böyle oldu diye anlatıyor mailinde. Baktınız bu şekilde normalin dışında bir davranış oluştu, bu durumda ÇİFT DOZ veriyorsunuz çocuğa. Bu ne demek? Tek seferde 2 doz [60 ml] veriyorsunuz, fakat bunu iki değil, bir doz diye sayarak devam ediyorsunuz günlük 8 dozu vermeye. Yani bir şişe daha yapıp o şekilde 8 doz sayısına ulaşıyorsunuz.

Ve yine… Gülmeler filan bu tür “mantar tipi” davranışlar gösteriyorsa çocuk veya bakteri kaynaklı ‘öfke krizleri’ oluşuyorsa, kiloya göre önerilmiş damla sayısının bir-iki üstüne çıkardım ben olsam ve sorunlu davranış ortaya çıkar çıkmaz da ÇİFT DOZLAMA yapardım.

ÇİFT DOZ kullanımınının güzel tarafı da o zaten, hemen o noktada(!), ihtiyaç olduğu anda daha fazla CD vermiş oluyorsunuz sisteme. O yüzden bence önemli bir uygulama bu.

5. Günde kaç kere büyük tuvalete çıkılmalı, ideali günde 1 midir yoksa 3 mü?

İdeali günde 1 ila 3 sefer arası çıkmaktır tuvalete.

6. Lavmanı deniz suyu veya tuz solesi ile yapabilir miyiz yine 3:1 suyla seyreltilmiş olarak? Bu şekilde minerallerden faydalanabilir miyiz?

Mineralleri ağızdan rahatlıkla alabiliyoruz. Lavmanda CD kullanımı önemli, nedeni de salt birikmiş dışkıyı atmak, kabızlığı çözmek değil. Çünkü insanlar ‘Bizim çocuğa lavman yapmamıza gerek yok, kabız değil çünkü,” diye düşünüyor… Biz lavmanı bu nedenle yapmıyoruz ki! Kişi kabızsa o zaman—kişinin kabızlık derecesine bağlı olarak–günde 1 veya 2 defa yapıyoruz lavmanı evet—ki kabızlık derecesi de doğrudan vücuttaki parazit seviyesi ile alakalıdır zaten, ne kadar parazitin varsa o denli ağır kabızlık çekersin—fakat…lavmanı yapma sebebimiz şu:

1. Karaciğeri toksinlerden arındırmak istiyoruz.

Bunu yapmanın yolu da lavmandır işte.

2. Klordioksitin (CD’nin) vücutta BİYOFİLMİN bulunduğu bağırsak yüzeyine DEĞMESİNİ istiyoruz.

Biyofilm dediğimiz matriks salt parazitten değil, TÜM patojenlerden zengindir!
Kandida, bakteri, vürüs de bu yapıda tutulur ve ayrıca AĞIR METALLER de yine biyofilmdedir.

O yüzden CD’li lavmanla biz bu biyofilmi öldürüp vücuttan dışarı attığımızda, tek seferde MUAZZAM büyüklükte patojen yükünden kurtulduğumuzun resmidir. Bunu da başka harhangi bir metodla yapmanız neredeyse imkansızdır!

Ve tabii parazitlerin vücuttaki yuvaları vardır kurdukları, vücut içi ortamın Ph değerini değiştirir bu. Bir de bakmışsınız parazitler ve diğer patojenler kendileri için oluşturdukları güzelim ASİDİK ortamlarında gönüllerince partiliyorlar?!

Biz ne yapıyoruz? Ortamlarına CD vererek Ph’ı yükseltiyoruz, rahatlarını bozuyoruz, orada barınmaları güçleşiyor. Ona göre bir miktar “Die-off” da yaşanıyor elbette. Fakat lavmanla her şekilde kazanan sizsiniz, kaybeden patojenler.


7. Otizmli çocuklar çok yüksek kaygı sorunları olan çocuklar, vücutlarına herhangi bir müdahale için kimseyi yanaştırmıyolar dahi. Lavmanı nasıl yapacağız bu çocuklara?

Peakala, burada soru şu; çocuğu doktora götürdünüz ve size dedi ki kulak enfeksiyonu var, müdahale edilmezse beyne yürür, öyle olur böyle olur… Çocuğa bu tadı berbat antibiyotiği vermezseniz, ÖLÜR.

Veya… Gittiniz doktora ve çocuğa aşı yapmamız lazım diyor—bugün bunca insan burada bunları konuşuyor olmamızın nedeni de zaten büyük ihtimalle budur, fakat her neyse—bu bu bu aşıları yapacağız dedi size. Ama çocuk durmuyor tabii, sizin çocuğu tutup bir zaptetmeniz lazım ki aşıları yapsınlar.

Antibiyotiktekiyle aynı durum yani, tutup çocuğu zaptedip ağzına antibiyotiği veriyorsun anne-baba olarak.

Bunun çocuğunu iyileştireceğine, onun hayrına olacağına İNANDIĞIN için yapıyorsun bunu, değil mi?

Şimdi, biz bu protokolle 247 çocuğu iyileştirmiş miyiz? Evet. İşte sen bu protokolün çocuğunu iyi edeceğine yeterince inanırsan, bunun kendi çocuğun için de gerçekleşmesini canı gönülden arzu ediyorsan, o zaman Otizm denilen durumdan kurtulmada bugüne kadar en işe yaramış protokolü (CD protokolünü) adım adım uygulamaya baş koyacaksın demektir.

Bunun ne olduğunu ve ne manaya geldiğini, çocuğun için ne sağlayacağını anlayacaksın ki, adım adım uygulamaya koymak için içinde yeterli inanç oluşsun. Sonuçta bütün iş anne-babanın çocuğunu iyileştirme azminde bitiyor.

Anne-baba antibiyotik veya aşı çocuğum için iyidire inanmışsa ne yapıp edip uyguluyor bunu.

‘CD’li lavman veya CD içmek çocuğuma iyi gelecek’e inanıyorsa anne-baba, bunun da bir yolunu bulup yapıyor işte.

 

E. PARAZİTLER / PROTOKOL / GÜVENLİK ÇEKİNCELERİ

1. Parazitlerden kurtulmak için düzenli olarak her sene bu protokolü yapmamız mı lazım, bunlardan tek seferde tümden kurtulamıyor muyuz?

Hayır. Diğer patojenler gibi parazitler de vücuda yerleşen, koloni kuran varlıklardır. Farklı yaşam evreleri vardır ve yeniden yeniden ürerler vücudunuzda. O yüzden belirli bir süre bunların üzerine gitmemiz gerekiyor. Diyelim 12 ay gibi bir sürede parazit probleminden tamamen kurtulabilene rastlamadım ben şahsen. Çünkü bazı parazit tiplerinin vücutta larvadan yetişkin aşamasına geçmesi zaten 12 ayı buluyor. O yüzden bunlar vücutta kalacak demektir. Bazıları zaten kanınızdadır. Ne yapar oradayken? Vücudu dolaşır durur, değil mi? O yüzden tek atımlık protokol yaptım, 7 gün Flagyl aldım kurtuldum diyemezsiniz. Bağırsakları darma duman ettiğinizle kalırsınız Flagyl alarak, fakat parazit enfeksiyonu sorununu ortadan kaldırmış, bitirmiş filan olmazsınız.

Ve tabii parazitten kurtulmak için bu tip ciddi manada ağır ilaçlara başvurulduğu takdirde parazitle birlikte, ilacı alan kişiyi de son derece sarsmış olursunuz.

O yüzden biz protokolümüzde DÜŞÜK DOZDA AĞIR AĞIR ilerleriz. Ay döngülerini takip ederiz. Mebendazole kullanırız. 4-5-6 aylık kullanımda hala istediğimiz sonucu vermemişse bu defa sistemik parazit ilacı olan Albendazole’a geçeriz.

Böyle böyle, adım adım ilerliyoruz işte protokolde fakat mutlaka AYLIK temizliğimizi yapıyoruz. Öyle senede 1, 6 ayda 1 veya 3 ayda 1 yapacağınız temizlik kesinlikle yeterli değildir.

2. CD-Klordioksit alımı patojenik bakterilerin yanısıra faydalı bakterileri de öldürür deniliyor, doğru mu?

Birileri(!) böyle söylüyor, evet, böyle “birileri” var internette bunu söyleyen ama kanıtları yok?

Tamam, CD’nin faydalı bakterilere zarar verdiğini “söylüyor” birileri ama o zaman 247 çocuğun otizmden nasıl iyileşebildiğini de açıklasınlar? Açıklayamıyorlar çünkü siz herhangi bir şekilde herhangi bir yönden zarar oluşturacak bir şeyle kimseyi iyleştiremezsiniz!

Klordioksidin hala klor olduğunu zanneden insanlar var! Veya temizlik için kullandığınız çamaşır suyu filan olduğunu düşünenler var?!

Tamamen akıl ve mantık dışı; sen kalkıp “Klorak” gibi kanserojen bir maddeyle hasta birini iyileştireceksin?! Hele ki 15 veya 20 kiloluk bir hastayı?!

Her şey testlerle bütün ayrıntısıyla ortaya çıkıncaya kadar biraz aklımızı kullanarak söylenenleri mantık testinden geçirmemiz gerekiyor.

Bu önermeyi kimden duymuşlarsa, kendilerinden CD kullanımı öncesi ve sonrasının raporlarını talep etsinler, neye dayanarak bunu söylediklerini ispata davet etsinler.

Otizmli çocukların bağırsak florasının bozuk olduğunu zaten biliyoruz, bu sır değil ki? Ağır disbiyoz vardır bu çocukların florasında, yararlı bakteriden çok zaten patojen taşıdıkları için otizm teşhisi alırlar. Bu durum bir istisna değil, otizmde kuraldır zaten. Sorunun kaynağı zaten bağırsaktaki bu hasarken bu CD kullanımı ile oluşmuştur diyemezsiniz ki? Protokol boyunca tıbbi tahlillerini yaptırmayı sürdüren aileler elbette var veya tahlil/tetkikle gidip protokolü tam uygulamadığı veya yeterince sürdüremediği için yanıt alamadığından bırakmış olanlar da var. Onlara sorsunlar, CD kullanımı öncesi, sırası ve sonrasındaki bağırsak florası durumunu.

Asena: Yıllardır protokolü uygulamakta olanlar olduğundan da bahsetmiştin sen hatta Kerri, hatta 6 yıldır yapan epilepsili ve ağır parazit yüklü bir kızcağızı örnek vermiştin.

Kesinlikle, yıllarca yapanlar var ve sürekli de iyiye gidiyorlar!

Benim oğlumda olduğu gibi, kesin iyileşme hedefine henüz varılamamış olsa da SÜREKLİ bir gelişme var!

Sağlanan iyileşme etkisi SÜREKLİ, fakat kimse için tam iyileşme hedefine ne kadar sürede varılabileceğini söyleyemezsin. Düşünsene çocuklarımız belki hayatlarının ilk 1 yılı sağlıklıydı sadece, ömürlerinin geri kalanını ise hasta olarak geçirmiş çocuklar bunlar! İlk 1 veya 2 yılın ardından otizm dehlizlerine kayış, sağlıkta çöküş başlamış bu çocuklar için. Sağlıktan ziyade hastalıkla geçmiş ömürleri.

Asena: Protokolde aman aman bir probiyotik vurgusu da yok! 1 yıl, 2 yıl—bu iyi bakteri öldürdüğü iddia edilen—CD’yi içip lavman yapacaksın, üstüne dışarıdan aman aman bir probiyotik takviyesi de yapmayacaksın ve hayatta kalacaksın?

Dedikleri gibi antibiyotik etkisi olsa ve iyiyle kötüyü ayırtetmeden yok ediyor olsaydı CD, pekçok ölüm yaşanmış olması gerekirdi protokolde.

Kesinlikle. Hiç kuşkusuz.

Zeka küpü “birileri” de bazen çıkıp diyor ki mesela dökülen parazitler için, “oo, bağırsak çeperini sökmüşler!”.

Böyle bir şey olsa bir defa kanama olması lazım, şakır şakır kan geliyor olması lazım kişiden ve bağırsağı bu şekilde açılmış birinin karın içinde bir defa bir sürü sağlık sorunun başgöstermesi lazım. Değil bu şekilde Peritonit (karın zarı iltihabı) filan görmek, tam tersine, ismine artık ne demek istiyorsanız birtakım yaratıkların/patojenlerin/parazitlerin/halat kurtlarının patır patır döküldüğünü görüyorsunuz kişiden ve bu insanlar düzelmeye başlıyor?!

Berbat durumda, kontrol dahi edemediğiniz çocuğa bir lavman yapıyorsunuz, lavmanla berbat birtakım şeylerin çıktığını görüyorsunuz, kokuyor da bu çıkan şey—biri bunu ‘7 gün beklemiş kedi leşi gibi kokmaya’ benzetmişti mesela—ve sonra bu çocuk keyfi gayet yerinde, mutlu şekilde banyodan çıkıyor, etrafta olup bitenle daha fazla ilgilenmeye başladığını görüyorsunuz vs. İstediğimiz bu işte! Daha mutlu, daha sağlıklı bir çocuk! Ve bunu sağlayabilmenin tek yolu da vücudunu bu “şey”lerden kurtarmak gibi duruyor.



F. GcMAF

1. GcMAF’i nereden alabiliriz?

Japonya’da bir firma hap ve iğne şeklini üretiyor diye biliyorum.

MAF etken maddeli kremler var.

Sprey şeklinde kullanılan GcMAF var.

RERUM adında MAF benzeri bir ürün var şimdi.

Fakat bir sürü yerden edinebilirsiniz bu ürünleri.

Avrupa’da GcMAF ürünleri satan Cytoinnovations adlı site vardır. Buraya bakılabilir, gayet başarılı sonuçlar verdiğini gördüğüm adres burasıdır.

Asena: Ben de grupta bu adresi paylaşmıştım üyelerimizle ve bizim de yararlandığımız %50’lik indirim imkanı vardı, hala devam ediyor mu bu, bilgin var mı?

Zannediyorum öyle, fakat firmaya danışmak gerekir yine de, kesin bir bilgim yok o konuda.

2. GcMAF’i neden kullanıyoruz, nasıl kullanıyoruz?

Ben dil altına uygulanan spreyi tercih ediyorum. Gece yatmadan hemen önce veya uyurken ağzını açıp dil atına bir fıs sıkıyorsunuz.

7 günde 1 uyguluyoruz başlangıçta, zaman içinde doz sıklığını arttırarak hergün kullanmaya başlıyoruz. Bazı durumlarda günde 1 kereden fazla kullandığımız da oluyor:

Mesela, anne-babaya diyorum ki 7 günde 1 dozla başlayın şimdilik, sonra yava yavaş sıklığı arttırırız. Spreyi uyguladıklarının ertesi günü okuldan öğretmenleri mesela “çocuğunuz bugün çok iyi ders yaptı, harikaydı” diye heyecanla anne-babaya geribildirimde bulunuyor. Anne baba da o zaman gelip, “bunu hergün yapsak olur mu?” diye soruyor tabii. Bu durumda çocuğa doğrudan günlük uygulamaya geçtiğimiz oluyor işte.

Bazı çocuklara daha kullanır kullanmaz çok iyi geliyor GcMAF, o yüzden bu şekilde de kullanabiliyoruz.

3. Protokolün hangi aşamasında GcMAF’i kullanmaya başlıyoruz?

Bugün geldiğimiz noktada şöyle bir şey yapıyoruz; çocuk CD’ye başladığında ne tür gelişme görüyorsak ona göre bir yol izliyoruz.

2-3 yaşında CD alımına başlattığımız çocuklarımız var mesela, bunlar daha CD içmeye başlar başlamaz parazit dökmeye başlıyor, lavmanlarla keza döküldüğünü görüyoruz bunların. İşte durum buysa artık CD’den sonra geçilecek özel Parazit Protokolü’ne başlatmıyorum çocukları. O zaman diyorum ki, pekala, önümüzdeki 30 günlük süreçte çocuğa GcMAF vermeye başlayalım bakalım. Çünkü zaten CD içimiyle döküyor çocuk parazitleri, hergün dökülenlerin üstüne bir de Parazit Protokolünü yüklersek kaldıramayabilir, hasta edebiliriz çocuğu. Aynı anda onca toksisite yükünü oluşturmak istemiyoruz vücudunda. Ve bu aşamada vereceğimiz GcMAF işte hem immün sistemi destekliyor, hem vücudun ölen parazitler dolayısıyla açığa çıkmış toksinlerden kurtulmasını kolaylaştırıyor.

Ve fakat kimisine de özel Parazit Protokolü daha iyi geliyor, o yüzden duruma göre bakıp bir yol çiziyoruz herkes için.

Eğer çocuğa ihtiyacı yönünde Parazit Protokolü’nü uygulatıyorsam da, 3. tur bittikten sonra, 4. tura geçmeden önceki kısa paydosta denkleme GcMAF’i ilave ediyorum.

4. Epilepsili kişilerin GcMAF kullanımı ile ilgili dikkat etmesi gereken özel bir durum var mı?

Hayır yok. Sonuçta otizm popülasyonunun %40’ında nöbet bozuklukları vardır ama GcMAF kullanımına kontraendike bir durum görmüyorum bunlar için.